- 114 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖYKÜ OLAN UMUTLAR / Hala
ÖYKÜ OLAN UMUTLAR
"Hala"(12)
Ben Anadolumun güzel bir köyünde dünyaya gelmişim.
Köyüm o kadar güzel ki,
Şehir gibi sürekli göç alıyor, göç veriyor. Yıllardır bu sirkülasyon devam edip gidiyor, köyümde
Köyüm;
Dağıstan Gürcistan ve Karabağ dan Sovyet Rusyası tarafından göçe zorlanan veya toprakları işgal edilerek sürgüne gönderilenler için Sultan Reşat döneminde inşa edilmiş 1904 yılında iskana açılmış,
Daha sonra yurdumun çeşitli bölgelerinden Yörükler Kürtler göç etmiş köyümüze. Daha sonra çevre illerden ve çevre köylerden göç almış
Köyümüz tam bir" Anadolu mozaiği
Buna rağmen köyümüzde huzur hakim,
Çevre köyler gibi kavga-niza gürültü olmaz, arada bir münferit olaylar olursa da köyümün dışına taşmaz. "Kol kırılır yen içinde kalır" misali.
Bende Dağıstan göçmeni olarak gelen bir aileden olan, altısı kız beşi oğlan onbir çocuklu dedemin ikinci çocuğunun büyük oğluyum.
Aile nüfusumuz hayli kalabalık nar meyvesi gibi, üç bölmeli her bölme Dört Altı ve Sekiz çekirdekli.
Dedem üç evlilik yapmış birinci evliliğinden üç kız iki oğlan, beş çocuk,
Babaannem vefat edince ikinci evliliğini yapmış o eşinden çocuğu olmamış o da vefat etmiş üçüncü evliliğini yapmış üçüncüden de üç kız üç oğlan altı çocuğu dünyaya gelmiş altı kardeşten büyük ablaları hariç beşinin yaşları yeğenleri olan benden küçük.
Dedemin birinci ve ikinci eşleri Dağıstan kökenli Üçüncü eşi ise Erzurum/ Horasan doğumludur.
Benim annem Yozgat Kadışehrinin bir köyünden köyümüze göçen bir ailenin kızı dedemin aslı Karaköseli Anneannem Zileli Nerede nasıl tanıştılar, buluştular ve evlendiler pek fazla bilgim yok,
Amcamın hanımı da yakın köylümüz,
Yani bizim ailemiz de tam bir "Anadolu mozaiği"
Hâl böyle olunca aile içinde sürekli Türkçe konuşulduğu için babamdan ve amcamdan sonrası yani bizler Dağıstandaki dilimizi hiç öğrenemedik.
Dedem; daha sonra kayınvalidem olacak büyük halamı onyedi yaşında yakın bir köye eşi vefat eden bir ağaya eş olarak veriyor,
İkinci halamı da köyümüze göç eden Kürt bir aileden eşi vefat eden birine küçük yaşta eş olarak veriyor,
Şartlar mı zorladı, maksadı neydi bilmiyorum kızlarını hem küçük yaşta gelin etmiş hemde kendilerinden yaşça büyük ve neredeyse kızlarının yaşında çocukları olan adamlarla evlendirmiş.
O zamanın şartlarında kimsenin söz hakkı da yok itiraz hakkı da yok, aile reisi neyi nasıl uygun görürse kayıtsız şartsız riayet edilirmiş.
O durumu zananımızla kıyaslamak gerekirse;
Her iki dönemin aile yapısına bakınca önceki aile bağında sicim kullanılmış, şimdiki aile pamuk ipliğiyle bağlı. Neticede her ikisinde de kopmalar olabiliyor ama birincide kopma ihtimali yüzde bir, ikincide bu ihtimal yüzde yirmbeşin üzerinde,
Öyle ki nikahın ertesi günü kendini mahkemede bulan çiftleri duyuyor ve görüyoruz.
İkinci halam evinde huzursuz hiç mutlu değil, aile içi şiddete çok fazla maruz kalıyor,
Eşinden üç çocuğu oluyor, çocuklardan ayrılamıyor, çocukları bırakıp gelse gelemiyor, Dedem kendisini kabul etmediği gibi çocukları hiç kabul etmiyor,
Aile içinde bedenen ve ruhen gördüğü şiddet günden güne artıyor,
Ben o yıllarda dokuz-on yaşındayım,ilkokul ikiye gidiyorum
Halamı ne dinleyen kimse var ne de dertleşeceği sıkıntılarını paylaşabileceği kimsesi var.
Eşi çoğu zaman ziyaret maksadıyla da olsa baba evine gelmesini de yasaklıyor.
Ben gidiyorum yanına zaman zaman okul çıkışlarında.
Beni dert ortağı olarak görüyor bana birşeyler anlatıyor benimle paylaşmak istıyor ana ben onun halini derdini anlayacak yaşta değilim,
Anlatıyor, ağlıyor, yanıma sık sık gel diye tembihlerde bulunuyor, bende okuldan dönerken her gün olmasa da arada bir uğrak veriyorum,
Kendisinin okuma yazmasıda yok,
Dedem ilk beş çocuğunu okula göndermemiş veya gönderememiş. O yıllarda köylerde okul yokmuş ama okutmanlar varımış, daha sonra bizim köyümüzde üç yıllık ilkokul açılmış onada büyük oldukları için dedem göndermemiş.
Babamla Amcam kendi gayretleriyle okuma yazmayı öğrenmişler ama halalarım öğrenememiş,
Birgün halam cebinden küçük bir kağıt parçası çıkarttı burda ne yazıyor bana bir oku bakim dedi,
Benim okuyabileceğim gibi değil, zar-zor okudum,
Belli ki yazanda okuma yazmayı kendi çabasıyla öğrenmiş veya öğrenmeye çalışıyor. Ben birşey anlamadım ama halam tamam dedi.
Yarin yine uğra bana diye tembihledi yalnız bundan kimseye bahsetme dedi.
O andan itibaren halamın sırdaşı olmuştum.
Yanına uğradıkça bana toz şekerli işkefe dürümü yapardı, ne yapsın başka ikramda bulunanazdı, olsun yinede benim hoşuma giderdi.
Ertesi gün yine uğradım halama
Okul çantamdan defterimi aldı boş bir sayfayı yırtıp kalemini al diyeceklerrimi yaz dedi,
-Yarin Yatsı ezanından sonrasını birde köyden bir yerlerin adını yazdırdı başka birşey hatırlamıyorum.
Yine bir parça işkefenin arasına toz şeker dürümü yaptı bana sarılarak yüzlerimden öptü, o benimle vedalaşıyormuş ama ben olan bitene bir anlam veremiyordum.
Aradan birkaç gün geçti halamın kaybolduğunu öğrendik,
Halam sırra kadem basmıştı .
O günün şartlarında fazla aranamadı muhtarlığa bildirildi zaten muhtarın haberi olmuştu
Nahiyeye bildirildi
Telefon yok tahmin yok Vasıta yok imkan yok, yok oğlu yok.
Aradan iki hafta geçmemişti ki eşinin bir akrabasınında kayıp olduğu ortaya çıktı ve durum anlaşıldı
Anlaşıldı anlaşılmasına da önceki eşi sekarat vaktine kadar hatasını anlamadı ve kabul etmedi, vefatından önce çocuklarına annelerinin haklı olduğunu kendisinin hatalı olduğunu söylediğini duyduk ama doğruluk derecesini bilemiyorum.
Bağrıyanık ana yuvada üç evladını bırakıyor
...
Aradan yedi sekiz yıl geçti
Ben bir başka şehirde liseye gidiyorum, o zamanın şartlarında iki katlı ahşap bir evin bir göz odasında aynı lisenin aynı sınıfına giden iki arkadaş kalıyoruz, başka mahallelerde de köylerinden gelmiş yalnız okuyan arkadaşlarımızda var birbirimize ders çalışmaya veya misafirlik babında birbirmize gidip geliyoruz.
Birgün kardeşiyle kalan bir arkadaşıma gittik, mahalle çeşmesinden su kabını dolduran bir kadını göstererek
- Çok zor durumdalar üç çocuğu var kocası şoförlük yapıyor, yola gidince günlerce gelemediği oluyor, mahalleli nekadar bakarsa o kadar doyuyorlar, çok sefil bir hayatları var gibi laflar edince bende gayri ihtiyari dönüp bakmış bulundum,
Yanında iki erkek çocuğu üzerlerine birer entari giyidirmiş, ayakları çıplak, kendisinin ayağında da terliğe benzer pabuçlar olan bir anne elindeki güğümü çeşmeden doldurupta yönünü bize doğru dönünce ve yüzünü gördüm
- Vücudumdaki bütün kanım beynine hücum etti, saçlarımın dipleri sızıladı, bana birşeyler oldu bayılacak hale geldim, bir zaman yerimden kalkamadım, niceden sonra aklım başıma geldi
Tekrar baktığımda çeşmede başka birileri vardı.
- Arkadaşıma onlar nerede kalıyorlar diye sordum
- Bu sokağın karşı tarafında virane bir evde kaldıklarını söyledi.
- Arkadaşlarına hiçbir şey söylemeden yanlarından ayrıldım ve büyük halamın bulunduğu ilçeye gittim, durumu halama anlattım
- Dedeme Babama veya Amcama anlatamazdım
Artık herşeye aklım eriyordu, zamanında kimin haklı kimin haksız veya bu olayda kimler hatalı az çok idrak edebiliyordum,
Dedem olsun Babam veya Amcam olsun hâlâ kin güdüyorlardı halama karşı, aslında
duydukları kin değildi, hatalı olduklarını biliyorlardı, hatalarını baskılayan "suçluluk duygusuydu"
Her ne kadar belli etmemeye çalışsalarda hal ve hareketleri bütün ihtişamıyla bu olayda en büyük suçlu kendilerinin olduğunu gösteriyordu,
İlk başta çocuk yaştaki kızı babası yaşındaki adama vermeleri, üstelik kendi yaşıtlarına analık etsin diye.
Daha sonrada şiddete maruz kaldığı halde sahip çıkmamaları, her gelişinde reddedip geri göndermeleri.
Önünde iki yol vardı halamın
Birincisi kendini öldürmek
İkincisi bağrına taş basıp terki diyar etmek.
Halam ikincisini seçmişti üç tane Nur topu gibi oğlan evladını babaları bir şekilde bakar düşüncesiyle o hengamenin içinde bırakıp, terki diyar etmişti ve gitmişti.
Gitmişti gitmesine ama kör talih dedikleri şey yakasını bırakmamıştı,
Fiziki ve manevi şiddetten kurtulmuştu, bu seferde sonraki eşinden olan üç oğlu ile birlikte sefil hayatın pençesine düşmüştü.
Büyük halama gittim ve gördüklerimi anlattım
- Emin misin gördüğün halan mıydı benim bacım mıydı diye heyecanlanarak tekrar tekrar soruyordu.
- Yufka yürekli mi desem, aslan yürekli mi desem Eniştem geldi nice sonra.
Durumu ona da anlattık.
- Eniştem yarin hemen gidip getirelim dedi
- Ertesi gün Büyük Halam ve Eniştem verdiğim adresi bulup halamı ve çocukları alıp getiriyorlar, komşularına da tembihliyıorlar nerede olduklarını,
- Bir müddet evlerinde misafir ettikten sonra yakınlarından bir ev kiralıyorlar, kendilerinden ve çevrelerinden biraz eşya bulup evlerine yerleştiriyorlar.
- Aradan hayli zaman geçtikten sonra Babası ve kardeşleri zorda olsa barışıyorlar,
Ama ne biriktirdikleri kini unutabiliyorlar ne de suçluluk duygusundan sıyrılabiliyorlar,
Bu soğuk barışıklık uzunca bir zaman devam etti. Öyle ki dedem vefat edince halam babasının cenazesine gidemedi.
Halam önceki eşinden olan oğullarını görmek istiyor ama çocukları bir türlü görüşmeye yanaşmıyorlar ve en küçük oğlu görüşmek için ikna edildi şu gün dayımgile gelirim dedi, o gün geldiğinde halam küçük kardeşinin evine geldi ve oğlu geldi,
Halamın oğlunu beklemesi, geldiğinde karşılaması kelimelerle ifade edilecek gibi değil, birde oğlu gelipte boynuna sarılması sarılırken sızlanması, konuşamayan ve acıdan inleyen bir canlının iniltisini andırıyordu, ağlayamıyordu da, kıpkırmızı olmuştu yüzü.
Bir zaman sonra ayrıldılar yanyana oturup sessizce gözyaşı döktüler, O sahnelerii görmeye her yürek dayanmazdı. Daha sonra oğlunun başını okşadı yüzlerini sıvazladı ve kısa sorularla kısa cümlelerle hâlini hatırını sordu abilerini sordu
- ama niye gelmediler diyemedi,
Sonra ortanca oğluyla da görüştü ama soğuk bir görüşme oldu
Bir iki sene sonra halamın kocası (eniştemiz) İzmir’de iş buldu ve ailesini çocuklarını alıp İzmir’e taşındılar. Orada birkaç sene sonra işleri düzelmeye başladı oğulları ufaktan ufaktan çalışmaya başladılar, büyüdüler ev Ocak sahibi oldular,
Halamgil benim bir kardeşimi yanına alıp iş sahibi yaptılar,
Dedemin üçüncü eşinden olan iki kardeşini de yanına aldı
büyük kardeşi askerden sonra köyde kaldı, küçük kardeşi himayelerinde iş güç sahibi ve ev ocak sahibi oldu
1934 yılında köyünde başlayan çileli hayatı
12 Şubat 2010 yılında İzmir’de son buldu.
Cenazesine Annem, kardeşlerim yeğeni olan ben, yine yeğeni olan eşim, küçük amcalarım, büyük amcam ve barıştığı küçük oğlu ile birlikte iştirak ettik. Dedemle babam, büyük halam ve eşi çok önceleri vefat etmişti.
Kardeşler arasında olmasa da altı kardeşin çocukları arasında uzaktan da olsa bir bağ kurulmuştu. En azından sosyal medya üzerinden irtibat kuruyorlar birbirleriyle
2023 yılı Ekim ayında da eniştemiz vefat etti ve aynı mezara üst üste defnedildi.
Allah her ikisinde rahmetiyle muamele eyleye...
3003/2024 - İ.ANİK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.