Gölge Veren Ağaç
Emek veriyorum saksıdaki çiçeklerime. Vaktinde vermesem suyunu, aydınlık tarafına koymasam minik zulamın ve sohbet etmesem onlarla sevgi dolu, kuruyacaktırlardır, eminim.
Sevgi mi dedim, çiçeğe sevgi! O da ne? (Gerçi yanımda bir insan olsa, onu da muhtemelen "sulayacağım"!)
Biliyorum: bunca insan varken sokaklarda, şurda, burda; çiçeğe neden bunca sevgi, diye düşünenler hep vardır. Ben de zaten böyle düşünenleri pek ciddiye almıyorum. Beni anlamıyorlarsa, ben ne yapayım?
Ama onlara bir kez daha kolaylık sağlayacağım şimdi:
Çiçekler - tıpkı diğer bitkiler gibi - zarar vermiyorlar bana.
Onlar var olmak için varlar, yok etmek için değil.
Renkleriyle, zerafetleriyle, salgıladıkları kokuyla ruhumu okşuyorlar. Huzur veriyorlar bana.
Nefes almamı, yaşamamı sağlıyorlar.
Her yüzümü onlara çevirdiğimde, kocaman bir gülümseme karşılıyor beni.
Yeni yeni yapraklar ediniyorlar. Çiçek açıyorlar rengarenk.
Anlayacağınız kendilerini yenilemekten, gelişip serpilmekten korkmuyorlar. Bunu yaparken de, hiçbir şeye ya da bana zarar vermiyorlar.
Susuz kaldıklarında, en fazla, boyunlarını bükerek yardım istiyorlar.
Yani yaygara koparmıyorlar.
Şiddete başvurup savaş ilan etmiyorlar.
Ya da köklerini saksıdan çekip, balkondan aşağı atatarak kendilerini, intihar etmiyorlar.
Konu komşuyu da rahatsız etmiyorlar, bilakis gözlerini sevindiriyorlar.
Hele bir de güneşliyse memleketim; bir başkadır yaşama tuttukları tezahüratları.
Güvermeleri, coşkuları bir başka anlamlıdır, bir başka güzeldir.
Dahası da var: onlara istediğim adı verebiliyorum. Diskrimine etmiyorum hiç birini (onlar da birbirlerine karşı alabildiğine toleranslı).
Hepsine, hakları olan suyu, ışığı ve verimli toprağı veriyorum. Tabi hal böyle olunca, beni protesto etmeleri için bir sebep kalmıyor.
Yalnız bir keresinde (dikkatsizliğimden elbette!), su vermemişim Cam Güzeli’me. Atlamışım onu meğer. Dalgınlık işte!
Bir gün günaydın demek için balkona gelirken, baktım ki boynu bükük bizimkinin. Porsumuş alacalı, ince yaprakları. Dedim; abooo! "Kızım bu ne hal?" Sesi çıkmadı zavallımın.
Neyse, sonunda zar zor çıkardım iç saksıyı dış saksıdan. Öyle ağır geldi ki bana, bileklerim kopacak gibi oldu!. Evirdim, çevirdim dipten damlayan sularıyla. Söylene söylene işaret parmağımı batırdım toprağa ki sırılsıklam Eyvah, dedim! Çiçeğimi öldürdüm, üstelik kendi ellerimle...
Dramatiğin gerisini tahmin edersiniz artık!
Konudan konuya atlamak, hiç durmadan konuşma ihtiyacı, bir yaşlılık belirtisi olsa gerek. Ya da yalnızlık sendromu mu?
Ama olsun. İkisi de nasıl olsa kaçınılmaz. En iyisi kabullenmek ve bu gerçeğe alıştırmak kendini. Çiçeklerle de olsa, provasını yapmak, bir görev olsun bence.
Geçen gün oğlum (beni kırmamaya çalışarak) diyor ki:
Anneciğim, her gün, her telefon konuşmamızda, aynı soruları soruyorsun bana. (Nasılsınız? Gününüz nasıl geçti? Hı hı hı! Ne zaman, ne, nerede, nasıl, kim, neden...) Yani, tek tek her soruna her gün aynı cevabı vermek...
Yani, bıkmıyor musun, be annem? Yorma, kendini, kaygılanma bunca! Bir değişiklik olsa anlatıyorum zaten. Biz iyiyiz işte. Sen kendine bak, sen iyi ol! Önemli olan bu...
Hmm! Evet, çok haklısın bitanem, diyorum (çaktırmadan iç çekiyorum).
Gerçekten hak veriyorum çocuğuma. Bu "kontrol" ihtiyacı yok mu, fena harcıyor insanı, diyorum kendi kendime.
Ama nafile! Emin olun ki; yarın da, aynı sorular tekrarlanacaktır.
Ya sabır, ya sabır!
Ne yaparsanız yapın; ama, size gölge veren ağacı asla kesmeyin., derim.
Kalın sağlıcakla!
H. Korkmaz, (våren 2024)
YORUMLAR
Dedim ki bunlar çiçek değil sanki insan. Çiçekleri seviyorum ancak onlara bakma ilgilenme konusunda beceriksizim. İki saksı aloa veram var. Onlarda özen istemiyor.
İnsanın da çiçek gibi olanını seviyorum. Yüzü gülen dili tatlı hoş sohbet olanını.
Ne güzel anlatmışsın. Şanslı cicekler seninle beraberler.
Sevgi ve selamlar Tüya
Tüya
Kayda değer hiçbir şey paylaşamadığı birileriye bir arada olmaktansa, çiçeklerle olmak, onlarla vakit geçirmek, sohbet etmek tercihimdir...
Naif ve zarif yorumun için çok sağol, sevgili Sine.
Aloa vera'lar da kendi halinde, karekterli çiçekler. iyi ki varlar. :)
Sevgiler, selamlar benden.
Çiçekler, çiçekler ve çiçekler, sonrasında dilenen sabırlar, sabırlar, sabırlar.
Çiçek gibi insanlardık, ruhumuzun belini kırdılar.
Çiçekli günler Tüya Hocam.
Tüya
Bundandır ki mıh gibi yüriğe saplanır o gerçeğin içinde kendini izlemek, beçare ve buna rağmen direneçli olmaya çalışmak...
Gerçi sonra da düşünüyorum ve diyorum ki, hala hala birer çiçeğiz aslında; çünkü çiçek kalmaya, çiçek ekmeye yeminliyiz... :)
İyi ki varsınız ve böyle güzelsiniz, sevgili Orhan hocam.
Çiçekli teşekkürler, sevgiler, saygılar olsun.
Bu da benden size.
https://youtube.com/watch?v=o3yN4IWfn6w?si=rW0AvnmgdXH_qdGE
Yaşlanıyor muyum ne?
Bitkiler çiçekler.
Konuşacak kedi, köpek gereksinimi.
Geride ne kalan?
Hanımefendi bu tarzı güzel işliyorsunuz.
Bir bir gidecekler.
Böyle.
Çok saygımla Üstadım
Çok saygımla
Tüya
Hayatın, gıdım gıdım koparıp götürdüğünden geride payımıza ne kaldıysa artık...
Naçizane çabama takdiriniz için müteşekkirim, efendim.
Ayrıca her daim kıymetli katkınızla yanımda oluşunuza minnetdarım çok.
Var olasınız, sağlıcakla, esenlikle ve de saygımla, güzel İnsan..
Başlangıçta meyve verirken ağaç tekrarlar minnakları yormuyor.Ne zaman ki ağaç gölge vermeye başlasa karşı tarafta yorgunluk başlıyor.Acaba yorgunluk yerine bıkkınlık algılayıp üzülmesek mi?..Kaleminiz hep yazsın.Çiçekleriniz de hep açsın.Çiceklerle konuşmalarımızı eksik etmeyelim.Hem çiçekler kendini iyi hissediyor hem biz.Sağlıcakla.Saygıyla.
neneh. tarafından 5.6.2024 17:18:07 zamanında düzenlenmiştir.
Tüya
Çiçeklerle kalın siz de.
Selamlar benden size.