Yük
Edebiyatın da vardır bir yükü. Dışarıdan görülenleri imla kuralları mıdır? Ek yazım kuralları, büyük harf küçük harf tercihleri, özür dilerim tercih mi dedim, kuralın tercihi olmaz ya, ah benim şaşkın zihnim, noktası, virgülü, ünlemi, soru işareti vb vsler yükü müdür yazımın. Çok fazla yükü var, taşınmaz bunlar, yorar insanı, bitirir, sömürür...
Şiirin de vardır mı yükü. Kereste yontar gibi yontmak mı lazım kelimeleri, hamur yoğurur gibi altını üstüne sağını soluna durmadan evirip çevirmek midir manaların. Şiirin de var mıdır kuralı :) Olmaz mı a serseri. Kuralsız yazım mı olur ya hu, ah benim şaşmış zihnim.
Kadınlar hamile kalınca yüklü derler ya hani, anne karnındaki cenin de yükü müdür kadının. Bir bina dikersiniz mühendisler hesaplar durur kolonların kirişlerin enini boyunu betonun kalitesini, çünkü yük çekecektir ya.. Takip ettiyseniz ülkemizde doğurganlık oranı en düşük seviyelerinde.. Peki bunun nedeni nedir ki, yüklerinden kurtulmak mı istiyor artık insanlar. Çocuklar yükü müdür anne ve babanın ailenin. Doğru değil mi mesela; eski kültürde çocuk demek ırgat demek, işçi demek, çoban demek değil miydi aile için. Ko gitsin sürü ardına sürüye çoban lazım, ko gitsin bağa bahçeye tımar etsin toprağı, meyve ağaçlarının bakımını yapsın, sebze yetiştirsin faydası dokunsun aileye...
Ya şimdi, şehirde yük değil midir çocuklar... 6 yaşından başlar ortalama eğitimi, zorunlu eğitimdi, özel eğitimdi, kurstu derken 20-25 yaşlarına kadar devamlı okuması için hep gider tarafındadır ailenin, eskiden öyle mi ya, ben diyeyim 8 yaşından sen de 12 yaşından itibaren giderine değil, gelirine katkısı olurdu çocukların. Kısaca değindim ya üst paragrafta...
İhtiyarlar yükü müdür orta yaşlardaki evlatlarının. Pek bir katkısı kalmaz artık aileye, durmadan eleştirir, tırısı vırısı, dedikodusu eni konu hiç bitmez.. Sağlığı da bozuldu mu olur mu daha ağır bir yük aileye. Çok mu analitik bir düşünce oldu yazdıklarım. Fayda kazanç oranına göre mi değerlendirdim yoksa insanı.
Hayaller de yükü müdür zihnin, umutları, umutsuzlukları, nefretleri, sevinçleri, istekleri boş vermişlikleri yükü müdür hem zihnin hem bedenin.
Çağ dönüşümünde nesnelleşmiş artık iyice insan kültürleri ve düşünceleri. İnsan canlılığının emaresi nedir acaba? Konuşmak mı, bakmak mı, hareket etmek mi?
Ben ölüyüm, ölü olarak yazıyorum dersem, kim inanır bana. İnançların yükü de var mıdır? Peki ya, Tanrının yükü nedir ya hu. Anladınız siz onu..
Hadi bakalım toplum için, millet için, ulus için hayal kurun şimdi bu çağda. Sanayileşmeden, okullaşmadan, tarımdan bahsedin.. :)
Hadi durmayın, kötülemeye başlayalım doğudakini batıdakini kuzeydekini veya güneydekini. Hadi durmayın hakaret edin Tanrı gibi insan kültürüne ve mantığına.
Eşek denir, hakaret sayarlar, aslan denir gururlanırlar. Oysa aslan kadar zararlı vahşi kaç tane hayvan var veya eşek kadar insanın yükünü sırtlanan? Oysa aslan demek hakaret olarak algılanması gerekirken eşek demek hakaret olarak algılanıyor, ne acayip bir dünya değil mi?
Desem ki şairler yazarlar toplumun milletin ulusun eşeğidir. Denmeyen kalmaz herhalde bana... Yoksa şairi yazarı aslanı mıdır toplumun, milletin, ulusun deyin bakem bana.. :(
Gülücükler belki gözyaşıdır, üzüntüler belki komedidir, niye takılıp kalıyorsun ki emojilere...
Yüklerinden kurtulmak için ne yapması lazım bu çağın, bu durumun, bu mekanın. Hani derler ya mekanların da dili vardır, her çağın kendi düşüncesi kendi hayali vardır..
Hadi biraz da hikmetten bahsedelim:) Sallayın bakalım bir kaç özlü söz, ayet, atasözü falan fişman. Hınça hınç dolmuş zihinlere bir nebze nefes üfürün bu çağda fayda edecek mi?
Aslında yazmak istediğim yük yazısı böyle olmayacaktı. Nereden nereye götürdü patikalar beni. Sadeleşmek lazım belki de bu çağda. Ormanın bütünü değil ormandaki tek ağaç olarak sizsinizdir belki de o aranan bilgi ağacı? Bilgi de yüktür ya insana, görüntü de, hareket de, inanç da.
Ya eşek gibi bu yükü çekeceksin ya da aslan gibi parçalayacaksın kendinden güçsüz olan aslanı da kurdu da geyiği de zebrayı da domuzu da köpeği de vb vs... Yanlış bir çıkarım olmamıştır umarım.
Geçmiş çağ lisanlarında çok konuştururlar hayvanları, kişileştirirler. Eşek destanı yazarlar mesela, aslan kaplan kurt destanı da..
Tapıcılığın yükü nedir peki? Hayalinde neler var cennet ve cehennem konularında. Cennette ne yapacaksın a azizim, en çok anlatılan... Neyse biraz düşününce Tanrı ve vaatleri konusunda ... Hani neyse derler ya, öyle işte.
Bir kafaya bir alem sığdıran, bir aleme kaç kafa sığdırır acaba? Bu devenin doğru bir yanı var mı arkadaşlar, deveden, eşekten, aslandan maksat benzetmedir ya, belki Tanrı da bir benzetmeden ibarettir çağımızda.
Benzetmek deyince, ordular; mekanik, elektronik vb vs mühendislerine hayvanlara benzeyen robotlar yaptırıyorlar durmadan değil mi? Makineleşmeyle başlayan bir çağ içinde robotlar, kumandalı demirden çelikten hayvanları kullanmak için durmadan maaş ödüyorlar mühendislerine ordular mesela. Eskiden ordularda at deve eşek fil kullanılırmış hesabı... Kahramanlıklar üzerine dünya destanlarını yazmaya ne çok uğramışlar değil mi?
Peki neden? Kısacık bir ömür için demagoji ve siyaset talanında yaşamaya ne kadar dayanır daha bu dünya.
Ey büyük insan, kimsen, neredeysen çık gel... Batıyoruz bu bataklıkta cümbür kainat batıyoruz bu zamanda.. Denizdeki dalga, havadaki rüzgar, ormandaki ağaç, dağdaki kar ve kayalar batıyor kendi içine. İnsan batmaz mı kendi içine, acıtmaz mı kendine batar da... Kendi içine çökmüş bir Tanrı düşünün şimdi, bir insan, bir hayvan, bir bitki düşünün.
Düşünme fazla da, yüklerinden kurtul dünyanın ve hayallerin. En sade yaşama ve huzura kaç saklan bu dünyadan. Kalabalıklardan kaç, kaç aileden, toplumdan, uluslar ve uluslararasından kaç sığın kendine. Kendi içinde patla sonra..
Ey büyük insan, neren büyük ki senin ya hu, kaç cm boyun, gözlerin kaç km uzağı kaç mikro milim yakını seçebiliyor mesela. Ne düşünebilirsin ki benden daha fazla sen, neren büyük ki senin, ne geldiyse başına insanlığın büyüklerden mi gelmiş acaba. Ben en büyüğüm, ben en muktedirim, ben en güçlüyüm falan fişman neyine senin, otur bakalım yerine ey ölümlü yaratık. Öl bakalım, büyük olarak nasıl ölünürmüş göster insanlığa..
Gökten geliyordu yükler, göklere meydan oku bakem, parçala bütün meteorları. Yoksa meteorlar düşecek başına, mekanına, parçalayacak seni.. Seni beni çocuğu yaşlıyı komşuyu toplumu coğrafya coğrafya, dağ dağ, deniz deniz dağılacak koca dünya..
Tanrı saçmalamış arkadaşlar! Hadi toparlayalım sil baştan.. Eh ne zamandır saçmalamamıştım ya hu, belki de hep saçmalıyordum belki de, sahi saçmalamak ne demek ey büyük insan, hadi öğret bana...
Okumak çürüdü, görmek kokuştu, konuşmak daha beteri... Ne yapalım arkadaşlar, uyanın bakalım, deryadaki balığın yüzgecine bir şey yazalım, gökteki bütün kuşların kanadına Tanrı mı yazsak acaba, insan mı, yoksa sevgilimizin adını mı kazısak hatıra niyetine..
Balık balık olduğunu bilir mi, eşek eşek olduğunu, aslan aslan olduğunu, kuş kuş olduğunu ya hu.. Ne biçim isimler vermişiz böyle.. Hadi sil baştan toparlayalım, Tanrı saçmalamış ey insanlar.. İnsanlar da saçmalamış sonra...
Sahi ben insan mıyım, sen insan mısın de bakem bana?
Y...