- 129 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İnsanlar Nasıl Robotlaşırlar
Robotlaşan Dünyanın Robat İnsanları:
İçinde yaşamaya çalıştığımız gezegenimiz pek çok millet için tam bir cehenneme dönüşmüş durumdadır. İnsanlar, bir avuç küresel çetenin deneği haline gelmiştir. Bu küresel çeteler, zenginliğini kullanarak hedef seçtikleri ülkeleri cehenneme çevirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Silah üretip, kendi oluşturduğu ordu görünümlü teröristlere veriyorlar ve hedefe yöneltiyorlar. Bu kukla terör örgütleri, yaptıklarının karşılığını dolar ya da euro olarak alıyorlar. Bu zulmün en ağır halini hiç kuşkusuz İslam coğrafyaları yaşıyor. İslam coğrafyasında yaşayan Müslümanlar, geçmişten gelen hataların bir nevi bedelini ödüyorlar. Kerbela’dan bu güne kadar bu coğrafyaya güneş doğmuyor! Kerbela vahşetini Hz. Muhammed’in torunlarına reva gören Yezid’in şu tarihi yalanına bir bakalım: Yezid, katliam sonrası insanların tepkilerini önleyebilmek için “bu onların kaderiydi. Biz öldürmeseydik onlar aynı akıbeti yaşayacaktı…” İşte bu yalanlarla bir kısım Müslümanı robotlaştırdılar yani inandırdılar! Ne acıdır ki, bu yalana inanan tarikat mensuplarıyla yüz yüze geldim ve şok oldum!
İslam dünyası, bir avuç İsrail terör devletinin kuklası haline geldil. İsrail dediğimiz bu haydut devlet, ABD’nin Ortadoğu coğrafyasının ileri karakolu vazifesini görüyor. Amerika’nın kuruluş aşamasında Yahudi iş adamları/kodomanları ABD’den söz almışlardı. ABD var olduğu sürece İsrail’i koruyacak, kollayacaktı. ABD, uzun yıllar bu sözünü yerine getirerek gayri meşru çocuğunu korumaktadır.
Bu coğrafyanın sözde Müslümanları,yıllar süren bu mezalim karşısında coğrafyalarını koruyacak hiçbir önlem almadılar. Birliği ve beraberliği sağlayamadılar. Sözde Arap bir liği var ama sadece göstermelik! Gözleri önünde kardeşleri katledilirken, Arap şeyhleri ya da kralları veya emirleri, kendi koltuğunu koruma derdinde. Bu ülkeleri şekillendiren Batılı küresel güçler olmuştur. Krallarını, emirlerini ve şeyhlerini bu küresel güçler belirlemiştir. Bu görünen manzara tam anlamıyla ABD’ye itaat vaziyetidir. Suudilere baktığımızda, babadan oğula geçen bir saltanat söz konusu. İnançlarına baktığımızda da İngiltere’nin belirlediği Vahhabi İslam anlayışıdır (Bir İngiliz Casısu’nun İtirafı) ve kesinlikle Muhammedî İslam değildir. Bu coğrafya ülkeleri, bilimde, tıpta, matematikte ve daha başka müspet ilimlerde herhangi bir gelişme göstermemiştir. Bunun doğal sonucu olarak haydut devletlere ram olmaktan öte yol bulamamışlardır.
Küresel çeteler, ilim yoluyla da dehşet saçmaktadır. Hastalığa sebep olacak DNA’sı değiştirilmiş meyveleri, sebzeleri ve büyük-küçük baş hayvanları ülkemize ve diğer ülkelere ihraç ediyorlar. Bu sakat işin başlangıç noktası hiç kuşkusuz ‘Ata Tohum’ yok edilmesidir. Şu son dönemde kendimize ait bir tarım ve hayvancılık politikamız yok! Ülkem ihtiyaçları başka ülkelerden ithal ediliyor. Bunun doğal sonucunda hastalıklar baş gösteriyor ve başka ülke çiftçilerinin kalkınmasına katkı sağlıyoruz. Mutlaka milli tarım ve hayvancılık politikasına geçilmeli, kendi çiftçilerimize destek verilmeli, tarım ve hayvancılıkta marka ülke haline gelmek zorundayız.
Küresel çetelerin bir başka terör eylemi, insanların zihinleriyle oynamak! Deyim yerindeyse algılar oluşturmak ve kitleleri bu algı etrafında birleştirmek. Bunu başarmak için başta söylediğim gibi kukla yönetimler oluşturmak. Kukla yönetimler, mutlaka milli görünecek; dini, vatanı, ahlakı, bayrağı, ezanı dilinden düşürmeyecek, emperyalizmi yerden yere vuracak! Tahtında uzun vade kalmak için kendine ram olan topluluğa bir veya birden fazla düşman gösterecek; vatan, millet, ezan, din gibi kutsi değerleri diline dolayıp, emperyal güçlere karşı bir varlık-yokluk savaşı verdiği yalanına inandırmak! Bu durum, hem yönetsel bir anarşizmdir, hem de teokratik-despotik bir rejimin inşasına gayret göstermektir.
Ünlü İngiliz Başbakanı Churchill ’’Türkleri savaşarak yenemezsiniz. Tarikatları kullanın. Onlar devleti yıkmak için hazır bekliyor’’ demişti. Yaşanan örnek FETO tarikatıdır. Din ile insanları robotlaştıran bu tarikat, ülkemizi siyasi ve ekenomik yönden ciddi felakete sürüklemişti.
Tarikatların sosyo-ekonomik fonksiyonunu, Büyük Önder Atatürk biliyordu. Atatürk; “Tarikatları ve cemaatleri, İslam düşmanları kurduğu için kapattım. İngilizler ayağa kalk tı” demişti. İngilizlerin ayağa kalkma nedeni, tarikatlardaki İngiliz ajanlarından kaynaklanıyordu. Milli Mücadele yıllarında o İngiliz hayranı casusların kim olduğunu biliyoruz.
Mareşal Fevzi Çakmak ’’Cemaat ve tarikatlar, Yahudi ve Hristiyanların Anadolu’da kurduğu ileri karakollar’’ olduğunu söylemişti.
Hain Fetö zolukla def edildikten sonra fikriyatı maalesef ülkemizde halen aktif durumdadır. Öyle bir kitle var ki, yaptığı hainliği ‘dini’ bir vecibe olarak görüyorlar. Cumhuriyet rejimini ‘dinsiz’ rejim olarak görüyor ve bu rejimi yıkmak için her yolun mübah olduğuna inanıyor! Bu durum, din temelli bir robotlaşma örneğidir!
İnsanları robotlaştırmanın başka araçları da bulunmaktadır. Basın ve medya organları! Basın ve medya organlarında vazifeli bir takım belagat ustaları, gece-gündüz insanların algılarıyla oynamaktadır. Her gün, hepimizin gördüğü şudur ki; insanları tüketime özendirici reklamlardır. Bunun yanı sıra haftanın hemen her gününde açık oturumlar düzenleyerek vatan, millet, ezan, beka gibi sihirli sözlerle insanları konsolodi edip, robotlaştırmaktadır. Düşünelim bir kez! “Fakirlik ve felaketler nasıl olur da Allah’ın takdiri ya da insanların kaderi olabilir! Fakirliğe ve doğal afetlere karşı alınmayan önlemlerin sonucudur bu felaket” diyemiyor bu robotlaşan insan kitlesi!
Kelli-felli siyasetçilerin kirli sözleri, sıralı halde söylediği yalanlar ve attıkları iftiralar da insanlar üzerinde kesin etki yaratmaktadır. İnsanlar, kendi ideolojileri içinde sıkıştırılıp bırakıldığı için liderlerinin hakaretlerini de normal görmektedir ve o siyasetçiler gibi konuşmayı marifet zannetmektedir. Bu ideolojik parçalanmışlık, kendi ideooljileri dışında kalan tüm ideolojilere karşı düşmanca tutum takınmakta, toplumda fay hatları kırılmakta ve ülkemizde kaoslar ve anarşizm başgöstermektedir. Geçmiş dönemlerde bu anarşizmin ülkemize karanlık günler yaşattığını hep birlikte yaşadık ve gördük!
İnsanların herhangi bir ideolojiye sahip olması gayet normaldir, bunun yadırganacak bir yanı yoktur ancak toplum olarak bizler henüz medeni ortamlarda, saygı sınırlarını ihlal etmeden fikirlerimizi ve düşüncelerimizi tartışmaktan çok uzak noktadayız. Fikir alış-verişi, her fikir içinde mutlaka güzel ve olumlu düşünceler olabileceğini hiç aklımıza getirmeden peşinen “tu kaka” demeyi maalesef bir meziyet zannediyoruz!
İnsanları robotlaştıran bir başka etken de takım tutma halidir. İnsanlarımız, bazı renklere/takımlara gönül verebilir, bu saygın bir durumdur ancak bu durum başka takımları düşman olarak görme sebebi asla olmamalıdır. Her hafta takımlar birbiriyle puan ve şampiyonluk yarışı için maç yaparlar. Aman Allah’ım! Türübünler küfürlerden, hakaret-lerden ve sahaya atılan ateşli ve sert cisimlerden yıkılıyor! Maç bitiyor, maçların kavgalı hali stad dışında tüm şiddetiyle devam ediyor; kafalar kırılıyor! İşte bu durum insanların takımlarla robotloşmış halidir. Taraftarlar, yendiğinde çılgınca sevindiği gibi yenildiğinde de üzüntüsünü içinde yaşamalı, rakibine saldırarak öç alma duygusuyla hareket etmemelidir. Yenen-yenilen hiç fark etmez, stadyumdan kol kola birlikte çıkmayı başarmalı; galip olan mağlup olan taraftarın gönlünü almayı başarmalı, mağlup olan takım taraftarı da rakibini tebrik etme olgunluğuna erişmiş olmalıdır. Tabi bu tamamen bir ütopyadır; ülkemde ve bazı Avrupa ülkelerinde gerçekleşmesi mümkün değildir. Umarım, insanlar empati yeteneğini geliştirir, insani meziyetlerini üst noktaya çıkarmayı başarır.
Bir başka robotlaştırma yöntemi de maalesef eğitim kurumlarıyla yapılmaktadır.
Gelişmiş ülkelere şöyle bir bakıp, araştırdığımızda eğitim politikalarının uzun vadeli, bilim ve teknoloji üretmeye odaklı olduğunu görürüz. Avrupa ülkeleri, geçmiş dönemlerde kilise-kral eksenli yönetimlerin toplumlara acı faturalar ödettiğinden ders çıkardılar. Reform ve rönesans hareketleriyle akla ve bilime dayalı bir anlayışa geçiş yaptılar, bu sayede bilimde ve fende dev adımlar attılar. Şu an geçmişte aldıkları doğru kararların meyvelerini büyüterek yiyorlar ve dünya insanlığı ile paylaşıyorlar. Fransa, İspanya, Almanya, İngiltere ve İtalya, bu gelişmişliğini kullanarak Ortadoğu coğrafyasını kontrol altına aldılar…
Son dönemlerde ülkemizin siyasileri, din ve taassup temelli eğitim politikaları geliştirip uygulamaya çalışıyorlar. Bunun amacı; mevcut siyaset kurumu, kendi ideolojileri doğrultusunda nesiller yetiştirmek ve bu yolla kendi ideolojilerinin ve iktidarlarının uzun yıllar devamını sağlamaktır. Nihai hedef; Cumhuriyeti, demokrasiyi ve laikliği ortadan kaldırıp, despotik-teokratik bir düzen kurmak. Eğitim politikalarına bakıldığında bazı müspet bilimlerin ve Cumhuriyet tarihimizin müfredattan çıkarıldığını görürüz. Bir takım pedofili-sapkın, sakallı-şalvarlı iblislerin/tarikat mensuplarının eğitime müdahale ederek kendi iğrenç zihniyetlerinin eğitimde yer almasını sağlamalarıdır ve siyaset kurumunun da buna çanak tutmasıdır. Yani siyaset kurumu, eğitim yoluyla genç nesilleri “kindar-dindar nesil” retoriği ile robotlaştırma amacı gütmektedir. İşin esası budur.
Şunu aklımızdan uzak tutmayalım; robotlaşan insanların hissiyatı, aklı, fikri, itiraz etme kültürü olmaz. Bilim yapma yeteneği gelişmez. Nasıl ki, robotlarda akıl yürütme, hissiyat ve düşünme imkanı olmadığı gibi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.