- 213 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
Bunun Adı Soykırımdır
Yirminci yüzyılın ortalarında, dünyanın gözleri önünde tarih yazılırken, insanlık büyük bir utanç sahnesine tanıklık etti. Bu sahne, toprakları işgal edilen, masum sivilleri katledilen, çocukları yetim bırakılan Filistin halkının yaşadığı acıların bir sahnesiydi. İsrail Devleti’nin, Filistin topraklarında uyguladığı işgalci ve soykırımcı politikalar, tarihsel bir perspektiften bakıldığında, insanlığın en karanlık yüzlerinden birini ortaya koymaktadır.
Tarihsel süreçte Filistin toprakları, yüzyıllar boyunca farklı imparatorlukların ve devletlerin egemenliğinde kalmış, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla birlikte İngiltere’nin mandası altına girmiştir. 1948’de İsrail Devleti’nin kurulması, Filistinliler için "Nakba" (Felaket) olarak adlandırılan bir dönemin başlangıcını simgelemektedir. Bu süreçte yüz binlerce Filistinli yerinden edilerek mülteci durumuna düşmüş, toprakları ve evleri ellerinden alınmıştır. İsrail’in kurulmasıyla birlikte, Filistin topraklarında yaşanan çatışmalar ve savaşlar, bölgedeki siyasi ve toplumsal dengeleri derinden sarsmıştır. 1967’deki Altı Gün Savaşı sonrasında İsrail, Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs’ü işgal etmiş ve bu bölgelerdeki Filistinli nüfus üzerinde yoğun baskı ve kontrol uygulamaya başlamıştır. Bu durum, Filistin halkının günlük yaşamında büyük zorluklara neden olmuş ve uluslararası toplumda geniş çaplı protestolara yol açmıştır.
Bu hikâye, bir halkın varoluş mücadelesinin ve özgürlük arayışının hikâyesidir. Filistin, yüzyıllardır farklı kültürlerin, dinlerin ve medeniyetlerin beşiği olmuştur. Ancak, bu topraklarda barışın hüküm sürmesi gerektiği yerde, kan ve gözyaşı eksik olmamaktadır. İsrail Devleti, 1948’de kuruluşunu ilan ettiğinde, bu yeni devletin varlığı, Filistinliler için bir felaketin başlangıcı oldu. Mülteci kamplarına sürülen yüz binlerce insan, yurtlarından koparıldı, toprakları ellerinden alındı. Bir gece, dünya uyurken, Filistin’in ufuklarında parlayan bir ay, yürekleri dağlayan bir dramın sessiz tanığıdır. Gazze’nin dar sokaklarında yankılanan çocuk çığlıkları, insanlığın utanç dolu sessizliği arasında kaybolmaktadır. İsrail’in acımasız bombaları, masum bebeklerin rüyalarını karanlık kabuslara dönüştürürken, bu kabusların acısı bütün insanlığın vicdanında derin yaralar açmaktadır.
Siyonist İsrail Devleti’nin, Filistin halkına karşı yürüttüğü etnik temizlik ve soykırım politikaları, insanlık tarihinin utanç verici bölümlerinden biridir. Gazze, Refah ve diğer Filistin şehirleri, İsrail’in vahşi saldırılarıyla yerle bir edilmekte, masum siviller katledilmektedir. Bu saldırılar, sadece askeri bir operasyon değil, aynı zamanda bir halkın sistematik olarak yok edilme çabasıdır. Gazze’de bombalar altında yaşam mücadelesi veren çocukların gözlerindeki korku, insanlığın vicdanında derin yaralar açmaktadır. Küçük bedenler, büyük bir zulmün kurbanı olmaktadır. Bu çocuklar, daha hayatın ne olduğunu bile anlamadan, savaşın acımasız yüzüyle tanışmakta, babasız, annesiz kalmaktadır. Refah’ta annesinin kucağında ölen bir bebeğin masumiyeti, dünyaya insanlığın ne denli acımasız olabileceğini göstermektedir.
Siyonist İsrail Devleti, işgal ettiği Filistin topraklarında, sistematik bir soykırım ve etnik temizlik politikası yürütmektedir. Tarihin sayfalarında, bir halkın varlığını silmeye yönelik bu korkunç çabalar, insanlığın ortak belleğinde kara bir leke olarak yer alacaktır. Gazze’nin yıkılmış binaları arasında dolaşan yetim çocukların gözlerindeki umutsuzluk, bu politikanın ne kadar acımasız olduğunu gözler önüne sermektedir.
Filistin, bir çiçek bahçesidir. Ancak bu bahçede açan çiçekler, barut kokusuyla sararmakta, bombaların etkisiyle solmaktadır. İsrail’in demir pençesi, bu çiçek bahçesini her geçen gün biraz daha mahvetmektedir. Filistin’in masum çocukları, bu bahçenin en nadide çiçekleri olarak, savaşın acımasız rüzgarları karşısında direnmeye çalışmaktadır. Fakat, dünyanın gözleri önünde, bu çiçekler birer birer solup gitmektedir.
Irksal ve dinsel faşizmin, dünyayı savaşların eşiğine getirdiği bu dönemde, Siyonist İsrail Devleti’nin Filistin halkına uyguladığı bu vahşet, insanlığın ortak vicdanına bir meydan okumadır. Bu faşist politikalar, sadece Filistin halkının değil, tüm insanlığın geleceğini tehdit etmektedir. Tarih, bu tür zulümlerin insanlığı nasıl karanlık dehlizlere sürüklediğini defalarca kez göstermiştir. Irkçılığın ve din temelli nefretin, toplumları nasıl parçaladığını, savaşlara ve yıkımlara yol açtığını unutmamalıyız.
Batılı devletler ise bu vahşeti izlerken, iki yüzlü emperyalist politikalarını sürdürmekte ve adaletsizliğin en büyük destekçileri olarak tarihe geçmektedirler. İnsan hakları, demokrasi ve özgürlük gibi yüce değerleri savunduğunu iddia eden bu devletler, Filistin’de yaşanan soykırıma göz yummakta ve hatta bu zulmü örtbas etmektedirler. Bu devletlerin emperyalist politikaları, dünyanın her köşesinde adaletsizliğin ve güvensizliğin tohumlarını ekmektedir. Onların sessizliği, bu vahşetin devam etmesine neden olmakta ve insanlığın ortak vicdanını karartmaktadır.
Filistin’de yaşananlar, sadece bir halkın değil, insanlığın dramıdır. Siyonist İsrail Devleti’nin Filistinlilere uyguladığı etnik temizlik ve soykırım, acilen durdurulmalıdır. Bu, sadece Filistinlilerin değil, tüm insanlığın ortak bir sorumluluğudur. Masum bebeklerin öldürülmesi, korkunç bir insanlık suçudur ve bu suçu işleyenler, mutlaka adalet önünde hesap vermelidir. Masum Filistinli sivillerin yaşadığı acılar, bir halkın çığlığıdır. Bu çığlık, adalet ve özgürlük arayışının en güçlü ifadesidir. Gazze’nin sokaklarında oynayan çocukların neşesi, İsrail’in acımasız politikalarıyla yerle bir edilmiştir. Filistinli anneler, çocuklarının cenazelerini toprağa verirken, dünyanın sessizliği bu acıyı daha da katlanılmaz kılmaktadır. Çelişkilerle dolu bir dünyada, Filistin halkının yaşadığı acılar, insanlığın vicdanında derin yaralar açmaktadır. Filistinli çocukların gözlerindeki umut ışığı, karanlık bulutların arasından süzülen bir güneş gibidir. O ışığı söndürmemek, insanlığın ortak görevidir. Her bomba sesi, insanlığın vicdanına atılan bir tokattır. Bu tokatları durdurmak, insan olmanın gereğidir.
Refah’taki mülteci kamplarında yaşam mücadelesi veren insanlar, bu masum insanların diri diri yakılması insanlığın yüzleşmesi gereken en büyük utançlardan biridir. Bu kamplarda, bir lokma ekmeğe muhtaç çocukların gözlerinde beliren açlık, bir milletin yaşadığı trajedinin en acımasız yüzüdür. Bu çocuklar, hayatlarının baharında, savaşın en korkunç gerçekleriyle tanışmak zorunda bırakılmaktadır. İsrail’in uyguladığı etnik temizlik politikası, bu çocukların geleceğini çalmaktadır.
Eğer insanlık, gerçekten barış içinde bir dünya istiyorsa, Filistin’de yaşanan bu zulme sessiz kalmamalıdır. İsrail’in işgalci ve soykırımcı politikalarına karşı durmak, insanlığın onurunu korumaktır. Filistinli çocukların gözlerindeki umut, dünya barışının anahtarıdır. O umudu yaşatmak, geleceğe daha aydınlık bir dünya bırakmak demektir. Bu korkunç politikalara karşı çıkmak, insan olmanın gereğidir. Filistin’de yaşanan soykırım, insanlığın ortak vicdanına bir meydan okumadır. Bu meydan okumaya karşı sessiz kalmak, suça ortak olmaktır. İsrail’in bu politikalarına dur demek, sadece Filistin halkının değil, tüm insanlığın onurunu korumaktır. Barışın ve adaletin hüküm sürdüğü bir dünya için, bu zulme karşı çıkmak, insanlığın en temel görevlerinden biridir. Eğer dünya, gerçekten barış ve adalet içinde bir gelecek istiyorsa, Filistin’de yaşanan bu vahşete acilen dur demelidir. İsrail’in uyguladığı soykırım ve etnik temizlik politikaları, derhal durdurulmalı ve bu suçları işleyenler adalet önünde hesap vermelidir. Filistinli masum sivillerin yaşadığı acılar, insanlığın ortak acısıdır. Bu acıyı dindirmek, hepimizin sorumluluğudur.
Bu yazıyı, Filistinli masum çocukların anısına ve insanlığın vicdanına bir çağrı olarak kaleme alıyorum. Gelin, bu zulme dur diyelim. İnsanlığın onurunu koruyalım ve barışı tesis edelim. Gelecek nesillere, barış içinde yaşayabilecekleri bir dünya bırakalım. Çünkü insanlık, ancak birlikte var olabilir ve birlikte barış içinde yaşayabilir. Bu yazı, Filistin halkının yaşadığı acılara ve dünyanın sessizliğine bir ağıttır. İnsanlığın onurunu korumak, masum çocukların gözlerindeki umudu yaşatmak, hepimizin ortak görevidir. Filistin’in çiçek bahçesini yeniden canlandırmak, barışın ve adaletin hüküm sürdüğü bir dünya yaratmak için, bu zulme karşı hep birlikte durmalıyız. Çünkü insanlık, ancak birlikte var olabilir ve birlikte barış içinde yaşayabilir.
Bu zulüm, katliam, soykırım, etnik temizlik ve vahşet karşısında susmak, tepkisiz kalmak, umursamamak, görmezden gelmek insanlık onuruna yakışmayan davranışlardır. Hiçbir şey yapamıyorsak bile İsrail ürünlerini boykot etmeli, sosyal medyada bir nebze olsun duyarlılık oluşması için elimizden geleni yapmalıyız.
YORUMLAR
Yahudiler, İsrail Oğulları lanetlenmiş bir kavimdir kendilerinden başka kimseleri sevmez kimseleri de insan yerine koymazlar... Dünyanın da ahiretin de yalnız kendilerinin olduğunu iddia eder diğerlerine köle gibi bakar köle muamelesi yaparlar. Esas bizim ve inanlara dokunan İslam Ülkelerinin başında ki kukla liderlerin kıllarını kıpırdatmamalarıdır ki onlarında hesabı çetin olacaktır ahirette... Ekonomik olarak vaz geçmemiz lazım Yahudilerin ürettiklerinden illaki netice verecektir... Birleşmiş İlletlerden hiç bir şey beklemiyorum ...Manidar bir yazıydı...
mesut.çiftci
Değerli ve nitelikli yorumunuz için teşekkür ederim.
Bizler eli kalem tutan ve dilinin döndüğünce zihindekileri yazıya döken insanlar bu konuda en az bir yazı yazmalıyız diye düşünüyorum. Zira yazdığımız her cümle tarihe düşülmüş notlardır. Kimse okumasa bile ve hatta yazdıklarımız hiç okunmasa bile bu sorumluluğu yerine getirmiş olmanın vicdani rahatlığı bize yeter. Yıllar sonra ve belki de biz bu dünyada bile yokken dönemin yazarları kıyametler koparken çiçekten böcekten bahsetmiş de masumların katilamına dair bir cümle yazmamış demesinler. Zira böyle bir söylemden şahsım adına ben hicap duyarım.
tekrar teşekkür ederim.