- 170 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beðeni
Ýstanbul’un Manevi Fatihi
Ýstanbul’un fethinin 559. sene-i devriyesini kutlamaya hazýrlanýyoruz. Fetih ordusunda bulunanlarý dualarla yad edecek, ruhlarýna Fatiha’lar, Yasin’ler, hatm-i Kur’an’lar hediye edeceðiz inþallah. Mevlamýz dünya durdukça Ýstanbul’u bizden, bizi Ýstanbul’dan ayýrmasýn.
Ýstanbul’un fethi için yola çýkan, sefere katýlan gaza askerleri olduðu gibi (leþkeri gaza), gaza askerlerinin muzaffer olabilmeleri için gece-gündüz gözyaþlarý içerisinde Mevla’mýza ilticada bulunan dua askerlerini de (leþkeri dua) unutmamak gerekir. Her ne kadar gaza askerleri canlarýný ortaya koyarak bir mücadele vermiþlerse de, hiç þüphesiz muzaffer olmalarýnda dualarýn tesiri büyüktür. Ýstanbul’un fethi için mücadele eden manevi erlerin sayýsý pek çoktur. Fakat bunlarýn içerisinde bir tanesi vardýr ki diðerlerinden biraz daha farklýdýr. Bugün diðerlerinden biraz daha farklý olan bu muhterem zatý anarak, bilenlere hatýrlatmak, bilmeyenlere de dilim döndükçe anlatmak istiyorum.
Takvimler 1403 (Hicri 806) yýlýný gösterdiðinde Taþkent’te bir erkek çocuðu dünyayý teþrif etti. Bu çocuðun öyle sýradan bir çocuk olmadýðý annesi nifastan kesilinceye kadar ondan süt emmemesinden anlaþýlmýþtý. Dedesinin adý Þihabüddin, babasýnýn adý Mahmud Þaþi olan bu çocuða Ubeydullah ismini koydular. Soyu anne tarafýndan 16 batýn ile hazreti Ömer’e dayanmakta olup, Ahrar lakabýyla meþhurdur. Ýlerleyen yýllarda Hace Ubeydullah Ahrar (k.s) olarak anýlacak olan bu çocuðun henüz çocuk yaþlardayken dahi olaðanüstü bazý halleri görülmeye baþlamýþtýr. Yaþý ilerledikçe ilim tahsilinede baþlamýþtýr. Yetiþmesinde baþta dayýsý Hace Ýbrahim olmak üzere, Þah-ý Nakþýbend-i Bahaüddin Buhari hazretleriinin talebelerinden Seyyid Kasým Tebrizi, Horasan þeyhlerinden Bahaüddin Ömer, Mevlana Yakup Çerhi hazretleri gibi birbirinden kýymetli hocalarýn emekleri vardýr. 29 yaþýna geldiðinde hocasý Yakup Çerhi hazretlerinden icazet alarak memleketine dönmüþ, ziraatle uðraþmaya baþlamýþ, 1300’den fazla çiftlik kurmuþ ve devrinin en çok öþür veren kiþisi durumuna gelmiþtir. Bunca malýn kendisine veriliþ sebebini ise þu cümlelerle özetlemiþtir: “Bizim malýmýz, fakirler içindir. Bunca malýn hassasý iþte bu noktadadýr.”
Uzun yýllar boyunca hizmetinde bulunanlar Hace Ubeydullah Ahrar (k.s) hazretlerinin hiç esnemediðini, sümkürmediðini, tükürmediðini velhasýl kendisinden tiksinti verecek bir hal ve hareket görmediklerini söylemiþlerdir. Ýlim yolunun sadýk yolcularýndan bir nefer olmakla kalmayýp Silsile-i Zeheb’in ( Altun Silsile) onsekizinci halkasý olarak devrinin Mürþi-i Kamil-i Mükemmili olma þerefine nail olmuþlardýr. Ýlim dolu yaþantýlarý 1490 (Hicri 895) yýlýnda nihayet bulmuþ, dar’ül bekaya irtihal etmiþlerdir.
Mevla’m þefaatlerine nail eylesin!
Ýçimizden bazýlarýmýz “Bu muhterem Zat’ýn Ýstanbul’un fethi ile ne ilgisi var?” diye sorabilirler. Sözün bundan sonrasýný Silsile-i Nakþibendiye’nin 18. halkasý büyük velî Ubeydullah Ahrar hazretlerinin torunu Hâce Muhammed Kasým’a býrakalým. Hâce Muhammed Kasým anlatýyor:
"- Ubeydullah Ahrar hazretleri bir gün, öðleden sonra, aniden atýnýn hazýrlanmasýný istedi. Atý hazýrlanýnca binip Semerkand’dan sür’atle çýktý. Talebelerinden bir kýsmý da ona tâbi olup takip ettiler. Biraz yol aldýktan sonra, Semerkand’ýn dýþýnda bir yerde talebelerine: “Siz burada durunuz” buyurdu. Sonra atýný Abbas Sahrasý denilen sahraya doðru hýzla sürdü. Mevlânâ Þeyh adýyla tanýnmýþ bir talebesi, bir müddet daha onu takip etti. Bu talebesi, gördüklerini þöyle anlattý:
“- Hâce Ubeydullah Ahrar (k.s) hazretleri ile sahraya vardýðýmýzda, atýný saða sola sürmeye baþladý. Sonra birdenbire gözden kayboldu. "
Hace Ubeydullah Ahrar (k.s) hazretleri daha sonra evine döndüðünde, talebeleri nereye ve niçin gittiðini sordular.
"- Türk Sultaný Muhammed Han (Fatih Sultan Mehmed Han), kâfirlerle harbediyordu, benden yardým istedi. Ona yardýma gittim. Allahü Teâlanýn izniyle gâlib geldi. Zafer kazanýldý" buyurdu.
Bu hâdiseyi nakleden ve Ubeydullah Ahrar (k.s) hazretlerinin torunu olan Hâce Muhammed Kasým, babasý Hâce Abdülhâdi’nin þöyle anlattýðýný nakletmiþtir:
"-Bilâd-ý Rum’a (Anadolu’ya) gittiðimde, Fatih Sultan Mehmed Han ’ýn oðlu Sultan Bâyezid Han, bana babam Ubeydullah Ahrar’ýn (k.s) þeklini ve þemailini tarif etti ve:
"- O mübarek zâtýn beyaz bir atý var mý idi?" diye sordu. Ben de tarif ettiði bu zâtýn, babam Ubeydullah Ahrar (k.s) olduðunu ve beyaz bir atýnýn olup, bazan ona bindiðini söyledim. Bunun üzerine Sultan Bâyezid Han, bana þöyle anlattý:
"-Babam Fatih Sultan Mehmed Han bana þunlarý anlattý": “ Ýstanbul’u fethetmek üzere savaþtýðým sýrada, harbin en þiddetli bir anýnda, Þeyh Ubeydullah-ý Semerkandî hazretlerinin imdadýma yetiþmesini istedim” Þekil ve þemailini tarif ederek: “ Þu vasýfta ve þu þekilde ve beyaz bir atýn üstünde bir zât hemen yanýma geldi :
“-Korkma!” buyurdu. Ben de:
“- Nasýl endiþelenmeyeyim, küffar çok” dedim. Ben böyle söyleyince, elbisesinin yeninden (kol) bakmamý söyledi. Baktým, büyük bir ordu gördüm.
“- Ýþte bu ordu ile sana yardýma geldim. Þimdi sen falan tepenin üzerine çýk, üç defa kös vurdur ve orduna hücum emri ver” buyurdu. Emirlerini aynen yerine getirdim. O da bana gösterdiði ordusuyla hücuma geçti. Böylece düþman hezimete uðradý ve Ýstanbul’un fethi müyesser oldu.
Kaynak: Hoca Sadeddin Efendi, Tâcü’t Tevârih, I, sh. 437; Niþancýzâde Mehmed b. Ahmed Muhammed b. Ramazan, Mir’at-ý Kâinat, Ýstanbul 1290 I-II, sh. 58-59; Abdülkadir Dedeoðlu, Altun Silsile sh. 329
Dua etti manevi gönül neferleri
Böylece nasip oldu Ýstanbul’un fethi.
yusuf akkaya
YORUMLAR
Henüz yorum yapýlmamýþ.