- 170 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİ DİLİYLE KONUŞUYORUZ
SEVGİ DİLİYLE KONUŞUYORUZ
Sanat, güzelliğin adı mı, yoksa faydalı olanın mı? Tarihe bakarsanız yüzyıllar bu soruların tartışılması ile geçmiştir. Nice düşünür ve sanat erbapları ile sanatseverler düşüncelerini açıklamışlardır. Bu mevzuya sadece felsefe ve sanat dahil olmamış: Tartışmaya, bazan din adamları, devlet ve siyaset adamları maddi ve manevi sahadaki diğer bütün ilim dalları da katılmıştır.
İşte böyle bir günde Cebrullah abidin tavla arkadaşı ile parkta görmüş olduğumuz güzel bir heykel üzerine kendi izlenimlerimizi konuşuyorduk. Bu heykel yanında bir çocuk olan genç bir bayanın heykeliydi. Cebrullah abinin tavla arkadaşı;
“Bu heykele çok para gitmiştir onun için harcanan para israf mıdır, yoksa sanat açısından güzel bir harcama mıdır?” diye söylendi. Onunla birlikte sohbetimizde bulunan sakallı Mahmut Bey;
“Bana sorarsanız bu heykel için harcanan para gerçekten bir israftır ve haramdır” dedi.
Sanırım benim güzel Sanatlar Akademisi’nde okuduğumu bilmiyordu. O akademiyi bitireli gerçi çok olmuştu ama hâlâ resim ve heykel sanatı ile uğraşıyordum. Sohbet ederken bazı arkadaşlar, konuyu heykel, resim, müzik gibi güzel sanatlara getirip; bunların haram olduğunu söylerlerdi.
Tarih boyunca özellikle çok tanrılı dinlerde; tapınmak için heykel ve resim kullanılıp yararlanılmıştır. Bu yüzden de tapınılan şey için aracı olarak kullanılan nesneleri yani heykel, resim ve müziği suçlarlarlardı. Sanırım hiçbir heykel, resim ve müzik gibi şeyler, “Gelin bize tapının, bizden isteyin!” dememiştir, diyemez de, buna ne güçleri, ne akılları yeterlidir. Tapınmak için yapılan her şey özellikle tek tanrılı dinlerde, bu tür araçlar put olarak görülmüştür ve görülmesi de gerekmektedir.
Put olarak tapınılan şeyler elbette bizim inancımıza göre insanların yanlış bir yola gitmelerine vesile oldukları için bir nevi bu işlevlerinden onları kurtarmak gerekir. Yani tapınma aracı olmaktan çıkarmak lazımdır. Böyle düşünerek beynimde ve zihnimden geçirdiğim bu düşünceleri Mahmut beye söylemek istedim. Fakat, Mahmut Bey’in bunu anlayacağını zannetmiyorum. Gereksiz bir tartışmayı ortaya çıkarmamak için konuyu kapattım.
İnce uzun ve çok büyük olan bu parkın kuzey kapısından yaşlı bir kadın ve yanında devamlı kuyruk sallayıp parkta bir o yana bir bu yana koşan küçük bir köpek ile bize doğru geliyordu. Adeta köpek kadını bize doğru sürüklüyordu. Bu arada birkaç tane bisikletli yanımızdan konuşarak hızlı geçtiler. Köpek onlara doğru havladı. Onlardan birisi olan bir bayan, köpeğe doğru el salladı ve yanından hızla geçti. Köpek de ona teşekkür eder gibi kesik kesik birkaç defa havladı.
Onlar gittikten sonra Nehir’e doğru kadının yolunu kesen bir çocuk arabası ile yanındaki üç dört yaşında bir çocukla giden genç bir bayan gördüm. Bir eli ile bebek arabasını iten genç kadın, diğer eli ile üç dört yaşındaki çocuğu tutuyordu. Çocuk onun elinden kurtuldu ve koşarak yaşlı kadının köpeğinin yanına gitti. Köpekte çocuğa doğru aynı şekilde adeta koşuyordu. Birkaç saniye sonra çocuk ile köpek birbirine kavuştular. Çocuk, kollarını açarak köpeğe doğru uzatmıştı, köpek de yukarı doğru zıplayarak sanki onunla kucaklaştı. Çocuk köpeği öpmek için dudaklarını onun yanağına yakınlaştırdı. Köpek de memnuniyetini belirtmek için kısa kısa havladı. Çocuğun annesi, önce, köpeğin çocuğu ısırıp zarar vermesinden korktu ama köpeğin sahibi yaşlı kadın;
“Sakın korkma! Sakın korkma! Köpeğim bütün aşılarını olmuştur. Isırmaz. Hiçbir zararı dokunmaz. Bir de çocukları çok sever” diye heyecanlı heyecanlı bağırıyordu.
Genç kadın, köpeğin sahibi yaşlı kadının böyle söylemesinden sonra bu durum karşısında rahatladı. Çocuğun köpekle oynamasına birkaç dakika izin verdi. Bu boşluğu değerlendiren yaşlı kadın, genç kadına birkaç soru yöneltti:
“Bu genç yaşta maşallah iki çocuğunuz var“ dedi.
Genç kadın da, zafer kazanmış mağrur bir kumandan gibi gururlanarak, çocuk arabasınındaki bebeği okşadı ve sadece başını sallayarak evet işareti yaptı. Halbuki yaşlı kadın, günlerdir evinde yalnız sihirli kutu televizyon ile sohbet ettiğinden dolayı büyük özlemini çektiği vakti olan insanlarla konuşmak istiyordu. Neden gençler yaşlı insanlarla konuşmamak için kaçıyorlardı? Bu soruyu bir türlü cevaplayamıyordu. Halbuki onlar da bir gün yaşlı olacaklardı…
İnsan yüzü görmek için bu küçük köpeği gezdirmek, ona, büyük bir imkan sağlıyordu. Evde köpeği olmasa can sıkıntısından ve yaşlılığın verdiği yorgunluktan dolayı hiç dışarı çıkmayacaktı. Bu küçük köpeği gezdirmek onun için vazgeçilmez bir görevdi. Kısa zamanda bu küçük köpeğin sayesinde ayak ve baldır kasları tekrar işlevini yapacak duruma gelmişti. Yaşamakta olan bazı yaşıtlarına alışverişe çıkmak ve parkı gezmek konusunda teklif ettiğinde; onlar, genellikle rahatsızlıklarını ileri sürüp, onun teklifini geri çeviriyorlardı. Fakat bu küçük köpek teklifsiz onunla yola çıkıyor, bazen konuşma isteği yüzünden dışarı çıkalım mı dediğinde onun teklifini hiç geri çevirmiyordu.
Bir eli bebek arabasında olan genç kadın, bir iki dakika kadar daha yaşlı kadının yanında oyalandı. Yaşlı kadın havaya baktı konuşmak için yeni bir mevzu açma arzusuyla bulutları gösterdi; fakat, genç kadın, bana mısın demeden onun yanından uzaklaştı. Yaşlı kadın köpeğiyle yine yalnız kalmıştı. Sağ elindeki bastona dayanarak köpeğinin ipini tuttuğu sol eliyle “haydi yola” der gibi devam etti.
Bu arada Mahmut Bey, put hakkında detaylı bir konuya girmiş Cebrullah abiye put ve putçuluğu heykel ve resim sanatıyla birbirine karıştırarak izah ediyordu. Cebrullah abi de küçük bir kuş yuvası gibi ağzını açmış gözlerini Mahmut Bey’e dikerek; onu, soluk almadan dinliyordu. Sadece resim ve heykeli put olarak görmek aslında putçuluğun, gerçek manasını saptırıp küçültmek amacını taşır.
Allah sevgisinin ve inancının yerine konan her şey put anlamına gelir: bir Allah inancında, Allah sevgisinin yerine konan para, kadın veya erkek, partisi veya lideri, çok sevdiği şeyler esasında put anlamına gelir. Gözle görülür anlamda olduğu için resim ve heykel bu noktada büyük zarar görmüştür. Hem resim ve heykeli kullanarak güya tanrılarına yakınlaştıklarını hissedenler, resim ve heykel sanatının anlamını değiştirdikleri için büyük zarar vermişlerdir. İnsanlar, tapındıkları sözüm ona tanrılarına elle dokunup gözle görmek istemişlerdir ve bu yüzden de tarih boyunca yanlış istikametlere yönelmişlerdir.
İslamiyet, kutsal kitabımız Kur’an’da bildirdiğine göre; Allah’ın gözle görülüp elle tutulmasının imkansız olduğunu, onun bir ve tek olarak her şeye gücü yeten, bir şeye ihtiyacı olmayan, doğmamış, doğurmamış olarak; bütün dillerdeki konuşulan kelimeler ile tasvirinin imkansız bir ve tek olduğunu ihlas Suresi’nde ayet ayet izah etmektedir.
Ben bu düşüncelere dalmışken yaşlı kadın ve köpeği bizim olduğumuz yere geldi. Köpek, heykelin kaidesi etrafında birkaç kere dolandı. Kuyruğunu kaldırıp sol arka ayağını havada tutarak oraya imzasını attı. Meğer erkek köpekler, dolaştıkları yerleri koklayarak; buradan daha önce kimler geçti diye analiz ederlermiş ve giderken de ben de buradan geçtim diye oraya imza niyetiyle birkaç damla dahi olsa idrar bırakırlarmış. Yaşlı kadının köpeğinin oraya idrar bıraktığını gören Cebrullah abi, Mahmut Bey’e dönerek;
“Aha bak! Bu itte, bu puta tapıyor” dedi. Hepimiz gülüştük. Mahmut Bey,
“Hayvanlar puta tapmaz ki” dedi. Cebrullah abinin ağzı bir karış açık kalarak hayretler içinde;
“Aslında bir sormak lazım” diyerek gözlerini iri iri açtı.
Bu konuda bir açıklama da bulunamayan Mahmut Bey de, hayret ederek karşıdaki muhatabına;
“Olur mu öyle şey Cebrullah, hem de kime soracağız?
“Ne var bunda canım, sahibi olan bu kadına sorarız” diye cevap verince; o da;
“Köpeklerin bir dili yok ki. O kadın, köpek dilini nereden bilsin?”
“Amma yaptın ha! Bunlar, ikisi beraber olarak bir evde yaşıyorlar mı?”
“Yaşıyorlar”.
“Peki beraber yaşıyorlarsa hangi dil ile iyi anlaşıyorlar?”
Köşede oturan Şakir bey, bu sohbetten canı sıkılmış gibi dağınık sakallarını parmaklarıyla taradı ve;
“Kime sorulacak diye düşünmeye hiç gerek yok! Sahibine sorun! O size izah eder.”
Kadın da bizim böyle hararetli konuşmamızı merakla dinliyordu. hem konuşmak amacıyla hem de bizim konuştuğumuz konuyu merak ettiği için iyice yanımıza yaklaştı. Yaşlı kadın köpeğin ipini biraz gevşetti. Köpek kuyruk sallayarak Mahmut Bey’in yanına yaklaştı. Mahmut Bey elinin tersiyle;
“Git ulan itoğlu it!” der gibi işaret yaptı. Köpek bunu anladı ve doğruca Cebrullah abinin kucağına hop diye atladı. Cebrullah abiden hoş olmayan bir hareket görmediği için de, ona adeta sarıldı. Uzun ince kağıt gibi pembe dilini çıkararak Cebrullah abinin yeni tıraş olmuş sol yanağını ıslatıp temizledi. Mahmut bey, Cebrullah abiyi iterek;
“Çek şu iti yanımdan. Abdestimi bozduracaksın benim. Sanki kırk yıllık tanıdık gibi şuna bak nasıl sarılıyorsun?”
Yaşlı kadına Cebrullah abi dönerek;
“Bu köpekle evde hangi dili konuşuyorsunuz?”
Yaşlı kadın bir general gibi doğruldu ve elindeki bastona dayanıp sol elini kalbinin üstüne bastırarak;
“Bu yavrumla evde, sevgi diliyle konuşuyoruz” dedi.
Sevgi dili, çok güzel bir kelime; sevgi dili iki ayrı yaratığı birbirine yaklaştırıyor demek ki, benim çok hoşuma gitti. Onlar ne konuştular artık o mevzuya fazla eğilmedim. On onbeş dakikadan fazla ne konuştular bilmiyorum ama yaşlı kadının memnun bir halde köpeği ile birlikte parkın güney kapısına doğru gittiğini gördüm. O küçük köpek ikide bir geriye dönüp, kuyruk sallayarak bize doğru havlıyordu. Hatta Mahmut Bey, Cebrullah abiye dönerek;
“Bu it, seni çok sevdi galiba” dedi. O da hiç istifini bozmayarak;
“Allah’ın güzel kulları, beni çok sever” deyip kestirip attı.
Mavi göklerde beyaz bulutlar iki gruba ayrılmış rüzgâr’ın etkisiyle birbirlerine doğru kavuşmak için adeta dans eder gibi yaklaşıyorlardı. Birkaç serçe gelerek heykelin üzerine ve kaidesine kondu. Kanat çırparak iki tanesi orada yüksek sesle birbirlerine sanki hitap ederek cıvıl cıvıl öttüler. Biraz irice olanı gelip, diğer serçeyi kanadı ile okşadı ve kanadını onun üzerine örttü. Öbürü de memnun bir eda ile başını yere eğerek sanki emrin başım üstüne der gibi edalı bir duruş halini aldı. Diğer serçeler de bunların etrafında uçarak kanatlarini birbirine çırparak bir gösteride bulundular ve uçup gittiler.
Halil GÜLEL
Düsseldorf / 24.05.2024
(Cebrullah Abinin Tavla Arkadaşı)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.