- 174 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EDEBİYAT YOLUNDA GEÇEN BİR ÖMÜR: NİHAD SAMİ BANARLI
M. NİHAT MALKOÇ
Edebiyat tarihçisi, yazar, şair ve edebiyat öğretmeni: Nihad Sami Banarlı
Edebiyatımıza birbirinden kıymetli eserler sunan Banarlı, edebiyat tarihçisi, yazar, şair ve edebiyat öğretmeni vasıflarını kendisinde topluyordu. Her yönüyle çok marifetli bir insandı. O, 1907 senesinde İstanbul’un emsalsiz hayatını, geleneklerini, değerlerini en iyi yaşayan ve yaşatan semtlerinden biri olan Fatih’te doğmuştu. Aslında baba tarafından Trabzonludurlar. Zira o, Trabzon mebusu, şair Emin Hilmi’nin torunu, vali şair İlyas Sami’nin oğludur. Anne ve babasının mezarları Banarlı kasabasında bulunduğu için, soyadı kanununun çıkmasından sonra “Somyarkın” olarak aldığı soyadını daha sonra Banarlı olarak değiştirmiştir. Bu durum onun anne –babasına düşkünlüğünü ortaya koymaya yeter sanırım.
Banarlı, ilk eğitimini Fatih Sultan Vakıf Mektebi’nde, orta eğitimini, Gelenbevi ve Mercan İdadîsi’nde, lise eğitimini Vefa Sultanisi’nde yapmış, son olarak da İstiklal Lisesi’nden diploma almıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirerek öğretmenlik hayatına başlamıştır. Kabataş ve Galatasaray gibi büyük okullarda edebiyat öğretmenliği vazifelerinde bulunmuştur. Ardından Eğitim Enstitüsü’nde, Yüksek Öğretmen Okulu’nda öğretmenlik ve idarecilik yapmıştır. Bunların yanında bugünkü anlamda birçok sivil toplum kuruluşunda, dernek ve vakıflarda gönüllü çalışmalar yapmış, Türk kültürüne ve edebiyatına hizmet etmiştir. Kültürümüzün yitik hazinelerini gün yüzüne çıkarmıştır.
Banarlı, edebiyatın hemen her alanında kalem oynatmış velûd bir kalemdir
Bizler Nihad Sami’yi daha çok edebiyat tarihi ve Türk düşüncesi üzerine yazdığı yazılarıyla tanır, biliriz. Oysa o, duygu ürünü eserler de ortaya koymuştur. Bunların başında tiyatro türünde yazdıkları gelir. O, iyi veya kötü 10’a yakın tiyatro metni yazmıştır. Tiyatro oyunlarında Türk kültürünün temel dinamiklerini gençliğe aktarmayı amaç edinmiştir. Çoğu insan, Banarlı’nın bu özelliğini bilmez. Bunun yanında şiirler, hikâyeler ve bir de roman kaleme almıştır. Fakat bu türlerde yazdıkları yeni bir tarz oluşturma gayretiyle kaleme alınmamıştır. İçindeki duygu sağanağını kitlelerle paylaşmak istemiştir.
O, asıl ilmî ve meslekî çalışmalarıyla kültür hayatımızdaki yerini almıştır. Mesleki çalışmalarında çok titizdi. Türk dilinin kültürümüzle izdivacından büyük keyif alırdı. Türkçeyi namus olarak görür, bu hususta taviz vermezdi. Dil hassasiyeti kendisine “Türkçenin Sırları” adlı mükemmel eseri yazdırmıştır. Ahmedî’nin Dasitan-ı Tevarih-i Mülûk-i Âl-i Osman ve Cemşid ve Hurşid Mesnevisi, Banarlı sayesinde tenkitli ve karşılaştırmalı nüsha olarak Türk okuyucusuyla buluşmuştur. Bu eser Osmanlı tarihini anlatmaktadır.
Banarlı’nın yazdığı edebiyat ders kitapları gençlere edebiyat zevki aşılamıştır
Onun en hayırlı hizmetlerinden birisi de lise öğrencilerinin okuması için hazırladığı lise ders kitaplarıdır. Bugün yazılan edebiyat kitaplarıyla Banarlı’nın yazdıklarını karşılaştırdığımızda çok büyük farklar görebiliriz. Ben lise yıllarında onun kaleme aldığı Metinlerle Türk ve Batı Edebiyatı adlı kitaplarını okudum. Bu kitaplarda Türk kültürü bir çağlayan gibi akardı. Metinler çocukların zevklerine ve seviyelerine göre seçilirdi. Metin çalışmalarında bugünkü gibi uyduruk sorular sorulmazdı. Onun kitaplarından aldığım hazzı hiçbir zaman unutmam mümkün değildir. Keşke Milli Eğitim Bakanlığı o kitapları tekrar okullarımızda okutsa. İnanın o kitaplar bugün için de yeterlidir. Belki yeni isimler ve Türk Dünyasından yazarlar eklenerek yeniden düzenlenebilirler. Bu alanda da Banarlı’yı aşamadık.
Nihad Sami Banarlı, bağrından çıkmış olduğu milletine ve o milletin gençliğine iyi bir mürebbi oldu. Onları yabancı dillerin ve kültürlerin boyunduruğundan kurtarmak için çetin bir mücadele verdi. O, yaşadığı sürece ne Müslümanlığından ne de Türklüğünden taviz verdi. Onuruyla, fikirleriyle, mücadelesiyle dik yaşadı. Hayatını mücadelesine adadı. Banarlı için başta gelen şey milli benlik ve milli şuurdu. O, bunlar olmadıktan sonra bütün gayretlerin boş olduğuna inanırdı. Cehaletin ve hıyanetin baş düşmanıydı. Özellikle kültürümüzü ecnebi kültürlerle yozlaştırmaya, hatta ortadan kaldırmaya çalışanların karşısında mukavemeti eşsizdi. Başta dil, kültür, sanat ve edebiyat olmak üzere her şeyin millisinden yanaydı.
Banarlı, tarihin bilinmesi ve gelecek nesillere olduğu gibi aktarılması gerektiğine inanıyordu. O, Osmanlı’ya hayranlık duyuyor, fakat hatalarını da görmezden gelmiyordu. Kökü mâzide olan atiydi Nihad Sami… Ne geçmişi unutuyor, ne de tekâmülü reddediyordu. Yarınki Türkiye’nin idarecileri olacak gençlere; ölçü üzere yaşamayı, kendilerine hedefler belirlemeyi ve bu hedeflere varmak için azami gayret içerisinde olmayı öğütlüyordu. Gençler için düzenlediği sayısız seminer, konferans ve toplantı milli gayenin sağlıklı ve hızlı bir biçimde gerçekleşmesi içindi. Birileri kırıp dökerken o, ağırbaşlılıkla ve sabırla tamir ediyordu. Yıkmak kolay ama yapmak zordu. O, memleketin ikbali için zora talip oluyordu. Banarlı, metotlu ve disiplinli çalışmayı severdi. Akademisyen olmamasına rağmen ilmi disiplini her şeyin önünde tutardı. Çok fazla okur, okuduklarını muhakeme ederdi.
Millî meselelerde çelik gibi sert olan Banarlı, zarif bir İstanbul beyefendisiydi
Banarlı’nın yakın çevresinde olma bahtiyarlığını yaşayanlar, onun tam bir İstanbul Beyefendisi olduğu görüşünde birleşirler. Zarif ve narin bir kişiliği vardı. Fakat milli ve manevi meselelerde çelik gibi sertti. Bamteline basıldı mı kükremesini bilirdi. Öğrencisi olma onurunu yaşayan Prof. Dr. Kemal Eraslan, Banarlı hocanın doğumunun yüzüncü yılı münasebetiyle düzenlenen bir programda onu dinleyicilerin gözlerinde şöyle canlandırmıştır:
“O, fötrü yana kaymış, soğuklarda giydiği lacivert paltosuyla, lâcivert elbisesiyle, daima gözümün önündedir. Yavaş konuşur, kelimeleri tane tane söyler ve son derece soğukkanlı ve yumuşak bir ifadeyle karşısındakine hitap eder. Bu, insana değer vermek demek, saygı göstermek demektir. Kendisi insana saygılı olduğu için saygı görürdü. Onunla birlikte olduğum uzun yıllar boyunca bir gün olsun kızdığını, ağzından kötü söz çıktığını duymadım. Türk Edebiyatına, diline çok hizmeti olmuştur.”
Banarlı ile Samiha Ayverdi çok iyi iki dosttu. Banarlı’nın Ayverdi’ye yazdığı onlarca mektupta aralarındaki dostluğu, bağlılığı ve birbirlerine olan hürmeti açıkça görmek mümkündür. Onları birbirine yakınlaştıran unsurlar Türk diline ve Türk kültürüne aşk derecesinde bağlılıkları ve hizmetleriydi. Fakat dostluklarının asıl vesilesi Kenan Rifai’dir. Bu mutasavvıfa duydukları sevgi, onları aynı paydada birleştirmiştir. Nihad Sami, manevi zenginliğini ve gelişimini biraz da Samiha Ayverdi’ye borçludur dersek abartmış olmayız.
Resimli Türk Edebiyatı Tarihi kadim edebiyatımızın kara kutusudur
Nihat Sami Banarlı’nın kültürümüze kazandırdığı eserlerin başında hiç şüphesiz ki “Resimli Türk Edebiyatı Tarihi” gelir. İki cilt halinde büyük boy olarak Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları arasında basılan bu kitap, Türk edebiyatını destanlar döneminden günümüze kadar getirir. Her satırı büyük bir titizlikle ve emekle hazırlanan bu eser, tam 1366 sayfadır. Benim en çok sevdiğim ve her fırsatta okuduğum, elimin altından eksik etmediğim bu eserin bilgilerine sizler de gönül rahatlığıyla güvenebilirsiniz. Çünkü bu eser, popüler kültürün borazanlığını yapmayan, ilmi metotlarla yazılan edebiyat tarihi alanında şaheserdir.
Türkçenin Sırları’nın sayıp döküldüğü ve dilimizin büyük tehdit ve tehlikelerle yüz yüze olduğunun örneklerle ortaya konulduğu eser olan Türkçenin Sırları, okuyup da tadına doyamadığım, tekrar tekrar okuma ihtiyacı hissettiğim kitapların başında gelir. Bu eser Banarlı’nın Türkçe üzerine yazmış olduğu 43 makalenin bir araya getirilmesinden oluşuyor. Fakat onun bunlara benzer yüzün üzerinde dil içerikli makalesi vardır. Dil hassasiyeti normalin çok üzerinde olan ve dili haysiyet olarak belleyen Banarlı, bu konuda gençliği uyanık ve şuurlu olmaya davet etmiştir. O, Türkçenin kendi kendine yeten bir dil olduğuna, Batı dillerinin ne idüğü belirsiz yoz kelimelerine muhtaç olmadığına yürekten inanırdı.
Trabzon kökenli bir ailenin çocuğu olan Banarlı, ömrünü edebiyata adamıştır
Trabzon kökenli bir ailenin çocuğu olan Nihad Sami Banarlı, ömrünü Türk dilinin, kültürünün, edebiyatının ve maneviyatının diri olması ve diri kalması için harcamıştır. Eserleri gözden geçirildiğinde ecnebi kültürden, dilden ve edebiyattan Türk gençliğini uzak tutmaya çalıştığını görürüz. Fakat bu demek değildir ki bizler yabancı dillerde ve kültürlerde yazılan eserleri okumayacağız. Klasik tabir edilen kaliteli eserleri okuyacağız ama onların cenderesinde sıkışıp kalmayacağız. Ona göre bizi biz yapan ve son nefesimize kadar kalbimizde yaşayan milli ve manevi değerler Batı’nın yoz değerlerine feda edilmemelidir.
Türk dilini en iyi kullanan ve bu dil için “Bu dil ağzımda annemin sütüdür” diyen Yahya Kemal Bayatlı, Banarlı’nın en çok sevdiği ve eserlerini Türk gençliğine sunduğu bir şairdir. Zira Yahya Kemal’in eserlerini gün yüzüne çıkaran ve gençlikle buluşturan Banarlı’dan başkası değildir. Yahya Kemal Enstitüsü’nün kurulmasına öncülük eden de odur. Sağlığında şiirlerini iki kapak arasında göremeyen Yahya Kemal, gözlerini bu fani dünyaya kapattıktan sonra Banarlı sayesinde sanki yeniden doğmuştur. Yahya Kemal Yaşarken(1959),
Yahya Kemal’in Hatıraları (1960) adlı eserler bu alanda yayınlanmış ciddi yayınlardır.
İnsanlar ne kadar vefalı olursa o kadar vefa görürler. Banarlı, büyük şair Yahya Kemal’e ve pek çok şair ve yazara kucak açarak onların Türk kültür kamuoyunca tanınıp okunmalarını sağladı. Vefa karşılıksız kalmaz şüphesiz. Banarlı da ölünce onun bütün yazılarını Nermin Suner Pekin Hanımefendi bir araya getirerek yayınlanmalarını sağlamıştır. Banarlı’nın eserlerine, kendisinin de sağlığında müdürlüğünü yaptığı Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı sahip çıkmıştır. Fakat bir kısım yazıları hâlâ kitaplaştırılamamıştır.
Banarlı, şahsına münhasır hasletleri olan üslûp sahibi usta bir yazardır
Banarlı üslup sahibi bir yazardır. Onun üslubu uzun yılların ve zorlu çalışmaların ürünüdür. Onun eserlerini düşünerek okuyan birisiyseniz yazısının altında imzası olmasa da yazılanların ona ait olduğunu anlayabilirsiniz. Onun yazdıkları bize Türkçenin doyumsuz hazzını yaşatır. O, eserlerinde fikirlerini açık seçik ortaya koymak için örneklendirmelere ve alıntılara genişçe yer verir. Fakat kendi yazdıklarıyla alıntıları yerli yerine oturtur. Bunu makalelerinde, denemelerinde, monografilerinde ve sohbet yazılarında görebiliriz.
Nihad Sami çok kıymetli eserlere imza atmıştır. Onun yazdığı eserler Türk dilinin ve kültürünün yitik hazinelerini gün yüzüne çıkarmıştır. Nice insanlar onun kaleminden süzülen milli fikirlerden beslenerek vatan sevgisini, milli ve manevi hissiyatı doyasıya yaşamıştır. Ne mutlu o nurlu oluktan içenlere. Onun kaleme aldığı eserler arasında şunları sıralayabiliriz: “Yahya Kemal Yaşarken, Yahya Kemal’in Hatıraları, Türkçenin Sırları, Şiir ve Edebiyat Sohbetleri, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Dasitan-i Tevarih-i Müluk-i Ali Osman ve Cemşid ve Hurşid Mesnevisi (Ahmedî), Namık Kemal ve Türk Osmanlı Milliyetçiliği, Büyük Nazireler Mevlid ve Mevlid’de Milli Çizgiler, Edebi Bilgiler, Metinlerle Edebi Bilgiler, Başlangıçtan Tanzimata Kadar Türk Edebiyatı Tarihi, Fatih’in Zafer Sırları...”
Nihad Sami Banarlı gibi yazarlara bugün dünden daha çok ihtiyaç vardır
Milletler maddi zenginliklerinden çok, kültürel zenginlikleriyle ve manevi değerleriyle ayakta kalırlar. Türk milletini bir ve beraber tutan, onun değerlerini çimento niyetine kullanıp onunla dünü yarına sabitleştiren, yerli kültürün bayraktarlığını yapan Nihad Sami Banarlı gibi yazarlara bugün dünden daha çok ihtiyaç vardır. Günümüzde Banarlı’yı adeta yeniden keşfederek yarınlarımızın teminatı olan çocuklarımıza ısrarla okutmalıyız. Onun dil sevgisini, millî ve manevî konulardaki hassasiyetini örnek almalı, çizdiği yolda kararlılıkla yürümeliyiz. Ancak böyle yaparsak milenyum bataklığına saplanan gençliği kurtarabiliriz. Sözlerimi, dil hassasiyeti her şeyin üzerinde olan Banarlı’nın dile dair şu veciz ifadeleriyle bitiriyorum:
“Diller, milletlerin en aziz, en tılsımlı, en kıymetli servetleridir. Dillerin bir ses güzelliği ile dalgalanıp bir duyurma, anlatma ve inandırma gücüne ulaşmaları, kısa zamanda olmamıştır. Yeryüzünde diller kadar millet fertlerini birbirine bağlayan, onlara birbirlerini sevip anlamakta, hele sevgilerini dile getirmekte aziz yardımcı olan başka kuvvet mevcut değildir. Bir tarih boyunca ordu insanları savaş meydanlarından geçirerek, zafere, gazi veya şehit olmaya koşturan cihangirler, büyük başarılarının birçoğunu da, savaşçılara duyurabildikleri hitabet dilinin büyüleyici güzelliğiyle kazandılar.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.