- 207 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Nevrotik Terapist ile Depresif Hastasının Mektup Seansı
(Mektuplarda imlâ vs düzeltisi yapılmamıştır.)
(Felsefe Terapisti’nin Yazdıkları)
Aylak Adam-Yusuf Atılgan
Sisifos Söyleni-Albert Camus
Veronika Ölmek İstiyor-Paulo Coelho
İkilebir-Reha Çamuroğlu
Son Yeniçeri-Reha Çamuroğlu
Yaşamın Uçuna Yolculuk-Tezer Özlü
Zamanın Manzarası-Mehmet Eroğlu
1981 Yüz –Mehmet Eroğlu
Başkaldıran İnsan-Albert Camus
Felsefe Terapisi-Prof. Lou Marinoff
Bunların hepsini alman için yazmadım…Bunlardan birkaç tane seç! Belki okudukların vardır…Bir tane Reha Çamuroğlu mutlaka al…bu adamı seveceksin…Ucuz kitap alma….okuyacağın kitabı al…….hakkında yazılanları oku ve hoşuna giden üç dört tanesini al….
Şimdi mektuba geçmeliyim. Fakat sabahın bu saatinde nasıl yazılır bilmiyorum. Hele hele o güzel mektubuna karşılık…Şunu diyebilirim yalnızca…Biz güzel bir iletişim, tutarlı bir paylaşım yakaladık. Bunu bozmamak,’’aşk ‘’denilen met-cezirle tehlikeye atmamak gerektiğine inanıyorum ben. Çünkü aşk söz konusu oldu mu son derece tutarsız ve çekilmez biri olduğum konusunda şüphelerim var.:) Hem dediğim gibi bizim buna ihtiyacımız yok sevgili…:) Sen bu konuda kendini zorluyorsun ve bu his zorlama ile büyüyen, oluşan, tohumlanan bir şey değil en derin bilinmezliklerden; ruhumuzun en karanlık yerinden çıkar gelir bulur bizi ve öyle kendini yoklamakla ortaya çıkacak bir şey de değildir. Öyle miyim değil miyim sorusunu sordurmaz insana. Devrimcidir ve bir gecede kanlı bir eylem gibi gelir oturur o en hassas mevziiye. Ve sen ne kadar uğraşsan da kovamazsın onu…
Belki yukarıda yazdığım gibidir belki değil. Koskocaman bir çelişkidir işte. Bizim yarattığımız bir devasa paradoks olma ihtimali de vardır elbette. İşte nedir hayatın o tahammül edilmez yanılsamasında uyuşturucu almak isteği,,,uyarıcılarla beyindeki bazı merkezleri açma arzusudur…İnsan hayata bağlanır ya.. Ama etkisi yapaydır. Ve bir zaman sonra mutlu etmekten çok acı vermeye başlar…Ruhundaki o derin yara kanamaya başlar….Ve sen ne yapacağını bilemezsin bu sefil duyguyu…İçinde bir yerlerde şarkı söyleyen o insanı bul ve yaşat. Ona hayatın o inanılmaz çelişkilerini öğret. Ve bu dünyaya neden geldiğini sorgula. Çok daha doyurucu bir diyalog olacaktır inan bana.)))
Saat sabahın beş buçuğu. Ve ben bundan fazlasını yazamayacağım….:)
Devam edeceğim Hoş kal…..
[ italik ](Gün aydı ve Nevrotik Terapist devam ediyor)
Sana karşı içimden gelen sıcaklığa “aşk” demeyeceğim. Seni seviyorum demeye bile gerek duymayacağım. Hatta seni sevdiğimi bilmeni bile beklemeyeceğim. İçimde şarkı söyleyecek çocuğu bulduğum an verdiği dinletinin tek dinleyicisi ben olacağım. Monoloğu kaldırıp, atacağım. Kendimle diyaloglarım olacak. Anayollarda seyahatlerim olmayacak, tali yolları da dikkate alacağım.
Aşk konu olunca neler olduğunu ya da olabileceğini çok iyi özetlemişsin. Çelişkiler, tutarsızlıklar, med-cezirler...yine de aşka söz söyletmem. İnsana bu kadar mutluluğu zehir, zehri zaman tüpünden geçirdikten sonra mutluluk eden kimyasalı seviyorum. İhtiyacımız yok. Kaniyim. Dedim ya...ya da demeyeceğim ya seni seviyorum.
Hayatı düşünüyorum. Ona bağlı mıyım, değil. Bırakmışım gidiyor. Bırakmam bile etkileşimimi nötr bırakmıyor. Etkisinin yapaylığı, soyutluğundandır. Yapay gerçek olmayan...oysa soyut ağlatıp, güldüren. Bana yapay gelen etkilerden çok tepkilerimizmiş gibi geliyor. İnsanın takındığı tavırlar...en özetimiz kendimiz olamayışımız...kendimizden kaçışımız. Kendimizde kaldığımızda ise hasta bir ruh. Hasta ki, sağlığının en keskin kanıtı. Uyuşuk beyinler, kavanoz içerisindeki sümüksü sıvılar, hayal alemi...işte bu, sağlıklı ruhların betimlenişi...hasta ruhlar fokur fokur kaynayan ruhlardır...yaşayanlardır. Ağlamamızın, gülmemizin soyut olan tüm yaşadıklarımızın yapaylığı iddiasındaysan benim için çok değişik felsefi tez sayarım. Az derine in derim.
Dün kitaplardan bahsettik. Okuyorum. Fakat okuduklarımı yazarın bilgisi olarak bırakamıyorum. Şu şunu demiş diyebilme becerisini gösteremiyorum. Ruhumu sarsıntıda bırakacak bir şey olunca tabii ki işler değişiyor. Film konusunda da aynı hafıza güçsüzlüğüm geçerli. İzlediğim bir filmi “haaa burada böyle oluyordu” hafızasıyla izliyorum. Okuduğum bir kitabı bir daha okusam , yeni okuyormuş gibi yazılanlar (önceden okuduklarım) silinip gidiyor. Hafıza özürlüyüm. Az derine in dedim ya az önce Faustu okudum, kim ne yapmış ne etmiş bilmiyorum. Faust benim için şu cümleden ibaret..” Haydi durma derine in...sana zirveye de çık derdim...ikisi de aynı şey” Karakterlerin ismi mi, pöhhhh, bana ne... neyse...dün gülümsettiğin bir mesajın vardı. Sordun. Ve ardından “korkma, soru sormayacağım” dedin. Gülümsedim çünkü beni şıp şak hissetmiştin.
Seni seviyorum.
Hoş kal.
(Depresif Hasta Cevap Veriyor)
Az saçmalama iznin varsa buyur;
Dünyaya neden geldik ki...bu sorguyu her zaman yaptığımın bilinciyle mi tavsiye ettin? Bunu hep sorguladığımda, kutsal kitapları okumaktan vazgeçerim. Kutsal kitabın kendi içindeki çelişkilerinin ol-a-mayacağını peşinen kabul ederim. Ve onları görmek istemem. Din afyondur düşüncesine saygılıyımdır. Tahammül noktasında tahammülsüzüm. Giydiğim giysinin hoş olmaması ya da karşımdakini hoş görememem nice güzelliklerden mahrum ettiğini bilirim. Bir ben var, benden içre diyen Yunus...bu kadar yalın anlatımla, ne karmaşıklarını anlatmıştır oysa. Var oluş üzerine felsefem dönüp dolaşıp, “yaratıcı” ya dayanıyor. Bu bana tüm zıtlıklarıyla yaşamın bir armağanı...genetik bir miras değil. Dinin çok olması adının farklı olması fark etmez...sadece bulduğum benim yaratıcı. İşin ibadet veya sistem yönünde zayıfım. Önemsemiyorum. Çünkü var olana pazarlıksız inanıyorum. Kalkanım yok...savaşımdan yara çok alırım. Hiçbir şey bulduğumuzdan büyük değildir. Yaratan kapsar. Her şeyi. Yunusun içine kaçan da ,ya da Yunusun içinde olduğunu fark ettiği de yaratanıydı. Kendisi olamayanın , tanrım var diye övünmesi neye yarar ki? O bile başkalarının mirasıdır. Telkinidir. Ne garip, korkuluğudur.
Denge...dünyada tek dengesiz insandır. İnsanın ruhudur. Ya da insanla ilişkilendirilebilecek her şey dengesizdir. Dengesizliğini sadece ruhunda barındırmaz ait olduğu evrene de yansıtır. Ekolojik dengeyle oynar. Asıl söylemek istediğim tüm evren kendini öldürmekten korkan hem cinslerimiz, hemcinsini öldürür. Mefhumları yüzünden. Oysa “yaşamak için öldür” insan dışındaki canlılar için geçerli. İnsanın yaşamak için, yaşarken ölmesi gerekli. Yoksa her öldürdüğünde kendi de ölür. En azından öldürdüğü halde öleceğini bilen tek yaratık insandır. Kendimi öldürdüm. Ene-l Hak diyebilir miyim, sanmıyorum. Ruhum gerçekten hasta. Hastalıkların çeşitliliğini bildiğimden, senin hastalığınla aynı değildir, kabul edebilirim. Olsun, ruhu hasta olanlar şifa hanesinde farklı koğuşlar da olsak da bir birimizi ruhen gördüğümüzde değnek sallamaya razıyım.
Ne yaparsın ki paradokslar yakamızı bırakmaz. Budha ömrünü tamamında dünya nimetlerinin gereksizliğini anlata dursun, bedeninin iflasının tek sebebi yediği kızarmış domuzmuş. Tarihe böyle bir not düşülmüş. Hey milyarı peşinden sürükleyen Budha bu ne perhiz demez miyim sana. Neyse yediği içtiği kendinin olsun, dediği doğruları eritelim potamızda. Paradoksal bir yaşamdayız. Sonsuza kadar yaşayacağımıza inanıyorum. Sonsuz doğumumla başlamadığına göre ben çok önce de vardım. Bedenen ölümden sonra nereye gideceğimizden daha ağır bir sorudur, nereden geldiğim...ne olduğum. Hatırlar mısın ben Narsistim ve sana hiç yüz vermezdim. İntihar etin. Su oldun ve beni kendi güzelliğimde boğdun. Şimdiki hayatında ise suyu seviyorsun...minnet borcunu ödüyorsun. Ben hala Narsisim. Aslında hepimiz Narsisiz Suya baktığında güzelliğini gördüğünden mi seversin suyu, boğulacak kadar kendine inme))) Sadece öldür. Suya gereksinmeden.
Her şeyin bir tarihi vardır. Ya da her şey tarih olmuştur. Budha kızarmış domuzu tıkınırken yanında değildim.( Acıktım mı ne, taktım adamın nasibine.) Neyse...boş vereyim...Dediğim gibi her şeyin tarihi vardır. Düşünce tarihi, felsefe tarihi, siyasi tarih, benim tarihim ve senin tarihin. Şu an bile bir yandan klavyede harflere basıyorum ve an geçtiğinde tarih oluyor. Mutluyum. Özgürce saçmalayabiliyorum. Ama bugünlük. Gün gelip de iletişimimiz tarih olduğunda bu yazdıklarıma kim bilir hangi anlamlar yükleyeceğim. Tarih de yaşıyor. Hem de her gün değişerek, her gün yeni bir anlam yüklenerek. Asıl olan an’ı yaşamaktır. Beceremiyorum. Geleceğimin plansızlığının mükemmelliğine ters orantı, geçmişimle yaşıyorum. Asıl olan an’ı yaşamak Bayan Felsefe...Öğreneceğim.
Bugün her zamankinden yoğundum. Senin okulu terk ettiğin saatleri geçti. Saçmalarım işle karışık geldi. Duble saçma olduysa da canım sağ olsun. Şimdilik bu kadar.
Kitap listesi için teşekkürler...bakayım bir...dünya nimetleri önemli değildir...önemli olan maliyetleri:)))
İ love you…
Hoş kal.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.