- 195 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
KOCA ÇINAR
KOCA ÇINAR
Bir çınar ağacı fidanıydı dikildiğinde…
Yalnız ve kimsesiz, dayanmaya, hayata tutunmaya çalışıyordu tek başına... Rüzgârın yerlerde süründürmeye, karın dallarını kırmağa çalıştığı, sonbaharın yapraklarını koparıp alıp gittiği günleri gördü.
Bütün canlılar gibi o da tek başına mücadele etmeyi, direnmeyi öğrenmeliydi doğanın her türlü olumsuzluklarına karşın. Öyle de yaptı… Ne, yazın kızartıcı sıcaklarında salıverdi kendini ne de karakışta karamsarlığa düştü… Kâh bir şehrin meydanında buldu kendini, kâh bir mezar başında, kâh bir kuytu köşede… Kök saldı etrafa… Kollarını uzatıp gölge oldu yorgun canlılara, garip gurabaya, kuşların yuvalarına konak… Cıvıl cıvıl ötüşünü dinliyordu belki de kim bilir seher vaktinde kuşların…
Yıllar geçtikçe daha da sıkı tutundu hayata. Nice insanlar geldi geçti, gölgesinde oturdu, nice meclislere ev sahipliği yaptı. Acı tatlı nice olaylara şahit oldu. Yıllar yılları kovalarken hiç yılmadı, ihtiyarlamadı nedense yüz yıllar geçse de aradan. Kolu kanadı kırılsa da belli zamanlarda yeniden dal budak saldı etrafa. Yeniden canlandı, gençleşti dalı budağı her kırıldığında…
Tarih oldu, tarihe şahitlik etti. Tependen baktı insanlara bazen bir köy meydanında, bazen büyük küçük şehirlerde... Ama her yerde, her zaman vardı çınar… Altında dinlenmeye, rahatlamaya gelir, yorgunluklarını giderir, en koyu sohbetlerini yaparken, huzur bulurlar dallarının serinliği altında insanlar. Koskocaman bir şemsiye görevi yapıyorken çınar...
Nice âlimlerin sohbetlerine şahit olmuş, nice ilimleri öğrenmiştir bilim insanlarından. Tam bir bilgi birikimine sahip, günümüz tabiriyle bir ansiklopedi gibidir. Son devirde insanlarda oluşan pek çok hastalıkların, dertlerin, sorunların çözümü vardır aslında kendinde ama insanlar bunu ona nasıl soracaklarını, o da nasıl söyleyeceğini bilemez…
Çınar…
Bunca bilgi birikimini aktarmak ister ona inananlara, yararlı olmak ister belki de... O da bilmektedir ki, bir gün nasıl olsa her fani gibi kendi de bu dünyadan göçecektir. Bunca bilgi birikimini diğer canlılar da öğrenmeli değil midir? İşte dalım, budağım, yapraklarım. Ayaklarınıza seriyorum her sonbaharda; alın, okuyun, inceleyin diye… Yapraklarında şifa bulan insanlara rastlıyoruz son zamanlarda… Seviniyor bu durumda çınar ama daha ne hikmetler var bende bir bilseniz, edası içinde uzatıyor dallarını yerlere doğru.
Vakit yaklaştı, diyor çınar, kolum kanadım artık bu yükü taşıyamıyor, rüzgâra, kara kışa dayanamıyor artık. Taşıyamıyor karların ağırlığını. Kuşlara daha fazla yararlı olamıyorum, diyor. Birer birer kırılıp yıkılıyor dalları, gelen geçen insanların üstüne konuyor. Yüz yıllar geçmiş olsa da aradan bir gün yerine geçmeyen ömrünün şu son yıllarında yine yalnız, garip, yoksul ve yoksun...
Nice insanlar vızır vızır gelip geçti yanından, dibinde dinlendi, serinledi, koşuştu da acaba hiç düşündü mü ne haldedir bu çınar?
Çınar…
Yüz yıllardır her mevsim açıp insanların ayaklarına serdiği beş parmaklı yapraklarıyla da belki bize bir mesaj veriyordu. Ortasına dikildiği şehrin, üstünde bulunduğu mezarın bile zamanla yok olduğunu, kendinin de bunca yıl sonra artık beka yolcusu olduğunu hatırlatıyordur bize kim bilir…
Şehirlerimizin orta yerlerine dikilen bu çınar ağaçlarının, ecdadımızın geçmişten geleceğe bırakmak istedikleri birer mesajdır belki de kim bilir…
24.10.2020