- 204 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BEN HİÇ BÜYÜMEDİM ANNE!...
M.NİHAT MALKOÇ
Ben hiç büyümedim anne!...
Her zaman senin kollarında buldum tarifi imkânsız huzuru… Hayat denizinin korkunç dalgaları arasında boğuşurken sen bana güvenli bir liman oldun her zaman. Yağmur ve dolu aman vermediği zamanlarda sevgi şemsiyesini açtın üzerime. Sen ıslandın beni yağmurdan korumak için. Zemheri soğuklarında üstündeki yırtık pırtık paltoyu çıkarıp, üzerime giydirdin. Üşüdüğünü belli etmemek için dişlerini kerpeten gibi sıktın. Çoğu zaman sofradan yarı aç kalktın. Çocukların aç kalmasın diye tok insan rolü yaparken ne kadar da zorlanırdın.
Ben hiç büyümedim anne!...
Kanından kan, canından can verdin bana anne… Bir kordondan can taşıdın bana aylarca. Sütünü çeşme yapmıştın soğuk kış gecelerinde. Uykusuz gecelerin sebebi ben olsam da bunu dert etmezdin. Sarıp sarmalamalarının hazzını unutmak mümkün mü? O candan sarılmaların, öpmelerin, koklamaların gitmiyor gözlerimin önünden. Fedakârlık ve cefakârlık abidesi olmuştun yüreğimde. Uykularını böldüğümde tebessümünü eksik etmemiştin hiçbir zaman. Sımsıcak nefesin değince yüzüme, güneşim olurdun; sıcaklığın içime işlerdi.
Ben hiç büyümedim anne!...
En tehlikeli durumlarda bile can parçanı korumak için bir aslan kesilir, öne atılırdın. Kendi canını hiçe sayıp bizim canımızı pırlanta kadar kıymetli tutardın. Yüzünün gülmesi, bebenin dudaklarındaki tebessüme bağlıydı. Yolların uçurumlara dönüştüğü zamanlarda selamet sahiline geçmek için bize yol ve köprü oldun annem. Gönül ağacının kurumaması için ab-ı hayat oldun kökümüze. Kapkaranlık gecelerimize dolunay oldun. Yıldızların umuda aktığı demlerde hasret oldun. Yolların ayrımında bir damla gözyaşı oldun.
Ben hiç büyümedim anne!...
Eyüp sabrından öteydi sabrın. Sabır acı olsa da meyvesinin tatlı olduğunu senden iyi kim bilebilirdi ki? Engin hoşgörünü Mevlana’dan, doyumsuz sevgini Yunus’tan almıştın besbelli. Kederleri bohçalayıp uzak diyarlara attın. Saçlarımı okşayışın en etkili ilaçtı gönül sancılarıma. Bir güneş gibi doğardın odamıza. Hanemizden ayrılışın, güneşin batması gibi, aydınlıklarımızı alıp götürürdü uzaklara. Bir gülüşün bütün yorgunluklarımızı siler süpürürdü. Sesin yanık bir nağme olup kalbimize zümrüt tahtını kurardı; bülbülleri kıskandırırdı sözlerin.
Ben hiç büyümedim anne!...
Soframızdaki berekettin anne. Yuvanı aydınlatabilmek için bir mum misali yanardın. Kınalı ellerin ekip biçmekten nasırlaşmıştı. Çocuklarını doyurmak için gecelerden vakit çalar, günlere eklerdin. Hayatın kurşundan ağır yükü belini bükmüştü. Fakat gönlün dipdiriydi. Yorgunluklar, uykusuzluklar gözkapaklarına hükmedemezdi. Saçlarındaki kınalar, aklarını kapatmaya yetmezdi. Bu aklar ömrün paklığına delildi aslında. Bizler eve gelmeden rahat etmezdi gönlün. Gözlerin yollarda kalırdı hep... Muhkem bir kaleydin gönül başkentlerinde.
Ben hiç büyümedim anne!...
Gözlerin engin denizler gibi masmaviydi. Gözlerinin mavisinde görürdüm mutluluğun resmini. Sevgilerin en içtenini sende gördüm. Şefkati de, merhameti de hep karşılıksız verdin hayat boyunca. Senin dokunulmazlık zırhına büründükçe kötülüklerden emin oldum daima. Affetmeyi, güzel bakıp güzel görmeyi senden öğrendim. Her umutsuz vakada bir umut ışığı bulabilmeyi sen öğrettin bana. Sen su gibi aziz, ekmek kadar mübarektin anne!...
Ben hiç büyümedim anne!...
Şimdi sensizliğin uçurumunda hayatla ölüm arasında, pişmanlıkların ortasındayım. Saatin tiktakları yalnızlığımı daha da artırıyor. Dualarına tutunuyorum belaların sağanağında. Hayatta bir kez üzdün ama tam üzdün beni. Hatıraların mezarlığında seni arıyorum şimdi… Sesime ses ver, hasretime vuslat ol. Zaman tezgâhında artık hasret dokunmasın. Geceler acılara banmasın. Şimdi bütün düşlerim sana çıkıyor anne. Seni çok seviyorum…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.