- 124 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞAİR HAKKINDA BİRKAÇ HÜLÂSA
HAYAL
.
Traktörün önüne çıkıp kanatlarını açarak o dev tekerleklerden birinin önünde mıh gibi toprağa çakılı halde traktöre meydan okuyan o anne kuşu... Kendinden bin kat daha büyük bir demir deve karşı yuvasını ve yuvadaki yavrusunu tereddütsüzce müdafaa eden o kahramanı düşünüyorum!
.
Yaşamış ve yaşayacak olan hiçbir insan kahramandan daha az kahraman olmasa gerek örneğin!
.
Kuşların şairleri olsa (belki de vardır) bir koçaklama yazarlardı elbette bu kahraman kuş için!
.
Daha örnek mi ararsın?
.
Saldırıya uğramaları hâlinde: Kendi kemiklerini kıran ve silaha çeviren Tüylü Kurbağa, kendi kaburgalarını silaha çeviren semender, kendilerini havaya uçuran Beyaz Karıncalar... Liste uzar, buradan (İstanbul) Fizan’a kadar
.
Ancak şiir!.. Yani insana ait kendisinden özge başkaca bir sanat bulunmayan o meşgale, o hâl, o insanlaşmak durumu! Daima daha iyiyi, daha güzeli, daha doğruyu aramak mefhumu...
.
Yenişehirli Avnî’yi analım mı? Haydi analım:
.
Yine bulunmazdı şaire mahall’i huzur
Olaydı kevn u mekân vus’ati hayâli kadar
.
Şiirin insana haslıkla ilişkisine, felsefeden daha ziyade felsefe olduğu hususuna yine aynı şairin bir beytiyle vurgu yapalım mı? Haydi yapalım:
.
Bin safsata bir mısrâ-ı bercesteye değmez
İndimde esâtîr-i felâtún hezeyandır
.
Yani,
.
belki de bir söylemi şiir sayma, hele hele o söylemi büyük şiir sayma şartını onun, ’insan olmayanda olmayan’ vasıf ve durumlara odaklanmış olması kriterine bağlamanın vakti çoktan gelmiştir de geçiyordur bile!
.
Örnekse gerek saldırma gerekse savunma maksatlı olsun öldürme fiili hemen tüm mahlukların içgüdüsel olarak sürdürdükleri bir yönelimken Aristophanes adlı bir şair çıkıyor -çünkü şair- Yunanlı ve Kartacalı kadınlara savaşın insanlık dışılığını anlattıktan sonra kocalarını cinsel perhiz yoluyla savaştan uzaklaştırmayı teklif ediyor, çünkü insan!
.
Örnekse Çanakkale, Selanik, Eledim Eledim, Havada Bulut Yok, Kara Çadır İs mi Tutar, Atmacayı Vurdular Bir Avuç Kanı İçin gibi türkülerimizin güftelerini yazan o büyük ozanlar/şairler bize savaşın hakikatini, insanlık dışılığını hissettirmek marifetiyle bizi insanlaşmak yoluna teşvik etmişler, kalpleri mühürlü olmayanlara insaniyet muştusunu yeniden ve yeniden tebliğ etmişlerdir.
.
Gelinen bu noktada diyebiliriz ve kanımca demeliyiz ki çatışmalarını savaş dışı yollarla çözümleyemeyen, bu konuda hiç değilse en gelişkin hayvan sürüsünden bir tık ileri olmayan insanın savaşı ayrıca yüceltmesi, hangi saikle olursa olsun trajikomiktir. Övgüye değil, sövgüye lâyıktır. Anlaşılsa keşke!
.
Nefsi müdafaa saikiyle de olsa bu böyledir; çünkü öldürme eylemi ancak ve ancak yas gerektirir. Ölen için de öldüren için de!
.
Bunları ifade etse gerek büyük şair. Bunları, ustalıkla, dikkatle...
.
Bu şiirlerin baskın olduğu o kutlu çağ yarından tezi yok gelse keşke!
.
Keşke bu şiirlerle iyileştirse insanlık yarasını her şair, şairse!
.
Sair değilse
.
Keşke!
.
.
MİZAÇ
Şiiri ikincil pozisyonda gören sümsük zihinlere inat, onun (şiirin/sözün) sancağını Tanrı’nın yanıbaşına kadar götürüp, oraya dikme hususuna dikkat edilmeli, diye düşünürüm eğer bir şairsem tabii olarak!
.
İşbu tutum Tanrı’ya saygısızlık çağrısı değil, şaire saygı talebidir ve değilse şair bundan daha azını hiçbir halde kabul etmeyecektir! Aristo tarihçiye benzetir şairleri, Farabî ise ressamlara. Şunlar bunlara! Bunlarsa şunlara!
.
Ne zordur şairliği kavramak,
.
şair olmayanlara!
.
.
TASNİF
.
Farabî diyor ki Şiir Sanatının Kanunları adlı risalesinde;
.
Diyoruz ki:
.
(Şairler üç sınıfa ayrılabilir); Birinciler, şiir yazma ve okumada tabii bir vergiye ve yeteneğe sahib olanlardır. İster şiir türlerinin ekseriyetinde, ister bazı türlerinde olsun teşbih ve temsil yaratmada onların çok güzel temayülleri vardır. Hiçbir şekilde bu şairlerin, bizzat şiir sanatı hakkında bilgileri yoktur fakat yapmaya başladıklan şeyi gerçekleştirmedeki güzel istidadlarına ve temayüllerine dayanırlar. Onlar,kelimenin tam anlamıyla "kıyas yapan" şairler değillerdir, çünkü yazış şekilleri mükemmel degildir ve sanatta, pekişmiş değillerdir. Böyle bir kimse kendisinden ancak şairlerin fiilleri sudur ettiğinden "Kıyas Yapan şair" olarak adlandırılır...
.
İkinci şair sınıfı, tamamen şiir sanatını bilenlerdir. Hangi sahaya girerse girsin; şiirin kanunlarından veya kurallarından hiçbirisi kendisine yabancı değildir. Sanatı sebebiyle temsillere ve teşbihlere hakkıyla vâkıftır. "Kıyas Yapan" şairler ismine hakkıyla lâyık olanlar bu şairlerdir...
.
Üçüncü sınıf, kendilerinin hiç bir şiirsel yetenekleri olmaksızın veya sanatın kanunlarını anlamaksızın, ilk iki sınıf şairlerin faaliyetlerini devam ettirerek, teşbihlerde ve temsillerde onların çığırlarını takip ederek, onları taklid edenler teşkil eder. En çok yanılgılar ve hatalar bu sınıf şairler arasında olur.
.
Diyoruz ki:
.
Şairlerin bu üç sınıfından her birisinin yaptıkları, ya tabii yetenekten veya ihtiyarî bir durumdan hasıl olmaktadır. Bununla şunu anlatmak istiyorum:
Methiye yazmada tabii yetenekli olan bir insandan şartların hiciv veya başka tür şiirler yazmasını istemiş olmasıdır.
Benzer şekilde, sanatı bilen ve "diğerleri arasından özel bir şiir türünü seçmiş olan insanın, özel bir duruma, birden, hâkim olmadığı herhangi bir türe zorlanması vâkî olur ve böylece içten veya, dıştan gelen bir zorluk altında şiir yazar.
.
Halbuki en güzel şiir, doğallıkla olan şiirdir.
.
Örneğin, bir şair A’yı B ile ve B’yi C ile karşılaştırmak ister, çünkü A ve B arasında yakın, uygun ve bilinen bir benzerlik vardır. Aynı şekilde bu, B ve C arasında da vardır. Şair sözünü, dinleyenin veya okuyanın aklında A ve C arasında bir benzerliğin olduğu fikri izlenimi verecek şekilde akıcı yapabilir; halbuki aslında uzak bir benzerlik vardır. Sanat’ta bu izlenimleri yapmak büyük bir dâhiliktir.
.
Burada şiir kavramı hakkında tür ve teknikler üzerinden bir iyi şiir ve iyi şair tasnifi yapıyor Farabî. Ben bunlara "Teşmil" kavramını ekleyerek şiirin maddi koşulları anlamında katılacak olmakla birlikte şairin herhangi bir sanatçı olmadığı, şiir yaratırken söz sanatlarını kullanmakla beraber sanatın şair söz konusuyken hatta ancak zanaat mesabesinde kaldığı savını ortaya süreceğim.
.
Teşmilden kastım bir şiirin anlam yükünün yatay/mekânsal/coğrafî ve dikey/zamansal/tarihî eksende anlam kuvvetini kaybetmeksizin ne derece ileri taşınabildiğidir.
.
.
TEŞBİH
.
Sanıyorum yine Farabî’de okuduğum bir örnekti benzetme ustalığı hakkında. Süreyya ve Süheyl yıldızlarının birbirine kavuşması ihtimali üzerinden yapılacak bir benzetmenin sağlamlığına vurgu yapıyordu.
.
Özetle keskin bir zekâ/mantık olmaksızın şiirde keskin bir ifade ortaya koyduğunu sanmak, olmayan bir hedefe nişan almak ve ateş ederken çıkan sesi, vurulmuş hedeften gelen ses sanmak gibidir.
.
.
TANIM
.
Erdeme -daha iyi, daha güzel ve daha iyi olana- yönelen ve yönelişini icazlı, müzikal ve veya tasvirli/imgeli olacak şekilde, bünyesinde keşif ve veya icatların bulunduğu özgün bir vizyonla, özgün bir biçimde söze dönüştüren /yaratan olmak ve bu yaratımı yatay/coğrafi ve dikey/tarihî anlamda sonsuza doğru mukâvim kılan hüner hususiyetleriyle donanmış olmak ve kendini hiçbir varlıktan altta görmeyecek kadar haysiyetli ve hiçbir varlıktan üstte görmeyecek kadar basiretli bir karaktere malik olmak ancak ve ancak hakiki bir şair olmak durumunun daimi asgarî özünü teşkil etmeyi tereddütsüzce hak eder.
.
Bir üst paragrafta tanımladığım şair tanımının içini hakkıyla doldurmayana ben şair dememeyi, sair demeyi sürdüreceğim.
.
.
TEMBİH
Saray yalakası oldukları gerekçesiyle tahkir edilen Divan şairleriyle, -ikbal gerekçesiyle- (günümüzde) kamu ya da burjuva salonlarına sıvaşan sözde şairler, yani sairler arasında hiçbir tutum farkı yoktur.
.
Şiir için çünkü rızık yeterlidir, o da her yerde bulunur!
.
Gerçek bir şairin başı yalnız hürriyetle mukayyettir.
.
.
HÜLÂSÂ
.
İyilik, güzellik ve doğruluk vizyonları hiçbir dinde, mezhepte, ideolojide yahut felsefede dertop edilmiş değildir.
.
Şair zihni tüm bunları her nerede görürse, orada köpürür, taşar, dile gelir. İyiyi, doğruyu ve güzeli yüceltir; ve tersini tahkir eder.
.
Hakiki şairler, her vâdîde sersemce dolaşan şaşkın bîgâneler değil, şaşkınlık vâdîlerinde berrak bir zihinle yürüyen gamlı âvârelerdir!
.
Şairler, Tanrı’nın hesapsız, hakîkatli ve dikkatli dostlarıdır.
.
Heyhât!
.
Gerisini,
.
gerisi düşünsün!
.
.
.
Notlar:
.
Farabî’den alıntı, Prof. Dr. Mehmet BAYRAKDAR’ın, FARABÎ’NİN ’ŞİİR SANATININ KANUNLARI’ ADLI RİSÂLESİ başlıklı makalesinden yapılmıştır.
.
(Bu makale ilk olarak Mühür dergisinde yayımlanmıştır.)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.