Bir Küçük Türk Kızı
Bugüne dek, tarih bilinmeyen insanların, bilinmeyen duygularını bir lanet ağıtı gibi yutmuştu. Bunlardan biriside, fakir bir evin, fakir bir çeşme başının yanında birbirini asırlar sonra bulan, yalnızca birbirini bulmak için yeniden dünyaya özenle getirilen iki aşığın aşkını yuttu. Ama bu aşk, bu zehirli aşk o kadar kuvvetli çıktı ki ne bir rüzgar şiddetine ne de bahsi geçilen Horasan çölünün kumlarında mezar olmadı. Has bahçe gülü yağmur gördü, kar gördü, dolu gördü, sıcaklık gördü, rüzgar gördü ama solmadı. Bir Küçük Türk Kızı ve Akıncı başının hikâyesi hiç bir zaman kolay olmadı. İmkansızlık ile başladı, imkansızlık ile bitti. İnsanlar, Bedestenli tüccarlar ve Saray halkı bile bu aşkın başlangıç noktasının imkansız olduğunu bile bile birlikte olmaları için dua ettiler. Mahir Elif’e her evrende aşık oldu, ama hiç bir evrende kavuşamadı...
Evet Elif henüz 20 yaşında olmasına rağmen öyle bir sivri zeka ve özgürlüğüne düşkün bir Türk kızıymış ki herkes ona bu aşk ve kahramanlık hikayesinden sonra yaşından dolayı Bir Küçük Türk Kızı diye lakap takmış. 1690’da Edirne’nin en büyük çöküş zamanlarında Has bahçede özgürlük için canını vermeye hazır iki Türk kökenli erkek ve kız tanışmış. Elif özgürlük için kadınlara medrese hükmü getirmek için hünkara söz vermiş ve bu sözü, bu iki aşığın sonu olmuş. Halkın dediğine göre Mahir o Bedestenli Elif için 100 kırbaç, askerini öldürme, Venedik savaşı ve akıncı birliğini kaybetme gibi şeyler feda etmiş. Şimdi ise efendimiz Timur’a esir düşerek o çok sevdiği özgürlüğünü. 1690 yılında iki aşıkta birbirlerini yıllarca görmemiş ve ölmüşler başka bir zamanda başka bir evrende yeniden birbirlerini bulmak için.
Buldular da, bazı insanlar hiç kavuşamasa, hiç tanışamazsa dahi birbirine aittir. Bazı insanlar ise, birbirine ait olduğu diğer yanını bulur ama aptallığı yüzünden asırlardır aradığı diğer yanını her zaman kaybeder. Tarih kaybedenleri yazar, kazananları değil.