8
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
489
Okunma
Yeni şarkılar söylemek lazım dediler; aldık kabul ettik eyvallah ama sesimiz kötü diye sesimiz çıkmadı. Sustuk, susakaldık. Şarkılara sustuğumuz yetmiyor gibi konuşmanın bıçak sırtı olduğu bu zor dönemlerde susmak dilimizin alın yazısı oldu. İçimizde beslediğimiz Rumi’ler ve Şems’ler haliyle ölü doğum bile olamadılar. Bildiğin Hamuş olduk. Şiirin üzerini örttük, sarmaladık şiirleri bir kenara koyduk. O kenar ki tozlu tarihler rafları, üzeri zamanın külleri ile örtülü. Şarkıların sesi kesildi. Söz güfteden ayrıldı, beste hükmünü yitirdi. Ses çırılçıplak kaldı. Kalsın, zira bizim üryan ahvalimiz ortada. Üryan kaldık! Susmanın uğultularını dinleyerek beynimizin labirentlerinde gezmeye başladık. Dere tepe düz gittik, eğik gidenimiz de oldu, kıvrımlar içinde peynir kokusuna ulaşmaya çalışan farelere dönüştük. Toplum bakiyesi olan “lağım “ dönüşümü muhteşem bir şekilde karşıladı.
Susmanın lehçesi olan Gandivari bir suskunluk yaşadık. Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi diyenlerin yolundan döndük, Nonpartisan olanların tarafında kalmadık, politik vaazlara kulak vermedik, din tüccarlarının önünde el pençe divan durmadık, yutkunduk, sustuklarımızı yuttuk. Eski Ahit Sare’nin Gülüşü’nden bahseder, o gülüşü aldık dudaklarımıza sürdük. Damalı Eşekler gibi kaldık, damgalandık, barkodlandık, etiketlere doyduk. Hümanist duygularımız Hardroce karşılık bulduk. Nezaketimiz ödleklik kabul edildi. Ötelendik, ötekileştik, tarafeyn muhasarası arasında taraf tutmamız istendi, haliyle bertaraf olduk!
Susmalar suskunluk cemiyetini var etti, cemiyet sanatı inşa etti, sanat sessizliğin patikasını işaret etti.
Oradan yürümeye koyulduk. Sarp bir orman patikası. Sesin hışırtısı, hışırtı içinde rüzgar ile haşarılık yapan senkron. Canlıların aksine tabiat ne kadar da dingin, uysal ve uyumlu. Canlılar içinde Uyumsuzluk Abidesi olan insan uyumun akordunu bozuyor, sükuneti bölüyor, dört ayak üstünde yürüyüş hırıltılarının dünkü veledi, iki ayak üstünde heyheyli kibirler sergiliyor.
Ucube sergiden utandığımız için kırmızının çingenesini yanaklarımıza sürdük. Haya etme fiilini boynumuzda bir madalyon gibi astık. İnsan yeryüzünde utanabildiği kadar vardır dediler, İşittik ve iman ettik -Amenna- dedik, aldık kabul ettik.
Susarak utandık, utanarak sustuk. Sükunetin 8. Notasına sığındık.
Lulu, Lulu, Lulu. Kendince kal kimseciklere benzeme.
Lulu’ya Böyle Söyledim.