kareli ceket
Sürmeli pasajındaki Karga kafede oturuyorum. Pasajlardaki kahvehaneleri seviyorum. Sessiz sakindir, araba gürültüsü yoktur. Buralar hayatın ağır aktığı yerlerdir. Pasaj esnafı da diğer esnaftan farklıdır. Herkes birbirine selam verir hal hatır sorar. Hatta pasajın müdavimleri de artık bu ailedendir. Sürmeli Pasajında bir mimar bir gelinlikçi dükkanı bir gümüşçü dükkanı, yaşlı teyzelerin işlettiği ev yemekleri lokantası bir de kahvaltı salonu hepsi bu kadar tabi Karga kafe de var. Eskide terzi Kurban emminin dükkanı şimdiki çay içtiğim Karga kafenin yerindeydi.
Babam beni okula gönderip göndermeme konusunda bayağı kararsız kalmış olacak ki okula başladığımda okuma yazmayı kendi kendime öğrenmiştim. Abilerimin ders kitaplarını okuyabiliyordum. Babama kalırsa kışın hayvanlara bakmam yazın yaylalarda kuzu otlatmam daha önemliydi. İlkokulu köyde bitirdim. Okul arkadaşlarıma göre yaşım büyüktü. Okulun önünde sıra olunca boy farkından dolayı utanırdım. O yüzden de törenlere katılmak istemezdim. Katılsam da boyumun arkadaşlarımdan uzun gözükmemesi için elimden geleni yapardım.
Köyde ortaokul yoktu, en yakın ilçe merkezindeki ortaokula gitmem gerekiyordu. Dayım il merkezinde yaşıyordu. Dayımın çocukları Almanya’da yaşıyordu yaşlı karı koca yalnız kalmışlardı. Onların yanında okumamı istediler. O yüzden ortaokulu şehirde, dayımlarda Ziya Gökalp ortaokulunda okudum. Bu okul amir memur varlıklı aile çocuklarının gittiği bir okuldu. Dayım torpille beni bu okula zor bela yazdırmıştı.
Okula ilk başladığımda kimseyi tanımıyordum. Uzaktaki köyümü özlüyordum. Okulda yalnızlık çekiyordum. Her teneffüste okuldan kaçmayı düşünüyordum. Ilk zamanlar ara ara okuldan kaçardım. Dayımlara ders boştu derdim. Dayımın kayısı bahçesinde saklanırdım. Özellikle yaz mevsiminde yaylaya gider veya dönerken dayımlara bir iki günlüğüne misafir olduğumuzda tırmanıp son kayısılarını yediğim kocaman bir kayısı ağacı vardı. Okuldan kaçınca gelip bu ağaca çıkar orda otururdum. Sonbahar olduğunda bütün şehir hızar motoru sesi ile çınlıyordu. Herkes bahçesinde ağaç buduyor kışlık odun kesiyordu. Havada kayısı reçinesi ve taze talaş kokusu yayılıyordu. Yanmış benzin ve yağ kokusu oturduğum dalda genzimi yakıyordu. Yaşlı kayısı ağacı benim sığınağım olmuştu. Onun için ne zaman hızar motoru sesi duysam kendimi sıcak bir güven içinde hissederim. Diğer öğrenciler bana göre çok havalıydı. Herkesin üzerinde lacivert ceket gri pantolon ayaklarında siyah ayakkabı vardı. Oysa benim okulda giyeceğim ceketim yoktu. Babamın maddi durumu müsait değildi. Müdür yardımcısı her sabah törende beni azarlıyordu. Okula gitmek kâbus olmuştu.
Utana sıkıla durumu dayıma anlattım. Dayım gardrobundan giymediği eski bir ceketini kutsal bir emaneti çıkarır gibi çıkardı bir terzi yordamıyla bana giydirdi. Çok yakıştığını söyledi. Benim içime sinmedi ama giymekten öte çarem de yoktu. Ceket koyu kahverengi ana desen üzerine geniş gri çizgilerin olduğu kareli bir ceketti. Çok geniş omuzları yanlara sarkar uzun kolları ellerimi saklardı. Üzerimden sarkan ceketin içinde cılız vücudum kayboluyordu. Ceketin içinde korkuluk gibi duruyordum. Bütün bunlar neyse de başka bir sorun vardı. Ceketin yakası aşınmış içindeki beyaz pamuk uzaktan gözüküyordu. Dayım ona da hemen çözüm buldu. Ceketi bana verip Sürmeli pasajındaki terzi Kurban emmiye gönderdi.
Kurban emmiyi sorup buldum dayım değirmenci kara Yusuf’un selamını söyledim. Terzi beni gayet kibar karşıladı, dayımla konuşuyor gibi benimle hemen derin bir sohbete daldı. Terzi hem konuşuyor hem de çalışıyordu, zararı yok, bahsettiği insanların hiç birisini tanımıyordum. Terzi Kurban emminin şekli şimdi bile gözümün önünde duruyor. Kalın kenarlı gözlükleri burnunun kemerinde duruyor, gözlüğün uzun ipleri yanaklarından sarkıyordu. Sohbet boyunca Kurban emmi hapşıracak, gözlüğü düşecek diye korkuyordum. Hemen arkasındaki badanası kabarmış duvarda yaprakları çok azalmış takvim asılıdır. Takvimin çerçevesine rastgele telefon numaraları yazılmış haldedir. Çerçeveli fotoğrafta, gençlik yıllarından kalma pala bıyıklı sıyah gür saçlı Kurban emmi durmadan gülümsüyor. Mülk Allahındır tabelası altında torunlarına ait olacak vesikalık resimler itinayla duvar saatinin camına iliştirilmiş duruyorlar. Terzi bir saat uğraşarak yenilmiş kumaşa hünerli elleri ile ilmek ata ata ceketin yakasını resmen ördü. Yakın renkten ip kullandığı için dikişler uzaktan farkedilmiyordu.
Bütün okul lacivert ceket giyerdi. Fakat benim ceketim farklıydı. Muhtemelen tanımayanlar beni de öğretmen zannederlerdi. Yaşım sınıf arkadaşlarıma göre daha büyüktü. Sınıfta en arkada oturuyordum. Uzun boyum belli olmasın diye kamburumu çıkararak sıraya adeta çömelirdim. Öğretmen beni tahtaya kaldırmasın diye durmadan dua ederdim. Öğretmenin sorduğu soruların cevabını bildiğim halde asla elimi kaldırmazdım. Ama yazılı sonuçları okunurken herkes dönüp bana bakardı. Ben iyice kısalırdım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.