- 218 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Ermeni Soykırımı Davası Avrupa Adalet Divanı Kararı
AVRUPA ADALET DİVANI BİRİNCI DAİRESI K A R A R I 17.ARALIK 2003
Kararın Türkce çevirisi Y.Müh.Refik Mor
Yeminli tercüman ve çevirmen, (Neumünster /meclis üyesi)
AAD’nın birinci dairesinde, 17.Aralık 2003 de görülen davanın Türkce çevirisi:
AVRUPA ADALET DİVANI BİRİNCI DAİRESI K A R A R I 17.ARALIK 2003
Esas No T-346/03
Şansolye H.Jung
Başkan B.Vesterdorf
Hakim P.Mengozzi
Hakim E.Ribeiro
Davacı Gregoire Krikorian, Bouc-Bel-Air (Fransa) ikametli Davacı Suzanne Krikorian Bouc-Bel-Air ikametli
Davacı Avrupa Ermeni Birliği, Marsilya (Fransa)
Vekili
Davalı
Vekili
Davalı
Vekili
Davalı
Vekili
Dava ‘Birliğin akit dışı sorumluluğu ve davanın esassızlık (gerekcesizlik) konumu ‘
Davacı, verdiği manevi tazminat dava dilekcesinde, güya, özellikle de Türkiye Cumhuriyetine Avrupa Birliğine girmesi için adaylık statüsü tanındıgından dolayı, zarara ugradıklarını beyan etmiştir.
1. 1915 de Türkiye’de yaşayan Ermenilere yapılmış olan soy kırımını kabul etmeyi redettiği
halde, Türkiye Cumhuriyetine Avrupa Birliğine girmesi için üyeliğe adaylık statüsü tanındıgından dolayı, güya, özellikle kendilerine maddi zarar verildiğini beyan eden davacılar, 9.Eylül 2003 tarihinde mahkemeye ulaşan dava dilekcesinde aşagıda sözü edilen tazminat davasını açmışlardır.
Av. P. Krikorian Avrupa Parlementosu
R.Passos ve A.Baas, Tebligat adresi Luxenburg Avrupa Birliği Konseyi
S.Kypriakopoulou ve G Marhic Avrupa Birligi Komisyonu
F.Dintilhac ve C. Ladenburger. Tebligat adresi Luxenburg
2. Davacılar dilekcesinde ayrıca,
• Avrupa Parlementosunun 18.Haziran 1987 tarihli, Ermeni sorununun siyasi çözümü konusunda aldıgı kararının, (Esas: C-190, resmi gazete sayfa 119)Avrupa Birliği için de hukuken bağlayıcı olduğununa,
• Davalıların, birlik hukukunu vasıflı olarak , davacılara zarar verecek şekilde ihlal edip etmediğine,
•
•
3.
istediği özel dilekcesinde de, davalılardanTürkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği
üyeliği statüsünün incelenmesinin ertelemesini ve görüşmelerin tekrar başlaması için ise, bu devletin sözü edilen soykırımının önce kabul etmesinin, karara bağlanmasını talep etmiştir.
Kararın gerekceleri Tarafların beyanı
4. Davacıların görüşüne göre, Avrupa Birliği için akit dışı sorumluluk gerektiren ilk durum,
Avrupa Konsey’inin Türkiye Cumhuriyeti’ne 10 ve 11 aralık 1999 Helsinki’deki (Finlandiya) toplantısında, resmi olarak Avrupa birliği üyeliği statüsünü verirken, bu devletin, sözü edilen soykırımı önceden tanıması şartına
Davallıları, her davacıya bir Euro, tazminat olarak ödemeye mahkum etmeye,
30.000 Euro mahkeme masraflarının faizi ile birlikte olmak üzere, davalılara yüklenmesine, Davacılar ayrıca, mahkemeye 9.Ekim 2003 tarihinde ulaşan geçici tedbir kararı alınmasını
bağlamaması ile hasıl olmuştur. Davacılar ayrıca,Türkiye Cumhuriyetinin üyelik ortaklığından fadalanarak, küçümsenmiyecek yardımlar alarak, geriye dönüşü olmayan üyeliğe doğru yol alabileceğine dikkat çekmektedirler.Bu konuda çeşitli kaynaklar göstermektedirler. Örneğin Konseyin 26 Şubat 2001 tarihli Türkiye ile
yakınlaşma ştratejisi çerçevesinde Türkiye’ye yardım konulu(EG) 390/2001
nolu kararnamesi ve bilhassa üyeliğe hazırlık hakkında 17 Aralık 2001 tarihinde konseyin (EG) Nr.2500/2001 (Abl.L 58, S 1) nolu kararnamesi.Ayrıca(EWG)No.3906/89,(EG)No.1267/1999,(EG)no.1268/1999 ve(EG)No.555/2000 (ABl.L342,S 1) ve yine konseyin 8.Mart 2001 2001/235 sayılı kararları. (ABl.L85, S13) 5. Bu sebeplerden dolayı da, davalı organlar Helsinki kararını ayan beyan bir şekilde ihlal etmiş olmuşlarmış. Avrupa Parlamentosunun bu kararı, Türk hükümetinin sözü edilen soykırımını kabul etmemesini olarak görüyormuş.
6. Davacılara göre, 1987 yılında alınan parlamento kararı, aynı zamanda tavsiye ve mutelaa olarak hukuki sonuçlar oluşturabilecek, hukuki bir eylemdir.
(AAD’nın13 Aralık 1989 tarihli C-322/88 esas nolu Grimaldi kararı, Slg.1989, 4407). 1987 ylında alınan bu parlamento kararının, Görüşülen bu davada hüküm oluşturduğu (inkişaf ettigi) veya parlamentonun sıradan işlerinin çerçevesini aşan, hükümler oluşturacak boyutta olduğu savunulmaktadır. (AAD’nın 2 Ekim 2001 tarihli T- 222/99, T-327/99 ve T-329/99 esas nolu kararları, Martinez /Parlamento, Slg. 2001, II-2823).
Parlamento , sözü edilen soykırımının önceden tanınmasını şart koşan bu kararı ile, Türkiye Cumhuriyeti’ne, kamu oyu önünde olağanüstü üyelik şartları koymuştur, denmektedir.
7. Davacılar, 1 Haziran 1987 tarihinde uzlaşılmış Avrupa Birliği Dosyasının yürürlüğe girmesi ile 237 EWG/akit maddesinin yürürlükten kalktığını hatırlatarak, parlamentonun artıkTürkiye Cumhuriyeti’nin üyeliğine karşı gelme selahiyetine sahip olduğuna dikkat çekip, parlamentonun artık şimden sonra Avrupa Birliği hakkındaki onaylayıcı mütaalasının, akitin 49.maddesine göre vermesi gerektiğini beyan ederek, 1987 deki parlamento kararının bu tarihten sonra, yani 20 Temmuz 1987 tarihinde yayımlandığını ve bundan dolayı ancak bilğileri olduğunu özellikle vurgulamışlardır.
8. Bundan dolayıdırki, 1987 deki parlamento kararı davacılarda, parlamentonun Türkiye Cumhuriyeti’nin üyeliği söz konusu olduğunda veto hakkını kullanacağı doğrultusunda haklı bir güvenç doğurduğu veya genel olarak ifade etmek gerekirse, şüpheli soy kırımını onlar tarafından (Türkiye Cumhuriyeti) tanınmadığı müddetce, Avrupa Birliği organlarıTürkiye Cumhuriyeti’nin üyeliğinin incelenmesine karşı geleceği kanısı hasıl olmuş.Yukarıda 4.numarada sözü edilen hususlar da haklı güvencenin ihlali olarak beyan edilmektedir.
9. Davacılar, Avrupa Birliğinin kendi kendisini ((kusursuz)) davranış ve başarı sorumluluğu ile mükellef tuttuğunu, oysa ki, burada birlik hukukunun kafi derecede vasıflı ihlalini ispat etmek için, 1987 parlamento kararının önğördüğü kriterlerinin hafifden dahi olsa ihlal edildiğini tesbit etmek yeterlidir, denmektedir. .
10. Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım 1950 yılında Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına alan Avrupa sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü edilen, özel yaşam hakkının kutsallığı, aşağılayıcı veya insanlık dışı Muameleye tabi tutulmama haklarının ihlal edidiğini, savunmaktadırlar.
11. Davacılar en nihayet olarak, Ermeni toplumunun üyesi ve de sözde soykırımdan kurtulanların zürriyetleri olarak manevi zarara uğradıklarını iddia etmektedirler.
12. sözü edilen soykırım gerçeği hatırlanıldıgında ve tüm Ermenilerin onurunu oluşturan tarihi
gerçek hakkındaki kayğı da göz önünde bulundurulduğunda, davacılar, davalı kurumların davranışının onurlarını yaraladığını iddia etmektedirler.Bu soykırımı, Ermeni halkının kimliği ve ermeni tarihinin vazgeçilmez bir parçası olduğundan, davacıların kimliği, davalı kurumların davranışlarından dolayı, tamiri mümkün olmayan bir biçimde zarar gördüğü iddia edilmiştir. Eger sözü edilen soykırım gerçeğinden şüphelenilirse, nihayetinde Ermeni toplumunun kendisini düşük değerli hissetmesine ve marjinalleştirilmesine yolaçacağı beyanında bulunulmuştur.Türkiye Cumhuriyetinin tutumunun davacıyı adeta kanı helal ilan ederek, onları ikinci sınıf magdur sınıfına soktuğu beyan edilmiştir. Bu durumun davacıyı, çok derin bir haksızlığa uğramışlık hissi ile doldurduğu ve yasını dahi yeterli derecede tutamadığı belirtilmiştir.
Gereği düşünüldü, mahkemenin takdiri:
13., Eger bir davanın, alenen, hertürlü hukuki bir dayanağı yok ise, Mahkeme, mahkemenin 111. yargılama hükmüne göre yargılamayı devam ettirmeyerek, hüküm verip, gerekceleri ile karara bağlıyabilir. Mahkeme, dava dilekcesini göz önünde bulundurarak, davalı kurumları dinlemeden ve sözlü duruşmayı açmadan da, sözkonusu davanın gerekçeliliği hakkında karar verecek durumda oldugu kanaatindedir.
14. Daha önce verilen emsal kararlara göre, Avrupa birliğinin akit dışı sorumluluğu, birliğin 288.maddesinin 2.paragrafında belirlenmiş olup, bir sürü şartların yerine getirilmiş olmasına baglıdır. Yani buna göre, Kurumlara
atfeilen kanun dışı davranış ile gerçekte var olan ve telafisi istenen (madi ve manevi) zarar arasında sebep- sonuç ilişkisinin olması gerekmektedir. (Bu konudaki AAD’nın:29 Eylül 1982, esas no.26/81, Oleifici MediteraraneiEWG,Slg.1982, 3057, Randnr.16 ve yine 11 Temmuz 1996, esas no.T-175/94, Internatıonal Procurement Servıces/kommıssıon, Slg.1996, II-729,II-1343, Randnr.30. ve yine 11 Temmuz 1997 esas no. T-267/94,Oleifici İtaliani/Kommission, Slg.1997,II- 1239, Randnr.20, emsal kararlarıdır).
15. Bu şartlardan herhangi birisinin yerine getirilmemesi durumunda, birligin akit dışı sorumluluğunu belirleyen geriye kalan diğer sartlara bakılmaya gerek görülmeden, dava tümden rededilir.(Bu konuda AAD’nın 14
Ekim 1999 tarihli esas no.C-104/97 P, Atlanta/Avrupa Birliği,Slg.1999,I-6983, Randnr.65 kararı).
16. Davacılar burada, birincisi, 10 ve 11 Aralık 1999 tarihinde Avrupa konseyinin Türkiye Cumhuriyeti’ne Helsinki’de AB’ne üye olabilme statüsünü vermiş olması ve digeri ise,Türkiye Cumhuriyeti’nin bu
iki husus belirtmektedir.
17.Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa birliğine üyeliğe adaylık statüsünün tanınmasına gelince; bu kararın, EG’nin 7. maddesi gereği birliğin organı olmayan, avrupa konseyinin tasarrufunun sonucu olduğunu tesbit
etmek gerekir. Kaldıki, 14.cü numarada belirtildiği gibi, yalnız birliğin organı olan bir kurumun davranışı, akit dışı sorumluluğu doğurabilir.Bundan dolayıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa birliğine üyeliğe adaylık statüsünün tanınmasının, birliğin akit dışı sorumluluğunu doğurduğu gerekcesinin rededimesi gerekir.
18. Davacılar burada, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği ile olan ortaklığından
yararlanmasının, 1987 de alınan karara ters düştüğünü ve davalı organın davranışının hukuki geçerliliğinin olmadığını, savunmaktadır.
19. 1987 ‘de alınan kararın, saf siyasi bir açıklama içeren, her an parlamento tarafından tekrar değiştirilebilinecek bir döküman olduğunun tesbitini yapmak yeterlidir. Bu sebeplerden dolayıdır ki, bu kararın, kararı alanlara karşı hukuki bağlayıcılığı olmadığı gibi, hele hele diğer davalı orğanlara karşı da hiç bir bağlayıcı hukuki sonuçlar inkişaf ettirmez.
20. (yukarıda 19”da) yapılan bu tesbit, davacılarda haklı olarak oluşabilecek; ‘’bundan sonra artık AB- organları, Avrupa Parlamentosu’nun 1987 ‘deki kararının içeriği doğrultusunda hareket edecekler’’ hissini
bertaraf etmek için yeterlidir. (Bu anlamdaki AAD’nın 11 Temmuz 1985 tarihli 87/77, 130/77, 22/83, 9/84 ve 10/84, salerno / avrupa komısyonu ve Avrupa konseyi davası ve Slg.1985, 2523, no 59 ve 28 Kasım 1991 tarihli Esas no C-213/88 ve C- 39/89, Lüxenburg/Parlamento davaları, komisyonun Slg. 1991, I-
5643,no.25 kararı).
21. Temel hakların sözde ihlali konusunda ise, (yukarıdaki 10. numaraya bakınız) davacıların, böyle temel insan haklarının ihlali iddiası ile sınırlı kalıp, bunun davalı organlara atfedılen suç ile ne kadar ilğili
olduğunu açıklayamamasını belirtmek yeterlidir.
22 . Bu arada, bir şeyi de zikretmek gerekir ki, o da, davacıların neden-sonuç- ilişkisini belirleyen şartların yerine getirildiğini açıkca ispatlıyamadığıdır.
23. sürekli veilen yargısal (emsal) kararlara göre, sözü edilen organların işlediği sözde hata ile, iddia edilen zarar arasında, neden-sonuç-ilişkisi olması mecburiyeti olup, bunun da ispat yükü davacıya aittir.(AAD’nın 24 Nisan 2002 tarihli, esas no.T-220/96,EVO/Rat davası kararı ve Komisyonun Slg.2002, II- 2265, no.41 ve orada yapılan karar alıntısı) Ayrıca,sözü edilen organın hatalı davranışı, bu zararın doğmasına doğrudan ve tayin edici neden olması gerekmektedir. (AAD’nın 15 Haziran 2000 tarihli, esas no.T-614/97, Aduanas Pujol Rubıo /konsey davası kararı ve Komisyonun Slg.200, II-2387,no.19 kararı ve AAD’nın T-16 Haziran 2000 tarihli, esas no.T-611/97, T- 619/97 Transfluvia/konsey davası kararı ve komisyonun Slg.2000, II-2405, no.17 ve AAD’nın 12 Aralık 2000 tarihli esas no.T-201/99 Royal Cruıses /konsey davası kararı ve komisyonun Slg. 2000, II-4005, no. 26 kararı. Temyiz edilen bu karar da, ayrıca AAD’nın 15 Şubat 2002 tarihinde verdiği, resmi gazetede yayınlanmamış
olan Royal Olympıc Cruıses/Konsey ve Komısyon davasında esas no.C-49/01 nihai kararı ile tasdik edilmiştir.) 24. Davacıların dava dilekcesindeki gerekcelerinden, iddia edilen manevi tazminatın, suçlanan organların davranışlarından değil de,
Türkiye Cumhuriyeti’nin sözde soy kırımı tanımadığından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Davacılar
bununla, davalı organlara atfedilen suçlu davranışın, iddia edilen zararın ortaya çıkmasında, doğrudan ve tain edici bir unsur olduğuna dair hiç bir ispat ortaya koyamamıştır.
25. Davacıların gerçekten ve somut zarar görmüş olduklarını gösteren deliller konusuna gelince; davacılar, dava dilekcesinde genel ifadelerle Ermeni birliğinin uğradığı manevi zararın talebi ile sınırlı kalmış olup, ne bu konuda, ne de şahsen kendilerinin ugradıgı zararın kapsamı hakkında zerre kadar dahi delil gösterememiş olmalarıdır Davacılar bununla, kendilerinin gerçekten ve somut olarak zarar görüp görmedikleri hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için yeterli bilği verememişlerdir. (AAD’nın bu konuda 2 Temmuz 2003 tarihli T- 99/98, Hameico Stutgart /konsey ve komısyon ((Emsal))davası kararı ve komisyonun
no.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 kararı)
26.Davacılar bu konuda, açıkca, birliğin akit dışı sorumluluğunun olduğunu İspatlıyamamışlardır. 27.yukarıdaki nedenlerden dolayı tazminat davasının açıkca esassız olması itibariyle reddine.
Masraflar :
28. (Yarğılama) masraflarının, yarğılama usülünün 87.ci maddesinin 2.ci parağrafına göre, dilekce vererek, davayı kaybedene ödettirilmesine,
29.Davacıların, davaya cevap dilekcesini ve masraf dilekcesini mahkemeye ibraz etmeden önce, şu anki dava hakkındaki karar, yarğılama usülünün 111.ci maddesine göre veriliyor. Onun için, mahkemenin herhanği olağan üstü bir durum tesbit ettiği durumlarda masrafları paylaştırabileceği, yarğılama usülünün 87.ci maddesinin 3. parağrafının uyğulanmasına,
sebeplerden dolayıdırki;
1.davanın reddine,
2.yarğılama masraflarının davacılar tarafından ödenmesine, AAD’nın((Avrupa Adalet Divanı’nın)) birinci dairesi tarafından Karar vermiştir.
Lüxenburg. 17.Aralık 2003
Şansölye Başkan H.Jung B.Vesterdorf
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.