GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ HAYALİ CİHAN DEĞER!
Nerede eski Alaçatı? O Alaçatı’yı çok özlüyorum. Bugün Cumhuriyet Meydanı terk edilmişlik hissi veriyor bana, birazda hüzünlendirerek! Kiraya verilen veya satılan dükkânlar şimdilerde kapalı. Yazın turistik amaçlı kullanılan bu mekânlar, sezon sonunda vitrinlerini ya gazete kâğıdı ya da beyaz parşömenle kapatarak yaz sezonuna kadar dükkânlarına kilit vurdular bile. Bir kısmı incelik gösterip vitrin camına “önümüzdeki sezon görüşmek üzere” diye yazıp, kalanlara iyi kışlar dileğinde bulunurken, çoğu buna bile gerek duymadan çekip gittiler hoyratça!
Alaçatı’nın Kemal Paşa Caddesi eskiden yaz – kış hareketliydi. Kahvehaneler sinemalar bakkallar bu cadde üzerindeydi. Akşamları sinemaya giden insanlar, bu caddede gezinti yaparlardı. Esnaflar geç saatlere kadar açıktı. Tarla işinden gelen üreticiler akşam yemeğinden sonra kahvehaneye çıkar, hem dost ve arkadaş sohbetlerinin sıcaklığında çaylarını yudumlar, hem de tarlasında çalıştıracak iççi bakardı. Üç tane işçi kahvehanesi vardı. İş bulabilmek için işçilerde muhakkak buralara gelirlerdi. Şimdiki gibi telefon, cep telefonu ve e-mail imkânları yoktu tabi!
Birde akşam kahvehaneye çıkanlar, eşinin liste ettiği ihtiyaçları da karşılardı bakkaldan. Şimdi içim burkularak geçiyorum buralardan. Fevzi Yıldız’ın bakkal dükkânını bir gözlük firması kiralamış, koskoca bir tabela ve bir bayan gözlük reklamı yapıyor! O aşina ruh gitmiş, duvarlar sanki ağlıyor, soğuk! Kahveci Hüseyin’in yerini bir başkası kiralamış. Eski bina yıkılmış, boş arsa olarak geçici tezgâhlar konmuş sezon sonunda. Sandalye ve masaları naylonlarla örtmüşler. Kirlenmiş şimdiden hepsi, kirli naylonlar çevre ve görüntü kirliliğinden başka bir işe yaramıyor.
İnsan bu yerlere baktıkça eskiyi anımsamadan geçemiyor. Bizler, bu mekânlarda yaşlılarımızın anlattığı hikâyelerle büyüdük. Aynı cadde üzerinde bulunan Raşit Orbay’ın Kahvehanesinin anıları kazınmış! Cafe olarak işletiliyor. Hacı Mustafa Bayır’ın bakkal dükkânı da. Hüseyin Bayır’ın bakkal dükkânı cafe, bir başka dükkânını ise bir banka mekân tutmuş! Ahmet Ulutaş’ın dükkânı restoran olmuş. Ruşit efendinin dükkânı yıllarca eczane olarak çalıştırıldı. Şimdi ünlü bir markayla yaz sezonunu renklendiriyor!
Nalbant Mustafa Baysal’ın baba mesleğini oğlu Musa Baysal yıllarca sürdürmüştü. Vefat edince bu kez oğlu Kazım Baysal dede mesleğini devam ettirdi. Sonunda meslek işlevsiz kalınca başka bir iş bulup İzmir’e taşındı, ekmeğini orada kazanıyor, ne yapsın? Diğer oğul Mehmet Baysal’da bir dükkânı bakkal olarak çalıştırırdı. Diğer dükkânı ise küçük oğul Rıza Baysal manav olarak. Hem de Alaçatı’nın en güzel manavıydı orası. Bir küçük at arabaları vardı. Bazen kendisi, bazen çocukları at arabasında, kasalar içine yerleştirdikleri sebze ve meyveleri, Ilıca Şantiye Evlerinde satarlardı. Yaşlanınca bıraktılar, çocukları da sürdürmediler. Şimdilerde Mehmet Baysal’ın torunları Hasan ve Kayhan Ölmezer kardeşler dedelerinin ocağını tüttürüyor.
Meydanlıktaki Belediye Kahvehanesini bekâr Hakkı lakabıyla tanıdığımız, Hakkı Çevik, Hilmi Çevik ve kardeşleri çalıştırırlardı. Buranın bitişiğindeki sıralı dükkânlarda ise Alaçatı Gençlik Spor Kulübü Lokali ile Okuma Odası ve bir diğerinde de Terzi Şadi’nin dükkânı vardı. Gece gündüz insan kaynardı burası. Ayaküstü kapı önü sohbetleri hep bu alanda yapılır, yaşlılar kahvehanede otururlar, gençlerse kulüp binasında!
Hüseyin Akalın’ın dükkânlarının bir tanesini Terzi Sırrı Atatekin çalıştırırdı. Bir dükkân aşağısında Semerci Hasan Kuşku’nun dükkânı, Ahmet Ulutaş’ın dükkânının biraz altında ise Semerci Cemil Ustanın dükkânı bulunurdu. Bu ustalar eşeklerimize çok güzel semerler yapardı. İki zanaatkâr ağabeyimizde mesleklerinin erbabıydı. Bu yüzden çoğu kez semer yapım ve tamir işini hangisine vereceğimizi bilemez, evden semeri sırtladık mı ayaklarımız bizi hangi semerci ustasına götürürse ona giderdik. Usta semerimizi tamir edene kadar da Kahveci Hüseyin Kutluay’ın veya bekâr Hakkı’ların kahvehanesine gider çay içip tamiratın bitmesini beklerdik.
Birde taş fırınlarımız ve emektarları vardı, tabi yâd etmeden geçemem. Yılların emektarı Fehim Keskin Alaçatı’ya çok hizmet etti. Hafta sonu tatili, bayram demeden, gece herkes uyurken Fehim ve Abdurrahman Keskin ağabeyler sabahlara kadar çalışıp bizlere ekmek çıkarırdılar. Şimdi orası da modaya uydu, yerinde yeni bir mekân, çok güzel unlu mamuller üreterek hizmet veriyor beldemize.
Ama ben, orada yakılan piren çalısının, zeytin odununun kokusunu özlüyorum hep. İki kara fırın karşılıklıydı. Keskin’lerin Fırını ve Barbun Hasan’ın ki. Bazen aileler evlerindeki fırınları yakmaz, bir tepsi börek için değmez deyip, hazırladıkları böreği doğru bunlara getirirlerdi. Pişen börek ve ekmek kokuları bütün mahalleye yayılır, biz de bu güzel kokulardan doyasıya nasiplenirdik.
Hey gidi günler, kimler gelip geçti bu yorgun diyardan bütün yük ve acılarını bırakarak. Zaman baba öğretti ki, geriye kalan bu gök kubbede, yalnızca bir hoş seda imiş! Gelenlere selam, gidenlere uğurlar olsun. Kalın sağlıcakla..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.