Budalalığın Bekleyişi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Beklersin.
Bilmediğin, tanımadığın bir şey/ler/i beklersin. Canlı mı, cansız mı, emin değilsin.
Adı, sanı, cismi belirsiz bir şey bu...
Belki sadece bir zaman birimi, belki de bir sanı, belki de hiçbiri...
Ama sen yine de sabırla beklersin.
Bir mecburiyet kasıklarına sıkıştırılmış gibi beklersin. Bir bağımlılık duygusuyla beklersin; hem de çok beklersin.
Hani gece demeden, gündüz demeden beklersin. Onunla fısıldaşırsın habire.
Ve beklemenin beklentisini mırıldanırsın dağarcığına. Böylece çoğaltırsın bekleyişini.
Tarifsiz ve eşsiz bir yetiye sahip olmanın hazzıyla, yepyeni bekleyişlerin avına çıkarsın.
O beklediğin bir insandır çoğu zaman.
Elleri vardır. Parmakları vardır. Gözleri vardır. İçinde ışığı vardır. İki de ayağı vardır ve bir başı vardır.
Nefes alabilen biridir o. Yufka yüerklidir. Bir karıncayı dahi iicitmeyen, çekincesiz ve utançsız ağlayabilendir. Öksürebilendir. Kuralsız ve ulu orta aksırandır. Hatta ıkınan, horlayan, inleyen ve osurandır da gerektiğinde.
Davudi bir sesi var beklediğinin. Türkü söyleyebilen, ıslık çalabilendir. Üşüdüğün zaman tınısı soba sıcaklığındadır. Onunla güvendesindir. Huzur içindesindir; çünkü ana kucağını anımsatır sana. Onu beklerken, ve düşünürken unuttuğun ninnilerin tınısı dirilir kulağında.
Ah ki beklersin..
O beklediğinle ömür geçirmiş gibi, hatta göbek bağın varmış gib beklersin.
Künyesine ve geleceğine dair hiçbir ipucu olmadığı halde hep beklersin. Kurguladığın bir senaryoda kahraman kılarsın onu.
Ve sen, koşulların dayatmasına boyun eğip umudu ilke edinirsin kendine. Dolayısıyla zavallı bir budala konumunda olarak beklemeyi gurur meselesi yapmadan beklersin.
Dahası da var: kendi kendine bekleyişin muhasebesini yaparsın. Hatta bambaşka bir alternatif olsun diye, beklediğine bu kez sen gidersin.
Apansız gitmezsin elbette! Damdan düşer gibi de gitmezsin. Bilakis... planlı, projeli gidersin. Yolların her bir kilometresini desimetrekare, milimetrelere bölerek gidersin.Tüm hüzünlerinden, özlemlerinden muzdarip olma umuduyla gidersin.
Ha gitti ha gidecek laflarını kimseye ettirmeden gidersin. Kimseye bildirmeden, hissettirmeden ve gürültüsüz gidersin.
Öyle bir gidersin ki, hiçbir ayak izi bırakmazsın.Bir yusufçuk gibi sessizce gidersin.
Mucizenin altın kurnasından geçen unik bir tılsım gibi kayarak gidersin.
Geçtiğin yollarda ne üşüdüğünü ne de terlediğini anımsarsın. Ne susadığını, ne acıktığını, ne yorulduğunu, ne de uykusuz kaldığını düşünürsün. Zaten buna fırsat da bulamazsın.
Sırtında muazzam bir heybe ve çıkınla gidersin.
Sen dağları dele dele gidersin.
Nehirleri, denizleri birkaç kulaçla geride bırakarak gidersin.
Bir köprüden geçerken sana seni anımsatanlarla karşılaşırsın. Fakat onlar seni görmezler gözlerindeki kara perdeden. Sen de onları görmezden gelerek geçip gidersin.
Soruları ve polemiği sevmediğinden onlar tarafından fark edilmemek rahatsız etmez seni.
Uzun bir köprünün diğer ucuna varınca, ansızın yağmur yağmaya başlar. Bulutların bu sürprizine şaşarsın.
Kararan gökyüzüne dönüp bakamazsın. Etrafına bakarsın.
İlk kez ve ansızın yolunu şaşırdığını, nerede olduğunu bilmediğini kanıksarsın.
Bekleyişin sonundasındır artık. Ve tabii gidişin de.
Derin bir iç çekerek dersin ki:
"İşte! Budalalığın bekleyişidir bu. Hepsi bu, hepsi bu kadar!"
H. Korkmaz 2023/2024 Sthlm
YORUMLAR
Müthiş bir iç hesaplaşma
Ama yine yüreğine şaşma
Ne kaldı elimizde bak aşka
Gurur ve aptallıktan başka
Komar ağacı gülü Karadenizde
Genelde orman gülü diye bilinir
Bu yorum ki o çiçekler hatırınadır
Kaleminizi kutlarım. Selam ve saygı ile...
Tüya
Komar ağacı, hiç duymamıştım daha önce. Ama internetten baktım. bir çok özelliği olan nadide çiçekleriyle...
Çok teşekkür ederim zahmetinize ve öğretici yorumunuza.
Selam ve saygılar benden, değerli kalem.
Tüya
Saygılar çokça.
Bekleyiş, tanrı gibi hep yanı başındadır.
Zaman ve bekleyiş; içinde hüzün barındırır.
O yüzden bütün şiirler ve bütün kederler bekleyişin hapşırmasıdır.
Her defasında Issızlık yanıtlar: "Çok yaşa!" diye...
Selam ve sevgiler sevgili Tüya.
Dramatik Buluntular tarafından 28.4.2024 15:14:01 zamanında düzenlenmiştir.
Tüya
Bana öyle geliyor ki "Çok yaşa"ların coğrafyasında kalıcıyız.
Tanrıdan da medet ummayınca, malum... :)
Çok teşekkür ederim mahir kaleminizin izanına.
Bilmukabele, saygımla, güzel İnsan.
Tüya
Teşekkür ederim eşliğiniz için, Arda bey.
ardabulut
En azından Gabriel Marcel Felsefesi, bir akımın yolculuğuna "UMUT" olabilir...
"Marcel’e göre insan, olmuş, tamamlanmış bir ürün olmayıp, oluş halindeki bir varlıktır. Yani o, somut bir durumdan bir diğerine geçecek surette daimi yolculuk halinde olan, gezgin bir varlık, Marcel’in ifadesiyle bir homo viator’dur. Homo viator, bir umut insanıdır. Umut, onun için bir yaşam biçimidir. O, geleceğe, yaşama, çevresine ya da başkalarına karşı umut içinde bir bekleyiş halindedir. Bu bekleyiş onu Mutlak Gerçekliğe götürecek olan bir varlık koşuludur. İnsanda varoluş duygusunu oluşturan şey umuttur. Bu sebeple umut, homo viator’un fizik ve metafizik yolculuğunun zorunlu bir parçasıdır; yani yolculuk boyunca yolculuğun rotasını diğer edimlerden çok umut belirleyecektir. Homo viator, her geçen gün kendisine yabancılaşan bir dünyada umut yoluyla kendisine ve dünyaya yabancılaşmayı reddederek yönünü tayin edebilecektir. "
İlginize teşekkür...
Tüya
Örneğin A. Camus da "Umuttan yoksun olmak, umut kesmek değildir." demiş.
Jose Saramago da "Umut tuz gibidir, beslemez ama ekmeğe tat verir." demiş.
Ve son olarak; Khaled Hosseini de "Umut da ayak izleri gibi hızla kayboluyop." demiş...
Sizin de alıntıladığınız gibi, bütün bu düşününce ve söylemler, bir tutam soyut umut düşürüyor parmaklarımızın arasına. Umutlanmak iyi geliyor, teselli ediyor bizi. Hepsi bu!
Tekrar teşekkür ederim enteresenize ve yorumunuza.
Saygılarımla.
BEKLEYİŞ
Zaman bir yıldız gibi kayar,
Rayların üzerinden.
Dumanlar yükselir yollar çoğalır,
Toplar oyuncaklarını bir çocuk,
Koşar ardından köpeği.
Buğulu tren camından bakar,
Solgun bir kadın,
Bırak artık anıları
Çoktan unutuldu adın.
Kimsesiz bir umudun ayak izine takılan,
Raydan fırlamış bir vagon gibi,
Yollar dolu dizgin.
İstasyonlar kapkara taşlarla döşeli,
Her taşın içinden çıkar buruk bir yalnızlık.
Yanında yöresinde savrulur kızıllık,
Demirden bir ırmak akar yokuş aşağı.
Karanlık tüneller yutar ışığı.
Telleri kesik telgrafın,
Bir demir tedirginliği var kuşlarda.
Raylara yaslanmış sarı bir çiçek,
Masum bir şarkıya meftun kışlarda.
Zamanı unutmuş akrep, yelkovan firarda.
Saniyeler tik! tak! öter bir kararda.
Durdurun treni zaman eziliyor!
İçimde sessizlik kol geziyor.
Aşkı taşıyan vagonlar doluydu, hoştu.
Umudu yüklenenler kuş oldu uçtu
Gam trenin’in yolu yokuştu.
Bekleyiş vagonunun içi bomboştu.
Tren düdüğünü çalar her sabah.
Vakitler yağar üzerime
İkindi, akşam, gece!
Tutup düşlerimin elinden,
Gelirim bekleme yerine.
Geçer vagonlar turna katarı gibi.
Geçmez beklediğim.
Bekleyişin yoluna , varlığının en anlam yüklü
derinliklerini sererek, ulu orta demeden ; sınırlarını aşmışlığına kendin de hayretler ederek beklersin. Beklemek yolun sonunda
sadece birleşen iki bir değildir ve bunu sen "biz"in kavuşmasına adanmış yolculukların şenliğinde , gönül bahçesi duvarına tırmanırcasına beklersin .
Beklemek ...Ah beklenileni nasıl da anlamlı kılar
bekleyenin yüreğindeki kavuşma düşü...
Tebrikler sevgili Tüya , yine bir ziyafete gitmiş gibi oldum.
Sevgiler.❤️
Tüya
Neyse...
"Biz" olmak pahasına "ben" zayıf düşecek ya da yok olacaksa "biz"den uzak durulmalı.
Aksi takdirde "ben" ayakları üzerinde duramaz; düşünceleri, düşleri, özgüveni ve benliği darbe yer, zayıf düşer uzun vadede.
Paradoksal olan hayatın realitesi sosyal, ekonomik ve psikolojik bir yıkım sürecinin yaşanmaması için, bunu gerekli kılar, üstelik cinsiyet gözetmeksizin...
İyisi mi beklemeleri, beklentileri öncelik olarak görmeyelim. :)
Güzel ve içerikli yorumun bak neler düşündürdü bana, sevgili Alev.
Sevgiler, teşekkürler olsun çokça.
İsmet Özel'in 24 Nisan tarihli yazısının son cümlesi...
"Tarif bile edemediğimiz kederlerin giderilmesini beklemek saflığı avutuyor bizi..."
Beklemenin mükafatı erken yaşlılıktır, düşünmekten alamadım kendimi.
Sevgilerimle iyi geceler diliyorum🌸
Tüya
Bekleme eylemi mi yoksa beklentiler mi hayattan... Soru/n karmaşık aslında...
Ama erken yaşlanacaksak hiçbir şeyi ve kimseyi beklemeyelim. :)
Çok teşekkür ederim güzel eşliğine, sevgili Ümmühan.
Sevgiler, iyi akşamlar.
Ne güzel tercüman olmuşsun pek çok bekleyene, yorulup vazgeçene, unutuşun ağında yoruluna..
Seni okumak güzel.
Hep güzel kal.
sine ezhar tarafından 28.4.2024 00:24:05 zamanında düzenlenmiştir.
Tüya
Sayfamdaki varlığın hep kıymetlidir.
Sevgi ve selamlar çokça.
''Yağmurlar içinde bekle beni. Karlar tozarken bekle. Ortalık ağarırken bekle. Kimseler beklemezken sen bekle beni'' der bir şiirinde Konstantin Simonof... Her gidiş dönüş umudunu da taşır aslında özünde... Güzeldi kutlarım...
Tüya
Oldukça pozitif bir perspektif sunmuşsunuz, Ahmet bey.
Çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Sanırım sorun bağlılık değil bağımlılık.
Bir tür sayrılık bu.
En iyisinden.
Çünkü bağlılıkta bir sorun yok gibi.
İlişki taşınamaz denli ağırlaşır iki yanlı.
Tavşan dağa küser, dağ bihaber.
Bir serzeniş var, fakat kime?
Çok saygımla Üstadım
Çok saygımla
Tüya
Nüans olarak bağlılık hastalık derecesinde olmasa gerek. Hem tedavi gerektirmeyecek gibi...
Serzeniş var evet, ama adsız ve belirsiz bir boşluğa olmalı!
Çok teşekkürler kıymetli yoruma, Üstadım.
Saygılar olsun çokça.
Özlemek ve beklemek korkunç
ve meşakkatli
Bir bilsen ne zor kalmak b/öylece
Küçük bir çakıl taşı gibi büyük ve uzun uzun susarak
Şairin;’Susmak ve beklemek müthiş’ dediğinden…
Zaman Fasılı' Şiirimden bir bölüm
Tebrik ederim güzel bir iç bekleyiş örnekti.
Tüya
Güzel eşliğin için çok teşekkürler kirvem.
Selam ve saygımla.