Çalışmayan Bilgisayarım
İlk göreve vilayet merkezinde depo tayini dedikleri bir okulda beş yüz kadar stajyer öğretmenle beraber başladık. Günde bir defa okula uğrayıp imza atardık. Bir ay boyunca Güneydoğu Toroslarının kuzey eteklerinde geniş bir ovada yer alan Muş’un İstasyon caddesini bir yukarı bir aşağı dolaştık. Öğretmenevi ve mevcut bir kaç otel yetmedi öğrenci pansiyonlarında tıkış tıkış bir ay geçirdik. Kura çekildi kimi ücra dağ köylerine atanıyor kimi il merkezine düşüyor. Güleni ağlayanı bir gürültüdür sürüp gidiyordu.
Ben en uzak ilçenin bir köyüne düştüm. Hınıs Malazgirt ve Patnos üçgeninde bir köy. Görev yerime gitmek üzere yola çıktığımda yolun beni nereye götüreceğini bilmediğim için ilkin köyümün iyi mi kötü mü olduğunu pek anlayamadım. Bu köy ile ilgili aklımda herhangi bir görüntü yoktu. Köye beni ilk defa götürmekte olan minibüsün camına düşünceli kafamı dayamış yüreğim ağzımda küt küt atarken gördüğüm ilk manzarası halen gözümde dipdiri duruyor. Karlı dumanlı yüksek dağlar içinde bir köy.
Erken başlayan bir akşam üzeridir. Köyün minibüsü dönüş yolunda. İlçe bizi bırakıyor geri çekilip küçülüyor. Murat’ın salına salına sıcak iklimlere doğru akan suyu, demir kanatlı köprüsü ve köprü üzerinde eve dönen nahır, ırmağın kenarında renkleri kararan yaşlanmış birer anne gibi sefkatli devasa söğüt ağaçlarında insanı imrendiren sıcak yuvalarına konmuş uğuldayan karga sürüleri hepsi geride kalıyor.
Yol virajlıdır. Hafif engebeli yer yer sürülmüş kahverengi arazi yol boyunca bizimle ilerliyor. Tellere konmuş sığırcık rafları ve elektrik direkleri hızla gelip geçiyor. Başım dönüyor. Köpek sesleri ile bize yaklaşan ufak tefek köyler hemen geride kalıyor. Koyun sürüleri yoldan karşıya hızla akıyor sonra toz bulutu içinde kayboluyor. Minibüsün içi egzoz kokulu sıcak nefesle buğulanıyor. Cızırtılı teypte dengbejler sonu gelmez ağıtları birbirlerine devrediyor. Bilmem aklım nerelerde geziniyor. Camın hemen dışı içimi buz gibi üşütüyor. Birer birer köyler geride kaldıkça her köyde ayrı ayrı aklım kalıyor, yalnızlığım giderek büyüyordu. Minibüste kadını erkeği hepsi dikkatle yola bakıyor. Konuşmalar uzayıp kulağımda uğultu oluyor. Minübüs öteberi ile tıklım tıklım, yol uzadıkça yanlarım kuruyor. Eteklerine günün son kızıllığı gömülen dağların zirvesi kararıyor ağır yüklü siyah bulutlar içinde kayboluyor. Yolun telaşı yok karanlığın içine doğru köpek havlamaları gelen cılız pencere ışıklarına doğru sarsıla sarsıla ilerliyor.
İl merkezinde kura ile yerlerimiz belli oldu. O esnasında Sercan adında bir öğretmenin daha benimle aynı köye atandığını duydum, ama bir türlü görüşemedik. Okula vardığımda Kasım ayı ortalarıydı yerde bir karış kar vardı. Köyün eski öğretmeni yedek subay asker öğretmen olduğundan tezkeresi dolmuş gitmiş dediler. Anahtarı tutanakla muhtardan aldım.
Sercan öğretmen beni vilayet merkezinde arayıp soruyor bulamayınca benden önce köye gidiyor. İlçede bizim köyün minibüsünü sorup buluyor. Minibüsçü aynı zamanda köyün muhtarıdır. Sercan’ı geceye kalan uzun ve dolambaçlı bir yolculuktan sonra köye ulaştırıyor. Evinde misafir ediyor. Onu annesine teslim edip köy içine gidiyor. Muhtar dönüşte Sercan ile annesinin dizdize vermiş ağladıklarını görünce annesine kızıyor, ’neden bu çocuğu ağlatıyorsun’ diyor. Annesi de ’ne bileyim fakir, evin tek çocuğu imiş o ağladı, ben de ağladım’ diyor. Gözleri şişmiş Sercan öğretmeni zor teselli ederler. Sabah köyün tek minibüsü olan muhtarın minibüsü ilçeye hareket edince Sercan peşinden valizi ile koşup yetişir.
Boş okul yaz boyunca beni beklemişti. İki derslik, ortada müdür odası ve küçük bir koridoru olan tek katlı bir binadan ibaret olan okulun yakınında uzun zamandan beri kullanılmamış, kapı penceresi kırık bir lojman, billur gibi berrak akan bir çeşme ötede çatısı yarı uçmuş, kapısı olmayan iki gözlü tuvalet kulübesi var.
Sınıfa girdim. Yerde bir karış toprak vardı. Çift camlı pencerelerin kırık yerlerinden giren kargalar yuva yapmış, etraf sarı buğday samanı ile doluydu. Duvarlarda sıraların kenarı koca oyuklar açmıştı. Değişik zamanlarda oyuklar acemice alçı ve çimento ile sıvanmıştı, ama yine de sıra darbeleri ile oyuklar büyümeye devam etmişti.
Öğretmen sandalyesine oturdum. Öğrenciler ayağa kalktı, sonra oturup oturmadıkarını hatırlamıyorum. Üst sınıftan bir öğrenci elinde değnekle sıralara vura vura sınıfı susturmaya çalışıyor. Kara tahta yıllara göğüs germiş, üst üste vurulan boyaları çatlamış, üzerindeki yazılar okunmuyor. Aşağıda bir avuç tebeşir kırığı birikmiş duruyor. Bir tahta parçasına çivilenen keçeden silgi icadedilmiş. Teneke sobanın yanları delinmiş, yanmış tezek külleri ortaya dökülmüş.
Okulun öğretmeni, hademesi ve aynı zamanda müdürüyüm. Birleştirilmiş sınıf yaptığım otuz kırk kadar değişik yaşlarda öğrencim vardı. İstanbul’da geçen üniversite yıllarından sonra vilayet merkezine iki yüz kilometre, en yakın ilçeye de kırk elli kilometre uzakta sisli dağlar arasındaki köyümde tutunmaya çalışıyordum.
Komşu köydeki yatılı bölge okulunun deposunda bulduğum eski bir bilgisayarı okuluma götürdüm, temizleyip masama koydum. Okulda elektrik bağlantısı yoktu. Zaten bilgisayar da çalışmıyordu. Masamda bir bilgisayarın olması bana iyi geliyordu. Kendimi medeniyete daha yakın hissediyordum. Uzun zaman boyunca bu çalışmayan bilgisayarla motive oldum. Arada bir tozunu sildiğim bilgisayar yaz kış ortada duran tezek sobasına ve kolçakları bit yeniği ile delik deşik tekerlekleri kırık koltuğa inat odamı süslemeye devam ediyordu.
Bahar gelince kar eridi yollar açıldı. Etraf kır çiçekleri ile donandı. Derken okula müfettiş geldi. Okulun etrafını dolaştık yıl boyunca yaptıklarımı büyük bir heyecanla anlatıyorum. Müfettiş gayet memnun ve ciddi bir eda ile teftişe devam ediyordu. İşler bittikten sonra odamda oturduk çay sohbet derken bilgisayara gözü takıldı. Çalışıp çalışmadığını sordu. Bozuk olduğunu duyduğunda beni kırmamaya dikkat ederek ’hocam çalışmıyorsa kaldır at’ dedi. O ana kadar ağzımı kulaklarıma vardıran yüksek motivasyonum aniden yerlere düştü. Yüzümün iki yanında sanki tezek sobası yanıyordu. Okula ilk geldiğim günkü ruh halime geri döndüm müfettiş giderken okulun merdivenine oturdum karşı yamaçtan gözden kayboluncaya kadar siyah plakalı arabanın peşinden bakım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.