- 220 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BABAMDIN BENİM
Sekiz yaşındaydım, annemin beni senin yanına, temelli postaladığında. Oysa, yıllarca kötülemişti seni ve biz senden korkuyorduk. O gün, seni karşımda gördüğümde korktum yine, Ellerini açmış, ’’ Yavrum ’’ diye seslenip bana kucağını açtığında bile korkuyor ve kaçmak istiyordum senden. Kucağına aldığında da korkuyor, kaçmak istiyordum. İş yerinin kapısından girdiğimde, ayrı, hiç tanımadığım, bambaşka bir dünyaya girdiğimin farkındaydım. Fakat, yine de, o dünyada, ömrümün en güzel yıllarımı, çocukluğumu ve hatta gençliğimi bile heba edeceğimin farkında değildim. Annesiz kaldığımın ve ömrümün kalanını, neredeyse tamamını , annesiz yaşayacağımın farkında değildim. Üstelik, annem hayattayken !
Karnım çok acıktığı için, korkumu unutup iştahla yedim ikram ettiğin kremalı bisküvileri ve hızlıca içtim elinle yaptığın paşa çayını. Yıllarca hasret kalacağım şefkatli yüzünü o gün gördüm ilk kez. Diğer günlerde hep sert bakışlı, kaba ve asık yüzlü görecektim seni. Yüzün sert olsa da, nasıl da titriyordun üstüme ? Hiç bir isteğimi geri çevirmemeye, canımın her istediğini almaya, o çok bakımsız, çok cılız halimden kurtulmam için, iyi beslemeye, ne kadar da gayret ediyordun. İş yerinde kendi ellerinle sıcak yemekler, tatlılar ve hatta börekler bile yapıyordun. Bir türlü iştahım açılıp, cılızlıktan kutulamayınca, başkalarının tavsiyesiyle, yemeklerden sonra, bira içirmeyi bile denemiştin bana. Fakat o iştahsızlığımı, cılızlığımı, çocukluğumda değil, gençliğimde, hatta delikanlılığımda bile yenememiştik birlikte.
Hiç baş başa, baba- oğul dertleşemedik seninle ama başkalarına anlattıklarından duydum hayat hikâyeni ve hak verdim sana gülmeyen yüzün, kabalığın ve çok çabuk alevlenen öfkeli hallerin için. Senin yerinde, kim olursa olsun, en az senin kadar hırçın, öfkeli, asık yüzlü ve sert olurdu böyle. Küçücükten anneni kaybetmişsin yoksul yuvanızda. Sonra üvey anne zulmü görmüşsün. Çocukluktan kurtulamadan evden kovulmuşsun. Otuzundan sonra iç güveysi olarak girdiğin evden dayak yiyerek ve iki küçük çocuğunu bırakarak kovulmuşsun.
Tüm bunları yaşayıp, kendine tek başına yaşayacak bir düzen kurmaya çalışırken beni bulmuşsun yanında. Sahip çıktın, baktın, besledin, büyüttün, okuttun. Beni eserin edinip, emeklerinin karşılığını aldığına inanıp gülümsemeye başladın hayata yıllar sonra. Bir kaç yıllığına da olsa mutu oldun. Torunların oldu, onları sevdin, daha da sarıldın hayata, daha fazla gülmeye başladı yüzün, daha çok mutlu oldun.
Hayat şartları, çevre ; sürmesine izin vermedi yeni hayatının, mutluluğunun, güler yüzünün. Eserim dediklerin bile ihanet ettiler sana, nankörlük ettiler, değer bilmediler hak ettiğince. Hayat, sana bir kaç yıllığına verdiği mutluluğu birden bire geri çekip aldı ; akciğer kanseri oldun. Aslında, değer bilmezlikti, nankörlüktü , ciğerlerini parçalayan, kanser eden, seni ölüme tutsak eden.
Hakkın ödenemez canım babam. Ödeyemem asla. Suçumun da günahımın da farkındayım ama neye yarar. Beni affedeceğinden de eminim ama, sen affetsen de Yaradan affetmez. Tıpkı, bazı suçlarda olduğu gibi ; mağdur davacı olmasa da, kamu affetmiyor , işte tıpkı öyle.
Tek tesellimiz, hastalığının uzun sürmemesi, yıllarca hastane köşelerinde sürünmüş olmayıp, elden ayaktan düşmeden, tüm yakınlarınla helâlleşip, güzel bir ölümle veda etmiş olman dünyamıza. Ruhun şad olsun canım babam. Mekânının Cennet olacağından hiç kuşkum yok. Değerini bilemediğim, hak ettiğin hayatı yaşatamadığımın günahını yaşadıkça çekeceğimi ve diğer tarafa da borçlu gelip çekmeye devam edeceğimi de çok iyi biliyorum. İtirazım yok ; suçumun, günahımın farkındayım. Her türlü cezaya, hiç itiraz etmeksizin razıyım.
Fikret TEZEL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.