- 199 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Bir Lira
bir bayram günü,
eski bir caminin tahta şadırvanında otuyordu genç adam.
içinden neler geçiyordu bilinmez ama gözlerinin önünden yüzler geçiyordu, yorgun, telaşlı yüzler...
caminin bahçe duvarına tezgahını yaslayan adamın sesi duyuluyordu kalabalıkta,
‘ne alırsan bir lira, ne alırsan bir lira’
avazı bile çıkmıyordu zavallı adamın, şehrin soğuğunda buz kesiyodu sesi.
onun gözlerinde küçük kızı duruyordu,
gülümsüyodu adamın gözlerinde kız, adamın gözleri gülümsemiyordu oysa.
bir çift yeni ayakkabıydı tezgahtaki adamın tek derdi,
bu bayram gününde kızına alamadığı o bir çift yeni ayakkabı.
aklına geldikçe daha da bağırıyordu adam, daha da bağrı yanıyordu...
gözleri bir süre bu tezgahtara takıldı genç adamın,
oltaya takılmış balık gibi çırpınıyordu gözleri, içi acıyordu, ağlıyordu.
birkaç damla gözyaşı sonra elinde buruşmuş selpaklarıyla kendine yaklaşan küçük kızı gördü genç adam.
hiç birşey demeden uzattı küçük kız elindeki selpakları...
onun gözlerinde de geçen gece babasından yediği dayak vardı.
büyük rakı fiyatındaydı kızın hayatı, umutları...
içi titredi genç adamın, selpakları aldı elinden,
selpaklar titredi,
biraz para tutuşturdu selpakçı kızın eline.
gülememişti yinede kızın gözleri.
çünkü o büyük rakının fiyatını barbie bebeğinkinden çok daha iyi biliyordu...
usul usul uzaklaşırken selpakçı kız, içi yandı genç adamın,
bir sigara yaktı içinin ateşiyle...
kimbilir kaç izmarit sönmüştü ki elinde ne kadar çok sigara içiyorum dedi genç adam kendi kendine, üstelik bu eski caminin tahta şadırvanında.
bu eski caminin tahta şadırvanında ne kadar çok sigara içiyorum dedi kendi kendine...
daha sigarası bitmeden martıları gördü gökyüzünde.
aklına ilkokuldaki resim dersleri geldi hemen,
martıları çizmek kolay dedi, altı üstü bacakları geniş bir M harfi.
denize on dakika mesafedeydi aslında genç adamın evi, ama yüzlerce kilometre yol gidiyordu yüzmek için her yaz.
çünkü onun için martılar resim derslerinde çizilen geniş bacaklı M harfinden ibaretti.
derken kırçıl bir kedi sokuldu yanına, tek derdi ciğerdi kedinin.
çok şanslısın dedi genç adam kediye,
ne bir çift yeni ayakkabı zorunluluğunda bayramların,
nede ciğeri beş para etmez alkolik bir baban var.
çok şanslısın,
çinde yaşıyor olsaydın bir lokantanın akşam yemeği menüsünde geçerdi adın,
çok sanslıyım dedi sonra, çinde yaşıyor olsaydım bir çocuktan fazla yapamazdım,
umursamadı kedi genç adamı, tek derdi ciğerdi kedinin.
sonra yalnızlığını hatırladı genç adam eski caminin tahta şadırvanında, bayramı...
bu bayram günü eski caminin tahta şadırvanındaki yalnızlığını hatırladı.
boğuk bir ‘hoşgeldiniz’ e eklenen isteksiz ‘iyi bayramlar’ dı genç adamın kaçtığı.
sevmiyordu misafiri genç adam, bayramlarda gelen misafiri hiç sevmiyordu...
acıkmıştı, üşümüştü, usulca saatine baktı,
eve dönmeliydi artık, zaten gitmişlerdir misafirlerde...
yerinden doğruldu, tezgahtar adamın gözlerine çarptı gözleri,
‘ne alırsan bir lira, hatta pazarlıkla 75 kuruş bile olur, ama ayakkabı alamadım kızıma, ne alırsan bir lira değil ayakkabıcıda’ diyordu adamın gözleri...
ne alırsam bir lira diye soramadı genç adam,
son parasını selpakçı kıza vermişti çünkü...
ama ‘üzülme’ dedi tezgahtara gözleriyle
‘ kızına ayakkabı alamadın diye dövmeyecek kimse seni,
sende kızını dövmeyeceksin bu yüzden,
ya o selpakçı kız kaç yaşına kadar kağıt mendil satacak büyük rakılar uğruna
ve kaç yaşından sonra kendisini satmasını isteyecek ondan babası,
üzülme, sen selpak sattırmayacaksın kızına’
yürümeye devam etti genç adam, yürürken bayramı düşündü,
kimsenin umurunda değildi bayram, kimse bayram etmiyordu,
mutlu etmiyordu kimseyi bayram...
sırf bayram olması yetermiydi mutlu olmaya, öyleyse en mutlular deliler olmazmıydı,
ya biz; akıllı desinler diye bir ömür mutsuz olmaya değer miydi…
yoksa kızına bir çift yeni ayakkabı alınca mı yaşardı insan bayramı...
beyninde onlarca soru, evine yürüyordu genç adam,
içinde misafirlerin gitmiş olma umudu...
kalabalıkta ilerlerken aynı sesi duyuyordu hala
ne alırsan bir lira
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.