- 145 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Sadaka Kültürü:
Ramazan ayı münasebetiyle “zekât-fitre” kavramları, her ramazan ayında olduğu gibi gündem oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı, zekât ve fitre miktarını açıkladı ve durumu iyi olan Müslümanların fakire-fukaraya zekât ve fitrelerini vermesini istedi.
Dinimizde sadaka nedir?
Sadaka, Allah rızası için fakirlere, ihtiyaç sahiplerine, karşılıksız verilen şey; yapılan yardım, her türlü iyilik; Allah yolunda yapılan harcamadır. Sadaka, zekât verilebilecek kimselere verilir, aynı esaslar sadaka için de geçerlidir. İhtiyaç sahibi kimselere sadaka verilir.
Kur’an’a göre sadaka nedir?
Kur’an’da, en genel çerçevede zorunlu veya gönüllü olarak yapılan her türlü maddî harcamayı ifade eden “sadaka”, bazı ayetlerde yalnızca zekât, gönüllü bağış veya kamu harcamaları ya da fakirler için oluşturulan fonda toplanan bir tür vergi anlamında kullanılmıştır.
Zekat-fitre ve sadakanın amacı; toplumda zengin ile fakir arasındaki farkı ortadan kaldırmaktır. Zekât ve sadaka çok yerde karşılıksız yardımlaşma olarak geçer ve özellikle ramazan bayramlarında gün yüzüne çıkar. İslami bir prensip olan bu yardımlaşma ile zenginlerin fakirleri hor görmesinin engellenmesi, fakirliğin ortadan kalkması ve aç gözlülüğün bir sonucu olan “mal üstüne mal yığmanın” engellenmesidir.
Sadakayı sadece maddi yardım olarak görmek doğru değildir. Durumu iyi olan insanlar; işe ihtiyacı olanları iş sahibi yapması da bir sadakadır ve devamlılığı olan bir yardım olduğu için bence çok kıymetli bir sadaka türüdür. Burada diyebiliriz ki, insanlara balık tutmayı öğretmektir. Bir başka sadaka türü de kanımca, evlenmek isteyip te maddi yokluk sebebiyle evlenemeyen gençlerin evliliğini zenginlerin üstlenmesidir. Bir başka örnek daha verelim: Üniversiteyi kazanan gençlerin, maddi sıkıntıları sebebiyle üniversiteye kayıt yaptıramıyorsa, bu gençlerin eğitim giderlerini zenginlerin üstlenmesi de çok kıymetli bir sadaka türüdür. Borcundan dolayı bunalıma giren insanlara durumu iyi o-lan zenginlerin borçları ödeyip, iş kapısı açmasıdır.
İslam’ın tebliğ yıllarında henüz tam teşekküllü bir devlet organizasyonu olmadığından, insanlar yardımları kimi zaman gizli, kimi zaman aşikâr yapıyorlardı. Gizli yapılmasının mantığı, “yardımların gizli olanı makbuldür” anlayışıydı. Fakat aşikâr yapılması da özendirilmişti. Çünkü gösteriş amacı gütmeyen aşikâr yardımlar, hayırda yarışmanın özendirici olması düşünülmüştü.
Geçen süreç içerisinde zekât-fitre gibi kavramların maalesef içi boşaltıldı. Ülkemizde dilencilik salgın bir hastalık gibi yaygın hale geldi: “Allah rızası için bir sadaka…” diyerek, el açan insanların sayısı bir hayli arttı. Öyle manzaralara şahit oluyoruz ki; çocuk denilecek yaştaki bir kadının sırtında bir bebeği, kucağında bir bebeği ve çocuk arabasında bir başka bebeği ile sokaklarda, caddelerde ve işyerlerinde “Allah rızası için bir sadaka…” diyerek, dilencilik yapıyor.
Türk toplumu olarak el açanın elini boş çevirmeyiz. Muhtaç insanların elinden mutlaka tutar ve kaldırırız. Dünyanın neresinde olursa olsun, zekâtlarımızı ve fitrelerimizi yardıma muhtaç insanlara gönderiyoruz. Bu yardımlar, bir takım yardım kuruluşlar aracılığı ile yapılıyor. Ne yazık ki, bu tür dini görünümlü yardım kuruluşları, topladıkları zekât-fitre, gıda ve giysi gibi yardımları iç ettikleri ortaya çıktı. Bu dini vakıflar veya yardım kuruluşları maalesef denetlenmiyor; toplanan tüm yardımlar, sakallı-cübbeli iblislerin cebine akıyor! Bu tarikatların, cemaatlerin ve İslami görünümlü vakıfların genel durumuna ve sahiplerinin hayatına dikkatle baktığınızda hepsinin devlet ihalesi alarak holdingleşti-ğini görürsünüz! Çalmanın yolu, dindar görünmekten geçiyor, maalesef.
Bugün itibariyle, tüm kurum ve kuruluşlarıyla devletimiz bu tür yardım faaliyetlerini bizzat kendisinin yapması gerekir. Kızılay gibi dünyaca önemsenen bir yardım kuruluşumuz var iken, ne olduğu belli olmayan iblisleri bu tür organizasyona dâhil etmenin çok saçma olduğunu düşünüyorum. İslami görünümlü ne kadar tarikat-cemaat ve yardım kuruluşu var ise hepsinin de lav edilmesi gerekir. Çünkü din ile siyaset yan yana gelmez, gelemez! Din ile siyaset yan yana gelmiş ise orada mutlaka rant hesapları vardır.
Her Türk vatandaşı vergi mükellefidir. Genel kaide şudur ki; “verilen vergiler yol, su, köprü ve hizmet olarak vatandaşa döner.” Toplanan vergilerde fakirin-fukaranın hakkı vardır. Bu sebeple; yıllarca toplanan bu vergiler, planlı ve programlı bir şekilde yatırıma dönüştürülüp, fabrika yapan fabrikalar kurulsaydı, şu güzel ülkemizde eminim aç-açık hiç kimse kalmazdı. Bugünkü yoksulluğun ve rezilliğin temel sebebi, bir avuç haraminin zenginleşmesidir. “İtibardan tasarruf olmaz…” , “nas var nas!”, “faiz sebep, enflasyon sonuç” saçmalığının sonucunda zekâtlar ve sadakalar, yönünü şaşırdığı için kimin cebine hangi araçlarla gireceğini kara kara düşünür oldu!
Bugünkü Müslim görünümlü iş adamları ve tarikat önderleri ne yazık ki harama besmeleyle kaşık sallamaya, mal üstüne mal yığmaya, midelerini haram lokmayla doldurmaya devam ediyorlar. Yazık bu dine, yazık bu ülkeye ve halis kalp ile yapılan yardımlara…
YORUMLAR
Sadak İslam'ın önemli ve güzel hasletlerinden birisi ise de dilencilik yani çalışmadan el açıp istemek de hiç hoş değil. Hele ki eli ayağı tutan genç insanların ve çocukların bunu yapması övülecek bir olay değil. En güzeli genellikle gizli vermek, bazı zaman açıktan da verilebilir abartmadan, diğer Müslümanları da teşvik için. Tabi bir de başa kakmamak lazım bu da çok önemli... Güzel anlamlı bir yazı.