- 121 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SİSTEM.
ZENGİNİ ZENGİN EDEN SİSTEM.
Oysa zenginliğin artması veya sermayenin giderek daha fazla belirli ellerde birikmesi hayra alamet değildir. Çünkü bir ülkede zenginlik, servet, güç belli ellerde birikmeye başlaması geri kalan çoğunluğun yoksulluk, güçsüzlük, muhtaç duruma gelmesi anlamına gelir. Kapitalist düzen tam da böyle bir düzendir. Servet bir uçta, sefalet diğer uçta birikir. Kapitalist sistemin emrindeki hiçbir kurum (hükümetler, bakanlar, mahkemeler, anayasalar vs) bu durumun son bulması için hesap kitap yapmaz. Tersine bu durumun çok doğal, normal ve sağlıklı olduğu topluma empoze edilir. Beklenti ve umut yaratılarak herkesin günün birinde milyoner/milyarder olabileceği söylenir.
Zenginlik, lüks ve servet haberlerinin artması biz işçileri ise hiç sevindirmiyor. Çünkü bu ülkede zenginliğin artmasının ne demek olduğunu çok iyi biliyoruz. Zenginlik artmışsa milyonlarca işçinin aldığı ücret düşmüş, asgari ücret ay sonunu getirmeye yetmez olmuştur. Fazla mesailerle ay sonu getirmek, kıt kanaat bin bir zorlukla geçinmek her geçen gün daha da zorlaşacaktır.
Bir avuç insanın zenginliğinin artması demek, dünyanın bu insanlar için adeta cennet bahçesine dönmesidir. Dünya üzerindeki bu cennet milyonların cehennemi üzerinden yükselmektedir. Bu servetin kaynağı işçilerin sömürüsüdür. İşçinin ürettiğine haksız yere el koymaktır. Sağlığın, eğitimin, ulaşımın, barınmanın, temel gıda maddelerinin zamlanması, pahalı hale gelmesi demektir. Kamu emekçilerine hükümetin yüzde 4 zam önermesidir. Dört kişilik bir aile için açlık sınırının Temmuz 2015 itibariyle 1.330 lira yoksulluk sınırı ise 4.330 lira olmasına rağmen asgari ücretin bin lira olmasıdır.
Biz işçiler “zenginlik” düşmanı değiliz. Fakat bu zenginlik toplumda bir avuç insanın haksız yere, sömürü ile sahip olduğu bir kapitalist zenginlikse elbette karşı çıkacağız. Bu zenginlik toplumun çoğunluğunu aç, hasta, yorgun, çaresiz bırakıyorsa razı olmayacağız. Üretim araçlarının özel mülkiyetine dayalı sisteme, yani fabrikaların, bankaların, toprakların bir avuç patronun, sermayedarın elinde olduğu milyonlarca işçinin ise bu sistemi ayakta tutmak için üç kuruşa çalıştığı kapitalizme artık yeter diyeceğiz.
O halde yapılacak şey bellidir: Özel mülkiyeti toplumsal mülkiyete dönüştürmeliyiz! Herkesin çalışıp kendisini ve ailesini rahatlıkla geçindireceği sosyal bir sistem kurmalıyız. Bir avuç zenginin milyonlarca insanı baskı ile yönetmesine son vermeliyiz. Bu haksız, adaletsiz düzeni devirmeliyiz. Yeni bir düzen yani hak, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik üzerine toplumsal bir düzen kurmalıyız. Sınıfların, sömürünün ve savaşların olmadığı eşitlikçi toplumsa bir düzen için mücadele etmeliyiz.
Zenginlerin zenginliklerini korumalarının yoksulların ise azgınca sömürülüyor oluşunun en temel nedeni örgütsüzlüktür. Sermaye sınıfı örgütlü işçi sınıfı ise örgütsüzdür. Bu durumun doğal sonucu birinin hızla zenginleşmesi öbürünün hızla yoksullaşmasıdır. İşte bu çelişkinin çözümü için işçi sınıfının da örgütlü olması gerekmektedir. İşçilerin örgütlenmesi alın terine el koyanlara karşı çıkacak bilinç ve cesareti toplaması anlamına gelir. İşçiler için bu acımazsız hayat koşullarından başka bir kurtuluş yolu yoktur, olmayacaktır, kapitalizm yıkılmalıdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.