- 220 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
OLAMAZSIN DİYE HAYKIRDIM
!976-77 yılları, liselerde de siyasetin yayılmaya başladığı , hatta etkisini günden güne artırdığı yıllar oldu. Pendik merkezde, Ülkücülerin hakim olduğu, çarşı içinde, Milliyet- Cumhuriyet gazetelerinin bile taşınamadığı, okunamadığı yıllardı. Sancak Köprüsünün karşı tarafı Sapanbağları ise, sol görüşlülerin hakim olduğu semtti. Pendik Lisesi’nde de hakimiyet Ülkücülerde idi. Nurseli İdiz ve Raif E.’nin katkısıyla Pendik’te açılmak istenen CHP lokali, Ülkücülerin bıçaklı baskınıyla engellenmişti. Bizim sınıfta Can ve Saime sol görüşlü olduklarını açık etmekten çekinmeyen iki kişiydi. Ben de kendimi sol görüşlü olarak nitelesem de, aktif değildim. Nurseli İdiz, Ülkücülerin belâlısı gibiydi. Ülkede siyaset huzur bozmaya başlamıştı. Kavgalar, cinayetler, yürüyüşler, tehditler kol geziyordu. Bizim filmlerde bile artık siyaset yapılıyordu. Başta Yılmaz Güney olmak üzere Cüneyt Arkın, Halil Ergün, İrfan Atasoy gibi oyuncular, sol içerikli filmlerde oynuyorlardı.
Dönem sonu yaklaştığında, sınıf gezileri de başladı. Biz de sınıf olarak, Fizik hocamız Ayşe Onsekizoğlu ile birlikte İstanbul gezisine gittik. Yıldız Parkı ve Emirgan’ ı gezdik. Bir süre önce satın aldığım fotoğraf makinemle, Yıldız Parkında kızların resimlerini seçtim. Tabii onun da. Fakat, bir türlü tek başına poz vermesini teklif edemedim. Sürekli gülümsedi, fotoğraf makineme. Çok güzel bir gün oldu. Onun resimlerden bir kaç tane de kendime yaptırdım. Tabi bunu ona söylemedim. Sınıfa getirip dağıttığımda, hem o hem de diğer kızlar çok beğendiler.
Şimdiki hayalim, yazdığım bir şiiri, dönemin son günü sınıfta okumak, ona aşkımı anlatmaktı. Ama, öyle olmalıydı ki, başkaları anlamamalıydı. Sadece o, tahmin edip anlamalıydı. Masamda resimlerine bakarak, günlerce yazıp çizdim. Defalarca yırtıp yeniden yazdım. Sınıfta anlaşılmaktan, rezil olmaktan korkuyordum. Üstelik, siyasetin de etkisiyle harmanlamaktan kendimi alıkoyamıyordum. Aslına bakarsanız ; olay tamamen siyasi olmalıydı : Aşağıdaki biriyle, yukarıdakilerden birinin hikâyesiydi bu. Alt tabakadan birine , hak görülmeyen üst tabakadan birine âşık olması. İmkânsız aşk yani.
Dönemin son günü geldi çattı. Dersimiz Edebiyat. Tabi ki ders yapmayacağız. Ece hanım soruyor :
- Ne yapalım çocuklar ?
- Şiir okuyalım hocam, diye cevap verdim o çok beklediğim soruya.
- Var mı şiir ?
- Evet hocam. Defalarca yenileyip son halinde karar kıldığım o şiiri çoktan ezberlemiştim. Kendi kendime her fırsatta okuyordum ve bu günün hayalini kuruyordum.
- Oku bakalım öyleyse dediğinde, kendimi biraz toparlayıp, ona doğru dönerek ,
- Şiirimin adı ’’ Olamazsın ’’ dedim. Arkadaşlarıyla tatlı bir sohbet içinde olan kız, neşeyle ,
- Haydi bakalım, dedi gülümseyerek. Başladım ben de :
OLAMAZSIN
Bir uğraş veriyoruz, biz ezilenler ; baş kaldırıyoruz birlikte, size karşı !
Ben sizdenim deme ; olamazsın. Çünkü sen, bizi ezen sınıfın insanısın !
Hiç aç kaldığın oldu mu ; anımsıyor musun ? Yok değil mi ; sus gülme, çirkin oluyorsun !
Sanki şimdi mutlu musun sen ? Mutluyum deme ; yalan !
Ezilmediğin için, bizden değilsin , olamazsın ; sevmediğin için mutsuzsun, mutlu olamazsın !
Ne o, ağlıyor musun ? İşte şimdi mutlusun sen ; ağla güzel sevdiğim.
Uyu istersen çoraklaşmış kollarımda ; sana aşkımı anlatayım, dinle :
Biliyor musun, gerçekte benim için bir Çiçek’sin sen ; çiçeklerin en güzelisin !
Henüz yeni açmış, günden güne açılan, açıldıkça güzelleşen bir karanfil, bir gül gibisin.
Ne yazık ki kaderin de , kaderin de çiçekler gibi !
Senin de kaderin, sana lâyık olmayan, duygusuz , Kapitalist bir züppenin,
Bir gün gelip seni, saygısızca, dalından koparmasını beklemek !
Bense, senin tam karşındaki buğday tarlasında, sana sesini duyuramayan,
Sana yaklaşamayan, dokunamayan, koklayamayan,
Hele , hele seni dalından koparmayı, aklının ucundan bile geçiremeyen, bir garip kuş .
Yalnız Çiçek değil, benim için her güzel şey, sensin. Sen, mevsimlerin de en güzelisin.
Senin olduğun yerlerde doğa yeşillik, ağaçlar çiçeklidir ; mutludur insanlar.
Bense, sensiz ve mutsuz.
Tıpkı, o Hicaz şarkının anlatmak istediği gibi :
’’ Ben gamlı Hazan, sense Bahar’sın ’’
Bu çark böyle döndükçe ; sen benim OLAMAZSIN, OLAMAZSIN, OLAMAZSIIIIIIIIIIIIN !
Fikret TEZEL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.