- 346 Okunma
- 7 Yorum
- 6 Beğeni
Uçurum
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Uzun süre uçuruma bakarsan uçurum da sana bakar.”
İlhan’ın uçurumu dokuz milimetrelik bir namluydu. Işık derine gitmiyor, namlunun içi de dışı gibi kara renkli kalıyordu. Daha neşeli günlerinde olsa kelime oyunları yapar, meşhur sözü “Uzun süre yara bakarsan yar da sana bakar” şeklinde çift anlamıyla söylerdi. Ama şimdi sözün orijinalini bile hatırlamıyordu. Gözleri uçuruma takılı kalmıştı.
Bir bahar sabahı, herkes okula ya da işe gittikten sonra kahvaltı masasında, yüzü pencereye dönük oturmuştu. Ağaçlar yeşillenmeye, çalılar çiçeklenmeye başlamıştı. Mutfak ve bitişikteki oturma odası boyunca uzanan terasa astıkları yemliğe kuşlar geliyordu. İsmini bilmediği uzun gagalıdan nefret ederdi. Yemliğe gelir, tüm yemleri etrafa saçar, sonra da saçtıklarını yemeden giderdi. Eğer önceki gece yağmur yağmışsa yere düşenler heba olurdu. Neyseki yağışların seyreldiği günlerdeydiler. Diğer kısa gagalı kuşlar terasa konup, düşenleri topluyorlardı. Güzel bir sahneydi, eğer İlhan buna baksaydı. Ama İlhan’ın gözleri hala uçurumdaydı.
Glock 19, bilenlerin malumu, popüler bir silahtır. Nato standartı 9x19 parabellum mermi atar. Aklına gelip atmasın diye darbeye ve düşmeye karşı dayanıklıdır. On beş tane mermisi vardır ama işini doğru yapan için bir tanesi yeter. Ağızdan içeri namluyu enseye değil de damağa doğru tutarsa o dokuz milimetre işini görür, hatta yoluna devam edip yeni boyanmış tavanda kendine yuva yapar.
Bazıları mizansen yaratır son olarak yığılıp kalacakları yerde, kimi zaman yatakta, bazen koltukta. En sevdikleri içkiden, şarapsa bir kadeh, viskiyse bir bardak, tamamen bitirilmeden yandaki sehpada yer alır. Kimisi mektup yazar geride bıraktıklarına ya da onlardan sadece birine. Hatta mühürleyen bile olur mektubunu. İlhan’ın da böyle bir mührü ve mühürleme için kullandığı balmumu vardı. Eğer bir mektup yazmış olsa onun üzerine I ve K harflerinden oluşan mührünü basabilirdi. Tabii bütün bunları sonrasını düşünebilenler için detaylardır. İlhan’ın gözleri gibi aklı da sadece uçurumdaydı.
Kuşların yemliğinin az ilerisinde, bahçenin içindeki kuş evinin üzerine bir kardinal kuşu kondu. Kuş evi, insanların evine çok yakın olduğu için hiç bir kuş kendini güvende hissetmemiş, oraya yuvalamamıştı. Şimdi ise onun tepesine konan kardinal yuvanın beyazlığına, çimlerin ve fondaki ormanın yeşilliğine başkaldırıcasına kırmızıydı. Yine başka bir zaman olsa İlhan’ın aklına Dük Notaras’ın “Kontantinopolis’te kardinal mitresi göreceğime Türk sarığı görürüm” gelirdi. Ama o başka bir zamandı. Şimdiki zamanda kardinal kuşu günah çıkarmak üzere gelen rahibi andırıyordu. Belki de öyleydi. Uzun süre yuvanın üzerinde tünedi. Diğer kuşlar yemliğe gelip gittiler. Ama o kardinal, kısa hareketlerle çevirdiği başını pencere yönünden ayırmadı. Ne zaman ki bir kıvılcım gördü, bir patlama duydu, o da diğerleri gibi panikle havalandı.
Patlamanın gerisi gelmedi. Çok geçmeden kuşlar yemliğin üzerine ve civarına tekrar çöktüler. Yuvanın ise üzeri boş kaldı. O kardinal ya uzaklara gitti, ya da diğer kuşların arasına karıştı. Ara ara uzun gagalı kuş geldi. Tekrar tekrar tüm yemleri saçtı. Bu devinim epey uzun süre devam etti. Hatta bir araba evin garajının önünde park ettiğinde de kesilmedi. Araçtan yedi sekiz yaşlarında bir kız çocuğu çıktı. Ağır adımlarla, sırtındaki okul çantasını elindeki yemek ve bilgisayar çantalarıyla dengeleyerek evin kapına geldi. Dirseği ile bir kaç kere zile bastı. Onun sonuç alamadığını gören genç kız arabasından çıkıp kendisi de kapıyı çaldı. Kapı hiç açılmadı. Aralarında bir şeyler konuşup birlikte arabaya döndüler. Arabada genç dadılık yaptığı çocuğun annesine mesaj attı ve sonra geri vitese takıp garaj yolundan çıktılar ve genç kızın paralel sokaktaki evine gittiler. Annenin işten dönüşü orada bekleyeceklerdi.
İlhan’ın telefonu da mesajlar, aramalar almaya devam etti. Saat dördü on geçe kahve makinesi günün son kahvesini hazırlamaya başladı. Şöminenin bacasından içeri girip oturma odasına sızan bir karafatma ahşap zeminde hızla ilerledi. Ne zamanki önü kızıl siyah bir sıvıyla kesildi, o zaman ilerleyişini durdu. Sıvıya yaklaştı ve tadına baktı. Damağına gelen hoşuna gitmiş olmalıydı ki aradan iki saat kadar geçip sokak kapısı açıldığında fatma da hala birikintinin içindeydi.
YORUMLAR
Sonu hem yoruma açık ve hüzünle de bitse, seçeneklerin var olduğunu bilerek şu hayatı nefeslenmek gereğine inanıyorum. Sürükleyici, tasvirleri son derece cezbedici bir öyküydü. Değerli kalemi tebrik ediyorum. Saygı ve selamlarımla.
İlhan Kemal
Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim. Saygılarımla.
İlhan Kemal
O karafatma iki saat içinde devasa olmuştur. Pireler de çok küçüktür. Kan içtikçe büyürler. Kocaman olurlar. Keneler de aynı.
Cinayet sonrası temizlik zordur. En iyisi böcek kullanmak. Delil kalmaz.
Agatha Christie romanı okumak akla zarar. Siz de yazabilirsiniz bence.
Konuyu sevmedim ama yazım tarzı güzel.
Hiçkimse hayatı mücadele etmeden bırakmamalıdır. Özellikle küçük bir kızı varsa...
Elif_V_Mim tarafından 10.3.2024 16:40:08 zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal
Agatha Christie'yi gençken severdim ama zamanla yaptığı üç kağıdı farkedip uzak durmaya başladım (Son bölümde yeni bilgi verir. Bu da okuyucuyu her zaman ters köşeye yatırır) Öte yandan okuyucuya "Kim yaptı, ne oldu" sorularını da sordutmayı seviyorum. Yine de benim için okuyucunun sorabileceği en iyi soru "Ben olsam ne yapardım?" olur (Tabii bu öykü için geçerli değil)
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Saygılarımla.
Elif_V_Mim
Kitanın tamamını okumanız gerekiyor.
Üçkağıt değil de; okumaya teşvik amaçlı olsa gerek.
Kriminal zekâyı geliştiriyor.
Doğada yaşıyorum. Her tür böcek görüyorum.
Özellikle geceleri bahçeye inmek korku evine girmekten farksız.
Devasa örümcekler, sümüklü böcekler, yılanlar geziniyor.
Böcek sevmiyorum.
Rica ederim. Hayırlı geceler.
Kısacası hayata yön vermek hem elimizde hem değil. İlhan 'a kadar ve kendince noktalamak hayatı kahramanımızın inisiyatifinde.
Böceğin orada kalması ve sonrası arabadan inen kız için...neyse, konumuz bu değil.
Evet, güzel bir öykü ve güne de gelmiş, iyi de olmuş. Sizi okumak sevindirdi beni. Ama zaten yetkin bir kalemsiniz.
Ne diyelim siz iyi vakitlerde yazın, biz okuyalım.
sine ezhar tarafından 10.3.2024 16:19:51 zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal
"Böceğin orada kalması ve sonrası arabadan inen kız için...neyse, konumuz bu değil."
İçim içimi yiyor bu iki nokta ile ilgili ne söylecektiniz diye. Kafamdan açık uçluyu kapatmaya çalışıyorum:
"... olmamış"
"... ucuza kaçılmış"
"... öyküyü hantallaştırmış"
"... böyle yazacaksanız limon satmayı da bir düşünün derim"
Bir türlü de kestiremiyorum cümlenin nasıl biteceğini. Ne olur, hiç çekinmeden söyleyin.
"kendince noktalamak hayatı kahramanımızın inisiyatifinde"
Kimin sözüydü hatırlamıyorum "Hayatımızı sonlandırmak sahip olduğumuz yegane özgürlüktür" Evet, sizin de dediğiniz gibi kişinin kendi insiyatifinde. Ama bu özgürlük/insiyatif akla ancak en karanlık olduğumuzda geliyorsa gerçekten bir özgürlük mü, yoksa koşulların gün ışığına çıkardığı bir refleks mi?
Düşündürücü yorumunuz için çok teşekkür ederim. Saygılarımla.
sine ezhar
Böcekten başka bir öykü çıkar orası kesin .
Ancak küçük kız için roman yazılır. İntiharın ardında kalanların tutunacak hiçbir şeyi kalmaz. Önce başkalarına sonraki süreçte kendilerine böyle bir gidişi izah edecek kelimelerden bile yosun kalırlar.
Nerden mi biliyorum. Dayım şakağına silah dayayıp intihar ettiğinde 7 yaşındaydım. Annemin yaşadığı acıları ve ailecek uğradığımız travmayı kimseyle ; birbirimize bile konuşmadık. Uzun yıllar, hatta bile, bu yası tutuyorum gibi geliyor.
Yani kısacası o cümle sizinle değil benim kendimi o küçük kızın yerine koymamla ilgiliydi.
Intihar eden baba olunca o kızı zindana koy daha iyi.
Ben metnin ya da şiirin içine girerek okurum. Orda olsaydım, bu benim başıma gelseydi... gibi ya da ben yazacak olsam gibi..
Var olun var kalın ilhan Kemal Bey.
İlhan Kemal
Kız içinse kasıtlı olarak kapıyı açmadım. Bir aile dostumuz kendini astığında eve gelen kızı annesini sallanırken bulmuştu. Bu sahnenin bir öyküde bile olsa yeralmasını istemedim.
Israrla eserde çatışma isteyen büyüklere karşı mesafeliyim. Olmalı mı? Oluyorsa olsun.
Çatışma olmayınca da dudak bükmesinler.
Ama burada olanı beğendim. Güzel sahne tasviri. Pencerenin dışında hayat akarken ve bu akış kuşlarla resmedilmişken, inanç unsuru kardinal kuşu ile dillendirilmişken, odanın içinde bir yaşamın son buluşu...
Yazar ne yazar, okur ne okur muğlak olsa da...
İlhan Kemal
Bu öykünün tarzında ama çatışması olmayan başka bir öyküm vardı. Ben bavulumu toplayıp, yurtdışında yaşamak üzere evden çıkınca benden sonraki hayatı anlatıyordu evin içinde geçen. Onda böyle bir karşıt durumlar söz konusu değildi. Otomatlar görevlerine devam ediyorlar, dışarıdan içeri girmeye çalışanlar izlerini çalan kapı zilleri ya da telesekreter mesajları olarak bırakıyor ama o kadar. Bu öyküdeki gibi pencerenin dışındaki hayatı hissetmiyordunuz. Fena bir öykü de değildi.
Aslında kardinal kuşunun inanç sembolizasyonunu genişletmek mümkündü: Sonuçta aynı bahçede yaşayan iki tane yılan türü de var (ki bunlardan birini çatıkatında yakaladım) Biri günah çıkarmayı, diğeri günaha daveti si mgeleyen iki hayvanla yeni bir karşıtlık yakalanabilirdi ama itiraf edeyim, yazarken aklıma gelmedi.
Güzel bir tartışma konusu olabilecek yorumunuz için çok teşekkür ederim. Saygılarımla.
Birçok bilinen yazarlara taş çıkaracak kalitede, belki kitap çalışmanız vardır bilmiyorum, epey yazınız varmış, fırsat buldukça okuyacağım.
Başarılarınız daim olsun
İlhan Kemal
Emek verilmiş, en ince detaylar ustalıkla anlatılmış bir yazı.
Yazarlık böyle bir şey işte...
Tebrikler.
Yazının üstüne gül bıraktım.
Selam ve Saygılarımla.