- 176 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yansıma
Yansıma (Şiir )
Yaşamda kısıtlı bir alanda olma zorunluluğu .ölümün gerçekliğinde düşüncede oldukça rahat olma şansını kendimize verebilirmiyiz. Bu sürecin adımlarında aile toplum töreler din gibi özgün verilerin etkisi ne olabilir. Yaşamda nerde duruyoruz. Dogrusu insan toplumsal bir canlıysa onun bireyselliğinin sınırları nerede bitiyor. Bizi şahsiyet olarak var eden etkenler ruhumuzu nerede nasıl besler oluyor.Toplummu yoksa kendince var olmak isteyen insanmı beklentide öncül oluyor.Neyi niçin ne kadar yaşayabiliyoruz.Toplumu onun hücresel varlıgı aileyi hangi döngü yaşatıyor.Sosyal bir varlık olarak bizi etkeleyen tüm kutsallarımızın başlangıç yada bitiş sınırı olasımıdır. Yoksa degirmende ezilen bugday başaklarımıdır toplumcu yanımızla halcemiz. Niçin ahlaksal olarak samimi olamıyoruz.İnsanca yaşam yolculugumuzda kurdugumuz uymamız istenilen yapılarda insanca hakça bir yaşamdan mahrum bırakılıyoruz.Ekmegi aşkı umudu niçin birileri kendi çarklarında yitikleştiriyor. İnançlarımız bizim kurtuluşumuzmu yoksa felakatimizmi oluyor. Yaşamın her sürecinde niçin yetmezlik içinde kalıyoruz. Baş edemedigimiz hastalıklar önleyemedigimiz sömürü düzenleri gerçeklerle bagını koparmış yanılgılar teknolojinin yetkenligindeki güçsel sınırsızlık yılgın korkular insan olarak bizi niçin mazlumlaştırıyor.
lüm bizi tanrıya mecbur bırakıyor. O süreçte din öncülümüz oluyor. İnanmak kabullenmek ve ötelere göre kendimize yön çizmek. Bunu yapmaya çalışırken dünyavi karekterden kopmamak. (Burda dünyavi karekter söylemi yaşamın gerçek ivmesi olarak düşünülebilir.) Yaşıyoruz arzularımız ihtiyaçlarımız ve bize yaşama sevinci veren umudumuz var .Bu olgular yaşamın dinamigini oluşturuyor.
Rüyamda gök yüzünde uçaklar dolaşıyordu bir keresinde kontrolsuz dalgalar denizin taşıp benim bulundugum yere kadar geliyor tüm çevreyi yok edecek bir korkunçlugu yaşatıyordu. insan ruhunun rüyalardaki yansımasını Freud nasıl izah ederdi acaba . Her normal insanın görecegi rüyalarmıydı bu rüyalar .Yoksa yaşamın tozlu dikenli yollarının köhne bulutlarımıydı bizi uykularımızda korkutan.
En acımasız yetmezliklerimizde Tanrıya tevekül edebilmeliyiz.Anlamalıyızki geçici olan bu dünyaya her insan kendi işlevinde var olur. Ötesi tanrının hükümdarlıgındadır. Sebeplere yapışıp gerisini tanrının hükümdarlıgına bırakmak .Sınırsız amasız ve gerekçesiz yaşamın tanrının hükümdarlıgında oldugunun kabullenilmesidir. Biliyoruzki biz canlılar konrollü bir yaşamın içindeyiz.Kontrolü saglayanda doganın mutlak gücü olan tanrı (Allah ) .Biz inansakta red etsekte degişen birşey olmuyor.Red etmek size bir güç vermiyor.Bilakis sizi boşlukta savunmasız ve yetmezlik içinde bir puslu yönergeye bırakıyor.
Dogrusu temiz akıl sahipleri, inançlı olmanın gerekliligini hissediyor.Yaşamın sınırlarını görebiliyor .Burda inançlı olma olgusu aklın kullanılmasıyla ilgili bir durumdur. Akıl inanmak için ilk gerekli kavram olarak bizi yöntir.Tanrı kutsal kitaplarında insana hükmeder ve onun yolunu gösterirken aklı öne çıkartır.Akıl muhaasebesi yetmezlik içinde olan bir varlıgın kendini yaşamını toplumunu olgunlaştırması mümkünsel bir durum getirmez. Ancak temiz akıl sahipleri (özgün , serbest ) yaşamı ölümü varlıgı anlamaya çalışır. Ve bu girdigi süreç onu hayatın varlıgında bir büyük gücün (enerji ,varlık ,otorite ) oldugunu bize kanıtlar.İnançlı insanlar bu gücü Tanrı olarak bilirler.
Dünya üzerinde yaşarken insan denen varlığın iki ana karekteri kendisini etkiler görünüyor.Bunlardan bir tanesi dünyavi gerçekler ikincisiyse dini boyut .İkincisi hepimizi etkiler bir karekter taşımakla birlikte puslu bir içselligi varmış duygusuyla çekingeyide birlikte getirir.Aslında insanı insan yapan ana değer olan aklı ve aklın bize sağladığı gücü yeterince kullanabilsek bütünceyi sağlama düzeyine erişebilsek bir çok problem görünün etkenlerin aslında görüldüğü kadar sert olmadıgınıda anlamış oluruz.Evet büyük önder devlet kurucu Mustafa KemalAtatürk,ün dediği gibi ‘din vardır ve lazımdır.’
Din vardır gerçeğini kabullenirsek ikinci bir soru bizim için elzem olmaktadır.Din nedir ? Din aslında karşılık vermek tabi olmak yolunda bulunmak olarak düşünülebilir. Din sizi boşluktan alır kalıba sokar. Burda soruların ardı arkası kesilmiyor bu din kavramı bir dehliz gibi içsel olarak daim sorguya mecbur bırakıyor. Din gerekliyse bu sonuç başka bir soruya bizi mecbur bırakıyor .Hangi din ? Bu soru bizi tek bir noktaya götürüyor oda din olgusunun tek bir serüvenin olmadığı gerçeğidir. Dinler tarihinden söz ediliyorsa bu bize şunu getirir birden çok din anlayışı vardır ve bizi etkiler. Dinin çoğulcu bir karekterlede üstünlüğü mümkün görünmemektedir. Öyle olsa biz Müslümanlardan daha çoğul bir inanç seviyesinde olan hiristiyanlıgın islamdan üstün olduğu zannı ortaya çıkarki bu bizler açısından gerçekçi değildir. Bir inancın bir kümenin çoğul olması onun dogru olduğu anlamına asla gelmemektedir. Siyasal dünyavi kavramdada bu durum geçerlidir.Bir görüşün çoğunluk tarafından kabülü onun doğru olduğunu gösteremez !
İnsan denen canlı çağına uygun yaşar bu onun yaşam gerçekliğidir (sekülerlik ) Örnegin günümüzde otomobil varsa onu kullanırız, Elektirik varsa ondan faydalanırız.Bu bize dinin yapsal karekterininde özle barışık olarak güncellenmesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Yüzyıllar evvelden gelmiş verilerin algısı günümüz dünya gerçeğini yorumlama şansı bulamamakta çatışkı kaçınılmaz görünmektedir. Bu bize özün baki kalması (inanç ) gereksel olarak biçimin yeniden yorumlanmasını gerekli kılmaktadır. Çagımız farklı bir çağdır ve kişi zamanıyla değerlendirilir.Günümüzdeki tüm teknolojik kazanımların tanrının yarattığını düşündüğümüz dünya varlığının içselinden çıkarıldığını düşünecek olursak insan yaşam toplum denkleminde gerçekçiliği aklın bir sonucu olarak görmek durumundayız.Bunun bizi din ve inanç olarak gerçekçi ve zorunlu bir olgunluğa götüreceği bilmek sağlıklı bir düşünceyi bize sağlamış olacaktır.İnanç gereklidr ve inancın algısı ve olgunluğu aklın işin içinde olmasıyla anlam kazanır.
Yaşamı var eden özsel kareter ve yapay varlık olgusu birbirine geçmiş görünmektedir. Bunlardan birincisi bizim doğal ve sevisel yaşamdaki konumumuzdur.Doğumumuzla başlayan bu süreç ölümle sonuçlanır.Ölümün geleceği zamansa kuralsızdır. En rahat ve güçlü göründüğünüz bir zamanda ölüm ben burdayım der. Aslında ölüm gerçegidirki bizi Tanrıya ve dine mecbur bırakır.Düşünsenize ölümün olmadığı bir dünyada tanrının gerekliliğini kabullenmek şimdiki gibi kolay ulaşılacak bir tavır olabilirmiydi.Bunun yanıtı gayet açıktır ölüm bizi tanrıya inanca ve inancın kurallarına mecbur bırakır.
Yaşam inançsız olmuyor. O zaman inancın içeriği ve bize etkisi üzerinde düşünmek gerçekçi olacaktır. Burda şu durumu anlamaya çalışmak Tanrının bizi yarattığının gerekçesini yüzeyselde olsa anlamlaştırma çabasına girmek gerçekçi bir duruş olacaktır.Tanrı insanları niçin yarattı !
Kabul etmeliyizki insan ve evren yaratılmadanda tanrı yine vardı ve tanrılığı bakiydi. ( inanlar için ) Açıkcası Tanrının insanlara ihtiyacı yoktu.Şimdide yoktur.Peki o zaman insanın yaratılışını nasıl izah edebiliriz.Biliyoruzki doga tüm varlıgıyla insana hizmet ediyor.Tüm teknolojinin gelişmesi müsbet bilimlerin olgunlaşması doğayı tanımak ve ondan insan canlısının faydalanmasıyla mümkün olduğuna göre.Tanrı insanı kendisini bilmesi ve birbirlerini anlaması sevmesi ortak amaçta birleşmesi amacıyla yaratmıştır diyebiliriz.
Durum bu gerçekliğe bizi götürüyorsa ortaya şöyle bir sonuç çıkarmak mümkün olacaktır diyebiliriz. Din bize ölüm ötesini açıklarken dünyavi yönümüzüde biçimlendirme ve aydınlatma şansını verebilirmi.Bunun yanıtı çok açıktır.İnsan diğer canlılardan akılla öncül olur iradesi vardır.Tanrı onu doğanın en şerefli canlısı yaratmıştır.Kültür oluşturur.Yaşamını tanrının kendine nasipledigiyle olgunlaştırır.Kolaylaştırır.Çagdaş yaşam dediğimiz kavramda bu gerçek üzere biçimlenmektedir.
Biliyoruzki tanrının varlığı yada yokluğu bilimsel (mantıksal –gerçeklik – deney) le anlaşılacak bir durum değildir. İnanç kavramı onun için kutsaldır. Açıkcası ölüm gerçeği yaşamın içindeyken ve insan denen varlık yaşamında bir çok çaresizliğe zaman içinde mecbur kalabiliyorken sığınacağı bir olguyu yok deyip kestirip atmak sizi belki eylemselliginizde rahatlatabilsede tutarlı bir rahatlama vermemektedir.Tanrı yok diyenlere şunu sormak durumunda olmalıyız.Ölüm nedir.Ötesi ne olabilir ! Böylesi mükkemmel var olmuş yada oldurulmuş (yaratılmış ) bir zanlı hayalperst bir yok oluşun yetkensiz hiçligimidir.Bizler insan olarak kendimizi çokmu abartıyoruz.Peki bu yaşam nedir.Doganın bize sağladıklarını nasıl izah edeceğiz.İnsan denen canlı anlamsızlığın ve hiçliğin bir yansımasıysa külütür nasıl oluşuyor.Yoksa kültür dediğimiz kavram bir temelsiz çöplük yansımasımıdır.
Toplum ve din arasında anlamsal ve özgün bir ilişki vardır.Din toplumu etkiler toplumda dine etkendir.Zaman zaman seküler ve dogmatik algının çatışır olmasının gerekçesini böyle anlamaya çalışabiliriz.Din topluma kuralcı ağırlığını koyduğunda onu durulganlaştırma yolunu seçiyorsa bir direnç olması kaçınılmazdır.Bu süreç inancı inancın yansımasını toplumu toplumu oluşturan temel yapıları (aile ) etki altında tutar. Bu süreci gerçekçi bir dialektik yapıda anlamaya çalışmayıp ezgin bir yaptırıma sokma yanılgısı dini ve toplumu zedeler.İnanç daim vardır inancın yansımasıyla toplumsal bilinç ve yaşamşal gerçekliğin kabülüyle ilgili bir durumdur.Bu süreç insanlığın geldiği üst kültürde net olarak bizi etkiler. Toplumsal yaşam devlet devletin işlevi hukuk hukugun özgün normlarla varlığı yada dini kaynaklara tabisi (şeriat ) yada işlevsel gerçekliğin öncüllüğü daim tartışma oluşturmuş. Rededicilik yada kabul görüş toplumun yaşam algısıyla biçimlenir görünmüştür.İnsanlık tarihi din millet ulus ahlak algılarının daim etki alanını yaşamıştır ve yaşamayada devam edecektir.
Burda şu gerçeği tesbit etmek uygun olacaktır .İnanç din kavramları bireyseldir.Birey kendi yaşam döngüsünde inancı onun kurallarını akıl süzgecinden geçirmeyi başarabilmelidir.Şöyle inanacaksın şöyle yaşayacaksın .Şöyle davranacaksın kalıpları insan ruhunu yormaktan öte bir sonuç doğurmamaktadır. Toplumsal yaşam doğal ve sevisel yaşama katkı verdikçe siz hangi dinin mensubu olursanız olun tanrının hoşnutladıgı bir yaşama kavuşmuş olursunuz.Yaşam inançlı bir bireye acı ve ızdırap vermemelidir.İnanç kolaylık getirir.Yük getiriyorsa imanın bireyi yormasına yol açıyorsa gerçek inanç ve tanrının dininde bunun böyle olması söz konusu değildir.O zaman karşımıza çıkan sorun gayet açıktır.Din inancın yansıması olsada yoruma açıktır.Bize dini verileri yansıtan yapı kendi algı derecesine göre bunu başarır .Açıkcası yanılgı olasılık dahilindedir.Yaşam bize bilinçli olmayı zorunlu kılmıştır.İman akılla olgunlaşır.Aklı kenara itmek bizi puslu bir belirsizliğe götürür.Biz kendimizi olgun inançli bir birey olarak görürken karanlığın içinde ömür tükettiğimizin farkına bile varmayız.İman bilgi ister o bilgiye ulaşmak bazen ömürce kafi gelmez bir durumdur. Gerçek ölümün içselinde bizi bekliyor !
Bilgi hepimizi kutsayan en önemli gereçtir.Bilgi bizi yaşama hazırlar önümüzü açar.Dünyavi gerçekliğimizde bize bir kılavuz olur.Bilgiyi ıskalamış bireylerin çoğunlukta olduğu toplumlar için yanılgı kaçınılmazdır.Birey dününden beslenir bugünüyle özgünleşir geleceği kurgular.Ama bilelimki gelecek bizim avuçlarımız içinde bir sonuç değildir.Olasılıktır olasılık oluru getirmekte yetmezlik içinde olabilir.
Biz türküz ve bu bizim için bir artıdır! (Kültürel anlamda )insanlık tarihinin ana kesitlerinin işlevselliğini işin uzmanları yorumlaya dursun .Biz türk kavmi olarak aile toplum değerlerinde günümüz din algısı öncesi zaman diliminde de hassasiyet gösteren bir kavim olarak var olduk.
Türklerin en önemli vasfı devlet kurma becerisidir .Tarihteki ilk türk devle orta asyada kurulan türk hun devletidir. hemen hemen tüm türk boylarını içine almıştır.Biz türklerin ilk yönetim biçiminde yönetgenin . (Kağan ) tanrı tarafından görevlendirildiği düşüncesi hakimdir. Bununla birlikte devlet yönetiminde hatun varlıgıda bir gerçekliktir .ve hatun kağanın eşi konumunda devlet yönetiminde işlevi olan bir varlık olarak görünmektedir. Bununla birlikte türk devlet yönetiminde kurultay vardır ve kurultaya katılan toygunlar bulunur.Önemli konularda rutin dışı işlerde kağan kurultay fikirlerini öncül olarak dikate alır. Günümüz demikrasilerinin çekirdeği diyebileceğimiz ortak akıldan faydalanma türk devlet sisteminde daim var olmuştur.Olmayada devam etmektedir.Günümüzde Cumhur başkanlığı iştişare kurulunun bulunması bu sürecin bir devamı olarak düşünülebilir. Burda kurulun üyelerinin siyasal tercihe göre değil bilgelik kavramı esas alınarak değerlendirilmesi elzem bir zorunluluk olarak düşünülmelidir.
Türkler geçmiştede hayatın ölümden sonra devam ettiği inancını taşarlardı bu süreç bizlerde devam eder bir görüştür. Türklerin Müslüman olmasının yedi yüzlü yılların ortalarında çinlilere karşı yapılan savaşta arapların ve türklerin ortak hareket etmesiyle ivme kazandığı bazı tarihçilerce ifade edilir.Talas muharebesi Türklerin müslümanlaşmasında bir dönüm noktası olarak düşünülmektedir.
Türklerin ticaret yollarında bulunmaları araplarla ticareti bir çok din varsalını tanıma fırsatı getirmiştir .Bu süreç türklerin müslüman olmasını sağlamıştır diye düşünülebilir.
Türklerin ekol olarak islamiyeti yaygın kabul etmesi sekizinci yüzyılın başlarına kadar sürer. Tarihsel süreçte türkler islamiyeti kabullendiğinde kendi kadim kültürlerinin olgunluğunda islamiyete katkı verdikleri bir gerçek olarak önümüze çıkmaktadır. İslam tarihinden söz ederken emevi devletinin varlığını ve etkenliğini görmezden gelmek sağlıklı bir durum değildir.Yaklaşık ikiyüzelliyıl süren bu devlet yapısı mimaride ve bazı durumlarda varlığını tescilletirken içsel mezhep çatışkıları dine aşılanan uydurma görüşler sonuçta bu devleti tarih sahnesinden silmiş yerini ispanya topraklarında abbasi devletinin kurulmasına bırakmıştır.Abbasi devletinin en büyük özelliği koyu arap miliyetçiliginin dinden arındırıp çok uluslu bir inanç zenginliğini ortaya koymaları olmuştur.Dialektik kavramda abbasilerin bir arap devleti olmalarına karşın emevilerin çok ötesinde demikratik bir karektere sahip oldukları gerçeğidir.
Osmanlı devleti . 1299 da kurulduğu farz olunan devlet bir türk imparatorluğudur.ve 1923 yılına kadar varlığını devam ettirmiştir.Osmanlı imparatorluğu bilinmelidirki bir büyük güç olarak özellikle onaltıncı yüzyılda doğu batı arasında bir köprü vazifesi olmuştur.Günümüz Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı devletinin uluslar arası hukukta kabul görmüş tek ardıl devleti olarak türk varlığını devam ettirmektedir. Türkiye cumhuriyetinin kurulması Osmanlının yıkımına gerekçe değildir. Osmanlı tarih sürecince zayıflamış emperyalist baskıyla çözülmüş küllerinden genç Cumhuriyetimiz kurulmuştur. Günümüzde osmanlıya özlem duygusal bazda doğal kabul görsede çağın gerekleri bize cumhuriyete sahip çıkma onu çağdaş medeniyetle olgunlaştırma akıl ve beşeri bilimlerle destekleme tarihten gelen kültürel köklerini anlama ve içe katma gerekliliğiyle görev sunmaktadır.Tarih bir akan nehirdir ve zaman nehirlerin yatağı aynı görünsede farklılaşmayı mecbur kılar.
Toplumsal bilinç nedir niçin toplumcu bir yönümüz olmalı : Toplum, belirli bir kültürü ve bir takım toplumsal kurumları paylaşan insanlar arasındaki ilişkilerden meydana gelir. Başka bir deyişle toplumu oluşturan şey bireylerden çok bireylerin arasındaki ilişkiler, paylaştıkları değerler ve davranış kalıplarıdır.
Toplumun Özellikleri Nelerdir? 1- Toplum, aynı coğrafyayı paylaşan insanlardan oluşur. 2- Her toplumun kendine özgü ahlak değerleri, gelenekleri ve kültürel alışkanlıkları vardır. 3- Toplumların hem kültürel hem de ekonomik alanda ilerleme kaydedebilmeleri için etkileşim içerisinde olmaları gerekir. Toplumun en temel birimi nedir?
Aile toplumun temel taşı ve çekirdeğidir. Aile insanlıkla birlikte var olan toplumsal bir kurumdur.Yaşamın içeriği görülüyorki toplumla anlamlaşır .Ve toplumun temel karekteri ailedir.Bu nedenle aile içsel olarak özgün bir karekterde olmak durumundadır.Çagın getirileri.Geçmişin damıtılmış özgün değerleri gerçeklikle bütüncelendiginde o toplum bilimin ve çağın gerekliliğinde kendi öz yapısıyla bir işlevlik kazanır.Özgürlük bilmeliyizki bilgiden beslenmelidir.Bilgisizlik korkuyu korkuda kabullenmeyi getirir.Toplum ve onun temel hücresi aile yapaylaşır içten içe sorunlu bireylerin yetmezliğinde toplum karmaşık bir belirsizlege yönelir.Demikrasi gelişmişlik kültür.Saygınlık bir özsel bütüncemeyle var olur.Tolum fertlerden bireylerden oluştuğuna göre bireyin mutluluğu toplumun çoğulcu karekterine mahkum edilmemelidir. Burda karşımıza şu soru çıkıyor toplummu haklı yoksa kendince yaşamak isteyen insanmı. Bu bizi sorumluluk gerekçesine götürüyor.Özgürlük sınırlı olmalıdır.Sınırsız bir benlik hükümdarlığını toplum bireye vermiyor.Dogrusu verme şansıda bulunmuyor.Sosyal bir varlık olarak toplumcu yanımız agır basıyor.
İnsan denen varlık ölümlü olduğuna göre aynı zamanda sınırlıda olsa dünyavi bir yaşamın içinde olduğuna göre kendi bireysel özgürlüğünü nasıl olgunlaştırabilir.Zamanın ruhu bize bu şansı veriyormu.İnsanın toplum içinde ve bireysel yaşamında iki temek etken onun yaşam serüvenini etkiler.Bunlardan birincisi ekonomik ikincisi kültüreldir.Bu iki kavram birbirinin tamalayıcısı olarak varlığını oluşturur.Ekonomi bize ihtiyaçlar üretim tüketim denkleminde bir kalıp içinde olmayı zorunlu kılıyor.Kültürel boyutsa bizim kendimizi anlamamızı toplumun bizden beklentisini bizim doğal ve sevisel yaşamda olurlulugumuzu etkileyen temel kayıplar oluyor. Burda bireyin fert olarak yüksek bir yaşam bilincine erişmesi kaçınılmaz olmaktadır.Yaşamda tüm sıkıntıların çalkantıların yanılgıların özünde fertin toplum içindeki varlığının gerekçesinden bi haber olmasının yattığını rahatlıkla görebiliyoruz.
Tüm bu süreç bizi devlet gerçeğine götüre dursun devletin ne olduğu sorusu açık ve nettir. Devlet toplumun (ulus ) en önemli kurumudur.Devlet aslında göçebe toplulukların belli bir toprak parçası üzerinde yerleşmesiyle oluşmuştur. Devletin temel görevi topuluk olarak yaşayan insanlarının (yurttaşlar ) güvenlik ve ihtiyaçlarını karşılama gerekçesidir. Devlet toplum için en öncül vaz geçilmez bir tüzel gereklilik olarak vardır ve olmaldır. Mikro düzeyde devletin aile teorisinden etkilendiği ifade edilsede günümüzde devlet kurallarını gerçeklik kavramında hukuk öznesinde öngörülebilir bir düzeye taşımıştır.Burda modern devlet kavramı yuttaşlık bilinci ödevler sorumluluklar haklar hukuk içinde bir yapıda biçimlendirilir.Çagdaş devlette toplum içinde tüm yuttaşlar eşittir.Kimlik inanç bölge yada diğer veriler kimseyi üst yapmadığı gibi kimseyide ötekileştirme şansına sahip değildir.Çagdaş devlette anayasal yapı esastır ve yönetim erki gücü böler dengeyi kurar.Ve çağdaş demikratik hukuk üstünlügünde laik bir karekterle olgunlaştırır. Çagdaş devlet kendi içsel değerlerini önemser evrensel değerlerden katkı alır çağın özgün ulusları düzeyinde eşitcil bir saygınlığa erişmeye çalışır.Çagın tüm imkanlarını yuttaşlarına verebilen paylaşımcı çoğulcu aynı zamanda katılımcı bir yapı devlatin esası durumundadır.Devleti olgunlaştıran kültürdür.Kültür bir toplumun tarihsel süreç içinde erişitigi ve ortaya koydugu her türlü değerdir.Bu değer verileri azınlıktada olsa menfi olabilir.Bu süreç zaman kavramında yerini daha kabul görür bir zemine bırakmaya adaydır.Kültür ne red edilir nede tabulaştırılır.Sürecin daim devam ettiğini toplumun dinamik yapısının daim var olduğunu görmek sağlıklı bir görüş olacaktır.
Aile hepimizin ana çekirdegi : Aile etkileşim altında olan, karı-koca, ana-baba, kız-oğul, kız kardeş-erkek kardeş gibi sosyal ilişkileri olan insanların oluşturduğu bir birliktir. Bir başka tanıma göre aile; evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler vb.’lerinin arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük bütündür.Aile yaşamın odak noktası olarak benliğimizi etkiler.Yaradılışımız gereği aile bizi kendine bağlar ailenin birlikteliğinin yozlaştığı bir toplum doğrusu sorunsal bir toplumdur.Burda ailenin temel karekterinin iyi yorumlanmış olması esastır.Evlilikler ortaya çıkaracağı veriler dikate alınacak olursa bu açıdan önemlidir.Evlilik bir kümenin oluşmasına adaydır.Ama her mikro küme aileyi oluşturur görüşü büyük bir yanılgıyı içinde taşır.Aile ortak kültürü benimsemeyide gerekli kılmaktadır.Kabul edelimki değerlerin yaşam içindeki işlevi bireyden bireye aileden aileye farklılık göstermeye başlamıştır.Bu süreç insanı onun oluşturduğu aileyi birey toplum ilşkisini nereye götürür bunugelecek belirleyecektir. Kimbilir bu gün vazgeçilmez görünüen bir çok değer yarınlarıda anlamsızlaşacak yada daha bir saygınlık kazanacaktır.
Yaşanabilecekler sizin kontorölünüz dışındaysa onun için üzülmeye gerek . Bırakın hayat sizi istediği gibi yoğursun. pamuklara sarmasını beklemeyin dikenlere hazırlıklı olun. O zaman acılarınız daha bir katlanılır olur.
Hiçbir canlı yokturki özgürlüğü sınırsız olsun bu biz insanlar içinde geçerlidir. İnsan denen varlık umutları ile gerçekler arasında arafta bir ömrü tamamlar ve erkence bırakır gider görünürlüğünü . Artık yapılabilecek bir şey yoktur. Kimbilir böylesi kısa ve meçhuliyete mahkum bir ömre sahip olmazsaydık ölümün yitikliği üzerine böylesi yorgun kalmazdı yüreklerimiz.
Yaşadıgımız çagı anlamaya çalışmalıyız.Nasıl bir çağda yaşıyoruz geçmişimiz bize nasıl bir katkı verebilir.Yada bize nasıl bir sorumluluk yüklüyor.Kimizi niçin varız nasıl yaşıyoruz nasıl yaşamalıyız.Sorumluluklarımız ney.Fedakarlıklarımız varmı olmalımı varsa kim için bu fedakarlıklara katlanmalıyız yaşam bize bu hakkı veriyormu yoksa yanılgının içindemiyiz.
Yaşam oldukça hüzünlüdür bunu biliyoruz ama unutur görünüyoruz.Hayat öylesi bir hayalperest karekterde oluyorki bizim kendimize rol biçtiğimiz gerçeklik varsalıda anlamsazlışabiliyor.En güçlü görünen en üst çizgilerde kendine yer bulan bir çok şahsiyetin ölüm karşısındaki yitikliklerini gözlemlemek doğrusu içten içe bir korku hüznünü ruhumuza boca ediyor. Neyiz kimiz ne durumdayız sorularının yanıtı anlamsız kalıyor.Hiçlik duygusu öne çıkıyor.İnsan denen varlığın en büyük yanılgısı gereksiz aşklara mahkum olması aşkı aşırı tutku bağımlılık olarak düşünecek olursak aşkın bir hastalık olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.Evet aşk ahstalıktır ve yaşamı tökezletir. Bu nedenledir ki aşk daima yaralıdır.Kendi yaralı olunca gider yaralı kalplerde kendine yer bulur.Aşk sınırsız değildir.
Yaşam bizim olan bir büyük nimet değildir.Yaşamı kontrol eden olurluluga musade eden bir büyük ahengin içindeyiz.Dogru sandıklarımız umutlarımız bedenimiz ruhumuz hepsi bizim dışımızda bir büyük gücün kontrolundadır.Bunu anlamak buna göre davranmaya çalışmak çok büyük bir zorunlu yön olarak bizi bağlar görünmektedir.Bilelimki Tanrı kurallarını koymuştur ve o kurallarla barışıklığımız bizim yaşam döngümüzdeki duruşumuz olmaktadır.Tanrı yazgıyı yazmaz kurallarını koyup ona uyulmasını ister.Siz buna seküler bakışta doğanın kurallarıda diyebilirsiniz .Bu var olan uymsallıgımızı isteyen kuralları yok etmiyor.Bilakis daha bir zorunlu durum sizin kaderiniz olmuş oluyor.
Pozotif bilim çoğumuzun vazgeçilmez gerçekliğimizin temel gerekçesi oluyor.Ama biliyoruzki gözlem deney bilgi sınırlı bir yapı içinde eylemsel olabiliyor.ve bir çok bilinmeze anlam yükleme şansı bırakmıyor.İlmin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir ilmi kalıplara sokmak olumlu yada olumsuz göstermek gerçekçi değildir.İlim anlaşılmaya aday bir arayışlar kulvarıdır.Bazı ilmi verileri anlamak onun üzerinde sözcükler kurmak ömrün kifayetince yeterli bir zamanın ötesinde bir durumdur.Bu nedenle ilmi anlamak geliştirmek olgunlaştırmak insan ömrünün tek başına karşılayacağı bir durum değildir.Daim araştırmak uygulamak ve durumu tesbitte gerçekçi olmak esas olmalıdır.
İlmi açıdan yaşam nasıl tarif edilebilir.ilmi anlamak için önce kendimizi anlamaya çalışmak yerinde bir durumdur.Kendinizi tanımaya çalıştıkça yaratıcıyıda tanımak ona yönelmek kaçınılmaz olmaktadır.Sonraki süreçlerde doğanın bir parçası olarak doğayı yaşamı bedenimizi doğanın temel kavramlarını tanımak bizi saygın bir ruh potansiyeline taşır.Aslında insan denen varlık ulvidir. Nefis onu yanıltır toplum onu sahiplendikçe akıl öncülüğü esas olur.Aklı kullanan insansa huzuru bulmakta büyük bir ilerleyişin mudaivimi olmuştur .
Yaşam ölümlü bir yolculuk ve inanç ölüm karşısında bir gerekli duruş .Din önemsel bir dogmatik kavram sonuç olarak kurallarıda sabit görünüyor.Öyle olunca kurallarda degişmez kabul ediliyor. Yanılgı burda başlıyor.Kurallar yaşamla barışık ve dinamik olmak durumundadır. İnaç sabit yaşam aktif bir kavramramdır.Hayat sabit degildirkirki kurallar sabit olsun !
Oldukça ayaz bir ömür tüketiyoruz yapraksız ağaçlarda tüneyen kar kuşları gibiyiz.Yorgun ve çekingeniz.Niçin böylesi tozlu dikenli çakıllı yollarda ömür tüketiyoruz.Anlamak istemiyoruz görmezden geliyoruz ölüm denen yolculuğun tirenini.Kara bir duman pencerelerden içeri girer .Sonra bir kadın girer hayatınıza toroslardan tahtalı dagında bir geyik dolaşır.Özgürce koşturur yamaçlarında ömrün. Sen şalvarları yerlerde sürünen aşk.Ben senin yüreginde bulunamam aglayamam yitenlerinin ardından .Soyunup sevişmeyi bilmez gözlerim benim. İşsiz erkekler ve yosma kadınlar hep yanlız uyanır sabahında mevsimin. Ömür kısa bir hikayedir anlamıyoruz. Saçları sarıya boyanmış rezil dişiler dolaşıyor gecede. Sarhoş bir kadın tecavüze ugruyor.Devrimci bakışlı bir hüzün sevimliyor ülkülerimi benim. Ah bende sevmek isterdim .Bende koşmak isterdim aşkın peşinde.Öyle kemikleri sızlatan hasretlerde bende hastalanmak isterdim.Bu sabah sucuklu tost yedik. Keyiflendi umutlarımız.Çayımız vardı kapımızı çalan olmazsada bizde severdik baharda doğan kuzuları vakitsiz ölümlerde yitiklerimiz oldu bizim. Bence dünyayı işçiler yeniden kuracak.Esmer kaderli kadınlar öncülü olacak yaşamanın. Haydi bu sabah şiirler okuyalım gözleri nemli kadınlar için. Ürkek ördekler gibi ıslanalım hasretin sularında .Parasız pulsuz ve umutsuzda yaşamak neymiş anlatalım mor gecenin hikayesinde.
Anadolu
Sen Anadolu kanıma girmiş toprak
Bu akan su
Dicle fırat Kızılırmak
Paklandı usunda çocukluğum
Dağlarında açan güz çiçekleri
Nergiz gelincik ve zambak
Doğan her günüme umut mevsimleri
Sen Anadolu
Kanıma girmiş toprak
Dün bize yurt oldun bugün ana yurt
Sevdi seni bu ülkenin çocukları
Kızları oğlanları babaları
Vakti geldi can verdi senin için
Sen Anadolu
Kanıma girmiş toprak
Can Anadolu
Üzüm bağlarında tadlandı ağzım
Düğünlerinde sevindim
Paklandım sularında
Karanlığında yasa büründü yüreğim
Sen Anadolu kanıma girmiş toprak.
1900
Bin dokuzyüzlerin kara katarı
dursada gitsede bir sitem,
bana bakarken yarin gözlerindeki,
böylemi yaparsın ölüm,
kaldık çadırsız aşiretlerde,
garipmi garibim köylü kızı,
hiç gitmez yük treni,
bin dokuzyüzlerin kara katarı,
gelmiş tüm devirlerin hasret yükleri ilen
makinesti çalıp durur kapımızı.
Nefes
Velhasıl sürüyor o rüya
Sevdalı olsada gönlümüz
Zaman alıp gidiyor bizi
Bir tek taşıt kaldı binecegimiz.
Çağırsam burdayım diyecek sanki
Beş vakit görmezden geldigim ölüm
Alıp gidecek sevdiklerimi
Bari ölmeden gelse son nefesim.
istemezsen
Ruhum dediki bir şeyler edellim,
aşka dair sana dair ,
alıp heybemize umudu,
koklayıp bahar sevdalarını memleketimin,
haydi kalk ne olursun,
bize gidelim,
istersen hikayeler anlatırım sana,
şiirlerimi okurum,
sana gümüş yüzügümü veririm,
kedilerimi okşatırım,
istemezsen dagılmaz giysilerin odama,
haydi kalk ne olursun,
bize gidelim.
Yoruldum biliyorum
Korktum ölümün ğölgesinden
Sorumsuz kadınları sevdi yüreğim
o kahve gözlü bir kadındı
Türküler dinlerdi gece lacivertinde
Siz bilirmisiniz şarkılarını sevdanın
hani bırakıp gidenleri özlermisiniz.
Anadan babadan yardan
acıyı bal eyledik bu ömürde
Kim bilir agladıgımızı
Gücendigimizi yorulup tükendiğimizi.
Akşamlar
Ben ağlarım akşamları sensizliğime
akşamlar hüzünleri yaşatır gözlerime
bagrım yanar gurbet akşamları benim
bir umut tutar kalbimi ellerinle,
gözlerimin önünde çamurlu ev yolumuz
iki damla gözyaşı gelir kendi kendine
Düğün
Dügünlerde aglatma beni
içtiğim suda
duydugum umutda
bu koskoca dertli yurtta
ne olur aratma seni.
gözlerinde umudsuzluk sunma bana
sensizlik hasreti yaşatma bana
dügünlerde aglatma beni
gidip ellere yar olma.
Kül
Benim karanlığımda durma sen
Geldigim yolların dikenleri batmasın yüreğine
Uçuk bakışların olmasın bana
Özgürlügüm ölümmü olacak bilmiyorum.
Kırılgan yazılar var usumda
Sünepe yitik suliyetler
Unuttugum tüm geçmişim sanki
Senki bırakıp gittiğin zaman
Anladımki hiç gelmedin kapımda izlerin
Kısık kısık öksüren hastalar gibi ciğerim.
Artık sayılı günler kaldı seni sevmeye
Hadi kaç git yakala özgürlüğünü
Lavanta koksun saçların odada
Beni bırak kendi halime
Benim karanlığım kül olmasın üzerinde.
Türkiye,m
Ben seni çok sevmişim ülkem
Kendimi sen bilmişim
Ölülerim senin toprağında
Sen Ankara,sı gençliğimin
Kızılayda beklemişim sevdiğim kızı
Tunalı hilmide dolaşmış ayaklarım
Sen Torosların tepesinde yörük kız
Sen diclede bıraktığım ıslaklığım
Sultan ahmette İstanbul olmuşum
Adanada anam pamuk devşirmiş
Antalyada iş kurmuş avuçlarım
Ben seni bilmiş seni sevmişim
Hüzünlenmişim atanın ölümüne
Şiirler okumuş şarkılar dinlemişim
Bir bağlamanın teli saçlarında
Ben Anadolu seni bilmişim.
Bir kadın kokusunda namusum
Öldüğümde kefenim olmuş
Gökyüzünde ay yıldıza sevdalı
Askerin olmuşum senin
Sen türkiyesin kırmızı gelinimsin
Yürekte sıcaklığın benimsin.
Hayata Dair
Herkes kendi karanlığındadır bugün
Uçsuz bir hüzünün içinde ömür
Kara bir çalı gibidir özlemek
Kanatır avuçlarını gecede
Hani o ölümle sevişilen yatakta
Çekip bırakıp gitmek.
Biliyorum kısıktır sözcükleri umudun
Kapısı kilitli gözleri ağlamaklıdır
Acıdır korkuları işçi tayfalarının
Mevsim kışa yakın saçları dağınıktır hayatın !
Sevmedim
Ben sana anlatamadım kendimi
Güllere gelinciklere ve sevdaya
Sende bilirsin bağ bozumlarında alevlenir aşk
Hastalar ölümü hatırlar.
Eşcinsel bir yalan uçar hükümet kanadından
Tüm işçiler mavi gökyüzünü sever.
Tanrı seviyor bizi ben bunu biliyorum
Günahlarımızı seviyor kadınlarımızı
Yetimliklerimizi gece karanlığında.
Aglayan küçük umutları var bu ülkenin
İsyankar bakışlı devrimci ülküdaşları
Hiç gülmeyi bilmez umutlar taşırken heybem
Sen tanımadın o göçüp giden pupa yelken
Özgürlügümüzü aldı gitti umut .
Ben seni sevmedim özledim sadece
Kırmızı bir gece lambasının sakladığı ne varsa
Sendin o bekledim çamurlu bir kış günü o sokakta
Sen anlamadın beni ben seni hiç sevmedim!
Zaman içinde sevmeyi öğrendim ben
Kendimle barışık olmayı
Seni özlemeyi
Şiirler yazmanın yakıcı rüzgarını
Yüzümde hissettim öpüşlerini ölümün.
Sonra esmer hırçın bir denize bıraktım tüm yoksunluğumu
Islandım nehirlerinde ülkemin Çoraklarında kuruttum yüreğimi
Sen ıraklardaydın ruhumda tenin.
Sonra güneş ısıttı dağlarını acılarımın
Kısık bakışlı kadınlardan korktum ben.
Koştım patikalarında yalanların
En delice inançlara kapıldım
Öldüm kimseler anlamadı
EV faturaları sahte gülüşler
Ve kızgın sevişmeleri cahilliğimin
Hepsi heybemde katık
Bir tiren kompartumanında yapayanlız !
Ayaz
Her sabah kirlenir güneş
Dalar sokaklarına şehrin
Bir fahişe gülümser günahlarına meçhüliyetin
Bisiklette bir ölüm gelir adı gece olan.
Sevmeyin beni siz tutmayın karanlığımdan
Öykülerime misafir olmasın sarı tüylü kininiz
Yoksullugum yitik güncelerinde gençliğimin
Tanımayın beni yırtık kavgalarınızın yozlaşısında.
Biliyorum ölüm erken bulur herkesi
Kara bir hikaye olur umut
İşçi kahvelerinde kirlenir umutlar
Ve tüm yasak sevdaları ömrümün
Çekip gider kırmızı çizgili lokomatiflerle.
Her sabah korkarım ben ölüm papuçlarımı saklamış
Bekliyorum binlerce yıldır yokluğun yatağımda ayaz .
Umut
Gözleri buğuluydu umudun
Akşam sen yoksan anlamsızdı
İşçiler ve köylüler yoldaşımdı benim.
Sonra vazgeçtim ölümü düşünmekten
Ne olacaksa olacak artık
Çekip bu yaşamdan giderken!
Biliyorum özlemeyeceksin beni
Gökyüzünde yıldızları saymayacaksın
Çocuklugumu anlatmayacaksın hikayelerde.
Sonra yitik kadınları seven yüreğim
Terk etti gitti beni sende terk ettin.
Soytarı kılıklı rezillikler aparatlarını taktı ve hükmettiler geceye.
Ben gecede saklandım yorgun yüreğim hüzünlüydü.
Sen bana kötü bakma olurmu
Bu memleket benim başaklarımı büyüttü
Ölülerimi bağrına aldı
Acılarımı közledi
Gözleri nasıldı umudun anlatın bana.
Meçhül
Ah benim zavallı göz yaşım . !
Çocuklar korkuyor görüyorum
Çocuklar ölüyor.
Üzülüyor insanlığım
Gözlerimi kaçırtıyorum hayattan
Yaşamak çok acı veriyor
Bir anne haykırıyor dünyaya
Nerdesiniz ! Filistini yakıyor karanlık
Yıkık binaların tozları nefesimde
Ölüyor insanlık küdüste
Arama
Şimdi ben sen gidince anladım
Böylede yaşanabilirmiş seninle konuşarak yanlızlıgımda
İşçi kahvelerinde anlatmak kavgalarını umudun
Esmer bir ekmeği bölüşmek
Seni kovmak yalanlarından hikayenin.
Hani geceleri yıldızları saydığımızı var saysak seninle
Korkak kadınlarla yatağa girsek
Anadan bacıdan toprak damlı evde bırakılanlar.
Kimseler tanımazsa seni üzülme ben biliyorum ya
O kedi bakışlı ellerini görüyorumya üşürken
Ayazlarında ömrün sahipsiz bahçeler gibi viran ruhum.
Ne oldu söyle haydi hani şöyle düşüne biliriz
Ölümler niçin acıtır yüreği niçin toprak saklar her şeyi
Kapıda bir ışık ırak şirlerden senden bana kalan
Hadi anlat bana işçi vardiyalarını borçluları
Sevişmekten korkan umutları anlat.
Şimdi bende gideceğim karanlığımdan ,Arama beni.
Mavi
Bu mavi benim mavim
Tırnagımdan toprağıma
Ruhumda beslerim onu
Kedi gibi kucağımda severim
Güzel olur mavinin yolculugu
Bir balıkçı takasında
Alır gider kaygılarımı benim
Getirir sevdalarını umudun.
Kuyu
Herkes Özledigini sever
Üzülür yitikliğine gidenlerin.
Hiç anlamamıştır gökyüzünün laciverti
Issız korkularını tanımamıştır ölümün.
Bugday başakları tarlalarda
Anlatmamıştır özgürlüğünü umudun.
Sevmek öyle saklanacak bir ayıp değildir.
Sevmek yaşamaktır bilirsen.
Köhne kuyularda su aramaktır.
Memleketim
Severim bahçelerini ülkemin
üzüm bağlarını erik ağaçlarını
açsın isterim çiçekleri kızıl elmanın
Atlılar gelir malazgit ovasına
yüreği ay parçası yiğitler.
Özgürleşir işçi kadınları sevdamın
severim dedim ya gökyüzünde yıldızı
bir kız severim ölümüne
gelinliğinde kırmızı kurdelesi
severim kırmızıyı bilmemki niye.
Heybetli gövdesinde saklanır yaprakları
Gülhane parkındaki ceviz ağacının
sol elim tutar sag elimi
ben nasıl sevmemki söyleyin memleketimi.
Hüzün
Hüzün bazen yıkar yüreğin kalelerini
Aglamak zorlaşır.Gülmek ötelerde bir düş.
Giden gitmiştir kalanda bölük bölük acı
Nasılda sevilirdi hayat kim bilir
Nasılda korkardı ölüm yanaşmaktan.
Şimdi hüzün zamanıdır. Kabul edelim.
Hayat dedikleri bu olsa gerek.
Nerde kimsin diyen bir hikaye var şimdi.
Ölümleri var zamanın .
Yitiklik ıslatıyor kirpiklerini.
Ah beklemek anlamsızlaştı
yolculuk önemsenir oldu biliyorum.
Yıkık kalelerde dikenli ot oldu ömür.
ölüm bekler geceyi
Sadece izle dedi ruhum
Soytarı cehaleti
Bir çay demle
Ve dinle ruhunun asaletini.
Sonra sor kendine
Benim burada ne işim var
Niçinlerime yanıtsız sözcükler
Kimsesiz kedi yavruları
Yatagımda bir yerlerde
Yanlızlıgın sıcaklıgı.
Ve kadınlar
Esmer bakışlı türk kadınları
Korkuturlar yalanı
Göçkün zamanlardan
Aşkları anlatır hikayeleri.
Yolculukları hüzünlü olur.
İzleri yüregimde
Köylerde bugday harmanlar
Çaylar demlenir bahçede
Yatagımda bir yerlerde
Ölüm bekler geceyi.
Gölge
Her şey ölümün gölgesinde biliyorsun
umutlarımızda öyle.
Işıgı sönük deniz fenerleri gibi varlığımız.
Biliyorum orda bekliyorlar bizi Tanrının zebanileri
ve fahişeleri gecenin.
Orda bir üst sınıf olmayacak toprak ağaları fabrika beyleri
banka sahiplikleri.Ve eli joplu bekçileri yalanın.
Tanrı bizi var etmekle kutsadı teşekkürler ona !
Birde yaşamak var hani küçük bir evde
‘bahçesinde hanım eli açan ev ‘
Büyük umutlar yaşatır işçiler yüreklerinde.
Ölüm onların özlemlerini yok edemiyor biliyorsun.
Sen aslında herşeyi biliyorsun.
Günahlarım sayfa safya yazılıyor görüyorum
Yinede güneş doguyor sabaha
rujlu kadınlar kaldırımlarında yanlızlıgımın.
Herşey ölümün gölgesinde ,bende öyle.
O kadın
kahve gözleri gözlerime takıldı,
o yeşil elbiseli kadın,
belliki görmüş geçirmiş,
patikalarda gezinmiş
aglamış gülmüş
çizgiler oluşmuş yüreginde
onunda olmuştur bir sevdigi
ürkekçe sokulmuştur aşka,
yanlız gecelerde türküler dinlemiş
kıyılarında gezmiştir umudun,
öglen sonlarında onunda olmuştur
kapısını çalan,
derince kavgaları öpmüştür sevgileri,
o yeşil elbiseli kadın,
belki ıraklarda bir yerde,
onunda olmuştur bir bekledigi,
yer anadoludur şehir alaiye,
göğüs uçları gözlerimde,
belki o,nada sevdalanmıştır yürek.
belki oda eksik sevilmiş kadınlar kervanında,
susuz çöllerde bir sarı kumdur,
.
Öylece bekliyorum
Gülümsetsin tanrı beni.
Ellerim üşümesin
Sokaklarda dolaşmasın garipligim.
Birde kadınları seviyorum
‘Anneligi bilen
Saçları süperge kadınları.’
Umutlanıyor ruhum.
İşçileri seviyorum
Ben gibiler
Korkunç özlemler içinde
Bekliyorlar
Ekmek eşit bölünsün diye.
Güneş iyi ısıtsın.
Sormak isterim biliyorsun
Köylerindeki aç kadınları umuda
Vakitsiz ölümlerini sabahın
Bekliyorum ah benim yitik yanlızlıgım.
Nehir akar durur yüregimde
Adı Seyhan adı Dicle adı kızılırmak
Adı Anadolu toroslar ıstırınca agrı
Memleket benim memleketim.
İçimde türküleri var kahırlı
Akın akın akıncıları atlarda
Yolcular yorgun yolcular
Çaglardan koşup gelen
Önümde dolaşan kadın
Benden saklama sinelerini
Aç yaralarını geceme
Bir çitlembik kahvesi içelim
Adana üsülü köz üstünde.
Gelirse gelsin ölüm
Bir çukur açılır yamaçta bir yerde
Ah alaiye tanımadın beni
Küstüm sana ömrümce.
Islatır nehirler sokakları
Tozları saklar gece
Kimseler tanımaz olur
Yaşamak ölüme inat
Sevmek memleketi
Önümde dolaşan kadın
Ne söylesemki sana.
Seni özledi yüregim
Irak sıcaklıklar gibi
Küçük umutlar gibi
Kadınım gibi özledi
Biliyorumki ıraksın sen
Tüm arzulardan koşan
Patika yolların tozu
Ah sen yanımdasın.
Biliyormsun yaklaşıyor son
Sözcükler yitik duygulara mahkum
Ceviz agaçları kış mevsiminde
Bahçede dolaşan gençlik
Irak çok ıraklarda köhne evde
Seni çok sevdim ben
Yoksun ayvanların aydınlık çiçegi
Yüregimin agrısı sevinci
Geçmiş hikayelerden kalan
Bir senin varlıgın yanlızlıgımda
Kimselerde olmayan
Sensin varlıgımda
Seni çok özledi yüregim.
Susmak oldukça hüzünlü bir duruştur
Anlamalısın bunu şimdi karanlık hakim geceye.
İşsiz erkekler ve işsiz kadınlar
Korkarlar sevişmekten umutla.
Bilmelisin.
Ah benim kara yazılı kaderim
Garip kabirleri sevdiklerimin
Ölümüm cehaletten olacak bilirim.
Yalnız ve loş bir odada
Kimseler açmıyacak perdelerini ruhun
Haydi koşalım yagmurlarına ülkenin
Yıkayıp paklıyalım sevinci
Çok kirlettiler gündüzü
Geceliyelim.
Hikayeler anlat bana
Açlık kokan sevgiden yana
Kimsesizligimi sakla benim
İnançlarımı anlatma
Susma dolaşma tehlikeli yolculuklarda
Papuçlarım boyasız saçlarım dagınık
Kemer takmam ruhama anla.
Düşünki ışıkları odaya vardı güneşin
Kapıyı çalansa ölüm.
Olurda bir gün ölürsem eger ki olacaktır bu
Beni düşünme olurmu üzülürsün belki ama
Boş ver yaşamaya bak
Yine baharın sevincini bul yanlızlıgında
Gök yüzünde yıldızları say
Kedileri aç bırakma sokakta
Seviş kadınlıgınla korkma.
Bir şiir oku kendine
İçinde eşitlik ve özgürlük olan
Şarkıların hüzünlü olmasın
Korkma sokaklarından bu ülkenin
Bagır çagır dikleş
İste sevincini yaşamanın
Bir hikaye ol çocuklarına ülkemin
Ah meneveç ırakta çok ötede bir karanlık
Güneş dogacak bu ülkeye
Kapıda bekliyor umut
Saçların avuçlarımda hissediyorum
Beni unutma olurmu .
Bahar geliyor tükenişliklere inat
Yorgun kavgalarıma beni küstüren
Saçları örgülü liseli kız
Ötelerde çok ıraklarda bir köyde
Küçük umutlarımda büyütügüm aşk
Sevinmelisin memleketim
Topragın bereketi bolcalaştı
İşsiz erkekler o karanlık gecesinde yanlızlıgın
Güneşi gördü umut.
Aylardan nisan ıslandı yokluklarında paltom
Ellerim üşüdü kıştı yoklugun bilirsin
Ah çok şükür bahar geliyor
Geçkin yaşlarda aranan sevinç
Çekip gitmiş olsada ötelere
Nefes alıyorsak umut vardır yaşamaya
Haydi gel ırak çok ırak köylere kaçalım
Kırmızı kiremitli bir evde
Saçların ıslansın gözlerin gözlerimde
Sen o liseki kız ben kimsesizligimde.
Bahar geliversin olurmu
Memleketime.
Hayaller
Köşede kırmızı şemsiyeli boyacı
Ayakabılarını boyuyor yalanların
Gözleri çokük bir umut var avuçlarında
Ekmek aş özgürlük yazılı boyacı sandıgında.
Üzerinde saçları dalgalanıyor kadınların
Yalnızlık bu ya masada çay düşte hayellemeli ömürde.
Ah o demir yolu işçileri
Babam şirin usta batum dandalo,dan
Kaynakçı İsmail kirvem Hüseyin
Karşıda sara boyalı evde meneveç
Yada yok öyle biri varmış gibi aratan kendini
İşçi ranzalarında tükenen gençlik
Ve tükenen ışıkları gündüzün
Karanlık rezil karanlık
Çek git ülkemden
Bir sıcaklık olsun
Soframda zeytin çökelek
Birde toroslarda kara çadır
Yörük kızı bir sebzeli pilav pişirsin
Tüm aç çocuklarına memleketin
Herkez kendince dertli
Kendincedir faniligi.
Gelirsin bir gün
Saçların dagınık
Yüregin acı dolu
Kimsesizligimi görür avuçların
Isıtırsın beni
Bir serçe gibi
Ürkek ve sevecen
Ötelerden bir ışık olursun
Perdeleri açılır odamın
Yatagımda bir sıcaklık
Bilirim yakınlardadır hüzün
Bize bakıyordur.
Aglıyordur ıraklarda bir köyde
Bir kadın yanlızlıgına
İlmek ilmek ömür tüketir gece
Güneş ısıtmaz bilirim
Yoksun yanlızlıgımda benim
Sensizim.
köyde
Seni görmek isterim kiraz vakti bir köy evinde taş duvardan bir oda bir sofa umutları penceredeki güneş
Seni anlatmak isterim hikayemde geçmişte o şehirde yada tüm şehirlerinde Yaşamın aramak isterim sıcaklıgını.
Seni görmek isterim ben aydınlık sabahında bilincin
Ötede şeftali agaçları o köyde
Birde ceviz agaçları serince ne güzel olurdu kadınım
Soyunup dökününce kavgalarından ömrün
Şarkılar dinlerdi gece.
Biliyormusun gökkuşagı gibiydi sevinç
Bizden ırakta bir yerde
O köhne akşamında sevdanın
Bana kendini anlat sıcaklıgın ellerimde.
Avuç avuç yıldızlar dagıtmak isterim
23 nisanda çocuklara
Bugday başaklarından ekmek yapıp
Açları doyurmak kendimce
Seni sevmek isterim gidişinde
O taş odalı evde
Kiraz vakti o köyde
Senin korkunu yaşadı yuregim
Bahçede oturdugumuz o masa bir dut tabağı
toplamışsın meyvesini ağacın kapıda .
Eski pencerelerinden süzülüyor ışık
Seviniyorum seninle olduğuma,
Gel diyorsun yanlızlığıma benim
Varıyorum yanına.
Bir kadın seviyorum ben
Kavgaları bunaltıyor güncemi
Senmisin o söyle bana
Memleketin halcesi gibiyiz ikimiz
Vaz geçilmez hikayelerden
Şiirler okuyor gözlerimiz.
Irakta o köyde çocuklugun
Keçiler dolaşırdı anlatımlarında
Ah nasılda sevinirdik güz dönümlerinde
Ömür dedigin neki zaten
Ölüme inat gülümsemek yaşama.
Haydi bir çay demle ikimize
Yanında zeytin çökelek
Birde yufka ekmek
Şiirler okusun gözlerim gözlerinde
yaşam denen hikaye bu olsa gerek.
Karanlık dört duvarda
Kahpemi kahpe günlerde umut
Sen aglatma beni olurmu
Yorgunum bitmiyecek bu yolculuk.
Tüm kadınları özler gecem
Yıldızları saymakla bitmezki hasret
İşsiz erkekler ve kahvehaneler
Birde şu karanlık
Bana bir şeylet anlat hikayenden.
Yürümek dikenli taşlı yollarda
Vakitsiz ölümleri var yüregin
Bilirim o tiren hiç gelmiyecek
Yedi nolu vagondaki kompartıman
Meneveç uykudadır şimdi
Ölüler hiç konuşmayacak.
Belki bir akşam batımında
Hatırlanır olur ismim
Duvar yıkılır özgürlük sevinir
Yeniden dogar umut
Rutubetli bir hüzündür bu
Bitmezki hiç yolculuk.
Biliyorum yanımda degilsin
Iraktasın
Halbuki seninle aynı yastıga baş koymuşuz
Acıları damıtmışız yoksunlugumuzda
Büyük devrimler yapmış hayallerimiz
Koşup varmışız sıcaklıgına umudun.
Sen yakınımda bir şehir
Akarsu ıslaklıgında yanlızlıgın
Azlıgın dayanılır gibi degil
Irakta türküler dinlemişizdir
Ölümü sevmişizdir acılarda
Aş ekmek umut heleki gece
Sarışmışızdır kavgasına çaresizligin
Biliyorum bunları önemsemezsin sen
Hikaye yarım kalır yürekte
Bana kızma olurmu
Kimsin nesin anlat bana.
Dagıt ruhumdaki kavgalarımı
Koş çabuk ol Yaklaştı ölüm
Üşüyor sevinçlerim.
Çekip gidiyorum bu akşam
Her akşam yaptıgım gibi
Açıp rakıyı karanlıgıma
Günaha giriyorum
Yok yalan söyledim yok öyle bir şey
Seni istemiyorum ben
Yanlızlıga aşıgım sana degil.biliyorum çekip giden dönmez
Hikayesi bitmez ömrün
Az kaldı korkuyorum yolculugum var.
Belki bir nehir kenarında
Saçlarını aslatır göz yaşlarım
Mevsim kiraz mevsimidir
Sevişmeye korkar papuçlarım
Onun için kapıyı açtım ışıkları yakmadım korkarım
Gören olmasın seni
Uykumda bir anda
İsmini sayıkladım duvarlarda kırmızı bir ruj
Yanımdaydın.
lacivert
Gökyüzünde sarı yıldızlar
Ne kadarda özgürsünüz
Sizi görünce yüregim sızlar
Korkutur yanlızlıgı kabir taşlarının
Sevişmeyi bilmez ruhlar.
Bende yaşamak isterim şen şakrak
Kadehte ruj izi
Ama bilmiyorum kurt kim kuzu kim
Nerde o kıvrak sevgili.
Gökyüzünde sarı yıldızlar
Bilirsiniz korkunç olur lacivertin yanlızlıgı
Bir tütün içer gece karanlıgında
Daglarda ışıkları sönük köylerin
Ah garip kadınları memleketin
Sizide götürür yolculuguna
Yalan dolan söylevleri var şehrin.
Biliyormuymki özledigini
Kimin nesisin benimsin
Yada yok öyle bir şey
Yanlış yaşıyoruz kadınım
Özgürlük mahpus avuçlarda
Lacivert kötü çok kötü bir sızı gecede
Aşk aglatır
Dinmez ruhumda ızdırap
Yoksun yar
Dolaştıgım baglar harap.
Kimderki böylesi yakar özlemin
Gece aglaşır hüzünden
Belki aç kalkar ömür
Gençligin sofrasından.
Bilsen neler özlenir olur
O aşk bahçesinden
Leylaklar sardunyalar
Begonyalar dolanır
Bugday başakları arasından.
Ansır saçları nefese
Yüregi ömre kanır
Akasya çiçekleri gölde
Bilirimki kıyısında o yerde
Bir gelincik kırmızısı Aranır.
Yine eylül geldi
Soysuzca kaçtı gitti yalan
Sarı yaprakları döküldü üzerime hüznün
Elleri tozlu bir işçiydi gece.
Beni saklıyan.
Giderken.
Herkezin kendince bir karanlıgı vardır
Yanlızlıgına yoldaş yüregini kanatır
Vardır aranan özlenen öglen sonrası
Heleki gurbette akşam garip kalır ölüleri umudun
Kimseler bilmez nerde nasıl ne zaman
Okunacak kısa bir selası ömrün
Bir kaç tanıdık yaklaşacak hüzne
Aglıyacak acı bu gidişin elemine
Ah ölüm korkmuyorum artık
İşçi ellerim tozlu yüregim aydınlık
Anadolu üzerimde kalabalık
Çekip gitmek var artık
Yalan dolan bu dünyadan
Kapısı açık kalsın
Işıkları yanık.
Bir gün ölüm geliverir
Bir akşam üstü yada sabah
Hikayesi eksik kalır umudun
Hiçbir şey anlamadan.
Benimde olmuştur yolculuklarım
Dört atın çektigi arabadan
Toz toprak sevdalara abanmış bir yanım.
Sokakta işsiz kediler inançsız serçeler
Ve aç insan yıgınları memleketten.
Bir gün seninle sevişir ruhlarımız
Heybetli dagları geçer umut
Bir bilsen nasıl ıslanır sıcaklıgımız
Üşürüz yatagımızda geceden.
Sonra hüzün kaplar odayı
Kaskatı kesilir beden
Ölümdür padişahı yaşamın
Şiirler kara yazar
Duyulur sela pencereden.
ölümdür aglamak
Yaşam umuttur ötesi varsayım
Anlamadı yürüdügüm sokaklar
Şu esmer yosması kadın
İşsiz şarkıları memleketin
Şehrin züppe öncelikleri
Hikayesi keyfin.
Issız bir okyanusta çıplak ve derin
Emekçi evlerinde zor olur sabah
Herkez ırak çok ırak.
Bir sen varsın aramalarda
Özlemlerde sen
Birde yalın bir gerçegi ömrün
Ölümdür aglamak.
Kuyu
Herkes Özledigini sever
Üzülür yitikliğine gidenlerin.
Hiç anlamamıştır gökyüzünün laciverti
Issız korkularını tanımamıştır ölümün.
Bugday başakları tarlalarda
Anlatmamıştır özgürlüğünü umudun.
Sevmek öyle saklanacak bir ayıp değildir.
Sevmek yaşamaktır bilirsen.
Köhne kuyularda su aramaktır.
Gökyüzü
Beni hatırlamanı isterim
Hani bahar gelince
İnsanların içinde bir sevinç
Acılar saklanır bir yerlerine yüreğin
Özlenen bir başka aranır olur.
Bende özlerim seni hani hiç gitmeyince
Hasretin içimde.
Bende gülümsemek isterim gök yüzüne
Seni yıldızlara anlatıp
Yoklugunun hiçliğinde kaybolmak
Ben yanında ölmekl isterim kadınım.
Bir hikaye kalsın isterim
Ben gidince sen gel olurmu
Hanımelleri açsın yine bahçede
Bir çay demle beni düşünme
Gök yüzüne bak ben orda olacağım seninle.
Acıdı biliyorum yüreği vakitsizdi bu ölüm
Yorulmuştu kısık bir sesti içindeki özlem.
Anladı evet anlamsızdı tüm arayışları
Oşehirin kıyısında akan nehirde yıkandı umutları
Hiçbir güneş kurutamadı bu ıslaklıgını.
Biliyordu toprak herşeyi örterdi
Günahları ve yalanları saklardı toprak,
Masumca bakıştığı hayatla hiç sevişmemişti yüreği.
Ah o hiçbir yere ait olmama duygusu yokmu
Fahişe kadınlar gibi yorgun ve kimsesiz
Hani gül ağacından kovulmuş kırmızı bir renkti o
Belki böyle anlamlanırdı tüm sakladığımız günahlarımız.
Sırrımız konuşamadıklarımızda gizli biliyorum
Anlatılmayan hikayelerde gizli .
Ve ölümleri gecenin karanlığında bizi bekleyen
Işıkları sönerken sakladığın umut
ırakta bir yıldız gibi gizlenen .
Benim rüyalarım korkunçtur kadınım
Gecelerimde karanlığım bir başka karanlıktır.
Kimsesiz sözcükler anlatır beni yetim sözcükler.
Anadan bacıdan geride kalan hüzün.
Ölümlerim ağlatır uykularımda beni.
Sen hiç umutsuz oldunmu yokluğunda söyle bana
kimsesiz kaldınmı odalarında yanlızlıgın.
Çimento fabrikasında gençliğini bıraktınmı
Sen hiç işçi evlerinde oruç açtınmı anlat bana .
Esmer kürt kızlarına gecede karanlığı anlattınmı.
Biliyorum yanlış kadınları sevdik
Tozlu yollarda tükettik umudu.
Biz tüm kadınları sevdik bilirsin bahar gelince.
Agladık yitikliklerine ömürlerin.
Devrimci bir yolda yürüdük
tozlu çakıllı ve mazlum.
Öldük tüm ölümlerinde bu ülkenin
Sevdik çok sevdik ölmeyi kimseyi dinlemedik.
Sonra şiirler okudu gece ay penceredeydi
sen yoktun hikayede ,Benimleydin.
Mevsim
Petekleri dağıtılmış bal arıları kovanı gibi ölüm dağıttı yuvamı
kırmızı gülüşlü rezil bir kadın ilklerini dondurdu umudun
korkunç yiğitlikleri kovaladı saçları dağınık gece.
İbadet hanede ne anlattı sana niçin korktu gözlerin o hükümdarların başbuğu ölümden.
Nasılda ağladı yoksullugu kırmızı rujlu şehvet çekip gidince sen.
Çok ölümler gördü yüreğim çok yalanlara mahkum
tozlu topraklı o yolda kimseler geçmedi kimseler gitmedi bir yerlere.
Erkekler güçlü değildir bilirim umutlarda öyle
yolcular göçerdir yolcular meçhul
özgürlük sarışmaktır umuda bir sabah dönencesinde.
Haydi gel uyumayalım bu gece olurmu
yıldızlara bakalım yıldızlarda ruhları yitenlerimizin
Esmer duyguları olur karanlığın.
Of o petekleri dağıtılmış arı kovanları
o yorgun sevişmeleri yanlızlıgımın
Bilirim güçlü değildir erkekleri aşkın önünde
karanlığı ayazdır bu mevsimin.
Ağla
Gidişinin tarifi yok biliyorsun .Yetim martılar gibi kaldım açık denizlerde
Fırtınalar kırıyor kanatlarımı . Yıkık iskelelerden medet umuyor ruhum.
Biliyorum papuçlarım çamurlu yüreğim yanık ,Ben toprak bakan gözlerine takılı uçmayı unutmuşum.
Ben özgürlüğe şiirler yazan kadınlara tutsak ,Bagımlıyım ölümüne yaşamın
Biliyorum sensizliğin tarifi yok bu lacivert gecede.
İşçiler biliyorum yorgun demir yolu işçileri
kırmızı çizgili lokomatiflerde yolboyu özledigim aşk
O sensin işte martıları denizlerin Serçe gibisin penceremde.
Yorgun bitkin ve sensiz.
Gittigini sanıyorsun .Yanımda sıcaklığının hasreti bilmiyorsun.
Aldatanlar içimizdeki şeytan bizleri
sen yanlış yataklarda uyanan kadın ,Sen kavgaları devrimci korkularımın.
Bırakıp gidemediğim ülkelerden devşirdiğim karanlığım.
Bir sabah yağmurlar yağarken bu şehre Islat beni olurmu kadınlığında
Bana şiirler oku Anadolu kokan esmer şiirler.
Bak ezan okunuyor kulaklarında umudun
Bir rüzgar esiyor seni getiriyor bana kokuların
Aglamak özgürlüğüdür acıların bilirsin.
Korkma agla türkülerine memleketimin.
Çok açlıklar dinledik gecenin sessizliginde
Hangimiz istemedikki bir tekneye binip uzaklara gitmeyi
Okyanusların yosun kokan görkemli dalgalarında ölümle
Sevişmeyi. Söyle bana kim kaybetmediki takalarla
yoldaşlığında rıhtımları.biliyorum işçiler erken ölür bu mevsimde
sıcak rutubet ve ölüm birde içsel kavgaları bedenin
histerik şehvet aymazlığında yiten özgürlük.
O bizim olmayan köyün ceviz ağaçları
soytarı duyguları yanlızlıgımın.
Kadife perdeli, sinama salonlarında
ışıkları sönünce locaların gider olurduk o okyanuslara
gökyüzünde zöhre yıldızı birde kutupta bir ışık
korkunç ölümlere gebe yanlızlıgımla özgürlüğü aradık.
Biz bırakıp gidemedik bilgisiz öğretilerini korkunun
İnsanlar tanıdık nefret dolu sinsi insanlar
Değişik yaşlarda değişik kirli esvapları karanlık
Kirletti tüm umutlarımız kaybettik o yolculuklardaki kadını
Çok ölümler gördük çok kadınları kıskandık
Çok açlıklar dinledik gecenin sessizliğinde.
Saklandık kalabalıklar arasında yanlızlıgımıza.
Okyanuslarda kadınlar özgürleşirler
Kahredici bakışları olmaz şehvetin
Küçük yıldızları saymak var şarkılar söyleyip
Tuzlu yosun kokan özgürlüğünde ıslanmak var.
Bak gökyüzünde bir yıldız kayıyor ülkem senin için.
Bir olayın sonucu önemli
Biçimi değil. Bu ikimiz içinde böyle
Özgürlük sana anlatabilmek kendimi
Küçük tutkulara aşık olmak
İşsiz kadınlara arkadaş umut
Biliyorum benim dağlar kadar acılarım var
Sen sevme beni bekleme
Bırak giderim o dicledeki hevsel bahçelerine
‘eyvanda yatan oğlan ‘
Bırak yüralarım kalsın kendince.
Sen anlamadın beni Isıtmadın avuçlarımı
Yün yorganlar ardında üşüdü bedenim
Sen sarmadın inançlarımı
Biliyorum kara bir tiren kompartumanında
Kırmızı begonyaların penceresinde misafir
Olduğu bir yerlerde bir evde
Ölümler geçti kapıdan
Tayfa tayfa yanlızlık bırakıp geride.
Artık umurumda değil yaptıkların
Neyse odur bu yolun çamurları
Papuçlarımı boyama olurmu
Artık sevmiyorum yalanları
Gülümsetse dahi yolcukları
Beklemek istemiyorum tiren garlarında
İşsiz kadınları düşlüyorum
Biliyorum benim dağlar kadar acılarım var.
Tanrı beni seviyor biliyorum
Yakında beni yanına alacak
Ona sözcükler kuracağım
Kadınları soracağım yokluğumda
İşsiz erkeklerin kavgalarını
Tanrı beni yarattı ihtimal
Günaha gireceğim düşüncede
Issız bir karanlığı aydınlatmak
Yada güneşi sofraya koymak
Birde çocukları sevmek
Fakirler ve yoksulların
Hikayesini dinletmek.
Biliyorum cennette
Banada bir yer var
Şöyle betula ağaçlarının
Arasında .kırmızı ojeli
Huriler açılmış baş örtüler
Birde sonsuzluğu umudun.
‘Altından ırmaklar akan’
Sıcak sevinçlerin oturduğu
Çardaklarda gülümseyen
Bir sonsuzluk olacak mutlak
Üzeri toprak kokan bir adam
Anlatacak hiç bitmeyen o,Ölüm denen meçhuliyeti.
Ölüler bilmez bayramları ,kasvetlidir yitikliği gidenin
Kalan devrimlerin ardıl sözcüklerinde
Sevdalar yaradır yürekte.
Bana hikayeni anlat gökyüzü
Yıldızlarının ışıklarını avuçlarımda sakla
Yoksul kenar mahallerinin yıkık umutlarını aydınlat
Sen şiirler yaz yokluğuna yanlızlıgın.
Unutma ama papuçları boyasız çocukların bayramını
Yetim sofralarını akşam karanlığının
İnsafsız hastalıkların korkusunu kov gitsin yatağından
Bana çocukluğumdan hikayeler anlat.
Dut ağacı
O dut agacının altında unutup tüm korkularını gençliğin
Seninle konuşurduk kırmızı güllere bakıp
Hanımelleri anlatırdı gölgelerini
Sen çok güzel bir gelincik gibi narin ve sevinçli.
Sen kimselerin anlamadığı bir yolcuydun.
Buluştuk o bahçede dut altında
Sabahları çaylar demlenir kadınlar toplanır
Başka ne olurdu anlatsana ,ben sana yanık
Sen ırak ötede bir hikaye sen kimdin öyle !
Nerden bilebilirimki baharı sevdiğini
Ben üşürüm baharlarda sensizliğimden
Kırık bir ışık odamda misafir ve sen
O gece lacivetinde saklandığım ölüm
Vakit ölümden ötedir sensizlikte.
Hani hanım elleri çiçek açarya
Genç kızlar koşar baharın güleçliğinde
Seninle konuştuk biliyorum güllerin yanında
Yıkık bir eski duvar kısıkladı zamanı
Hani seni sevmek mahkumlaşmakmış anladım
Ölümüm seninle olsun isterim
Yaşamak mümkünmü canım sen söyle gittiğinde.
Daim beklediğim sendin
Her sabah çaylar içerdim yokluğunda
Kimderdiki ırakta bir yerde
Yok öyle bir şey
İşte yanı başımdasın sen hasretimde
Birgün özleyeceğim seni biliyorum
Leylakların açtığı bir vakitte
Seni düşüneceğim
Belki hastalanırım sen gelince
Hüzünlenir gözlerimin feri
Biliyormusun soğuk bir gecede
Pencereleri açtım ve kokladım
Rüzgarların getirdiği nefesini
Ölümler gördüm tayfa tayfa
İsimsiz şehirlerin ayazlarında
Ben seni bekledim biliyorum
Gelmezdin gelme zaten
Yanımdasın sen işte çay masada
Beni arama olurmu sakın
Bilki daim beklediğim sendin
Her sabah çaylar içtim yokluğunda.
Begonya çiçekleri
O gün gelecek hüzün kapını çalacak biliyorum
Belki bir kırmızı begonya açacak saksıda belki aglıyacak güneş
Kimbilir devrimci bir gidiş olacak bu korkmadan çekinmeden
Kara bir ölüm anlatacak gerçeği kırmızı çiçekli begonyalara.
Biliyormusun özgürlük belkide kaçmaktır senden kendimden
Bir kimsesiz olmaktır ırakta bir dağ köyünde.
Esmer geçkin kadınların sevmeyi bilmez namuslulukları
Birde ölümü anlatan hikayesinde ben.
Biliyorum kıyı şehirlerinde ayaz olmaz üşümez yalanları aşkın
Bu böyle gitmez böyle tok olmaz çocukları ruhumun.
Seni sevmek neysede kadınım senle ömür geçmez.
Hep yanar ıslıkları sözcüklerin gecede namaz kılan korkular
Bilseniz nasılda ağlaşır yokluklarda o kırmızı çiçekli begonyalarda
Kırmızı küpeli aşklar .bilseniz bu hikayeler bitmez.
Evet ölüm bekliyorum kimsesiz gideceğim koynuna toprağın
Sevişirken günahlarımda yanlızlıgım papuçlarımı boyama bayramlarda
Kimselere arkadaş olmasın yanlızlıgım bana ağlama.
O gün gelecek güneş ısıtacak bu sokakları biliyorum
Sen ağlayacaksın sevinçlerinde zamanın
Kendince hükümdarlıkların olacak taçlar takacaksın sevinçlerine
Belki kırmızı bir begonya çiçeğinde hatırlıyacaksın o mavi geceyi.
Değişebilirmiyim bilmiyorum hani şarkılar söylerince rüzgarlar
Özgürleşince saçları aşkın seni sevebilirmiyim söyle bana.
Hanımeli
Dökülür tohumları yüreğime
Bahçedeki hanım elinin
Isınır gecede avuçlarımda
Gülümser gözleri bilirim
Hanım elin varlığında
Bilirim özlenir olursun.
Bana kadın şarkıları söyle
Hiçliğimin duvarlarını yıksın
Yüreğimdeki tohumları atsın toprağına,
Anadolu bir aglasınki sevincinden
Tüm çocukları yirmiüç nisanların
Gökyüzünde yıldızları saysın.
Ah hanım eli yüreğimde tohumları sevdanın
İşçi kadınları çok sever yanlızlıgım
Kimderki bahar ağlatır geceyi
Tutar ellerimi hanım elin
Bırakmaz beni kendime
Gecesinde günaha girdiğim aşk
Yalan dolan korkuları yüreğimin.
Gidişin acıdır yüregimde
Niçin öylesi öfkeli bir yüreğe sahibim
Niçin kaçıyorum kalabalıklardan
Günahlarımı ipe diziyorum kendimce
Kızıyorum korku dağlarının yamaçlarındaki köylülerime.
Biliyorum özgürlük seni sevme hakkımı kullanmak gibi bir şey
Söğütler arasında dolaşan genç kadınlar gibi kısrak
Aranılan nevarsa kendinde onda bulmak.
Ben niye özlüyorum seni anlat bana
Köhne özlemlerimin geçkin hayelleri
Ve başka erkeklerin kadınlarına özlemim
Günahkar ve ilkel bir sapan lastiğinden gelen taş
Ondan yaralıdır yüreğim.
Biliyorum ölümümü kimse umursaamayacak
Kimse şiirler okumayacak bu hikayede
Sadece kısrak bir koşusu olacak yılkı atlarının
Kırmızı tuğlalı evde cebecide ankara olacak yüreğim
Sen kimdin neydin anlat bana haydi
O kırmızı tuğlalı evin gecesinde
Özlemiş olacağım gidişini
Gidişin acıdır yüreğimde.
Aglar güneş yoklugunda
Benim gecelerim hüzünlüdür
Gündüzlerim acıdır katıklarım yavandır soframda
Umutlarım kimsesizdir anla.
Bilirim işçiler yorgun olur fabrika vardiyalarında
İşten çıkırılır otel emekçileri ekim sonunda
Halbuki ekimler umuttu biliyorsun
Bir kadın ıslanır nehirlerinde ülkemin
Ağlar güneş yokluğunda.
Sözcükler mahkum sözcükler bana anlatın korkularınızı
Issız bir yolda yürümek kolay değil bilirim
Bilirim yalan çirkef bir giysidir kavgasında ölümlerin
O mavi gecede gizlenen ne varsa
İşsiz erkeklerin yalnız ölümleri
Kimsesiz kabirleri dağ yamaçlarının
Ve soytarı yaşlılıgı sinsiliğin.
Herşey ama herşey insanlar için
Kırmızı kadife bir şiir okur sokakta
Yosmamı yosma hiçiligim.
Beni al götür olurmu şöyle ırakta bir yerlere
Ekmeğim ortak üretildiği
Umudun katık edildiği bir otagta
Dağınık saçları ile hayat
Yalan yanlış o hikayede ,Benim gecelerim her geceden daha karanlık.
kırmızı çantalı kadın
Kırmızı çantalı kadın kaçma benden
Sana hikayeler anlatsın yanlızlıgım
Sıcak bir kış gecesininde sobanın başında
Kestaneler közlesin gecem
Bana kendinden söz et olurmu
Bir akşam üztü o evde
Perdeleri kapalıyken umudun
Gel aç yüreğini yüreğime
O mavi örtülü karyolada
Özgürlüğü anlatsın gökyüzü
Hani ölümler olurya vakitsizce
Yıkık bir çöküştür omuzlarda olan
Kırmızı çantalı kadın anlat bana
Niçin ürkekleşir bakışların karanlığımda
Niçin isimsiz kabirlerin başucunda ağlaşır yüreğin
Anlatbana kırmızı niçin böylesi ağlamaklı varlığında.
Sessizdir benim ağlamalarım
Senin ıslak umutlarını kuruttu bu yalanlar
Çöllerde susuz bıraktı dudaklarını
Ben sevmedim seni ama aradım
Betüle ağaçlarının arkasında bir kulübede
Seviştim yokluğunla ömür boyu
Ben seni çok aradım varlıgınla ağladım.
Biliyorum devrimler işçi sofralarında tohum atar
Yeşil bir özlemdir buğday başaklarını sevmek
Gelincikler şarkılar söyler rüzgarda
Çocuklar gülümser hayata
Bilirim anneleri aç yatar bu ülkenin
Gençleri erken ölür nutuklarla.
Beni sevme olurmu yorgun kadınlarının sokağı
Giyinip paklanıp namaz kıldıran günahlarım
Ölümüm sensiz olacak biliyorum
Sessizdir benim ağlamalarım.
Tirenler
Bu sevenler beni alıp götürüyor bilmiyorsun
Bende bilmezdim bu acının bukadar çok yakacağını
Üşüyorum biliyorsun bu boş odada kimsesiz
Yıkık sevişmelerim vardı benim umutla
Gidişim bir kara tiren kompartumanında
Arayıp bulamadığım sıcaklığın hep yanımda.
Bana çocukları anlat mavi önlüklü kız çocuklarını
Şiirler okuyan yirmiüç nisanlarda ışıltılarını anlat annelerinin.
Herkes kendi yazgısını yaşıyor bırakıp acılarını gidenler
O kara tirenin kompartumanında birbilseler konuşulanları
Bak kara bir tünele giriyor hayat soyunup fahişeleşen gece
Bana kendini anlat olurmu sevişirken işçi umutlarınla
Bu yitikliklerdir papuçlarımı kirleten beni bu karanlıkta bırakıp
Eskinin yeniliğine mahkum eden. Bir bilsen anlasan artık
Ölüm kırmızı bir kan olmuş yatağımda gizlenen.
Haydi devrimler yapalım seninle bırakalım utangaç sözcükleri
Tanrıyla arkadaşız ya kendimizce anlatırız ona dertlerimizi
Baharda çiçekler açar yürekte ben ölürüm
Bu şehir çok soğuktur bilirsin üşürüm
Yitikse umut yoksa sevinci keyfin
Bilki kimsesizim sensizim belirsizim
Tanımak lazımsa günahı olsun çarmıhta bir hiçim.
Kırmızı bir gelincik olursun saçlarımda
Kırık camlar gibi keskin yosmalar gibi işveli
Günaha alıştırışın beni sabahında agladıgım gecede
Gerçi sende anlarsın bu kırmızı gecenin hüznünü
Pencerede ezan sesi soyunmuş bir günahın içinde
Özgürlük kapıdan içeri girince başlıyor
Kimlik sormuyor polis aç kalınca
Camları buğuludur hüznün perdeleri açık
Kavgaları ölüm gelince biten bu hayatta
Baharda çiçekler açar buğday başaklarında
Doyumsuz bir özlemdir anlatılmaz burda
Askerler ölür yaşadıkça yalan askerler uykumda
Tanıyormusun tanrıyı inanmak başka bir şey
Başka bir şey olmak varya ağladıkça
Bu ülke böyle işte kadınları mahzun
Erkekleri dörtduvarda mahpus
Bana ölümü anlatın temmuzda
Baharda çiçekler açar ben ölürüm.
Bu ülkenin yanlız kadınları
Uzun zaman oldu biliyorsun
Açmadı çiçekler başaklar büyümedi
Hiç anlatmadı hikayesini
Yıkık kaldı yüreğindeki umut
Korktu sadece düşündü
O özgürlük yolculuğunu .
Bana kırmızı bir gelincik getir
Özgürlüğün aglamadıgı ülkeden
Hikayeler anlat bana senin olan
Gözleri güleç bir türk çocuğu
Adı mina koşar Toroslarda bir yamaçtan.
Anlat bana olurmu
Özgürlük sokakta başlar bilirim
Ah bu ülkenin yalnız kadınları
Korkuları gençliğimin
Ekmeğimi çalan yıkık duvarları
O taş evin soytarı piçleri
Çekip gidin ötelere
Uzun zaman oldu biliyorum
Yokluğun hikayelerinde ömrün.
sanki hiç bahar gelmeyecek bir daha
Beklemek yokmu korkak bitkin ve endişeli
Bir telefon çalacak biliyorsunuz ‘o öldü !’
Sanki hiç bahar gelmeyecek bir daha
Kadınlar dolaşmayacak sevinçle
Bir sabah açık bir pencerede bir serçe
Gülümsetmeyecek umudunu var olmanın.
Tüm eşitcil söylevler gençlik içindir
Onlar yürür özgürlüğüne gecenin
Dışarda bir ses dolaşıyor gizlice
Tüm günahları heybeme aldım gidiyorum .
Ben anlatamadım sana yörük kızı
Kim bilirdiki yokluk böyle bir şey
Yitenler senin yitenlerin degil anlamazsın
Kimbilir niçin soğuk bu mevsimler.
Korkarım karanlığından yalanın
Kapalı bir meçhul papuçlarımda
Belirsiz bir yolculukta adımlarım
Beklemek çok zor bu kış böyle işte.
Artık anlamalıyız notaları yanlış bu şarkının
Tiz bir uğultu duvarlarda hani umut etmek varya
Sarışmak doğrularla sokaklarda
Her yer kara bir balçıkta
Sanki hiç bahar gelmeyecek bir daha.
kim derki yanlızlık üşütür geceyi
Diyarbakır yaşama gözümü açtığım şehir
Bana dicleyi anlat mardin kapısında değirmen
Bir esmer kadın dolaşıyor usumda .
Saray kapısında paytonlar ve hovardalığı gençliğimin
Damda güvercinleri özgürlüğün.
Elektirik atölyesinde mavi önlüklü zaman
Sizi unutmadım . Ama dönemen artık anlayın beni
Kafkasyada o köyde bıraktıkları şirin ustanın
Ah keda hiç görmediğim köyüm
Ve mavi gözlü denizleri kayıkların
Okyanuslarda dolaşan kavgam
Ben nerde yaşlandım anlatın bana
Hiç görmediğim şehirler
Niçin bu kadar özler yüreğim
Üniveristede bir kız vardı ismini unuttuğum
Bana okumayı öğreten gülüşlerde
Biliyorumki acı yaşayanlarındır
Kimselerin degil bu hükümdarlık
Bu Toros dağları bana ırak değil
Karaca dağda bir kürt kızı
Hiç farkı yok türklügümden
Kimderki yanlızlık üşütür geceyi
Açıktır penceresi görüyorum
Tüm ölümlere arkadaş tüm ölümlerde hüzünlüyüm.
tirenler
Tirenler geçiyor yüreğimden Anadolu bozkırlarında
Kimselerin bilmediği garip kabirlerler olurya yol kenarlarında
Hiç öpüşmemiş kadın yüreklerinde sisli bir korku vardır hani
Seni anlatan hiçbir şiir yok hiçbir mevsim ısıtmaz sıcaklığını
Ben seni sevdim çok sevdim yanlızlıgım biliyormusun
Kadınları mazlumdur bu mevsimin anlamalısın
O tirenlerin o odalarında soyunup sevişmeli özgürlüğü emeğin
İşçiler yürümeli meydanlarında güleş gözlü kadınlar
Kimsenin ötekileşmediği bir ülke olmalı bu topraklar
Bırakın yalnız ölsün acılarım ağlatmasın güneşi akşam
Gurbet senin olmadığı her yerdir benim için
Nasılda ıslatıyor toprağı seyhan diclede bir kadın ağlıyor
Bana tunayı anlatmasın sözcükleri senfonin
Aşklar acı verir yaralı yüreklere anla artık
Niçin ölümü sevdiniz anlatın bana Bu ülkenin yorgun insanları
O kırmızı gecede oldu günahımız biliyorsun
Paylaşı verdik tüm yalanlarını gecenin
Yıktık tabularını kırdık buzlarını ayazın
Bir kadın sevdik bin kadın oldu o Anne oldu acı oldu sevinç oldu
Bir gün oturup bir masada içirip acısını kadehte
Sana ölümü anlatmalıyım köhne kapılarında karanlığın
Umudun ölümünü şiirlerde yazılmayan.
Belki o zaman karlar yağar korlaşmış yüreğime
Anlarsın içimdeki kavgalarını varlığımın.
O zaman tirenler geçer yüreğimden.
Mevsim kış gökyüzü özgürlükten bir sevinç olur!
Ama sen olurmusun bilmiyorum
Dokuduğum bu kilimde bir motif Hani saçlarına taktığın zeytin dalı
Bana sen olma umut istemem ben gidiciyim
Şu geçen tirenlerde bir yolcu kimsesizim.
kadın
utanır yanlızlıgım karanlıgında
ıslak arzular ansır dudaklarımı
acı kahvelerden hatırladıgım sohbetler,
dişimi dişi dogurgan günlere gebe kavgam
sen kadın ,yedi memeli umut
başak tarlaları kırmızı gelincik,
çekip gitmeli en öte köylerine bu yüregin
öpüp koklamalı kuzularını ,
sabah kahvaltılarında ısıtırken gözlerin,
öpüşürken umudla sarmaş dolaş ,
daha ışıkları sönmemişken şehrin ,
soyunup dökünmemişken,
utanır yanlızlıgım dedimya,
ıslak göğüs uçlarında umud ,
dikenli patikalırın götürdügü o ufukta ,
bir sen kaldın bilirim,
bendeyse ölüm yanı başımda.
umut
o akşam üstü geldi
lacivet aşklara inat
bana inat
tütsüdü kavgaları mavilere
korkakmı korkak bir köşesinde ömrün
diri yürekciligi mapus
kapısını çalan ölümdü
niçin demedi
soyunmadı yabancı dişiliklere kanıp
saçları kahvemiydi
benmi öyle anımsadım
titrek cinseliklerin karşı kıyısında
bırakıp belalarını bu sevdanın
alanya sana inat
bana inad şu akdeniz
röfleli saçları ile kadınlar
acemice sevişirken ömürle
o akşam üstü öldü.
kedi
maviş gözleri vardı onun,
en olmaz yerlerde uyuyan
bir kadın göğüsüne inad ılık
gizsel kavgalara yumuşak
tutup öptü ellerim
loş bir odanın içinde,
soyunan yanlızlıgımdı usulcacık,
korkardı sevişmelerimizden
bir kedi gibi histerik cinseligi,
saçları dagınıkmı dagınık,
bana ölümden söz ederdi,öpüşürken
maviş gözleri ıslacık,
şarkılar mırıldanan kulaklarıma
agladıgım onun yokluguna degil
kendime degil korkum
bildigim tüm kedilerin sevdigi
sokaklar benim sokaklarım degil.
öyleydi
karanlıktı gözleri aşkın
sisler kalkmazdı yollarından
ölüm korkmazdı çogulundan dertlerin
belirsiz ızler tanıdı yüreği
usulca sevişen gece
tanımazdı aydınlıgı
onun içinde belkide
yanlız dinlerdi şarkılarını
kadınlarını yanlız özlerdi
bir lokma ekmek için
senin için benim için
açılmazdı okyanusların lacivertlerine
kıyılarında yaşardı umudun
evli kadınlara sevdalanırdı
topragında begonya çiçekleri
ah bilseniz nasılda aglaşırdı gözleri
öyleydi
kıyılardı yoldaşı onun
evli kadınlara sevdalıydı
yalandı öteler ona.
maviler
özgürlük seni koklamaktı yanlızlıgımda
yoklugunda aglamaktı
kulaç atmaktı mavilerine umudun uçup gitmekti sonsuzluguna
soyunup dökünmekti bugday tarlalarında
karlarda yürümekti cebecide
bir kış kestanesine tav olmaktı iş çıkışları
sana anlatmaktı kendini uykuda
maviler senin içindi herhalde
titrek ayazları vardı umudun
en delice sevişmeler karanlıgında
Ankara tanırdı çocuklarını
dikimevi postanesinde o kadın
mavilerden ırak giri saçlı yalan
en kahpe kavgalar ölüme dair
o lacivertleri kıskandıran mavi
sana dair bana dair
yüreklerin dayanılmaz hali.
O şehir,
Damlarında güvercin beslenirdi
her insanı şairdi sanki
kara taşlı geniş eyvanlı evler
bilirim aşklara misafirdi pencereleri
dar kuçelerde saklanırdı ömür
bir vakitler huzur onun sevdasıydı
kıyısında dicle akardı nazlı nazlı
telli duvaklı gelindi hikayesi
işte o şehir öyle bir şehirdi
bugday tarlasında gelincik
özgürlüktü gökyüzünde
damlarında güvercin beslenen o şehir
sevdaydı bir zamanlar gözlerimde
gözlerim o şehirdi
penceleri aşklara misafir.
sevdim
karanlıklar korkutmadı beni
usumu bunaltmadı korku
yanlızlık yetmedi bana
ölüm tüketmedi usumu
bir akşam üstüydü
ışıkları yandı şehrin
bugday tenli dişiler arattı kendini
perdeleri aralandı umudun
gözleri hüzünlendi
sessiz sedasız tükenirken ömür
uzak köylerde sevişirken hayat
tümce devşirme sevdalara inat
sana inad b ana inat
[evli kadınlar anlar beni]
loş ışıkları saklasada ruhumu
ben seni sevdim bilirsin
bilirsin sevdalarda tanır aşkı.
korku
çekip gitti göçerler
kara çadırlı dişi unuttu geriyi
ayaz kavgalardan öte yolculardandı usu
kıllı yalanlardı heybesinde ölümün
kimseler anlamadı namuscaydı her şey
örtüleri kalıncaydı dişiligin
yaralı ceylan misaliydi ruhu
kitledi karanlıgına ömrü
geri dönülmez adımlardan
aglamaklı türkülerden kalan
bir garipceydi ömür
işte o göçerler
ölümle nişanlıydı hayatları
soyunup dökündükleri obalar
yanlızdı şimidi girilerinde
o kalınca dişilikleri ıslak,
türküleri acımalıydı
ayaz kavgalardan öte yolculardandı usu
çogulda yanlızdı hikayeleri.
yanlızlık
öyleydi anlarsın ya
bir akşam üstü gitti
saçları yastıgımda misafir
gözleri aglamaklıydı,
hiç sevişmemiş gibi katıydı elleri
hep boş kavgalarda tükenik,
öte sevdalara hayalceydi.
öylesi yanlızlıgı vardıki bilmelisin
hiç tükenmez yolculukların adımı
çaresiz hücrelerin esiri gibiydi
belki hiç soyunmamıştı yüreği aşka
kimsesiz kedicikler gibi mahzun
en igrenç tecavüzlere mahkumdu yüreği
ankarada o şehirde kendince
akdeniz gibi tuzlu yanlışlarında ömrün
en koynuna girilmez yalanlarla
seninle elele o gecede
karanlıgına takılmıştı yanılgının
daha çayları demlenmemişken ömrün
öpüşmemişken korkular
kısır döngüleri kıramamışken yürek
yanlızlıgı avuç içlerinde
hep boş kavgalara tükenik
boş dalarda yanlızken.
uyku yitti gecemde
sözcüklerim anlamsız kaldı
kahve falları yetimledi kendini
soyunuk donukluklar yüregime sindi
tozlu yolları vardı kavgamın
kenarlarında umudcul tomurcuklar
aşkı vardı gözlerimin kendince
işte gittin sen
duvarlar küskün sessiz,
yok artık gülücüklerin
kestene rengi bakışların yok
yine temmuzundayız yazın
kıyılarda genç sevdalılar
bir biz yaralıyız canım
biz yanlızlıgındayız umudun
aramam derdi sözcüklerim şiirlerimde
yanlış mış o hikaye
aradım seni kendi hiçligimle.
çizgiler
onlar öyleydi karanlığın yosmaları
arkırı arzuların mezesiydi günleri
çekilip giden yabancı gözlerden
sakladıkları neyse oydu sevinçleri
yer alanyamıydı Ankaramı bilmiyorum
özgürlügün kavgasıydı saçlarındaki aklar
türküler yanlızlık türküleri idi
o karanlıgın yosmaları tüm yanlışlarımda hayatımın
batakçıl kuşları oldular yüreğimin
belki aç kaldılar belki korkarak seviştiler ölümle
işçiler akşam vakitleri hüzünlenirken
ankara metrosunun en uç noktasında
katık etmiştik umudumuzu saframıza
dedim ya türküler yanlızlık türküleri
çizgiler yanlızlıga dair
körpe yürekler gördüm topraga misafir,
işte ben böyle güzelim
gizsel karanlıklarda tükenen,
gün batımlarında yıkılan ruhumla
seni sevmiş olmuşum
bilirmisin güzelim
soysuz sevişmelere takılır gecelerim
öpüşlerinde yanlızlıgı yakaladıgım aşk
soguk dişiliklerde bulur beni
benki elleri emek insan
kavgaların garip umudu
bu temmuz gecesinde beklediğim
tüm vakitsiz ölümlerin hikayesi
dizelerinde takılır oltamın
güzelim demek yetmez
açmalı pencesesini aşkın
sevişmeli yalana inat
dönüp anlatmalı aşıklara umudu
gizsel karanlıklarda tükenen.
karanlık
kasıgası sarstı adımlarını
erkekçe sevmeler yetmemişti
öglen sonraları içilen beş çayları
soyunup dökünmemişti aşk.
belki çıplakça bir çırpınıştı bu
bu ülkenin ölen yigitleri var
bilirim saçları kınalıdır umudun
dedimya kasırgası sarstı adımlarını
en öte köylerin en yakın sevdaları
hüzünlüdür bu topragın gözleri bilirim
beyaz tübentleri ile şarkıları
dertlimi dertlidir.
hey ankara benim şehrim
tümce kadınlarına sevdalıyımdır
bilirim günbe gün yanlızlıgını
senin için benim için
bir lokma ekmek için
ömürce mahzun
çıplakça çırpınır umut
bu ülkenin ölen yigitleri var.
Daglar
Ey benim karlı daglarım
dagların ardında garip köylerim
gece gündüz karanlıgım degişmez
ben sizsiz ötelerde neylerim
özlerim akan sularınızı
kadını kızını kısragınızı
gün begün aranır esen yeleniz
çatısında uçan atmacanızı
ey benim karlı daglarım
suyunda yıkanan mor kuzularım
şimdi anladım ben varlıgınızı
gördüm gözlerimle arlıgınızı
bu fani ömürde tükenir ise
olsun kabrim kıyısında aglarım
ey benim canı can karlı dağlarım
Acı
işte böyle ömür
kasım patı çiçekleri misali
bugulu camların ardında tükenir
karamı karadır hücrenin isyanı
öpüp koklamak nafile
işçiler garip yaşar günü
öbek öbek tükenir gece
loşmu loştur ölüm
korkmanın anlamı yok bilirim
taş duvarlar ardındaki eyvanda
soyunup sevişmesi yanlızlıgımın
bilirim arkası yok ötenin
işte böyle ömür
alanya tanımaz seni kaldırımlarında
yalanında dolanında yoktur ellerim bilirim
öpüp koklamak nafile
karamı karadır hücrenin isyanı
ölümdür bir akşam vakti kapımda.
Bu memleket yaralı çerçelerin yurdudur
umut dağbaşlarında açan bir gelincik
Aradıgımz aş iş ve ekmek .
Biz her daim kara tirenlerin dunanlarında
Puslu pencerelerinde mahzun
Yılgın atlarında kaderin
sahipsiz yoldaşları gökyüzünün.
Çekip gitme sakın inanma yalanlarına
Devrimci şiirler yazsın papuçların
Tozlu topraklı yolarda tükenen
Esmer kadınlardan hatırladığım
Dağ başında o köhne kulübeden
Sevişip kaçırdığımız umut
Bırakmasın seni Gitme sen.
Hiç
Ne günlerde o günler
Bir sofrada şenlenirdik
Memleketten konuşurdu gözlerimiz.
Ah nasılda içlenirdik
Islak şiirler okurduk
Yasaklı anarşist şiirler
Soyunup dökünürdü yüreğimiz
Sen ben ve içimizdeki giz.
Ah bir bilseniz
Kimseler tanımazdı onu
o basma entarili umut
Sarışıp korkularında beklerdik
Günlerden cumartesidir.
Kim gelse görür bizi o çilede
Oömür dedikleri hikayede
Sen ben ve hiçlik.
Her doğan gün alıp gider bizi
Anlamayız anlatmazlar kırmızı bir acı gözlerimizi yakar.
Sen söyleme bana işsiz erkekleri ve fahişelerini yalanın
Özgürlük birazda senle olmak gibi bir cehalet.
Apartlar diker yalan sevdalar ölür.
Kim derki bir akşam üstü yanına varsam
Daha ışıkları sönmemiştir karanlığın
Daha düğmelerini çözmemiştir ölüm
Bugdaydan bir aş pişirmişsindir
şöyle kırmızılı adana üsülü
Sevmiştir saçlarını mutlaka
O geyikli gece soyunup dökünen yalan
Esmer kadınları sever sözcükler
Yüreği yaralı kadınlar gülümser acıya
Korkulur vakitsiz ölümlerden
Gece saklanır güneş kaçar ötelere
Apartlar diker yalan sevdalar ölür.
tutku
Ben kendi kendimleyim
Sende öyle
Kırılganım hiçleşmişim
Yalnızım
İşçi kadınlara kardeşim ben
Kırmızı çatılı dag evlerine özlemli
umut gömlekli mavilere tutkun
Uçsuz bucaksız bugday tarlalarında
Ezikmi ezik yolculugumda
Kendimceyim.
Belliki
O güçüp gidenler yokmu
Sizi karanlıklaştıran
Korkutan çökerten
Ölümü özleten.
Şehirlerde yalnızlaşan
Islaklaşan yoksunlugunda
İşçi çocuklarının sıcaklıgı
Ve çekip gidenler
Bir toprak tümekliginde biçare
Bakıp bakıpta konuşamadıgın
Isıtıp kuzunede ekmegi
Bölüşmek tüm açlıklarına ülkemin
İnançlaşmak tanışmak yüregindeki tanrıyla
Birde ıslaklaşır toprak
Kuru yolculuklarında ömrün
aramak yetmez göçerleri
yürümek var izlerinde
bir kasım dönencesinde
ekmek topraga hücrelerini
belliki görüşmek lazım ölümle.
Nokta
Susmak çogu kez ölmekle eşdegerdir
Bunu senin yanında anladım
Ekmeklerimizi çaldılar
Acımasızdılar
Anlamadın.
Yalnızlık yoklukca katlanmaktır
Sokaklarında anladıgım ayaz
Çıglıkları vardı hiççizligimin
Pek duymazdın
Sevişmelerimizde olmuştu bizim
Perdeleri açık pencerede
Kapısında umutkar bir sıcaklık
Acımasızdı alın çizgimiz
Üşümüştüm.
Sen bilirmisin
Ekmegimizi çaldı soytarılar
Anlamak istememiştin
Sus dedin yakarmalarına ömrün
Camları ıslak pencerede
Nerde o bekledigim ölüm
Kalabalık yalanlar sarmalında
Kimsesizdim
Bilirmisin ekmegimizi çaldılar bizim !
Kır çiçekli pazenden bir elbisesi vardı
Her daim üstünde olan
Gözleri güleç saçarken dahi
O mahzunluguyla yaşardı.
Mezepotamyanın bir köyünden
Bir kürt kızıydı yada türk ne fark eder
Akşamları kapı önünde
Can bildigi babasını beklerdi.
Kirazdan küpeleri vardı bilirim
Meme uçları gibi bakirdi duyguları
Ah bilseniz ölesiye severdiniz onu
Bir Yörük sofrasında buyur ederdiniz
Gecenin yıldızları laciverttir ya
Onun gözlerinde olurdu o renk
Ah ne olurdu gençligim
O yagız atların üzerinde
Alacalı gelinin olsaydı o
Anadolunun tüm çiçeklerinden
Pazenden giydigi elbisesinde
Turanç dügmeleri olsaydı gögsünün
Ana olsaydı kara gözlü çocuklara
Bir hikaye anlatılsaydı
Kır çiçekli pazen elbiseli kadına dair.
Yavan
Ne kadar çaresiz
Ve yavansın yüregim
Cebecideki hüzün
Kırmızı kiremitli ev
Duruyor ayak izlerin o sokakta
Üzerinde bir yeşil parka
Yıl 1978 den bir gün
Bende sevmiştim bu ülkenin çocuklarını
Ölülerimi sakladıgım topragını
Gök yüzündeki ay yıldızını
Bende yıldızları saymıştım gecesinde yazın
Uyandım bir kış günü
Yalnızdım.
Ansızın gelir ölüm
Bir sebep bulunur
Yitiklige alışmak lazım
Şimdi
Şimdi yoklugu yudumsamak vakti.
Nerdesin
Birlikte sokaklarda büyüdügüm umut
Kitaplarımı paylaştıgım
Ankaralı kız
Ulusta dolaştıgım yalnızlıgım
Ölüm ansızın gelir
Bir hastane odasında bir köhne evde
Kaldırımda
ışıkları yanıktır şehrin
sabaha vakitlice daha
yırtık tutkulardan aradıgım şehvet
esvapları giyiniktir yarin
yada yok öyle bir şey
yardan ıraktayım
kendimleyim
yalnızım
ölüme çok yakınım.
kardeşce
Çok korkunç bir durum bu. Ölüme yalnızca varmak !
Işık kümesinde yitiklikle var olmak
Olurlulugumuz ölümle biçimlenir,Biliyormusun günaha girmekte gecekmemeliyiz
Memleketi düzelteceksek eger,buna saçlarından başlamalıyız kadınım.
Karmaşıktı gece gözlerinde,Duvarlar üzerime hucum eder
Tüm gizledigim hiçliklerim
Biliyormusun ben bu ülkenin çocuguyum
Yaşlı kırık yüregimle
En köhne sokaklarda tükenir ömrüm
Ruhumda içsel bir sıcaklık seninle.
Çok geç kalmamalıyız sevmek için umudu
Ekmekleri bölüştürmek için
Barışı saglamak için
Layıkıyla şöyle bir sabah vakti
Geceyi özlemek koynunda
Güneş ışıklarını pencerede unutmuş
Gelirse gelsin ölüm.
Benim yedi milyar kardeşim var bu dünyada.
Başak tarlalarında gelincik
Sevdim tüm kadınlarını ülkemin kardeşce
Ne kötü şey Ölüm yalnız alır sizi
O zaman çobana gerek yok bu alemde
Herkez kendinizce
Özgürlük hükümdarlıgında birsiniz.
Nasılsın dedi ? Güzel bir soru !
İyi yanıt vermek lazım
Nasılım , bir umut gibi
İlgi çeken ve öfkeli.
Devrimci bir ruha sahibim.
Biliyorum en büyük devrim ölümdür !
Bırakır tüm topladıklarınızı arkada çeker gidersiniz
Topragın meçhuliyeti acımasızdır.
Yinede sevişmek lazım umutla.
Hacı hoca din iman
Öteleri anlamak lazım yakınından.
İşsiz erkekler ve yoksul kadınlar
Benim başak tarlamın gelincikleridir.
Arkama bir baktım ömürler geçmiş
Atlı akıncıların tozlu topraklı kavgaları
kapitalizimin dişlilerinde misafir.
Esmer bakışlı kadınların dogurganlıkları
Ve fahişeligi yalanın .Birbirine karışmış!
Kimsesizdik Atlı arabalarda çekip gidenler
Adını ölüm koymuştu yitişin
Kafkaslardan bir mavi gözlü mazlumdu özlenilen
Herkez kendince zalimdi.
Sonra bende sordum kendime
Nasılsın ?
İşsiz yoksul ve kendimsiz.
Yedi milyar insan içinde yedi milyar kimsesiz.
Mor papuçlu kadın.
Küçük sözcükler kullanırdı
Kimin nesiydi bilmiyorum
Yakındı uykularıma tanıyorum.
Yagmurlu bir nisan günüydü
Merhaba dedi yüregim
Şöyle bir baktı
Yada ben öyle sandım
O caddenin en alımlı kadınıydı
Papuçları mor renkten
Hikaye gibiydi.
Geçmiş yitiklerimden ansıdıgım
Hüzündü benimdi kimsesizdi
Ben gibiydi.
Ölümler tanımıştı vakitsiz
Yoksun ve umutkardı
Çatışkıydı tüm varlıgı
Bana sordu ismin ne ?
Hiç ölüm gördümü yüregin
Yitenlerin oldumu bırakıp giden
Hiç seviştinmi erkekçe
Kavgaların sokaklara taştımı
Hiç özledinmi çocukca
Yagmurlarında ıslandınmı umudun.
Yükseklerdeki tanrı
Sokakta dolaşırken seni düşünüyorum
Biliyorum sende bizleri düşünüyorsun !
Sokak çocuklarını ve yalnız insanları
Arafta duruyor yüregim biliyorsun.
Tanrım beni affetmelisin
Dualarımı olsun görmelisin.
Her şey kendince anlamlıdır
Kırmızı bir aşktır yolculugum
Ömür karmakarışık
İşsiz erkeklerle aç kadınlar
Aynı gökyüzüne açıp ellerini
Sana dönüyorlar yüreklerini.
Aşk giyindirmektir sevgiyi
Gözlerine bakmaktır umudun
Kimsenin bilmedigi yalnızlıkta
Perdeleri açık kapısı açık
Beklemektir geceyi.
Yükseklerdedir tanrı dualarımın erişemedigi
Belki içimdedir iman tahtamın oralarda bir yerde
Meneveçle günaha girdigimizde
Agladıgımızda yitenlerimize
Bizimledir.
Yine sabah oldu
İnsanlarda iş teleşı
Sokaklar soguk umutlarla ıslak
Yine yoksun yanımda
Bir kadın tanırım
Yaban kazları gibi ürkek
Gözleri kaçkın gözlerimden
Çoluk çocuk etrafında
Irakta bir umut
Gülümseyen.
Yine sabah oldu
Üşüyorum.
Özledi yürek
Bir bilsen daglar kadar
Okyanuslar kadar
Azgın şehvet dürtülerinden öte
İnsanca özledi
Gözleri hüzünlüydü çocukların
Toprak ayaza çalmıştı
Ömürlerden kıştı.
Hayeller
Büyük çiftlikler olmalı
Ortak üretilen
Ortakça bölüşülen
Şükürler etmeli tanrıya
Sevişmek insanca olmalı yürekte
Saçları örgülü bir kadın
Sütünü sağmalı umudun
Bir kahve içmeli dost meclisinde
Papuçlarını boyayıp keyfin
Yaşadıgının renklerinde
Resimler yapmalı memleket obalarından
Minarede bir ezan sesi
Masada rakı olmalı günaha girmek lazım
Her şey kendi çatışkısında yaşanır
Aglaşır yalnızlık bilirsin
Irakta bir köyde bıraktım aşkı
Şehirlerin ışıklarında
Kahvehanede bir hikaye oldu gençlik
Hiç olmadı öyle çiftlikler
İşsiz erkekleri oldu mahzun kadınları memleketin
Kara renklere boyandı tuval
Ah benim garip hayellerim.
Turnalar.
Hani gün olur ağlaşır duygular yokluğunda
Bir ömür çekip gitmiştir sensiz
İşçiler devrimler yapmıştır ekmek için
Bir kızıl elma vardır sofrasında
Ruhumda milliyetçi duygular ve aşk.
Bu ölüm sensizliğin getirdiği bir meçhuliyet.
Biliyorum kanatları kırıktır turnaların.
Yer yüzü
Bu yeryüzü bize verildi biliyorsun
insanca yaşıyalım diye
ama tel örgüler çektik nehirlerine
kadınlarına kötü isimler verdik.
aç bıraktık çocuklarını koruyamadık.
Tüm bunları tanrının gördüğü yerlerde yaptık
kaçamazdık onun o sınırsız gücünden.
fabrikalar kurduk sonra köle olduk dişlilerine zülümün.
büyük okullarda unvanlı eğitimcilere cehaleti okuttuk.
biliyorum ansızın gelen ölümüde görmezden geldik
sınırlarını bilemedik hayellerimizin.
Bedenimizle kavgalıydık ahlaklı olmak için
sonra büyük görkemli binalar yaptık
içinde küçük ruhlu yitik adamlar dolaştı.
ağladı bu ülkenin yağmurları.
Issız gece gibiydi doğan güneş
hep ayazdı ışıkları umudun.
bekledik aydınlatsın yer yüzünü
bu yer yüzü bize verildi biliyorum.
Yüregimdeki gizli oda
Seni ben en köhne saksılarda yetiştirdim çiçeğim
içimdeki en gizli odanın penceresinde güneşe kavuşturdum.
Birgün tanrı kutsadı seni çekip aldı o gizli odadan.
ben soğuk katı ve sensiz kaldım .
Tanrı ağlama dedi ben seni ağlamak için yaratmadım
ezilme giden kadınların ardından
fabrika dişlilerinin çarklarında tükenme.
Tanrı beni serbest bıraktı en öte günahları saldı içime
köhne bir şehvetle seviştirdi beni.
kimseler yoktu o gecede sende yoktun.
Devrimci bir gidişti bu biliyorsun gülümsüyordu ölüm bana.
Sonra toplamak istedim ülküdaşları sevişin dedim sevişmek sizinde hakkınız.
kimselerin olmadığı o uçsuz yanlızlıkta.
ben senden sonra teneke bir saksıda büyüttüm hayellerimi
milattan sonra tanrının yaşadığı bir zamanda ölümü bekledim.
O meçhul ülkeye vardım sen ordaydın birde emekçi kadınları gecenin.
Bir köylü bana seni anlattı kara bir çadırda doğmuşsun
kapıda keçiler varmış geceleri yıldızları saydıgında
tüm insanlar o yıldızlara bakıyormuş.
Sonra polisler geldi _ismin ne ?- dediler.
sahi neydi ismin o ürkek kugu gibi duruşun
kadınsı doğurganlığınla hangi cephede soyundu korkuların.
Ben seni hep o gizli odasında aradım yüregimin.
Yörükler.
keçiler dolaşır kara çadırın otağında
bir sabah vakti erkencede anlatılır ömür.
çaylar demlenir kara keçiler otlakta
kadınlar can kadınlar anadır kara çadıra
Türk bir başka türktür Toroslarında zirvenin.
ıraktan su getirilir yürümektir yörüklük.
sevdası bir başakadır yörüklügün.
Ğüneşle yaşar güneşle tükenir ömürleri
mertlikmi dediniz orda aranır
yigit gözüpek bakışları vardır hayatın
çok umutlar taşır herbeler göçerliklerinde.
Hani kara koyunlular ,sarı keçeliler
bir hikayedir ömürler yükseklerinde Anadolunun
kimbilir belki dağlar onlar için yaratıldı
belki türk olmak en çok onlara yakıştı.
yörükler yaşadı bu topraklarda
bu topraklar onlarla hoşnutlaştı.
Söyleyin
Hergün aynı sözler aynı konular aynı yalanlar !
karanlıktan medet ummalar.
boşver artık dinleme bu karanlığın ıslıklarını.
Gel çekinme kendimize ait olan hayatı yaşıyalım.
Öyle görkemli evlerde değil sıcak duygularda kabullenelim kendimizi.
Sorumsuz rüzgarlarda yitikleşmeyelim.
Biliyorum çok şey fazla geldi hepimize
Onun için despot buruyganlıklara mahkum olduk.
Kabüllendiklerimiz yokluklarımıza kucak açtı
çok kadınlar sevdik çok erkekler karanlığında kaldı hüzünün anlamadık.
Biliyorum ölüm ansızın gelir. şirkef ruhları yıkar teneşir tahtasında.
soysuz bir şehvettir hükümdar olan gecede.
Tüm işçi kahvelerinde yorgun bakışlı kadınların izleri vardır.
Hani nerde annemiz kardeşimiz bacımız .
Söyleyin Bana çocuklar anlatın. Niçin acımtırak gülümsemeniz.
Hergün aglarmısınız siz acıkınca yoksa gülermi gözleriniz!
Tüm başaklar tüm insanlar için ekilmeli
Ölüm hepimizin boynunda kılıç
Keder ruhumuzda acı otağı.
Ah bu dünyanın çocukları
Hepiniz aynı toprağın hamurusunuz
Yok birbirimizden farkımız.
Saçlarımız aynı rüzgarlarda dağılır
Aynı depremlerde yanar avuçlarımız.
Sevmek acıtır ruhumuzu biliyormuyuz
Kimiz neyin yolcusuyuz .
Biz bu dünyaya istiyerek gelmedikki
Niçin çekip gidiyoruz anlamıyorum
Bakışı niçin yaslı sözlerimizin.
Niçin ağlıyor yağmurlarımız
Bu dünyanın yolları niçin taşlı ve tozlu.
Bende geleyim
Duydumki bademler çiçek açmış sizin oralarda
Güneş toprağı ısıtır olmuş bir başka çağlamış dere
Evin önünde bir kalabalık güleçmiş umudun yüzü
Şimdi o köyde mevsim bahara kavuşmuş anlaşılan
Ben gibi beklememiş sevdiğini kurutmamış dallarını umudun
Aç kalmamış koynunda yokluğunun.
Duydumki sen devrimler yaratmışsın yüreğinde
Çoluk çocuk toplanıp marşlar söylemişsin
Belki sevişmişsindir bensiz kendinle.
Kimbilir ‘hikayeler ölümle biter’ derler,ya
Karabir çadır kurarız senle Torosların yamacında
Ölülerimiz bizimle olur korkularımızda öyle
Yıl geçkin bir hikayeyi anlatır zamana
Benim papuçlarım tozlu yüreğim acıdır böyle.
Sen kara çalılara takılı hikayemdesin
Ne olur üzülme bırakıp gitme öyle
Bende geleyim burda ıslak çadırım, kimsesizim
Bana kendince birşeyler söyle. Gülelim !
Çok iyi tanıdığımı biliyorum sizi
O kıskanç sıska yitik ruhuda bilirim
Onun için uzak dururum karartısından
Kimselerin peşinden koşmadığı gerçekler
Birde kırmızı karanfillerin hatırlattığı o gece.
Devrimler kadınların yüreğinde başlar
Erkekleri ipe çeker ilkel kırık hikayeleri ülkelerin.
Kimseler sevmez beni bilirim o mevsimde
Sadece umutlarda hatırlanır aşk.
Alanya yalanların şehri yitik mahzunluğu ömrümün
Birde kırmızı rujlu sürtük bir yosma
Geçmişten hatırladığım devrimci kadınlardan ırak.
Biliyorum benim ülküdaşlarımda var bu kavgada.
O pencerinin yanındaki yatakta öldü
Tüm geçmişim biliyorum ,şimdi kim tanırki beni
Kim sever ruhumdaki dikenleri
Bir aralık ayında çekip gittik
Korktuğum o yolculuğa.
Anlamsızdı ömür.
seninle
Artık gelmek istiyorum yanınıza
Bu kavga bu sürtüşme anlamsız
Artık yıldızlar duygulandırmıyorbeni
Sevişmek bir şey olmuyor artık
Nerdesiniz anlatın bana
Kimsesiz kadınlar gibi ürkek
Serçeler kadar mahkumum ağaçlara.
Yine hikayeleri var ömrün
Yine çözümsüz hesapları
Tutsak bir cehalet avuçlarımda
Yine kara tirenlerde yolculuklarım
Hiç demiryolu bilmez şehirlerde
Kimseler sevmez ölüleri
Geçkin kadınların çıplak yatakları
Bana acılar yaşatan ülke
Kimderki sevmez özgürlüğü denizler
Yaşamak varya seninle canım
Ölmek gibi anlamlı ve güzel.
korkularım boy attı baharda sıcak bir kahve soğuttu yüreğimi
İşçiler hiç sevişmeyi beceremedi yalanlarla üzüldü gece.
Biliyorum birgün bırakıp gideceksin bu hayatı ötelere
Kimsesiz bırakacaksın ruhumu, kaçıp yolculuklarına zamanın
Köhne duygularda kaldı o mahzen ,bana nerdesin söyle.
Biliyorum barışık değiliz umutla kadınlar ıraklarda çok ötelerde
Yorgun sabahları bekliyor gece biliyorum özgürlük bu değil
Sen kavgalarımın şehri terket beni , korkularımı görme
Tüm kadınlara aşık yüreğim tüm kadınlara kardeş
Ölüm erkence gelirmiş nerden bileyim ,söyle.
Hadi gel bir sofra kuralım akşamında iftar yapalım
Tüm günahlarımız karanlıkta umutlar ışık olsun
Gömelim toprağa tüm arzuları ağlamak ırak olsun bizden
Kaçkın bir kavgaya mahkum kalan özgürlüğümüz
Hiç konuşmayan acılara içimizde biliyorum başkasına aitsin
Ben ne yapayım şimdi sen söyle, gideyim yolculuğuna ölümün
Bir kış gecesinde üşüten senin varlığındın biliyorum
Aç saçlarını rüzgarlarda savur şöyle ,belki gelir kokuları varlığının.
Ben biçare bir yoksunlukta yorgun bir hiç oldum
Sen yolculuğumda kal gitme korkularım boy attı benim
İşsiz köylüler gibiyim yorgun ve uykusuz kaldım
Sen tut ellerimden koru beni al yüreğinde eyle.
Bugün ne yapalım çocukları sevelim yetim çocukları
Onlara şiirler okuyalım annelerinden şöyle
Birde yorgun yürekli babalardan hikayeler anlatalım
Yıldızları toplayalım döküp kırmadan dağıtalım öyle.
ölümlere dair.
Senin ıraklığın farklı bir durum
Kırmızı kıraz bahçeleri gibi mor
Erkek korkuları gibi geçkin
Sen yolculardan yolcu
Diyarekirde bıraktığım umut
Ve çileleri avuçlarımın,
Bana anlat kırmızı kirazlarını o köyün.
İşte yine ekmeksizim aç değilim
Bekliyorum kara çadırlarını yörüklerin
Erkence sağılsın sütleri özgürlüğün
Yine bayram geliyor yine yoksunluklarım zirvede
Yine kırmızı gelincikleri buğday tarlalarının
Yine vakitsiz ölümleri gecemde
Hanımeli
Dökülür tohumları yüreğime
Bahçedeki hanım elinin
Isınır gecede avuçlarımda
Gülümser gözleri bilirim
Hanım elin varlığında
Bilirim özlenir olursun.
Bana kadın şarkıları söyle
Hiçliğimin duvarlarını yıksın
Yüreğimdeki tohumları atsın toprağına,
Anadolu bir aglasınki sevincinden
Tüm çocukları yirmiüç nisanların
Gökyüzünde yıldızları saysın.
Ah hanım eli yüreğimde tohumları sevdanın
İşçi kadınları çok sever yanlızlıgım
Kimderki bahar ağlatır geceyi
Tutar ellerimi hanım elin
Bırakmaz beni kendime
Gecesinde günaha girdiğim aşk
Yalan dolan korkuları yüreğimin.
İhtimal yakınındayım senin
Zeytin taneleri gibi sert duygularla
Sana nehirlerini anlatıyorum ülkenin
Sen soysuz ve cömert dişi
Bilmiyorum kimsin.
Ah bende bir eksiklik var
Sana dair.
Sorumsuz şiirler yazar kalemim
Birde hiç çıplak görmediğim umut
Bilirimki o sensin.
Ölüm kötü bir şey sanırdım
Gittin öldü yüreğim
Anlamadım kimdin ne için
Sana olan bu eksikliğim.
Bak bir şey söylemeliyim
Ben seni hiç unutmuyorum
Yalnız uyu toprağında sessizliğinin
Eksik bir sevişme olsun umut
Kapısı açık bir köy evinde
Üşüyen çiçekleri baharın
Yoksun görüyorum
Yokum kendimce.
ölümlere dair.
Senin ıraklığın farklı bir durum
Kırmızı kıraz bahçeleri gibi mor
Erkek korkuları gibi geçkin
Sen yolculardan yolcu
Diyarekirde bıraktığım umut
Ve çileleri avuçlarımın,
Bana anlat kırmızı kirazlarını o köyün.
İşte yine ekmeksizim aç değilim
Bekliyorum kara çadırlarını yörüklerin
Erkence sağılsın sütleri özgürlüğün
Yine bayram geliyor yine yoksunluklarım zirvede
Yine kırmızı gelincikleri buğday tarlalarının
Yine vakitsiz ölümleri gecemde
Yine güneşi yaralıdır penceremin.
Çogul yanlızlıgım seninle başladı
Okudum kavgalarını yitikliğin
Korkunçtu sakladıklarım kendimden
Dur dedi bırak hükümdarlığını sürsün yalan.
Sen menekşe bahçelerinden gelmiş gibiydin
Bir ırak köyde buğday başakları tanırdı seni
İşçiler ve esmer umutları seni katık etti ruhuma.
Bilirim sevdalarda geçici acılarda !
Bu şehir yapay bir karanlığın yoldaşı gibi
Soysuz ve kimsesiz dikenleri var gecesinde
Devrimci kılıklı köhne atlı arabalar
Sevimsiz bakışlı kadınları taşıyor yalanlar ülkesine.
Sen devrimlerinden kaçtın biliyorum
Özgürlük ellerimde kelepçe derdin
Korktun alıp başını gitmekten.
Hani sevdim dediklerimiz sevmedi bizi
Menekşeler açmadı baharında ömrün
Göçüp gitti o kara çadırdaki esmer bakışlı sevda.
Herşey ölümün gölgesinde biliyorsun
umutlarımızda öyle.
Işıgı sönük deniz fenerleri gibi varlığımız.
Biliyorum orda bekliyorlar bizi Tanrının zebanileri
ve fahişeleri gecenin.
Orda bir üst sınıf olmayacak toprak ağaları fabrika beyleri
banka sahiplikleri.Ve eli joplu bekçileri yalanın.
Tanrı bizi var etmekle kutsadı teşekkürler ona !
Birde yaşamak var hani küçük bir evde
‘bahçesinde hanım eli açan ev ‘
Büyük umutlar yaşatır işçiler yüreklerinde.
Ölüm onların özlemlerini yok edemiyor biliyorsun.
Sen aslında herşeyi biliyorsun.
Günahlarım sayfa safya yazılıyor görüyorum
Yinede güneş doguyor sabaha
rujlu kadınlar kaldırımlarında yanlızlıgımın.
Herşey ölümün gölgesinde ,bende öyle.
Sabahın ayazında yoksun sen
Söyle bana neredesin
ağlıyor yüregim özlüyorum ben.
Senszi gelmezki akşam
Gülmezki ruhum ölür gülüşüm
ah sensizlik ne demektir
Gel görki sen bil ayazını yaşamanın
yanlızlıkta ağlamanın
Söyle bana neredsin
Kminlesin sen.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.