Basma Kalıp Kafalar
İnsan zihni de hayvan midesi gibi sanki. Ne verirsen onu çıkarıyor. İnsan kalbine ise benzetilecek başka bir şey yok gibi. İnsan kalbini neye benzetebiliriz, şiir ve yazı dünyasından örnek var mı?
Aktarımdır yapılan. O yüzden en çok tutulan yolculuk hikayeleridir.
Barışa giden yollar.
Savaşa giden yollar.
Uzaya giden yollar.
Dine giden yollar.
Tanrıya giden yollar.
Teknolojiye giden yollar.
Yatağa giden yollar.
Hayvana giden yollar.
Madde özüne giden yollar.
Ruha giden yollar.
Bitkiye giden yollar.
İşe giden yollar.
Tatile giden yollar.
...
Uykusuzluk ve hareketsizlik düşmanıdır düşünce dünyamızın. Haberler ise algısıdır anlamak istediğimizin. Haberlerle zihin altına veya üstüne gönderilen sinyaller. Beynimiz elektrokimyasal bir organ mıdır, değil midir daha çözülmedi.
İnsan zihninin yediği neyse ikramı o olur derler hesabı. Tarihi anekdotları bile vardı siyasi mecrada. Coğrafyamızın düşünce alt yapısı şimdiye kadar kimler oluşturdu acaba. Kimler neyi almamızı istedi ki onu ikram etsin hayallerimiz de, düşüncelerimiz de, inançlarımız da.
20 yıllık internet hikayesinin sunduklarını da zihinlerimiz yeni yeni sunmaya başlıyor. Kitabi kafalar ile İnternetci kafaların bir çatışmasına sahne olacak belki de bundan sonra edebiyatımız. İkisi de yazıdan ve resimden besleniyor, renklerden, sayılardan hatta.
Kaça ayrılacak yollarımız, tapıcılar, tapmayanlar ve hayalperestler olarak mı devam edeceğiz artık yolculuğumuza. Hangi yoldan gitmek isrersiniz, neden ve nasıl gitmek istersiniz?
Mesela 1175 yılında İç Ege Bölgesindeki yollarla 2115 yılındaki yollar aynı olacak edebiyat adına mesela. İnsanları yönetmek için neye ihtiyacınız var o bölgede mesela. Bir düşman belirlemeniz lazım önce belki de o düşman dağdaki bir canavar olacak, o canavardan korunmak için yasalar, kurallar ve sosyal bir işleyiş düzenlenecek. Belki de dünya yörüngesindeki bir makine olacak düşmanınız, ona göre belirlenecek kurallar. Hatta o canavara veya yörüngedeki makineye tapanlar bile çıkacak mıdır toplumda? Veya o canavarın ve makinenin kendisi olduğunu hayal edenler de çıkacak mıdır? İnsanlık tarihi gösteriyor ki iki de mutlaka piyasada yer edecek amma az sayıda amma çok sayıda.
Noel gelirken film sitelerinde bir çok noel filmi görüleceği gibi dini günler gelirken de bir çok yazı ve şiir okuyacaksınız yine oruçla alakalı yakın zamanda. Kayıkçı kavgasının hikayesini bilmiyorum, okumuş olsam da unutmuşum, ilk buharlı gemiler osmanlı ordusuna teslim edilince kayıkçılar ayaklanmıştır mesela, ordunun 4 gündeki sevkiyatını 4 saate indiren buharlı geminin yolunu kesmeye çalışmıştır kayıkçılar. Şimdiki taksiciler ile benzerlikleri var mıdır taksicilerin. Yakın zamanda İnönü savaşlarının aslında yapılmadığı uydurulduğu söylenmeye başlanmış, ben de karşılaştım ve ne diyeceğimi bilemedim. O zaman ben de bir haber yayayım, fısıltısı gazetesine, mesela Malazgirt savaşı da yaşanmamıştı, hatta İspanyollar Arab yarımadasında 1000 yıl süren bir devlet kurmuşlardı. Hangisi daha inandırıcı geliyor size?
İnönü savaşlarının aslında yapılmadığı uydurulduğu.
Malazgirt savaşının aslında yapılmadığı uydurulduğu.
İspanyolların Arap yarımadasında asla var olmadığı veya uydurulduğu.
D şıkkı hepsi
E şıkkı hiçbiri
Veya biri çıkıp diyecek mi aslında soru da yanlış şıklar da. Eğer böyle ise ben hayalperestlerden mi olurum.
Kilisenin papaz yetiştirirken öğrettikleri bilgiler ile Mühendis yetiştirilmek için öğretilen bilgiler arasında veya bir hindu ile bir müslüman yetiştirmek arasında veya bir denizci veya havacı yetiştirmek arasındaki farklar nelerdir?
Peki, önemli olan nedir sizce?
Dünyanın güneş etrafında döndüğü mü?
Güneşin dünya etrafında döndüğü mü?
Yıldız sistemlerinin kendi arasında döndüğü mü?
Yoksa kanımızın içimizdeki damarlarda döndüğü mü?
İnsanları yönetmek için sese ihtiyaç duyarsınız mutlaka. Bu gong sesidir, çan sesidir veya ezan veya davul sesidir. Tüm sesler size bulunduğunuz bölgedeki baskın kültürü hatırlatır. Bu seslere sessizlikle karşılık vermeniz o sesleri sizden uzak tutmayacaklar, bir şekilde kapınıza kadar dayanacaklardır. Sonra size bir şeyler öğretmeye çalışacaklar hatta bunu da başaracaklar ve sizi veya çocuklarınızı kendi hakimiyetlerinde kullanacaklardır. Bunun yapılması için de zenginlerin fakirler için medreseler, kiliseler, üniversiteler açması gerekecektir, bu kurumlar da toplumu zenginlerin istediği biçimde yetiştirecektir değil mi? Mesela ara eleman ihtiyacından bahsedilir her zaman. Ara elemanlar sizin zihin, tapma veya hayal dünyanıza sokulan birer kolcu veya bey veya öğretmen veya imam veya papaz veya usta veya kurum olabilir değil mi?
Özgür zihinler ara eleman istemezler, ister bu istememeye bir eğitim ve öğretimden sonra ulaşsınlar isterse küçüklükten ara elemanları kötü olarak algılayıp onlardan uzak dursunlar değişen nedir ki?
Yakın zamanda ülkemizin ultra zenginlerinden biri devlet için 2 milyon memur yeter dedi, oysa sanırım memurların sayısı 10 milyonu geçiyor. 10 milyona yakın da emekli varsa mesela toplumun beslendiği kaynak devlet oluyor. Peki ekonomi neydi? Mesela;
Benim sana yemek giderlerim için 10 tl borcum var ve ben bir otel işletmecisiyim.
Sen bana yemek hizmeti sunmak için çiftçiye 10 tl borçlandın.
Çiftçinin de bana otelimde misafirlerini ağırladığı için 10 tl borçu var.
Lakin bu döngüden her üç kişinin de haberi yok.
Bir müşteri geldi sabah saatlerinde oda ayırttı ücretini 10 tl olarak peşin verdi. Sonra kasabayı veya şehri dolaşmak için odaya yerleşmeden veya öğleden sonra gelmek için otelden ayrıldı.
Ben yemek hizmeti veren kişiyi aradım ve 10 tl borcumu verdim, yemek hizmeti sunan eline geçen parayla çifçiye borcu olan 10 tlyi ödedi, çiftçi geldi bana misafirlerini ağırladığım için bana borçu olan 10 tl yi verdi.
Zaman geçti. Müşteri geldi akşam saatlerinde ve acil bir işi çıktığı işin otelde kalmaktan vazgeçtiğini söyledi. Parasını geri aldı ve gitti. Bu arada bahse konu 3 kişi de birbirine olan borcunu ödemiş oldu, birbirlerine itimatları arttı. Müşteri kasabanın veya şehrin yabancısıydı değil mi?
Ben de artık bu dünyanın yabancısı olmaya başladım. Para konusunda değil. Veya ben turist değilim, yabancı değilim lakin artık bu oyunda ara eleman olmak istemiyorum karşımda ara eleman da görmek istemiyorum. Yaban bir kültür ve inanç olsun dünyada. Ne kanun ne tapınma ne de hayal.
Peki bu yol nereye çıkar sizce?
Aşka
Savaşa
Kiliseye camiye veya Tapınağa
Barışa
Yalnızlığa
Gerçekliğe
Hayale
Mezara
Pazara
Hepsi
Hiçbiri.
Bol şıklı bir soru oldu galiba.
Edebiyat sitelerinde de artık görülmeye başlanan basma kalıp kafalar. Zihinlerimiz ıq testleri ile mi ölçüyorlar, ne kadar doğru bu mesela? Örneklerini kundak kesmede mi aramalıyız yoksa bilimsel formüllerde mi?
Sahi Tanrı formülü nedir? Baş bel ve ayak mı? Dünya bu şekilde yönetiliyor. Oysa ben ciğerim ve iflas ettim, hadi yaşayın bakalım dese biri? Veya biri ben mideyim artık çalışmıyorum dese veya ben böbreğim ne haliniz varsa görün dese...Sistem hastalanır değil mi..
Galiba sorun kafalarda başlıyor diyeceğiz, ayaklarımız neden düşünemiyor mesela?
Sürüyseniz çoban ararsınız, bu dünya kültüründeki Tanrıcılıkla alakalı. Dini düşüncenin en çok başvurduğu yol bu.
Belki de sorun Tanrı düşüncesinde olmalı.
Tapacak mısın
Tapmayacak mısın
Hayal mi kuracaksın
YORUMLAR
Ne kadar çok yol varmış böyle!..On üç tanesini yazmış altını da açık bırakmışsınız devamı var anlamında.O zaman bir mola verip yazıyı okuduğumuzda bir türkü söylemek en iyisi.Bu kadar ciddiyet yorar insanı." Yıllar seni Gide gele usandım.."Etraflıca ve muhteşem bir yazı yine.En sevdiğinize emanet olun.Üstadı selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.