- 175 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SERA / 1.Mektup
SERA / 1.MEKTUP
Satırlara dönüşen her ne varsa, bilinme arzusu taşıyan yüreğinde.
Mektup yazmaya karar verdiğim günden bu yana, bayağı bir zaman geçmiş olmalı. Hayatın bu denli hızlı ve anlamsız geçişleri arasında yazmanın gerekliliği biraz geç ulaşıyor ellerime. İçimde ki her fırsatta haykıran o çocuğun yıpranmışlık ve umutsuzlukla kısılan sesine aldanarak…
Merhaba Sera!
Öncelikle Dünya’nın o yıpratan hüzünlü gerdanlığından sıyrılıp, sana yaşamım boyunca hayalini kurduğum bu mektubu yazıyor olmanın o çocuksu heyecanını yaşıyorum. Şu an titreyen sadece ellerim mi? Onu da bilmiyorum. Ben sadece dile getirebildiklerimi yazmanın telaşına kapılmış; tamamıyla her duyguyu yazabilecek kadar da sakinlik bulamadığım, küçük penceresiz odamda anlamsızca sayfalara gülümsüyorum. Evet, insanlara ve yaşama karşı hayatımda bir mesafe, bir mahremiyet yaşıyorum. Beni ben yapan her şeyden tüm çırpınışlarıma rağmen gittikçe uzaklaşıyorum. Kimsenin hiçbir mahlukata ve hayallerine saygı duymadığı bu zamanda, ne kadar çok dayanabilirim onu da bilmiyorum.
İnsanları büyüdükçe artık hiç etkilemeyen o masallardan yola çıkacak olursak, birçok şeyin daha küçükken çocuklara öğretildiği o şartlı yaşam tarzına baş kaldırdığım için mi şu an bu haldeyim.
Nasılsın Sera?
İyi olduğunu umarak…
Sürekli hiç usanmadan sorular sorarak hakkımda merak ettiklerini bir sır gibi saklıyor olmanın yıllardır anlamsızlığını taşıyorum. Seninle tanıştığım o yıllarda henüz kendimle barışık değilken, sorduklarına ne denli cevap verebilirdim Sera.
Bu mektubumda, belki bilmek istersin diye düşündüğüm yaşamım hakkında yazmak istedim.
Hayata gözlerimi ilk defa eski ve yıkılmaya yüz tutmuş toprak tavanlı bir evde açtım. Çocukluğumun bir kısmı bu evde geçti. Annem, zamanın da aç kaldığı için zayıflayıp kucağında son nefesini veren ablamdan bahseder hep. Hayat bazen ölümle, bazen de yaşarken ölümüne sebebiyet verenlerle sınar. Bazı insanlar hayata, bazıları da yaşama yanaşmaya korkarken önüne çıkan acımasızlıklarla savaşır sürekli. Kuralsızdır bazen. Zamansızdır ve de nedensizdir gidişler.
Yaşadığımı anladığım ve yaşamı anlamaya başladığım yaşlarda sefalet içinde yaşarken lastik ayakkabılarla sokakta; asıl fakirliğin insanın yaşı ilerledikçe artan parasına rağmen kaybettikleri aile, dost ve sevdikleri olduğunu henüz anlamamıştım Sera.
Derince bir uçurumun kenarında, her türlü bekleyişten uzak, çaresiz ve yalnız bir anda; varlığına kıymet veren bir kadının gözlerinin derinliklerine dalıp hayatını değiştirebilmesi. Belki sonraki mektuplarda.
Hayatımın birçok kısmını etkileyen, mahveden ve tercihlerimde belirleyici olan hiç şüphesiz ki etrafımdaki insanlar ve de ailemdi. Muhakkak ki her öğretmenin beni sınıftan kovmak isteyebileceği derecede hayalperest ve duygusaldım. Bir çocuğun duygusal ve hayalperest olması kadar olağan bir şey yoktu o zamanlar fikrimce. Dersleri dinlemez saatlerce pencere kenarında yağan karı seyreder, süzülenlerle beraber yere kadar gözlerimle takip ederdim. Muhakkak her defterimin arka sayfasında birkaç satırdan oluşan şiirler vardı. Yaşadığım bu çocuksu duyguların yerlerinde henüz yeni yeni güz yelleri eserken, ben karşılaştığım her şeyi sorgulamaya başlamıştım.
Çok geçmeden beni yatılı olarak kalabileceğim bir yurda verdiler. Henüz okulumun 7. Yılında iki katlı ranzalarda uyumanın vermiş olduğu kimsesizlik duygusu beni etkisi altına aldı. Kimsesiz çocukların yetimhanelerde neler yaşıyor olabilecekleri duygusunu tam olarak kavramış olamasam da aynı duygular içerisinde bir rüzgârın yaprağı savurduğu gibi bende duygular ve arayışlar içerisinde sürüklenip duruyordum. Ailem hiçbir zaman ne düşündüğümü, neler hissettiğimi anlayamadı. Ancak bunu babamın duygusuz ve anlayışsız olabileceği ihtimaline bağlamadım. Çünkü babam küçük yaşlarda anne ve babasını kaybetmiş olmanın verdiği eksikliği yıllarca derin düşüncelerle telafi etmeye çalışıyordu. Onun saç ve sakalında ortaya çıkan ve gün geçtikçe artan beyazlardan anlayabiliyordum. Annem; keşke onu sadece rüyalarda görseydim dediğim yıllarca ağabeyimin üzerine titreyen, bizleri ve yaptıklarımızı bir gün bile takdir etmemiş o kadın. Evde yokluğum onun için hiçbir şey. Şimdi bulunduğum yaşımın çocuksu en büyük eksikliği.
Yurttayken geçen yıllar bende birçok güzel şeye de sebep oldu. Yurdun güzelce döşenmiş en üst kattaki misafirhanesinde sürekli içimdeki o derin yalnızlığı gün geçtikçe daha da fazla arttırıyor, okumanın ve daha fazla öğrenebilmenin arzusunu körüklüyordu. İlk defa bir kitap yazmaya başlamanın ve şiirin o saf heyecanını orda yaşadım. Tabi uyuduğum ranzanın ikinci katı pencerenin göle bakan tarafındaydı. Her günün akşam saatlerinde bizlere verilen demir bardakta çayın keyfini o pencerede tamamlıyordum. Hiç durmadan benliğimi arıyordum. Bazen çok güzel şiirler yazan bir şairin masasında, bazen de saba vakti namaza kalkınca yurdun sessiz bir odasında Kur’an-ı Kerim okurken. Kaçıyordum. Arkama bile bakmadan. Hep kendimden ve benimle arkadaş olmak isteyen akranlarımdan. Ama adres belli değildi. Tıpkı senin için yazdığım bu mektup gibi.
Bundan dolayı sende nasıl bir his uyandırdığını asla bilmeyeceğim.
Şimdilik bu mektubu yazabilecek kadar mecal ve vakit bulabildim.
Sözlerime ve anlatacaklarıma bir sonra ki mektup da devam edeceğim.
“Birgün” umuduyla.
Hoşça kal Sera.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.