- 194 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Şarkısı Yabancı
“Şarkısı Yabancı" Kitabına Dokunan Hanımeli
"Şarkısı Yabancı" Şair Şükran Kara’nın, Ekim 2021’de Klaros Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu ilk şiir kitabıdır. Yirmi sekiz şiirin yer aldığı kitap, seksen sayfa hacmindedir. Şair bu şiir kitabını, ilk öğretmeni olarak nitelendirdiği babasına atfettiğini söylemektedir. Şiirlerdeki anlatımın daha çok birinci tekil şahıs zaman kipinde olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda anlatımın “ben, sen ve biz” üzerinde şekillenmiş olduğunu da söylesek yanlış olmaz.
Şiirlerdeki imge örgüsü ve derinlikli bakış hali, okurun durup düşünmesini daha çok gerekli kılmaktadır. Şairin üslubuyla ve şiir yetkinliğiyle müsellem bir tonajda, şiirlerin istikamet almış olduğunu söyleyebiliriz. İmgenin geniş imkanlarından beslenerek oluşturulan bu çerçeve de kadın bakışının ve kadın duyuşunun başat unsurunu ve bu minvalde bir izleğe sahip olunduğunu söyleyebiliriz. Bu çerçeve, tabi ki de tematize edilen bir olgu üzerinden resmediliyor. Şiir sesinin çok yüksek olmamakla beraber belirli bir ses tonunda olduğunu söyleyebiliriz. Bu şiir sesi daha çok şairin kendi ruhuna değmedi ve karşısındakine aksettirdiği orandadır. Bir nevi şairin yürek cezvesinden taşırdığı tonajda bir ses diyebiliriz.
Şiirlerde, kulağa çokça değen isimlere ve kelimelere bir göz atacak olursak; "eller, kadın, kuş, karanfil, gök, su, tanrı, atlar, anne” gibi ifadeleri sıralayabiliriz. Bunlara kısa kısa değinecek olursak; Bunlardan en başta olanı "el", "eller" ifadesini söyleyebilirim. "bırakılmış ellerim", "ellerimi biriktiriyorum", "ellerimin kıvrımı", "ellerim kadın", "giydir yine türküsünü ellerimin", "ellerin diye bildiğim şarkı", "o sizin elleriniz yağdıkça geceye" gibi bir kısmını buraya taşıyabilirim. "Eller" imgesini bütünleyen "kadın" ifadesi ikinci sırada yer almaktadır. Ayrıca birçok yerde kadın ve el bir arada kullanılmaktadır. "her deniz kırışmış kadın tenidir" (s. 8), “ben bir kadın”, “Onun için en çok kadınlar bilir” (s. 9), “bağışla yalnızca ellerim kadın” (s. 13) gibi çeşitlendirebiliriz. Başka bir taraftan “kuşlar” ifadesi şiirlerde kendisini çokça hissettiriyor. “kuşlarla taşınıyor gökyüzü” (s. 13), “seni kuşlara benzettiysem uçup gitme” (s. 15), “bakışlarında bir kuş hayat” (s. 43) gibi çoğaltabiliriz. Şiirlerde çok yer alan bir diğer isim ise “karanfil”dir. “kırılmış yanlarım var karanfillerin suladığı” (s. 18) gibi.
Şair, yer yer isimlere farklı eylemler yüklemektedir. Rol değiştirmeler yapmaktadır. Böylelikle şaşırtmacalar yapar. Bir örnek verecek olursam; "Ellerimden Başla Sevmeye Beni" şiirinde "...kırılmış yanlarım var karanfillerin suladığı" (s. 18) Burada sulama eylemi karanfillere verilmiştir. Bunun gibi bazı isimler üzerine uyarlanan edimler, işlevler üzerinden enformel bir durum sağlanmaya çalışılmaktadır. Başka bir boyutta "su uyur/ gece uyumaz" (s. 16) gibi bilindik sözlerin değiştirilmesiyle de bu durum sağlanmaktadır. Kimi kelimeler üzerinden de farklı çağrışımlara ulaşılmaya çalışılıyor. Mesela "henüz" kelimesini "henüzlüğüm" olarak kullanılır. Başka bir yerde "şarkı" kelimesi "şarkıladım" olarak kullanılır. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz.
Şiirlerde duygu olarak da daha çok kırgınlık, hüzün, ayrılık, özlem gibi duygu hallerinin taşındığını söyleyebiliriz. Yetkin bir imge örgüsü ve bu duygudaşlıklarla şiirlerin bir okuma ritmine kavuşmuş olduğunu söyleyebiliriz. Yer yer de olsa şairin yumru gibi biriktirip dışa vurduğu duygu yoğunluğuna da şahit oluyoruz. Bu yoğunlaşma ile birlikte bir efruza yol açıldığını da söyleyebiliriz.
Şiirlerde, yer ve özel isimler çok geçmemektedir. Sadece “Kırılabilir İstanbul” şiirini bunlardan hariç tutabiliriz. “istanbul, bizans, roma, beyoğlu, üsküdar istiklal, boğaz köprüsü gültepe, kuştepe, kapalıçarşı, galata, ortaköy, sultanahmet, ayasofya, haliç, samsun, kafkas viyana, afrika, cebrail, meryem, kanuni, yorgo, nerval” gibi isimleri ilk aklıma gelenler olarak sıralayabilirim.
En çok beğendiğim bazı şiir bölümlerini paylaşmak istiyorum izninizle. “kendiyle konuşan kendiyle susar” (s. 9), ölüm hakkında “saçlarında ah yaşayan şeydir belki ölüm” (s. 9). “sen yüzünde israil taşıyorsun bütün kavgaların bu yüzden” (s. 14), “…müziğime değ/ tanrım hemen şimdi/ giydir yine türküsünü ellerimin” (s. 20) Anneyi tasvir ettiği şiir bölümünde “annemse gecenin koynuna oturmuş yalnızlık” (s. 29) Şairin şiiri hakkında bilgi sahibi olunması açısından, bütünlüklü bir şiiri buraya taşımak istiyorum. "Güvercin Bilekli Su" şiiri şu şekildedir. "sulara başladık mı varırız rengine// kana meyilli bileklerim güvercin// o ellerinle kuşlanıyorum dokunmaya/ o ellerinle öpüyorum değdiğimi// bembeyaz örtüler altında değilim// sen bir kadının kalbine büyüyen/ sen güvercin bilekli su// kalbimiz ki orta yeri şarkıların// sonra saçların uzuyor seyrediyoruz" (s.11)
Şiirler, kurgusal ve kuramsallıktan daha ziyade yaşanmışlık ve ampirik söyleyiş üzerinden yol alıyor. Her şair için hatta her insan için hayatının bütün ciddiyetini kundaklayacak, yön değiştirtecek, yeniden başlatacak hadiseler hep vardır ve hep olacaktır. Hem olumlayan hem de olumsuzlaştıran cihetiyle yaşananlar hayatın getirdiklerinden… Bu gerçekçi hal, durağanlık yerine hareketi, etnometodolojiyi barındırıyor. Öz olarak bu kitabı, kişisel bir mülahaza, seslenme ve aşkınlığa sahip şiirler olarak nitelendirebiliriz. Ezgisi imge üzerine inşa edilmiş güzel şiirler okudum. Şairin, şairi tasvir ettiği “Bir Ömrü Şairin” isimli kısa bir şiiriyle yazımızı nihayetlendirelim. “çocukluğu:/ ayaklarında şiirin çelmesinden kalma yaralar// gençliği: / bir gurup şiir tarafından haksızca yediği dayağın etkisi// sonu: ‘anişiirdurması’ sonucu ölüm” (s. 21) Okunmasını önemle tavsiye ederim. İyi okumalar.
İlkay Coşkun
03.02.2024
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.