- 133 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Sabır 3
Soğukkanlılık ve sabır,Allah’ın insana en büyük lütfüdür.Bunu unutmayalım ve tahrikler, tehlikeler,acılar karşısında bize verdiği sabır ve tahammül gücü için O’na şükredelim. Ana-babamızın, çocuklarımızın,yakınlarımızın,bize güvenenlerin yüzlerini kızartacak onların başlarını yere eğecek, bizden utandıracak suç işlemekten Allah’ın bizi koruması için O’na dua edelim.Bu yönde en anlamlı en büyük dua,kuşkusuz Fatiha süresinde vardır: "Bizi doğru yola,nimete erdirdiğin kimselerin yoluna eriştir; gazaba uğrayanların,sapıkların yoluna değil." Fatiha,1/ 7
Allah’ın sabredenlerle birlikte olduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.Hırs göstermek mahrumiyete sebep olduğu gibi sabır da her zorluğun aşılmasında bir anahtar hükmündedir. Bu anahtar üç kademelidir. Bediüzzaman Hazretleri bu üç tür sabrı ve bunlara ulaşma yollarını şu şekilde bizlere bildirmiştir:
Birincisi,günahlara karşı sabırdır.Uyulması gereken kurtuluş şifresi takvadır.Yani yaptığı her şeyi Allah rızası için yapıp,bütün günahlardan kendini korumaktır.
İkincisi,musibet ve belalara karşı sabırdır. Bunun kurtuluş şifresi ise,Allah’a tevekkül edip,teslim olmaktır.Bela ile karşılaştığında Allah’ı şikayet etmemeli,Allah’a şikayet etmelidir.Yani O’nun belasından, annesinden tokat yiyip "Anneciğim" diye yine annesine sarılan çocuk misali yine Allah’a dua edip yardımı O’ndan beklemeli,O’na yalvarmalı,isyan etmemeliyiz. Kur’an’da,Hz.Yakub (a.s.)’ın: "Deki:Ben derdimi de,üzüntümü de ancak Allah’a sunarım." Yusuf,12/86 dediği gibi,bizler de aynı şekilde davranmalıyız.Yoksa Allah’ı insanlara şikayet etmek hiçte doğru bir şey değildir.
Musibet karşısında sabırsızlık gösterenler,mukavemetini kaybederek adeta Kaderi tenkit eder mevkie düşenler aslında musibetlerini hafifletmiş olmazlar.Tam tersine, zaten başına gelmiş olan musibeti bir hayır ve sevap vesilesi yapmak yerine onu aynı zamanda bir ahiret musibeti haline de getirmiş olurlar. Ve kurtuluşlarını imkansız hale getirirler.
Üçüncü sabır ise,yapacağımız ibadetlerde sabırdır.Bu tür bir sabırda insanı en üst seviyelere yükseltir.Tam kamil bir kul olmasını sağlar.
Yalnız bu noktada önemli gördüğüm bir konuyu aktarmadan geçemeyeceğim.Sabır yanlış anlaşılmamalıdır.Sabır demek dövülmeye, sövülmeye,haksızlığa,iftiraya,hakarete,zillete katlanmak ve bunların karşısında "Ne yapalım sabrın sonu selamet" diyerek eli kolu bağlı oturmak değildir.
Asıl sabır şöyle olmalıdır:
Haksızlıkları yenmek için mücadele yolunda,düşmana galip gelmek için techizatı hazırlama yolunda,cehaleti yenmek için ilim yolunda ahlaksızlığı yenmek için edep ve güzel ahlak yolunda karşımıza çıkan güçlüklere tahammül etmektir.Yoksa ilim yolunda hiçbir fedakarlık göstermeden cehaletin eserlerine, düşmana galip gelmek için hazırlama yolunda hiçbir gayret göstermeden, mağlubiyetin doğuracağı feci sonuca razı olmak hakiki sabır olmaz.
Diğer taraftan hakkımızı arayalım derken başkalarının hakkını da yememeliyiz.Onların düştüğü yanlışlığa düşüp fena hareketlere, fenalıkla karşılık vermemeliyiz.Allah-u Teala’nın buyurduğu gibi hareket etmeliyiz:"iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver;bir de bakarsın aranızda düşmanlık bulunan kimse candan bir dost oluvermiştir.Bu olgunluğa ancak sabredenler erişir.Buna ancak büyük bir nasip sahibi olanlar erişir." Fussilet,41/34-35
Cenab-ı Hak inşallah bizleri böyle insanlar seviyesine ulaştırır ve bu yolda gerçek manada çalışan gayret eden kullarından eyler.
Ahmet TULGANER
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.