- 252 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Lulu'ya Böyle Söyledim (Agoni)
Tül beyaz bir meleğe dönüştü.
Işığın ışıkla yıkanmış, ışığın ışığa doymuş bir haliyle beyaz tül bir meleğe dönüştü. O gözenekler ufka açıldı, meleğin eteği ışıkla tutuştu, kanatları perdenin zümrüt yeşili tonlarını yuttu. Duvarlar durur mu? Durduğunu söyleyemem, o lal duvarlar havalandı, şampanya sarısına nurâni tonlar bulaştı.
Sesler düştü, sesler hükmünü yitirdi. Mukaddes kitabın ayetleri, ’kulakları var işitmezler’ boşluğuna düştü. Boşlukta bekleyenlerin vay haline! Şeriat ehli ayetin onlar için indiğini söyleyecek, yatay değil de dikey hadise olsaydı şayet; Münafıklık alameti zuhur edecekti. Fıkıh ehli ’Katli Helal Fetvası’ üzerine münazara ededursun; sesler, senkron, tonlama, anlam ve anlama, anlaşılma, desibel ve ses ölüm uğultusuna büründü. Kulak kuyuya düştü.
Melek odadakilerle beraber her şeyi kuşattı. -Fetva’nın muhatapları ’yuttu’ sözcüğünü tercih ederken, kuşattı kelimesi daha sağlıklı duruyor.- Odanın tavanı Onsekizbin aleme açıldı, fizik yasaları kabuklarına çekildi. Yer çekimi kanunu da. Elmalar asılı kaldı, ısırılan o ilk elma göz kırptı, elmanın içinden kurt çıktı.
Bilinç: İnsan denilen makinenin dinamosu, dinamonun kendini aşan gücü, heybetli tarihin itici lokomotifi, cımbız ile aynanın doğuşu, köşebaşı istimlak varlığı ve yatak odası: Elma kurdu.
Böylelikle sahibini oyun hamuruna dönüştüren bilinç altı tekerlemeleri içinden bilmeceler çıktı. Yaşanılan hayatın kare kare geçit merasimi, hatırlanan ilk hayat karesindeki dut ağacı, yine o duvarların nurani sarısına benzeyen güneşin altın kızları, yaprakların ve dalların arasından süzülen altın kızlar, Tanrı ile tanışıklık, sırtta suya doymuş toprak doymuşluğu, Tanrı ile tanışıklık sonrası süregiden arayış çabası. Çabadan doğan hikayeler, ezberlenmiş büyüklere masallar, cilt cilt olmuşlar, sorular, ünlemler karşısında kaçacak yer arayan Medine Fukarası Cevaplar, berkemal olmayan mükerrer konuların insan yüzünden bıraktığı o aptallık hissi.
Bu hisler karmaşası içinde elmalar geometrik bir ahenkle göğün koynunda salınıyor, elma kurdu elmanın içine rücu ediyor, melek arşı kaplıyor, kareler akıyor, üçgeler göze batıyor, bilinç, labirent içinde hapsedilmiş aç bir farenin peynir kokusuna koşması gibi yalpalıyor, umut ediyor, pes etmek istiyor ama buna da gücü yetmiyor.
Ölüler yurdu, ploteryayı temsil eden papatyalar, bir papatyanın ruhunda can bulmak, hesap kitap işleri, mizan, amel defterleri, konuşan uzuvlar, ay çıtırtısı, güneş çığı, ifritler, cezalandırıcı azap melekleri, zakkum yemişi, yasemin ağaçları ile bezenmiş cennet yolları, sırat, köprü üstünde Zebihalar, toprağa karışan hiçlik, hiçlik içinde büyüyen Nirvana, debelenip durulan Samsara.
Melek nihai vakit çattığında herkese göz kırparmış Lulu. Sekerat imdinde sükunet dile sükunet isteyenlere.
Kendince kal, kimseciklere benzeme.
Lulu’ya Böyle Söyledim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.