- 645 Okunma
- 10 Yorum
- 13 Beğeni
Neden sürekli hüzünlü şiirler yazılıyor?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Neden hep ve sürekli hüzünlü şiirler yazılıyor?
Takip ettiğim kadarıyla sürekli hüzünlü şiirler çok beğeni alıyor. Yine neden diyorum? Acaba keder ve yanılgılar üstünden acımsal bir kalkınma mı planlanıyor? Buna birçok sebep aradım. İlk olarak, hüzünlü şiirler genellikle buradaki insanların ortak duygularına hitap ediyor. Örneğin, kayıp, ayrılık, yalnızlık gibi konularda yazılan şiirler, birçok insanın hayatında deneyimlediği duyguları yansıtır. Bu nedenle, hüzünlü şiirler insanların iç dünyasına dokunabilir ve onların hissettiklerini anladıklarını hissettirebilir diye düşünüyorum.
İkinci olarak, şairlerin şiirlerindeki hüzün kullanılan dil ve imajlar, duygusal etkiyi artırabiliyor. Belki de burada bir bilimsel bir amaç geliştirmiş olacaklar ki Şairler, sözcükler ve imgeler aracılığıyla okuyucuların duygusal dünyasını doğrudan hedef alıyorlar. Örneğin, bir şiirde kullanılan bir metafor, okuyucunun aniden duygusal bir tepki vermesine neden olabiliyor.
Üçüncü olarak, hüzünlü şiirler okuyucuların hayatında bir değişiklik yapabilen mesajlar içerir. Şiirler, içlerinde anlamlar ve öğretiler barındırır ve okuyucuları düşündürür. Hüzünlü bir şiir, bir okuyucunun kendi hayatı hakkında farkındalık kazanmasına ve daha iyi bir yol seçmesine yardımcı olabilir. Evet, burada hüzünlü şiirlerin bir insanın doğasında yalnızca bir kaç kötü kapıyı açtığını fark ettik. Dahası, hüznün bir insanın hayatın tamamını yansıtmadığına şahit olmaktayız. Soru şu? İnsan, yalnız hüzünden mi ibarettir? Yada hüzün mü insanın sosyolojik aynası? Buradan nasıl çıkacağız?
Gel gelelim, günümüz ülke ve ülkerinde aşk yoğunluğu duygularının ne kadar itibar görüp sahip olunduğudur. Buna ilk güzel örnek güzel ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’dir. Duygusal pekişmelerin ve insani etmenlerin belli kökenli kültürel bir geçmişten geldiği üzere halkımız bu tür duygulara ehemmiyet vermişlerdir. Avrupa’da insanların içleri çöllere benzer, bir insanı tohum diye atın topraklaşarak kaybolduğuna şahit olabilirsiniz. Bu durum Uzakdoğu ülkelerinde de aynıdır. Nitekim Orta Asya’da durum Türkiye halkından yana ve duygular daha sıkı yaşanıyordur.
Neden şiirlerde genellikle ağır basan duygu hüzün oluyor dersiniz? Sanırım mutluluk edebi açıdan pek verimli bir duygu değil. Kendim de ara sıra bir kaç şiir karalarım ama hep bir dert, hep bir hüzün. Gerçi yaptığım bu genelleme edebiyat külliyatının büyük bir kısmını göz ardı ediyormuş gibi görünebilir, yani bir solukta onlarca mutluluk ve coşku dolu şiir söyleyebilecek insanlar vardır muhakkak. Ama ben bu akşam o arkadaşlardan ve o eserlerin yazarlarından özür dileyerek şairlerin ve şiirlerin her zaman hüzünlü olduğunu farz edeceğim.
Sanırım hüznün yürekte bıraktığı etki, mutluluğun bıraktığı etkiden daha fazla ya da daha sert oluşu bu durumun nedeni olabilir. Ama cevabın bu kadar basit olması beni tatmin etmezdi açıkçası ya da bu şekilde yazılması beni tatmin etmezdi dersem daha doğru olur.
Şiir, en azından benim için, kendinle baş başa kaldığın zamanlarda ortaya çıkan bir eserdir. Belki de bütün edebi eserler için bu geçerlidir orasından emin değilim. Gündüzleri her ne kadar yorgun olsalar da genellikle geceleri ortaya çıkarlar. Şiirler karanlık ve ıssız anlarda ortaya çıkar. Günlük güneşlik bir ortamda arkadaşlarınla makara muhabbet yaparken şiir yazabilmek bana pek olası görünmüyor. Yalnızken düşünceler geçmişe doğru kayar eskiyi düşünür insan ve geçmiş ister mutlu anılarıyla olsun, ister yapılan hatalarıyla olsun hep biraz hüzün barındırır içinde. Mutlu anlarını özlersin, pişmanlıklarına kızarsın. Böyle bir kafadayken mutluluk dolu şiirler yazmak hiç kolay olmasa gerek. Ben böyle anlarda kendi kendimi sorguya çekiyormuşum gibi hissederim sorarım kendime "Neden böyle yaptın da şöyle yapmadın?" ve sonra eğer şöyle yapsaydım neler olurdu sorusunun cevaplarını düşünürüm ve bir şekilde günü kurtarırım, kötü adamları döverim, esas kızı kurtarırım falan. Bunları düşünmeye başladığımda genelde bir şiir ortaya çıkmaz. Ama "Neden böyle yaptın?" kısmında takılıp kalırsam gayet güzel şiirler yazabiliyorum. En azından benim için güzeller.
Edebi eserlerin güzelliği; yazarının o konuyla kafayı ne derece bozduğuyla doğru orantılı. Mesela yazar bir kadının güzelliğine kafayı ne kadar çok takarsa o kadını bir tanrıçaymışçasına tasvir edebilir. Ve mutlu eden şeyler o kadar da kafaya takılacak şeyler olmuyor. Mutlu olursun, sonra belki biraz daha mutlu olursun, sonra nasıl olsa daha mutlu olurum diye düşünürsün ve genellikle bu düşündüğün olmaz ve ufaktan hayal kırıklıkları başlar. İşte mutluluk bu kadar kısa sürer, bir de hesaba mutlu olduğumuz şeyleri yaparken zaman algımızın biraz değiştiğini ve zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığımızı katarsak, mutluluk çok kısa ve çabuk unutulan bir duygu olup çıkar.
Ama hüzün öyle mi? Değil. Hem de hiç... Hüzün bir zindan gibidir, hücre hapsi gibidir. Karanlık ve ıssızdır. Şiirlerin en sevdiği ortamlar yani. Ve hücre hapsindeki insanların da zaman algısında bozulmalar olur ama onlarınkiler, mutlu olanlarınkinden biraz daha farklı, hatta tam aksi yönde bir bozulma diyebiliriz. Hüzünlüyken zaman çok yavaş geçer, düşünecek çok vakit olur, hüzünlendiren şey neyse tüm detaylarıyla anlaşılabilir. Ve aslında bir şiiri güzel yapan şeyde budur zaten hüznün içinde bulunan o detaylar. Mesela Özdemir Asaf "Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz." demiş, ne kadar basit değil mi? Ama pek çoğumuzun gözünden kaçan bir detay ve bu dize onun efsanevi dizelerinden biri olarak edebiyat tarihine geçer.
Sadece detayları görebilmek değildir, hüznün şaire sağladığı yarar. Birbiriyle alakası olmayan durumları ilişkilendirme konusunda da oldukça yardımcı olur. Sanırım bunun adına imge deniyordu anlamı gizlemek, pek alakalı olmayan sözcüklerin altına derin anlamlar koyabilmek. Hüzünlüyken pek çok şey kişiye hüznünü hatırlatabilir, mesela sigara dumanı gayet hüzünlü görünebilir ya da buruşturulmuş kağıtlar. Buruşturulmuş kağıtlar normal bir haldeyken kişiye sadece çöp olarak görünürken hüzünlüyken çok daha farklı şekillerde görünebilir. Mesela Kahraman Tazeoğlu’nun bir imgesini buna çok güzel bir örnek olur bence "Karnıma avuçlarımla bastırsam sensizliğe doyar mıyım sence?".
Ne yani? Şimdi bütün şairlerin üzgün olması mı lazım? Hayır. Zaten hüzün ve üzüntü aynı şey değildir. TDK sözlüğünde hüzün; gönül üzgünlüğü olarak tanımlanır. Üzüntü, bir durum karşısında ortaya çıkan bir duygu iken, hüzün daha çok bir bakış açısı, bir hayat tarzı gibidir. Bu yüzden hüzünlü insanlar her zaman hüzünlülerdir. Ve işin ilginç tarafı üzüntünün pek sevilebilecek bir tarafı yokken hüznü sevebilmek mümkündür. Ben bütün büyük şairlerin hüznü sevdiklerini düşünürüm, çünkü güzeldir. Üzüntü acı dolu ve can yakıcıyken, hüzün naiftir, sitemkardır bazen, bazen kırılgandır, alıngandır. Ve bir kere işte bu güzel oldu dediğiniz bir şiir yazdığınızda hüznün aslında hiç de sanıldığı kadar kötü bir şey olmadığını anlarsınız.
Peki şairler hüznün neresindedir? Şairler hem zindandaki mahkumdur, hem de kapıdaki gardiyandır. Şair mazoşizmi diye bir olgunun literatürde yer almasını isterdim. Hayatında her şey yolunda gitse bile iç dünyasında bir şeylerin karışık olması şairin işine gelir. Çünkü o karışıklık şiirin hammaddesidir. Şairin bir yanı hüzünden kurtulmak ister ama bir yanı da onu sever, çünkü hüzünde onu mutlu eden bir şeyler vardır.
Şairi en çok mutlu edebilecek şeylerden biri yazdığı şiirin, hissettiği duyguları tam ve etkileyici bir şekilde anlatabilmesidir. Bunun içinse ona faydası dokunacak en önemli şeylerden biri hüzündür.
Son olarak, bazı insanlar hüzün ve acı çekme yoluyla büyürler ve hayatı hüzünlü şiirlerle ilişkilendirirler. Bu kişiler, bu tür şiirleri okurken kendilerini ifade ederler ve özlemlerini, umutlarını ve korkularını dile getirirler. Şayet hüzün sevginin bir adım gerisi ise sevgiden sevgili günlerden neden hiç bahsedilmez. Sürekli hüznü yeşerten kalplerde sevgi ne kadar barınabilir ki? Ya da hüzünlü şiirler yazan insanlar sevgiden nefret mi etmişler? Keza öyleyse sürekli hüzün yazanların birilerini sevme ihtimali yine onların sevgi selliği anlatacak şiirler yazmaları kadardır. Oran çok düşük maalesef. Tabii burada gizlenen başka bir gerçek ise burada hüzün siirleri yazanların hala acılarda olduklarıdır. Onları nasıl kurtarabiliriz bu hüzünden? Onlara sevginin de var olduğunu anlatmamız ve öyle şiirlerle yardımcı olmalıyız. Güven boşluğunun, hissizliğin tavan yaptığı bir ülkede bunca hüzün ancak çokça sevgilerden geri dönen kırılmışlıklardan ibarettir. Sözümü İbn-i Sina’nın mukaddes bir sözüyle bitirmek istiyorum.
"Aktif olarak sevmek, dikkat ve uyum sorunlarını çözer. "
Kadirhan Türkoğlu
YORUMLAR
Mesela o kişi , ben :)
Mutluyien şiir yazasim gelmiyor
Çünkü işime odaklanıyorum ,resim yapıyorum, arkadaşlarimla geziyorum tozuyorum
Yalnız kalmayı tercih etmiyorum , yoruluyorum ,erken uyuyorum ve eve uyumaya giriyorum sadece..
Şiir yazmak için yalnız olmak gerekli
Gece uyumamak gerekli
Konuşacak halin olmayip, yazmayı istemek gerekli...
Telefonlara bakmamak gerekli
Boyaları fırçaları kilere kaldırmak gerekli..
Papatya çayı ile Melisa çayı arasında hangisinin sakinlestirecegini düşünürken
Balkonda duman üflemeye geçtiğini farketmemek gerekli..
Kişisel olarak yanitladim
Ben mutluyken şiir yazamıyorum.
Yazmak istermiydim , evet tabi
Ama olmuyor
Onu yaşarken
Kendimi içinde buluyorum..
Güzel bir paylasim
Güne gelmesi çok iyi olmuş
Döktük içimizi
Teşekkürler 🌿
Sandalcı
Yorumunuzda ki kişisel tercih manevranıza bakınca kendime ayna tuttum. Mesela 4 5 kitabım var ama hiçbirinde hüzünlenerek yazdığımı hatırlamam. Esasen mutluyken daha güzel şiirler türer insan ruhundan. Ama insanların sosyolojik yaşamları ve yaşadıkları çevrelerindeki etken hususlar kişi ya da kişilerin olay ve duyguları farklı yorumlama sebepleri arasındadır.
Samimi açıklamalarınız çok hoştu, teşekkür ederim. 🌿
Sandalcı
Sayın Türkoğlu,
herşeyden önce bu güzel ve içten ampirik tespitlere dayalı yazınız için sizi kutlarım. Bu konu, benim de merak ettigim bir konu, o nedenle yazınız baslığında nacizane kendi düşüncelerimide burada kısa da olsa paylasmak isterim:
Türk Edebiyatında şiir türleri genellikle aşağıdaki beş kola ayrılıyor:
Lirik (Aşk, Duygu, Coşku vs.),
Epik (Destan, Yiğitlik, Savaş.vs..),
Pastoral (Doğa, Kır , Coban vs.),
Didaktik (Öğretici, Tavsiye, Öğüt vs.),
Satirik (Eleştiri, taşlama, hiciv, yergi vs.) ve
Bu platformda ben bu türlere ait çok güzel şiirler okudum. Müsadenizle burada isimlerini yazamadığım diğer şairlerimizden özür dileyerek, onlardan bir kaç örnek vermek isterim:
Lirik : Fransız Bey'in "saltanat"
Epik : Nurgül KAYNAR YÜCE Hanımefendi'nin "Ben Asker Eşiyim"
Pastoral : Ümmühan Yıldız Hanimefendinin "Turna Katarları"
Didaktik : Gül Peri Hanım'in "Yazık oldu Ferhunde'ye" veya Yakamoz Deniz Hanım'ın "Keşke"
Satirik :Sadık Yılmaz Beyin "Şartlı Tahliye"
Şiir ve müziğin iç içe oldukları konusunda bir çok edebiyatçı hemfikirdirler. Şiir tek başına hüzünlü değildir bence, hüzün, şiirin , müziyle birlike oluşturduğu kompozisyonun okuyucusunda olan etkisinde vardır veya oluşur. O, nedenle birazda okuyanın Haleti ruhiyesi ile de ilgilidir. Örneğin,
bir "hey onbeşli" şiirinin hem oyun havası hemde bir ağıt olarak okunup insan üzerinde farklı duygular uyundurması gibi.
Saygı ile
bueyuekyilmaz tarafından 21.1.2024 18:21:25 zamanında düzenlenmiştir.
Sandalcı
Saygılarımla
Mutluyken onarıma gereksinimiz yok. Ruh haliniz olumlu bir yapıdadır. Ancak paylaşıma açıksanız coşkulu şiirler patlar yüreğinizde: Bahar şiirleri; fetih şiirleri, kavuşma şiirleri; doğmuş evlat, torun şiirleri,.. gibi çoğaltılabilirler.
Heyecan durumunuz, milli şuurunuzun yüksek seviyelerde seyrettiği özel günlerindeyse içinizden hüzünlü olmayan coşkun vatan, şehir, memleket şiirleri dökülebilir.
Toplumcu şiirlerle hüzün dalgaları yaşatmadan gerçek verilere dayalı etkin şiirler var edebilirsiniz.
İnce ayar. veren, uyaran, düşündüren şiirler bilgecedir. Her zaman hüzünlü olmaları gerekmez.
Şair, derinden hisseden, inceden inceye görüp gözleyen ve değerlendiren coşkun hislerle donanımlı; bilgi ve kültür katmanlarına sahip kişilerse sadece yüreğini değil, aklını, şuurunu tüm ruhunu, benliğini koyacaktır ortaya.
Hüzünlü duyguların esini ile yazmak; bir yönden içinizi aksettirmek , diğer yönden paylaşarak acınızı hafifletmek ve kederinizi bir parça onararak dengeli bir ruh haline gelmenizi sağlayacak şiirleri akıtır yüreğinizden.
Kıymetli yazınızı ilgi ve beğeniyle paylaştım.
Tebriklerim ve saygılarımla.
Sandalcı
Hüzün, adeta şiirin gizli atölyesi gibi, duyguların çekiciliğini şekillendiriyor. Metaforların ustaca kullanımıyla, kelimeleriniz hüzünle dans ediyor, anlamlarını derinleştiriyor…
Hüzünle yankılanan detayların derinliklerinde kayboldum. Sözcükleriniz, duyguların evrenine bir pencere açıyor ve beni içsel bir yolculuğa davet ediyor. Şairin iç dünyasını anlamak, hüzünle kucaklaşmak, her kelimenizde hissediyorum…
Hüzün, belki de insanın en derin ve samimi duygularını ortaya çıkaran bir mürekkep gibi, sayfanın üzerinde iz bırakıyor. Bu izleri izleyenlerin yüreklerine dokunuyor ve onları kendi içsel labirentlerine yönlendiriyor….
Sözlerinizin güzelliği, hüzünle dolu, ne kadar etkileyici olabileceğini bir kez daha hatırlatıyor ban…
Tebrik ederim.
Sandalcı
Ve tabii teşekkür ediyorum size.
Hayat gördüğümüz mü yoksa gözlemlediğimiz kadar mı? Yine şiir hissettiğimiz ya da hissedebileceğimiz kadar mı? Sanki hüzünlenmek için yaşıyoruz. Takdir edebildiğim tek husus ise insanın ancak hüzünlüyken derinleştiği idi. Çözüm olarak derinlere indiğimiz de yanımıza birilerini de almamız gerekir. Çünkü insan yalnızken bir kişi bile olamıyor. Kişi yalnızlık öncesi biriktirebildiği her şeyin olası bir yalnızlık sonucunda sahipsiz kalabileceğini de biliyor.
Teşekkür ediyorum ilginiz için. Ayrıca bu nitelik taşıyan tavrınız adına da kutluyorum sizi.
Konu başlığındaki "neden?"
Sorusuna çok çok güzel açıklama yapılarak kaleme alınmış;
hemen hemen,yerinde değerlendirmelerin ve örneklemelerin tamamına katıldığım, emek verilmiş bir yazı.
Kurgu olmadan kaleme alınan hüzün şiirlerinde, yaşanmışlık hissiyatını, şiiri dikkatli okuyanlar bire bir sezebilir, bu şairin duygu aktarımındaki başarısı ile ilintilidir.
Tabiri caizse, o şiirde ruh vardır,
Okur ruhu ile şair ruhunun yakınlaşması vardır.
Evet; hüzün genellikle şiirin olmazsa olmazıdır diye düşünülebilir. Şairin hüzünlenmesi için oldukça çok sebepleri vardır çünkü.
Sessizliği bölen, bir ezgi keman sesi bile şairin hüznünü anında tetikleyebilir.
Misal;
"Ay Işığında" isimli bir şarkı vardır bilir misiniz? Onu dinlerken bile kafanızda, hayallerinizde sizi hüzünlere götürecek sınırsız bir hayal yolculuğuna çıkarsınız.
Hüznü tetikleyecek o kadar çok şey var ki, yıldız yağmuru gibi hep üstünüze üstünüze gelirler.
Kendimden bilirim.
Sözün kısası:
Güne gelebilecek güzellikte bir emek gördüm burada.
Gönlünüz hüzünden uzak, hüzün hep şiirlerde kalsın dileklerimle
Çok çok beğendim.
Eyvallah!
Sandalcı
Teşekkür ediyorum ilginiz için. Ayrıca bu nitelik taşıyan tavrınız adına da kutluyorum sizi.