- 370 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
Bir Kış Masalı
3
-ANLATI-
Bacası tüten eski kışlar tütüyor gözlerimde
Tütüyor geçmiş günler
Kar yağmalı kar, eski günlerdeki gibi…
Kış, aklıma kar temalı tabloları getirir hep.
Pieter Brugel’in Kuş Tuzağı tablosuna bakıyorum.
Resmi gözlerimde canlandırırken dünüme gidiyorum...
Sıralı dağların bir uzantısı olan Sakız Dağı’nın yamacına yaslanmış damları topraktan olan, akşamları tek göz pencereleri gaz lambası ile ışıyan ücra bir masalsı köyde yaşardık. Uzun kış akşamlarında ninemin anlattığı, kurdun kuşun masallara indiği dinletiler ve sobada yanan odunların cızırtısı eşliğinde tavana yansıyan ışık dansında hayaller kurardık. Göz kapaklarımız ağırlaşınca gaz lambası kısılır ve sonra uykuya dalardık.
Kışlar hep büyülü gelmiştir bana. Zor geçse de, eğlenceli geldiği için hep çok sevmişimdir. Gökyüzü, pembemsi bir yüz ifadesi edinir bulutlar pürüzsüz bir halı gibi üstümüzde serilirdi.
Çocukluğumun kışlarında kar, nedense hep sabaha karşı daha çok yağardı.
Annem sabah erkenden sobayı yakardı.
Sobada kaynayan çaydanlığın ıslığıyla uyanırdık. Uyanır uyanmaz büyük bir merak ve heyecan içinde hemen pencereye koşar, akşamdan ince ince yağmaya başlayan, yağdıkça çoğalan yeni yılın ilk kar yağışını görmenin çocuksu sevincini yaşardım. Kar elif elif yağardı, tane tane yağardı…
Kar çok yağmışsa kimse okula gitmez ama herkes dışarı çıkar karın keyfini çıkarırdı.
Bu tarifsiz sevinçle kardeşimle lastik çizmelerimizi giyer kendimizi hemen dışarı atardık. Annem, ninemin ördüğü yün çorap, atkı ve berelerimizi giydirir, ellerimize evdeki esi çorapları geçirirdi. Lakin kâr etmezdi, henüz ilk kartopunu küçük avuçlarımızda sıkıp sıkıştırırken çoraplar ıslanırdı.
Çorapları çıkarıp ellerimi nefesimle ısıtmaya çalışırdım, nefesim tükenince babamdan takviye alırdım. Yine de karda oynama arsızlığımı bir türlü gideremezdim. Nerdeyse tüm gün karda oynar, debelenip dururduk. Babamla kardan adam yapardık. Çok üşürdük, kar gibi üşürdük, kar kadar üşürdük. El ve ayaklarımız çok üşürdü, kardan adam daha çok üşürdü...
Her şeye rağmen babam, kardeşim ve arkadaşlarımla karda oynamaktan çok mutlu olurdum. Hepimiz çok üşürdük ama çok mutluyduk...
Arada hızlanan ve lapa lapa yağan kar, üstümüzü başımızı kaplardı.
Ben oldum olası sıskaca denecek kadar zayıf olduğum için böylesi havalarda hep çok üşümüşümdür. Herkesten çok üşürdüm. En ufak bir üşümede ellerim donardı, ayaklarım donardı. Gökyüzü kirpiklerimde donardı…
Hava kararmaya başlayınca hemen eve koşar cayır cayır yanan odun sobasına ellerimizi tutar, sobadan yayılan ışıkta içi pembeleşen parmaklarımıza bakardık.
Gün boyu oynayıp epey yorulup üşüyünce çok acıkırdık. Biz o an yer sofrasında tüten çorbanın sıcak mutluluğuyduk artık…
Bazen tipi başlardı. Rüzgâr pencereden evin içine nefesini üfler, adeta bize ninni söylerdi. Bir varmışlı bir yokmuşlu masallardan kurtlar inerdi köye. Rüzgârın sesine kurt ulumaları karışırdı. Ürkerdik…
Ertesi sabah, pencere kenarına toplaşan kuşların üşüdüklerini ve acıktıklarını düşünerek acırdım, onlara ekmeği cimcik eder verirdim. Uzun telaşlarını izlerdim. Karda bıraktıkları ayak izlerine bakadururdum.
Sonra, şayet kar yağmaya devam etmişse, kardan adamı bozar daha büyüğünü yapmaya çalışırdık. Burnum, babamla yaptığımız üşüyen kardan adamınki gibi kıpkırmızı olurdu...
Sonra kardeşlerim ve arkadaşlarımla bu kez, yokuş aşağı evimizin aşağısında uçma hissiyle karışık, korku, heyecan ve mutluluk içinde kuşlara öykünerek uçar gibi karda kayardık. Lastik çizmelerle çok hızlı kayardık.
…
Yukarıda bir yerlerden dağ bize bakardı, puslu başlardan. Ayaklarının altında serili geniş ovayı izlerdi.
Ben, kuşlara bakardım. Bir mezar bize masallar anlatır şimdi. Kuşlar üşürdü, bir mezar kirpiklerimde üşürdü, üşürdüm.
Kuşlara üzülürdüm, kuşlar uçup giderdi…
ba
YORUMLAR
Ah ne çok anıyı diriltti bu harikulade metin...
Ben nenemle dedemlerde köy okulunda okudum bir yıl.
Onların tek gözlü, minik iki pencereli taş/topraktan yapılmış kışlık evinde nar gibi kızarmış teneke sobanın üzerindeki çaydanlıktan gelen ıslığı yeniden duyar gibiyim.
Yanan odun kokusu sobanın üzerinde ısınan ekmeğin mis kokusuna karışıyor.
Okul yaklaşık 6 kilometre uzakta olduğundan hazırlanmış yemeğim ve kuru yemişler (dut, ceviz, elma, armut, üzüm vs) heybemdeki yerini alıyor.
Tepedeki köyden okul yoluna düşerken köyün diğer çocuklarıyla, bazen küçücük boyumu aşmış oluyor kar.
Kurtlardan korka korka yürüyoruz. Ama bazen köylüler eşlik ediyorsa bize, güvenli ve güçlüyüz.
Kar çokluğundan yanyana yürüyemiyoruz. Önde gidenin açtığı çığırda peş peşe yürüyoruz düşe kalka. Yolumuz hiç çetin değilmiş gibi, bir de kaymaya çalışırken yuvarlanıp kayboluyoruz o kar yığınlarının içinde...
Sonuşta okula gecikmeli geliyoruz. Başımızdan çoraplarımıza kadar sırılsıklam ve donmuş oluyoruz.. Kemal öğretmeninin sobayla ısıttığı sınıf evimiz gibi.
Duvardan duvara gerdiği ipte kurutulan kıyafetlerimiz geliyor gözümün önüne.
"Yerli mali haftası" diye bir tema var. Peçete üzerine yayılan meyveleri yiyoruz. Ne çok değişil tatlar ve ne çok lezzet...
Şehirdeyken de babamın eski "iskarpin" ayakkabılarına geçirirdim ayakabilarıma ve "jet" gibi kayardım mahalle yokuşlarından aşağı. Üşümek mi, kimin umrunda; ta ki buz tutmuş eller ve ayaklarla, ağlaya ağlaya eve gelene kadar...
Evet, bu inci tanesi anılarınız çok kıymetliydi. Kadim bir dönemin sosyoloji, kültürü, tarihi niteliğindeydi. Beni de çocukluğuma taşıdı, iyi ki... :)
Çok teşekkür ediyorum yalın ve sımsıcak anlatımıza.
Saygı ve selam ile Güney bey.
Güney
İyi ki... :) anladım ben onu. İyi ki sen de :))
Selam ve saygılarımla dost kalem.
Güney
İstanbulda doğup büyüdüm ama ayni yaşanmışlık aynı duygular çoraptan eldivenler poşetlerle yokuş aşağıya kaymalar ben yapamadım korkuyordum eve gelince o cayır caýır sobaizda çok cansızdı
İşyerindeyim bir çırpıda köşarak okudum tanıdıktı
Günümedır
Güney
Selam ve saygılarımla.