KOTORDA BİR GÜN
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Balkanlarda Karadağ ülkesi sınırları içinde tarihi, Orta Çağ’a uzanan Kotor’da Eski Şehir bölgesindeyim. Dokuz ve on beşinci yüzyıllar arasında işgallerden korunmak amacıyla yapılan Kotor Kalesine (St. John) çıkıp muhteşem olduğu söylenen manzarayı seyretmek yerine, öncelikle kalenin içinde kalan antik Arnavut kaldırımlı sokakların keşfi için sabırsızlanarak birlikte geldiğim ekipten ayrılıyorum. Burası farklı bir dünya, adeta büyüleniyorum.
Sarp dağların eteklerine kurulu olarak öne çıkıp, Adriyatik denizinin masmavi berrak suları ile güzelliğini birleştiren Kotor, Unesco’nun hem tarihi hem de doğal miras listesinde bulunuyor. Eski Şehirde ise hepsi de tarihin izlerini taşıyan ihtişamlı taş yapılar göz dolduruyor. Batı deniz kapısı, nehir kapısı, güney kapısı ana giriş kapıları olmak üzere, bazıları burç, köşe ve kule olarak adlandırılan toplamda yirmi tane kapı var.
Sahil tarafındaki ana kapıdan giriş yapıyorum. Buraya Silahlar Meydanı diyorlar. Karşımda on yedinci yüzyıldan kalma bir saat kulesi. Tam ortasında kocaman kırmızı bir fiyonk. Altında utanç anıtı dedikleri bir yapı. Sur içinde herkes birbirini tanıdığından ufak tefek suç işleyenler bu utanç anıtının önüne getirilip yumurta ya da çürük domates yağmuruna tutularak utandırılıyormuş.
Eski Şehrin daracık sokaklarında birbirine bağlanan on tane meydan ve gezilecek çok fazla yer var. Dönemin büyüklerinin balkon konuşması yaptığı belediye binaları, kalabalık turist gruplarının istila ettiği katedraller, aziz ve azizelerin mumyalanmış vücutlarının sergilendiği kiliseler, duvarlarındaki kabartma ve taş süslemeleriyle ilgi çeken saraylar... Kültürel enstitüler, kimsesiz çocuklar yurdu, askeri hastane, karampana tulumbası, 1863lerde kurulan lisenin şimdilerde turizm ve otelcilik okuluna dönüşmüş hali, silah deposu, elektrik santrali ve tabii liman kenti olması dolayısıyla denizcilik müzesi. Binaların altlarında ise cıvıl cıvıl mağazalar, hosteller, restoranlar ve kafeler...
Restoran ve kafelerin önünden geçerken pencerelere asılan menülerin fiyat listesine göz atmayı ihmal etmiyorum. Pizzacılardan birinin önünde şekerleme yapan tatlı ama irice bir kedicik ile bakışıyoruz. Gezi sırasında sıklıkla rastladığım farelerin düşmanı, Kotorluların ise kanalizasyon alt yapısı olmadığı için kutsalı sayılan şişman kediler... Birçok evin balkonunda heykellerini dikmişler. Hatta bir kedi müzesi bile inşa etmişler.
Dolaştıkça fark ediyorum ki Kotorlular 2024 yılını karşılamak için epeyce bir özen göstermişler. Ara sokaklarda dahil burada baktığım gördüğüm her şey süslü. Sokak lambalarının başlığının hemen altından tutun da yakıncacık evlerden karşıdan karşıya gerilen çamaşır iplerine kadar kırmızı kurdele bağlayıp, minyatür şemsiyeler asmışlar. Bütün balkonlarda oyuncak ayıcıklar, peluş bebekler, rengarenk paketler... Ağaçlar ışıklandırılmış, yıldız yıldız motifler görsel şölen sunuyor. El yapımı bir tekne kurulmuş meydanlardan birine. Tülden yapılmış yelkenlisine parlak gri, mavi ve beyaz balonlarla kenar oyası işlenmiş. Az ilerde sol tarafta üzeri tel ızgarayla kapatılmış bir kuyu. Kuyunun yanında bir ağaç, etrafı yarım metre kadar taşlarla özenle çevrelenmiş. Ağacın dibinde, içinden yapay sarmaşık çiçekler fışkırıp yerlere kadar uzanan büyükçe bir testi bulunuyor.
Beş altı basamaklı merdivenden yukarı doğru çıkıyorum. Daha önce rehberimizin Türkçe bilenlerin olduğu yabancılık çekmezsiniz diyerek yönlendirdiği sokağı ararken; pırıl pırıl beyaz gömleği, tertemiz ütülenmiş siyah önlüğü, yüzünde gülümsemesiyle orta yaşlı bir garsonla karşılaşıyorum. Türkçe bilip bilmediğini soruyorum.
’’ Turk!.. Gu le gu le.’’ diyor.
Şaşırıyorum. Kovuluyor muyum acaba nedir? diye düşünürken ...
EbRuAsya//
devamı yarın..
YORUMLAR
Bu harika yazınızı okurken Ebru Üstadım
Yahya Kemal Beyatlı'nın Üsküp şiiri aklıma geldi nedense. Oraları bizim yitik şehirlerimiz. Oraların hasreti hala gönül ufkumuzda buram buram tütüyor.
Düzeltiyorum Üstadım ...
ÜSKÜP ...Kaybolan Şehir
Üsküp ki Yıldırım Beyazıd Han diyârıdır,
Evlad-ı Fatihân’a onun yâdigârıdır.
Firûze kubbelerle yalnız bizim şehrimizdi o;
Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyla biz’di o.
Üsküp ki Şar Dağ’ında devâmıydı Bursa’nın.
Bir lâle bahçesiydi dökülmüş temiz kanın.
Üç şanlı harbin arş’a asılmış silâhları
Parlardı yaşlı gözlere bayram sabahları.
Ben girmeden hayâtı şafaklandıran çağa,
Bir sonbaharda annemi gömdük o toprağa.
İs’a Bey’in fetihte açılmış mezarlığı
Hulyâma âhiret gibi nakşetti varlığı.
Vaktiyle öz vatanda bizimken, bugün niçin
Üsküp bizim değil? Bunu duydum, için için.
Kalbimde bir hayâli kalıp kaybolan şehir!
Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!
Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,
Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.
Yahya Kemal Beyatlı
Devamını bekliyoruz .
Selam ve hürmetlerimle
redfer tarafından 13.1.2024 16:33:49 zamanında düzenlenmiştir.
Rû //
merhaba ilyas bey.
''oraları bizim yitik şehirlerimiz'' dediniz ya
üsküp doğumlu olan yahya kemal bu durumu
-kaybolan şehir- şiirinde
nasıl da duygulu bir şekilde dile getirmiştir.
Üsküp ki Yıldırım Bayazıd Han diyârıdır
Evlâd-ı Fâtihân’a onun yâdigârıdır.
Firûze kubbelerle bizim şehrimizdi o;
Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyle biz’di o.
Üsküp ki Şar-dağ’ında devâmıydı Bursa’nın
Bir lâle bahçesiydi dökülmüş temiz kanın.
Üç şanlı harbin arş’a asılmış silâhları
Parlardı yaşlı gözlere bayram sabahları.
Ben girmeden hayatı şafaklandıran çağa,
Bir sonbaharda annemi gömdük o toprağa.
İsâ Bey’in fetihte açılmış mezarlığı
Hulyâma âhiret gibi nakşetti varlığı.
Vaktiyle öz vatanda bizimken, bugün niçin
Üsküp bizim değil? Bunu duydum için için.
Kalbimde bir hayâli kalıp kaybolan şehir!
Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!
Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,
Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.
...
katkılarınız için teşekkür ediyorum
saygı ve selamlarımla
Anıların beslediği hatıralar, zamanla belleğimizde tarih olur; ve yeniden yeşerir içimizde..
Kotor'un taş sokaklarında, tarihle harmanlanmış bir atmosfer içinde gezinmek, adeta zamanın dokusunu hissetmek gibiydi. Kotor Kalesi'nden ayrılıp antik Arnavut kaldırımlı sokakları keşfe çıktığınızda, bir başka çağa adım atmış gibi hissetmiş olmalısınız. Eski Şehir'in her köşesinde tarih kokan taş yapılar, geçmişin izlerini gizemli bir şekilde taşıyordu.
Sur içindeki kapılar, adeta tarihle işlenmiş birer eser gibiydi; Batı deniz kapısı, nehir kapısı, güney kapısı... Her biri ayrı bir hikayeyi anlatıyor gibiydi. Silahlar Meydanı'nda karşılaştığınız on yedinci yüzyıldan kalma saat kulesi ve altındaki utanç anıtı, geçmişin ilginç uygulamalarını gözler önüne seriyordu.
Eski Şehrin daracık sokaklarında dolaşırken, on meydanın birbirine bağlandığı bu büyülü yerde, katedrallerden saraylara, kültürel enstitülerden denizcilik müzesine kadar pek çok tarihi zenginlikle karşılaştınız. Bu mekanların altındaki cıvıl cıvıl mağazalar, restoranlar ve kafeler ise şehrin canlılığını adeta hissettiriyordu.
Kotorluların 2024'ü karşılamak için özenle hazırlandığına şahit olmanız, sokakları süsleyen minyatür şemsiyelerden, balkonlardaki oyuncak ayıcıklara kadar birçok detayda kendini göstermiş olmalı. Şehrin her köşesindeki görsel şölen, sanki bir masalın içindeymişsiniz hissiyatını yaratıyordu.
Ve sonunda, orta yaşlı garsonun sıcak Türkçesiyle karşılaşmanız, bu büyülü atmosferin sadece görsel değil, duygusal bir deneyim haline dönüştüğünü gösteriyordu. Kotor'da geçirdiğiniz anılar, sadece tarihi bir şehri değil, ruhuyla size dokunan bir yaşam hikayesini anlatıyormuş gibi hissettirmiş olmalı.
Yol , yokluğun doldurduğu zaman olur, an deryaya dalar , harman olur…
Yazılarını okumak her zaman güzel sevgili Asya. Güne gelen bu yazın için de gönülden tebrik ediyorum.
Sevgilerimle
Rû //
çok teşekkür ediyorum
en içten sevgilerimle