REĞAİB KANDİLİ ,BU KUTLU GECE, GÖNÜLLERE FERAHLIK GETİRİR
REĞAİB KANDİLİ
BU KUTLU GECE, GÖNÜLLERE FERAHLIK GETİRİR
(İlyas Kaplan (Emekli Öğretmen)
Reğaib Kandili Üç Ayların başlangıcı Receb-i Şerifin ilk gecesidir.
Bu gece rahmeti sonsuz Cenabı Hakk’ın kullarına olan kerem ve ihsanının bol bol bağışlandığı Ramazan ayının müjdecisi ve ilk ayı Receb-i Şerifin girişidir.
Ramazanı Şerifin müjdecisi olan Receb ayına ve bu ayın ilk Cuma akşamına rastlayan Mübarek Reğâib Kandiline kavuşmuş olmak, faziletli kulluk hayatımıza sevinç getirir.
Bu gece, Ulu Yaratan Yüce Allah’ın rahmet ve mağfiretinin kullarına bol bol bağışlandığı Üç Ayların başlangıcıdır. Bu aylarda manevî gücümüz artacak, ruhlarımız arınacak ve duygularımız yücelecektir.
Bu mübarek zamandan, ilâhî ihsandan yararlanarak Rabbımıza karşı görevlerimiz deki eksiklikleri ikmâle çalışmalıyız.
Bu kâmil kulluklarımızın gücü ile. birbirimizle ilişkilerimizi güzel ahlâk, karşılıklı sevgi, saygı, hoşgörü esaslarına göre düzenleyerek milletçe birlik, beraberlik ve kardeşliğimize, dinî bütünlüğümüze arız olan hırs, ihtiras ve düşmanlıkları silelim.
Meselelerimizi iyilik, güzellik sevgi ve kardeşlikle çözme yolunu benimseyelim ki, umduğumuz ilâhî affa ve mağfirete erebilelim.
İnsan ile Ulu Yaratıcı arasında bağlantı kuran, kula Rabbın nimet ve rahmetinin yakınlığını sağlayan duadır. Dua; yalvarmak, istemek anlamında olup, kulun Mevlasından bir arzu ve emelinin gerçekleşmesi için yardım dilemesidir. Dua. yaratılıştan insanın içinde bulunan bir kabiliyettir ve manevî gelişmemiz için gereklidir.
İnsan, çoğu zaman sıkıntı anında, başına gelenlerden kurtulmak, genişliğe ermek, Rabbın sonsuz cömertliğinden yararlanmak ve O’nun huzurunda kendi güçsüzlüğünü ve eksikliğini belirterek mutluluğa ermek için dua eder.
Bazen insan, hayatın ezici baskısı ve çığ gibi büyüyerek üzerine gelen olayların karşısında çaresiz kalır. Bu durumda onu, manevî huzura ve sükûne kavuşturacak biricik dayanağı duadır.
Kul, zaaf içinde kuvveti, kuvvet halinde huzuru, âlemlerin Rabbine yalvarmakta ve O’na kullukta bulur. Duanın islâm dininde yeri çok büyüktür. Numan B. Biş’rin rivayet ettiği bir hadisi şerifte, Sevgili Peygamberimiz : "Dua ibadettir" buyuruyor.
Yüce Allah, kullarına kendi öz nefislerinden daha yakındır. O Yüceler Yücesi, kullarını ezelî bilgisiyle, kudret ve azametiyle çevrelemiştir. Ruhumuzun derinliklerinde bizim için bilinmeyenler O’nun için açıktır.
Keremi sonsuz Allah, bu konuda meâlen şöyle buyuruyor : "Resulüm! Kullarım sana Beni sorarlarsa, bilsinler ki Ben, şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyen, dua ettiğinde duasın’ kabul ederim, artık onlar da davetimi kabul edip, Bana inansınlar ki doğru yoldan yürüyenlerden olsunlar". (1)
İnsan, yaratılışı gereği zorlukları yenmek, içindeki üzüntüleri gidermek için derdini dökecek içten bir dost arar. Böylece manevî düzensizliğini huzura çevirmek imkânını bulur, işte kudretiyle ilmiyle her şeyi çevreleyen ve yaşamamızı devam ettiren, gizli aşikâr her şeyi çevreleyen ve yaşamamızı devam ettiren,kendi öz nefsimizden bize daha yakın olan O Ulu Rab’dan istemek, iç üzüntülerini rahman ve rahîm olan Allah’a açmak, O’nun rahmet ve bağışlamasına sığınmak, insanın yaşayışında en kuvvetli dayanağı, huzur ve sükûn kaynağıdır.
Dua insanın nefsini güçlendirir, yalnız Allah’a güvendirir, iç rahatlığına erdirir. islâm’ın öğrettiği dua, insanın sıkıntı anlarında olduğu gibi, Yüce Rabbın nimetlerinden ve cömertliğinden yararlanırken de yapılmış olmalıdır.
Kul. Allanın verdiği nimetlere daima şükretmeli ve o nimetlerin devamını dilemelidir. Dua bu anlamda kulun- Rabb’ma şükran görevidir. Çaresizlikler içinde kıvrananların tek sığınağı Mevlâ’nın rahmeti, mağfireti ve rızasıdır. Gerçek müminlerin, şükranlarının, Allah’a yalvarış ve yakarışlarının ifadesi duadır.
Şimdi mealini vereceğimiz şu âyeti kerimeler insanın zayıf ruhî halini açıklıyor ve yüce Allah şöyle buyuruyor :
“İnsan, iyi şeyleri istemekten usanmaz; başına bir kötülük geldiğinde ise büsbütün ümitsiz ve karamsardır
Uğradığı bir sıkıntıdan sonra ona tarafımızdan bir nimet tattırsak mutlaka şöyle diyecektir: “Bu benim hakkımdır; ayrıca kıyametin kopacağını sanmıyorum ama, dönüp rabbime varacak olsam bile, O’nun huzurunda benim için güzel şeyler bulunduğundan eminim."
"Biz, inkâra sapanlara neler yaptıklarını mutlaka açık seçik bildireceğiz ve onlara kesinlikle ağır bir ceza tattıracağız."
"Ne zaman insanoğluna bir lutufta bulunsak arkasını dönüp uzaklaşır; başına bir kötülük geldiğinde de uzun uzadıya yalvarıp yakarır.”
Bu ayeti kerime insanın ruh halini ne kadar güzel açıklıyor. İnsan, başarıya erdikten sonra, adeta nimetler içinde yüzerken Rabb’ini asla unutmamalıdır. Hatta eski kurtulduğu sıkıntılardan sonra kavuştuğu nimetler uyanıklık içinde, mutlu huzurlu yaşayışının esası olmalı, mümin bu durumda daha çok şükrünü, hamdini ve kulluğunu arz etmesini bilmelidir.
Müslümanın her durumda ayakta, eğilirken, secdede ve otururken yapacağı duasını, yaratılış âleminin çeşitli teşbih ve şükürlerini namaz İfade eder. Namaz, müminin Rabbına en yakın olduğu Miracı ve her türlü şükrünü, hamdini, yalvarış ve yakarışını yaptığı en güzel ibadetidir. Belirtilmiş erkân ve şartları ile yapılan duadır.
Namaz ruhla bedenin birlikte, Rabb’ın yüceliğine yönelişi, nefsin O’nun huzurunda olgunluğunun vesilesidir. Mümin namaz kılarak huzur bulur, aczini ve kusurunu belirtir.
Müminler bu ibadeti yaparken hem Allah’ın emirlerini yerine getirirler, hem de iç üzüntülerini giderirler. Daima ilâhi murakabede bulur kendini ve kötülüklerden korur.
Dua. insanın ruhunu kuvvetlendirir, ilahi yardımı gerçekleştirir, insanın manevî yükselişini, şehvanî ve bayağı duygulardan kurtuluşunu ve olgunluğunu sağlar. Müslüman namaz kılarak dua etmiş olur.
Namazdan sonra dua eder, yemekten sonra dua eder, yolculuğa çıkarken dua eder, darda ve genişlik halinde kısaca her yerde ve dilediği zaman dua eder.
Onun yakın ve imanla dolu kalbinin karşısında daima sonsuz kerem sahibi Mevlâ’sı vardır. Kulun Rabb’ına yalvarışlarında kimse araya giremez. Duaya başlarken Allah’a sığınılır ve âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygambere salât ve selâm getirilir.
Duanın yeri nere olursa olsun, dua eden, temiz bir kalple ve dille olmalı ve yalvarışlar samimi ve içten gelen bir deyişle yapılmalıdır. Duada sevgi, huşu ve imanla dolu kalbi Allah’a yönelterek, yalnız O’na yalvarıldığı bilinmelidir. Duada tantanalı ifadelere ve yapmacık kelimelere yer verilmemelidir.
Sevgili Peygamberimiz dualarını özlü ve kısa yapardı. Duada yüksek sesle, emredercesine bağırarak dua etmek makbul değildir. Bu yalvarışlarda gönlün dilekleri dille ifade edilmelidir.
Dua edenin hali ,duada önemlidir. Mümin ne kadar samimi, işleri riyadan, gösterişten kibirden. nefsi kirliliklerden uzak ise, gönlü ne kadar berrak ise o kadar makbuldür.
Şüphesiz böyle temiz kalple, kutsal anlarda ve yerlerde, özellikle seher vakti yapılan dualar çok faziletlidir.
"Dua yapmasını bilmiyorum," demeyelim. Dilimizin döndüğü ve gönlümüzden çıkanı söyleyelim. O yüce Allah "Rabbim! Yardımından yoksun bırakma," diye yalvaran kulu kereminden çevirmez.
Namazın dışında dua, her dille yapılabilir, hatta bazen kelimede olmaz, bazen yalvarışlarda ki iki damla göz yaşı, uzun cümlelerden daha özlü olur, kabule karin olur.
Yüce Allah, yine kereminden, rahmetinden eski salih insanların ve peygamberlerin dilinden bize bazı dualar öğretiyor, dilersek iyice anlayarak bunlarla yalvarınız.
Rabbimizin veya Sevgili Peygamberimizin yaptıkları dualarla yakarırız. Bunlara me’sûr dua denir. Bu çeşitlerini yapmak da sevaplıdır. Duaların umumi olanı makbuldür. Bir müslüman duasında kendisi gibi başkalarının da iyiliğini istemelidir. Rabb’inden.
Bize Kur’ an-ı Kerîm’de öğretilen duaların en güzeli Fatlha’dır. Bunu her müslüman bilir, her fırsatta okur ve bununla Rabbine sığınır.
Bakara suresinin son ayetinde "Rabbena diye başlayan bir dua ayeti var ki devamı şöyle :
"Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi taşıtma, bizi affet, bizi bağışla, bize acı, Sen Mevlâmızsın, kâfirlere karşı bize yardım et." (3)
Bu, öğrenmemiz, devamlı okumamız gereken bir yalvarıştır.
Mübarek üç aylara girerken, ibadetlerimizin feyzini, tevbe ve istiğfarımızı artıracağız. İçten gönülden affımız, saadetimiz için dualar yapacağız. Yüce Rabb’a kulluğumuz, bize büyük huzur verecektir.
Bu duygularla bütün müslümanların Regâib Kandilini ve Üç Aylarını tebrik eder, bu mağfiret günlerinin millet ve memleketimiz ve bütün İslâm Âlemi için, huzur, mutluluk, rahmet ve mağfiret vesilesi olmasını dilerim, insanlık için Cenabı Hakk’tan hidayet temenni ederim. Allah, bizleri güçsüzlük içinde yalnız bırakmasın inşaallah
Receb, Şaban ve Ramazan bize ve bütün İslâm Âlemine hayırlar, salih yaşayışlar getirsin. Cümlemiz hakkında mübarek olsun.
Kaynak
------
(1) el-Bakara : 186
(2) el-Fussilet : 49 - 50 - 51
(3) el-Bakara : 286
Prof.Dr. LÜTFİ DOĞAN ,DİYANET GAZETESİ