- 449 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
OKUDUĞUM EN GÜZEL KİTAPSIN...
Düşlerimden dökülen iplik parçaları ve kaybettiğim iğnenin dokunulmazlığı.
Ah, ne ki:
İğne ucuyla kazılan kuyuya düşmek.
Ah, ne ki ardı ardına çuvaldızı tüm dikenleri kendine batırmak.
Bir ömrümü adadığım kitaplar ve tahsil hayatım gerçi üzerinden çok zaman geçti ama ben hala öğrenci kimliğimi korumayı şiar edindim ve ev işinden asla haz etmediğim kadar ailem beni bu konudan muaf tutmuşken ve şimdi her şeyin idaresi ve sorumluluğu bana kalmışken.
Öykülerden öyküler çıkarabildiğim yetmedi…
Her şiire bir hikâye diktiğim yetmedi.
Şiire yazdığım nice nazire.
Ve sevgili Keykubat, mademki tarihin tozlu sayfalarını karıştırıyorum yoksa tek kazan kaldıran yeniçeri ben miyim?
Aramın hep iyi olduğu lügat, kitap yetmedi birkaç yabancı dil ve semeresini alamadığım kadar sevap işlercesine bir maddi karşılık almadan kafa yorduğum onca şey:
Keşke.
Haz etmesem de bu kelimeden tarih tekerrür ederken nasıl dilimden düşürürüm?
Keşke.
Mızrabı kırık.
Solfeji suskun.
Notalarınsa gamına tutkun.
Hep de dediğim gibi:
O sol anahtarı nasıl ki içimde saklı…
Ve ne hikmetse sevgiyi soluduğum sevgiyi kovaladığım mekânlar ve insan izlekleri.
Kitaplar ve ben.
Bu da yetmez iken:
Bir kitaptan üç dört tane edinebilme başarısına ulaşıp kitaba verdiğim parayı çok görmezken.
Marifet sandım ve bilgiyi hep en üste taşıdım bu arada hayat geçerken zaman ellerimden kayıp giderken pek çok şeyi en başta kendimi ihmal ettim ve işte hayat dersinden ve ev işlerinden sınıfta kaldım.
Yazmak çok vaktimi almasa da bir emek veriyorum.
Bir yazı ile de yetinmeyip…
Derken biriken yüzlerce hatta binlerce Word dosyası ve bunları yazan sanki ben değilmişim gibi kolaylıkla da bunca şeyi gözümü kırpmadan ve görücüye çıkarmadan uzay çöplüğüne bırakıyorum.
Kendimi tekrarladığıma kanaat getirmişsem hele ki.
Ve kendimle olan yarışımda kendimi alt etmek adına bir gayretle.
Sözün özü sevgiyle yazdığım ve bir ömür neyle iştigal olursam olayım içine sevgiyi kattığım…
Eh, hal de böyle oldu mu en başta iş yaşantımda meslek seçimlerimde çalıştığım ortamlarda hep en üst seviyede oldu beklentim en başta insanlardan yana bu da yetmezmiş gibi bana verilen her iş her görevi kısa sürede tamamlayıp yetkilime teslim etsem bile hep detaylarda boğuldum.
Yaptığım hata ise aşikârdı ve bunu bir gün iş arkadaşım yüzüme haykırdı öfkeyle:
‘’Burası okul değil.’’
Ki işimi de layığıyla yaparken çalıştığım onca bankada hep de gözümü zirveye dikmişken ve her detayı her işi ayrıntısı ile öğrenmek adına çaba sarf ederken.
Evet, iş yeri idi bulunduğum mevkiiler:
Banka olsun çalıştığım ortam ya da bir şirket ben her nasılsa bir okul birer okul olarak addettim.
Hal de böyle oldu mu meslek hayatıma nokta koyup akademik kariyer hayallerimi gerçek kılmak adına yola çıktım.
Burada devasa bir Es veriyorum ve aradan geçen yirmi yılı silip günüme varıyorum.
Aşağı yukarı on bir yıldır aralıksız yazıyorum verdiğim kısa molaları da saymadık mı ve işim gücüm bir ömür kitaplarla da oldu mu.
İşi eğlenceli kılmak zaten benim açımdan bu şekilde mümkün hele ki kitapların o kokusu yok mu bazen d/okunmaya kıyamadığım ve zaruri olan diğer şıkları da eledim mi şimdilerde hayli zorlanıyorum hani.
Bu yazımın bir edebi kaygısı yok ve uzun cümleler kurup zora sokmayacağım sizleri elbet albenisi de olmalı hani hele ki duygular da bu denli yoğun oldu mu.
Sanmayın ki durduk yere yazıyorum.
Sanmayın ki bir elim yağda bir elim balda ki…
Bir ömür hayatı bu şekilde yaşatan ailem ve babam gittikten sonra bile annemin bize hiçbir şey hissettirmediği gelin görün ki işin içine hastalık hatta ölme ihtimali de girdi mi tüm dengeler değişti.
Seve seve işimi yaptığımı söylemeliyim gerçi bir yaştan sonra ev işlerine nasıl bağışıklık kazandım tartışılır.
Bol bol yemekleri yaktığım.
Deterjanın tozunu ayarlayamadığım.
Alışveriş ise büyük bir külfet ve pahalılıkla başa çıkamadığım kadar eksik ya da fazla aldıklarım.
İş de böyle oldu mu iki seneye yakın bir zamandır kitaplara kolay kolay ulaşamıyorum okuyacak vakit de bulamadığım gibi yazdığım onca şeyi de iki arada bir derede yazıyorum.
Kitaplar benim dünyam iken şimdi tek dünyam tek hülyam var:
Elbet annem ve onun bir an evvel sağlığına kavuşması ve durum bundan ibaret iken kitapların yerini başka şeyler aldı yine de şikâyet etmiyorum yeni hayatımdan ama kitapları çok özlediğim de aşikâr.
Okumak hep mutlu etmişken beni yazmak bunun yerini şaka maka aldı diyebilirim en azından internet ortamında bulabildiğim ne varsa kısıtlı bir zaman diliminde okumaya çaba sarf ediyorum ve ilham perim aklına estiği gibi uğruyor ya da hiç düşmezken yolu bazense uzun süreli bir konaklama ile bana eşlik ediyor.
Türlü imkânsızlığa rağmen arkadaşlarıma hocalarıma seve seve yorum yapma gayreti içerisindeyim ama inanın ki her yere yetişemiyorum elbet olan ya tencerede unuttuğum yemeğe oluyor ya da beni bekleyen sair ev işlerine.
Büyürken uzak kaldığım pek çok şey ve dikiş dikmeyi dahi yeni yeni becerirken bir de demez miyim:
Söküklerimi kalemle dikiyorum.
Lakin kıyafetler ve sökülen giysiler benden kalem yerine iğne tutmamı emrediyor.
Bir fiyasko mu?
Yoksa hayatın kaderin kumpası mı?
Kitaplarımı çok özlesem de bir süre daha böyle idare edeceğim.
Kendime dahi vakit ayıramazken yazmakla teselli buluyorum ve işte kendime ayırdığım çok kısıtlı bir zaman dilimi üstelik okuyucu en güzeli hak ederken…
Elim kalem tuttuğu kadar yavaş yavaş iğne tutmayı da öğrenecek büyük ihtimalle yine de her şeyin mükemmel olması sadece bir hayal.
Eskiden bir gün sonra için, ne okusam ne yazsam diye dertlenirken şimdilerde başka gayelerle iştigalim ve benim okuduğum en güzel kitap iken annem ve ben onu okumaya doyamazken yeter ki Allah varlığını başımdan eksik etmesin…
Sevgilerimle sevgili kitap ve gönül dostlarım…
YORUMLAR
insanın okuduğu en güzel kitap yine insandır ben okuyamadım doğru dürüst, oysa hem çözmesi kolay hem de çok zor.
Anlaya bilsem annemden gelen mesajı, çöze bilsem babamdan gelen şifreleri. bana göre çok zor. Ama siz çözmüşsünüz anneniz aile ferdiniz okuduğunuz en güzel kitap
yüreğinize sağlık itina ile okudum
fakat çözebildim mi bilmiyorum
Ama inanın severek okudum
tek başına kaldığımızda daha farklı hayat
o zaman insanı okumak daha da önemli oluyor
selamlar saygılar
hayırlı sabahlar
Gülüm Çamlısoy
Okumak sonsuzluğa denk düşen tıpkı sevgi gibi tıpkı sevdiklerimiz gibi ucu bucağı olmayan keza yazmak da.
,Güzel yüreğinize çok teşekkür ederim.
Gününüz ve ömrünüz aydınlık geçsin İnşallah
Selam ve saygılarımla
Ömrü güzel olası Anadolu'n canı üstat, Kalemin daim ola dileklerimle, yüreğine sağlık
Gülüm Çamlısoy
Yürek dolusu teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum.
İçten selam saygılarımla...
Var olunuz
Mademki resmi düzeltemiyorum resimle örtüşen yazımı da buraya ekleyeyim.
KIRIK FİNCAN
‘’Mesele büyük değil,
Derin değil,
Apaçık, ortada ve dumana karışmış durumda.
Mesele ileri değil,
Pay değil,
Şimdi, acı ve ölü sesleniyor.
Seven insan acır,
Seven insan hisseder,
Seven insan seçer.’’(Alıntı)
Bir düş idi ördüğüm sırma saçlı hayallerimin beşik kertmesi bense sıradanlığın dizildiği bir enlemde boylam olma derdindeyim:
Tüneyen iç sesimin.
Kırılan lades kemiğinin…
Hatta uzaklarda ölürken fısıldayan çocukların sesini duyabildiğime yemin edebilirim.
Seken heceler var ihbar edilesi.
Sarkan siluetler var nice maske takılası.
Sırların aynası var aynaların zevcesi…
Bense ıssızlığın kâmili dünde unuttuğum pür neşemin istikbalini sorguluyorum nicedir.
Nicem.
Niteliğim.
Eşref saatimde saklı bir tebessüm dilediğim kadar Tanrıdan.
Kutsanmış zaferlerin.
Yenik düşmüş şövalyelerin.
Zemheride saklı ölü polenlerin…
Aslında kendimin sadece kendimin sağdıcıyım solumda saklı o ulema sağ elimden düşmek bilmeyen kalender kalemim ve nesirlerde saklı tuttuğum şiirlerimin hikâyesinden de fazla bir azapta bir tarafta bir de Araf’ta ikame ettiğim kadar da sarrafıyım iç sesimin dünde kalmış kitaplarımla sahaflara duyduğum özlemin kitap kokusunda saklı kalmışlığım kadar kitapların sayfalarında unuttuğum kuruttuğum çiçeklerin de yerlisiyim.
Kendimin yabancısıyım da sair zaman.
Günde saklı mademki ahir zaman.
Ve işte misafir ettiğim beyitlerde bir ömürlük öde öde bitmeyen diyetlerde ve yarım kalmış hangi hayalimse bodoslama sevdiğim insan izleklerinden de firarımdır kendimi en yetkili mercie ihbar ettiğim.
Kulp takanların kırık fincanıyım.
İçinde unuttuğum soğuk çayların demiyim.
Derdiyim de insanların mecalim noksan ve dermanı Allah katında aradığım…
Yetmezmiş gibi kendimle iştigal.
Bu da yetmezmiş gibi kendimden uzak.
Gayesiz geçmeyen hayatımın sarı benizli mazisinde kolaçan ettiğim kadar arkamı önünü alamadığım duyguların kâh yabancısı kâh yerlisiyim.
Bir tutamağım da kalmadı hani hayatla kendimle cebelleştiğim kadar cebbar gölgelerin uzağında cirit atsam ne ki firarım kendimden fevri mealimden dökülen her hece her sözcük kemale ermemiş bir çocuğun tutulan nutkuna tercüman iken yazdıklarım bir de yazmadıklarım yetmezmiş gibi yazıp da yastık altı yaptığım.
Düşlerle döşeli salon.
Hüzünle serili arka bahçem.
Kapısı olmayan bir dergâh konuşlandığım.
Yetmezmiş gibi gittiğim kapılardan kovulduğum.
Düşümün de kovuğunda kalır yazdığım gerçekler.
Yetmez ama…
Azığımdır ruhumdan firar eden her hayal.
Azadesi hayatın emre amade yaşadığım yaşattığım efkârın da ön sözüdür hem yazdıklarım da keşke bundan ibaret olsa.
İbresi gövdemin.
İman çeşmesinde içtiğim zemzem suyu.
Kaynakçamsa illa ki hüzün.
Beyitlerin tekelinde.
Donanımlı yüreğimin seyrüseferinde.
Bir koşu öldüğüm.
Bir koşu doğduğum zemherilerde değil üşümen sıcaktan içimdeki buzulların eridiği…
Duyulmazı da duyanım:
Çocuk olmak varmış bu dünyada çocuk kalmak varmış meğerki annesinin dizinin dibinde…
Oysaki çocukların öldüğü çocukların canının yandığı bir meyyalde yaşamak da varmış elbet adına yaşam denirse.
Olup bitenin de ötesinde bir çocuğun bedenine dokunan elleri cehennemde yaksın İnşallah yüce Mevla.
Kıpraşan bir isyan kımıltısı cihanın ve dengelerin bozulduğu…
Keşke çocuk kalsaydım da görmeseydim dünyanın geldiği son noktayı hatta çocuk yaşımda ölseymişim de ruhum da yüreğim de bu denli yara almasaydı bu denli tutuşmasaydı.
‘’Şimdi, acı ve ölü sesleniyor.
Seven insan acır,
Seven insan hisseder,
Seven insan seçer.
İlerde bir soru sorarlarsa çocuklarımız:
Adı,
“Neden artık gökyüzü kırmızı baba?” diye olursa,
Çok ağır susarız.
Şu an ağır susuyoruz,
Neden gökyüzü kırmızı baba?’’(Alıntı)
Seçemediğim kadar hayatımı, kaderimi kederimle iştigal.
Yaşadığım kadar da yaşatacağım çocuk yüreğimi varsın sesimi duymasınlar tıpkı ölen çocukların da ahı yerde kalmayacakken…
Kırık kalplerin, kulp takılan kırık fincanların da kaderi ve çocuk olmanın çocuk kalmanın ödetilen bedeli diyeti…
Üzgünüm, anne.
Tek üzgün olan da ben değilim hani…
Hoş gelmiş yeni yıl…
GÜLÜM ÇAMLISOY
mesut YİĞİT
Gülüm Çamlısoy
Sağ olunuz.
İçten selam ve saygılarımla...