- 248 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
ÜŞÜYEN KALEMİM...
Şimdi tekbir getir, nazenin sıfatlarımdan da soyutlandığım kadar şimşekler çakar gözlerimde ve yıldızlarla oynaşır gönül tarhım çünkü ben bir kazazedeyim aşka öykünen aşikâr yetimdir varlığım ve güme giden yetilerim…
Ben ki…
Rüzgâra meylederim ama yetmez…
Bahşedene şükrederim içimdeki cennet bahçesini gasp etse de gölgeler darp etseler de kalemimi…
Ah, üstüm başım nasıl da dağınık ve yırtık mintanım gel gör ki yeniden bahşeder yüce Rabbim içimden geçeni ve dilemmasında evrenin sadece bir dilaltı da değildir şiirlerim…
Nüksederim.
Nakşederim.
Na’şımla konuşur nakış gibi işlerim beyaz ve bakir sayfayı bir derviş gibi zikrederim de fikrimi.
Bir tarhtır önümde uzanan.
Lades demeden uzanırım boylu boyunca mademki aşkın imparatorluğudur saklı olan içimde.
Gün özürlü bir düş görürüm bazen gözüm açık.
Raks ederim zarif bir tınıda ve tanısı konmamış bir hastalık gibi kalemi sıkar sonra süzerim ruhumu sevdiklerimi üzerim ama yetmez.
Renkler içtimada madem.
O da yetmez çünkü belime sarılıdır kırmızı kuşağım kimine göre gök kuşağı kimine göre zincir hayallerimin nezdinde…
Salınırım yetmez.
Alınırım salarım sözcükleri.
Sandalım su alsa da ellerimle o suyu dökerim ruhumun denizine bandığım sözcükleri bazen bir karartının eşliğinde yürüdüğüm dehlizden firar ederim ve işte merkezine konarım ben kâinatın:
Gönlümde yıkık.
Ruhumda virane bir sandık.
Alı al moru mor düşler görmem ben çünkü hayallerim hep beyazdır kararsa da gün ışığı solumda yatan aslandır sağdıcım mademki kalemdir mademki tek arkadaşım da bülbül aralıksız hasbıhal ettiğim gönül tekkem gönül teknem ve gül kimliğimle bülbülün de eşliğinde güle giderim ben gibi ama öykündüğüm iken sadece kendim gül bahçesine düştü yolum madem ve mademki sevmeyi öğretendir Rabbim…
Kurda kuşa yem olmadım.
Sancılıdır gün dönümü.
Gece oldu mu karanlığın illeti.
Hüznüm redif.
Hazanımsa hüzzam makamım.
Hicranıma yenik düşse de kalemim boyut değiştirip yazmaktır kendimi asla men etmediğim.
Meteliğe kurşun atsam da asla el açmadım bir Allah’ın kuluna ve bereketi ve rahmeti haiz olduğum servetin elbet Rabbin hikmeti ve bahşettiği başım gözüm üstüne.
Sevi dilinde bir tay.
Belki bir yılkı atı.
Üstüne binip de terk edemediğim dünya hali ve kimsesizliğimin ahvali kara bulutlar münafık gölgeler ve kimse şeytanın müridi eşlik eden isyanlar ben ki çektiğim kabir azabı ile onlar adına Mevla’mdan af dilediğim ve ölü zaaflarımla medarı iftarım iken yüreğimin hacmi ve künyemde yazan ismimle müsemma bir cennet dilemişken Mevla’dan ve içimdeki rüzgârı dindirendir mademki sağdıcım kalem kaile alınmasam da zikrettiğim yazdığım yaşadığım kadar da yazacağım madem.
İnzivaya çekilmiş bir renk idim bir mevsim acının himayesinde açan bir çiçek misali değil kapanan kapının arkasına gizlendiğim.
İzimde soluksuz.
Soluğumda tutuldu mu nutkum.
Nüvesi aşkın güftesi olmaya aday bir şiir ektiğim dize dize bazen boykot ettiğim yine kendim yine iç sesim azadesi düşlerin dizlerimin her bağı çözüldüğünde yeniden yazmamaya ant içtiğim kırık bir ruh hali kırağı çalan sessizliğin mecrası bir şiirden hallice tutunduğum kadar hayatın kırık dalında solmaya muktedir bir yaprak aşina olduğum rüzgârın cehaleti ile üşüyen kalemime meylettiğim gün ve gece…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.