Devlet kâhyası: Hâlet Efendi
Halet Efendi ’nin Bizans Oyunları
Sultan II. Mahmut döneminde halk Halet Efendi’ye “Devletin Kâhyası Sultanın efendisi” lakabını takmıştı. Halet Efendi kıvrak zekâsıyla yüzyıllar boyunca devletin göbeğinde gelişen rüşvet-patronaj ilişkisini değerlendirip uzun süre kendine alan açabilmiştir.
Devlette etkili olan hizipleri kullanma ustalığı alternatif politikalar geliştirebilmesi özellikle II. Mahmut döneminde kendisini derin karar verici konumuna çıkarmıştı. Tüm bunlar onun artık “Devletin Kâhyası” olarak nitelendirilmesinin sebebini teşkil etmişti
Halet Efendi, Abdülhak Şinasi Hisar’ın ifadesiyle, akıllı, iktidarlı, cerbezeli, gururlu, hırslı, ikiyüzlü, insafsız, garazkâr bir adamdı.
Af nedir bilmiyor, hiç kimseye acımıyor, herkesi menfaatine feda ediyordu. Diğer devlet adamları, dönemin padişahı İkinci Mahmud’dan ziyade bu zorbadan çekiniyorlardı. Halet Efendi, idam edeceği adamları kurtarmak için araya girenlere kızıyor; “Genç oldu mu acırsınız, ihtiyar oldu mu yazık, günah dersiniz. İdam etmek için orta yaşlı adamları ben her zaman nerede bulayım?” demekten bile çekinmiyordu.
Bu adamın ne kadar gaddar biri olduğunu, etrafına nasıl korku ve dehşet saçtığını tarih kitapları anlata anlata bitiremiyorlar. Konuyla ilgili türlü türlü fıkralar, çeşit çeşit anekdotlar naklediyorlar. İşte örnekler:
Uyandırmayın fitneyi!
Bir gün bu Halet Efendi oturduğu yerde uyukluyormuş. Ünlü şair Abdülhak Hamid’in büyük amcası Kazasker Mustafa Behçet Efendi de oradan geçiyormuş. Hemen konuyla ilgili hadis-i şerifi hatırlamış, eliyle Halet Efendi’yi göstererek, “Aman, fitneyi uyandırmayın!” demiş.
Şeyhülislâm Halil Efendi ve eşinin çektiği
Devrin şeyhülislâmı el-hac Halil Efendi, Halet Efendi’nin bazı icraatlarını eleştirmekten kendini alamaz. Tabii ki Halet Efendi de kendisine kancayı takar. Bir süre sonra ikisinin de hanımları işin içine karışırlar. Şeyhülislâmın karısı Ziba Hanım, Halet Efendi’nin aleyhinde ulu orta konuşmaya, ileri geri laflar söylemeye başlar.
Bir gün Ziba Hanım, Beylerbeyi’nde bir havuzun başında Halet Efendi’nin karısı Lebibe Hanım’la karşılaşır. Ziba Hanım cariyeleriyle birlikte Lebibe Hanım’ın üzerine hücum eder ve bu arada ağzına geleni söyler. Durumu öğrenen Halet Efendi, allem edip kalem edip şeyhülislâmı azlettirir. Bununla da yetinmeyip karısıyla birlikte Bursa’ya sürdürür. Aradan bir müddet geçtikten sonra, Halet Efendi bu sefer de türlü hilelere başvurarak Halil Efendi’yi Bursa’dan da Afyon’a sürgüne göndermeyi başarır.
Ziba Hanım ise tek başına Bursa’da kalır. Kini bir türlü sona ermeyen “Devlet Kethüdası”, asıl korkunç planını işte bundan sonra uygulamaya koyar. Halil Efendi’nin İstanbul’daki konağının ahırına, ağzı dikilmiş siyah bir kuzu gömdürür. Ziba Hanım’ı bu işlerle uğraşan sihirbaz bir kadın gibi göstererek, güya tesadüfen buldurduğu bir kuzu ölüsünü saraya gönderir. Son derece öfkelenen Padişah, Ziba Hanım’ın idamını emreder.
Eyüp Sultan Camii’nde imsaktan şafak vaktine Kur’an okunması, diğer hayırseverlerle birlikte karısının ve kendisinin de isimlerinin anılması için ayırdığı nakit para ile vakıf kuran Şeyhülislâm Halil Efendi, eşinin başına gelen bu felaketi duyunca hemen oracıkta ruhunu teslim eder.
Halet Efendi kariyerinin başlarında Galata Mevlevihane Şeyhi Galip efendiye intisap etmiştir. Oradan birçok destek alma ve Osmanlı bürokratıyla tanışma fırsatını bulmuştur. Paris büyükelçiliği döneminde oldukça maddi sıkıntı çeken Halet Efendi kullanacağı Amerika’ya kadar uzanan askeri-bürokratik rüşvet havuzunu Bağdat’ta toparlamaya başlamıştır. Halet Efendi 1811-1822 arası askeri ve siyasi elitlerin ataması kadar devletin tüm para musluklarını da kontrol etmeyi başarmıştır.
Bağdat, Eflak madenleri dışında taşra ve merkez atamalarının rüşvetlerinden de büyük gelir elde ediyordu. Rum Ortodoks elitler ve Feneriotlarla da ilişkilerinde bu rüşvet çarkı belirleyici olmuştur. Zamanında bu elitlerin kâtibi olarak dışişlerine yetişen Halet Efendi artık bundan sonra Rum elitlerin hamisi olacaktı. Halet Efendi artık Rum elitleri, Yeniçeriler ve Taşra ayanları arasındaki rüşvet-patronaj ilişkisinin tepesindeydi. Halet Efendinin beklenin aksine bir ekibi yoktu. Belki de bu onun avantajıydı. Halet Efendi Osmanlı’daki mallara el koyma-müsadere sistemini iyi bildiğinden hep nakit çalışırdı. Sarrafı Haskil ile bozulmayan bir düzen kurmuştu. Bazı gayri menkullerini yakınlarına planlı dağıtmıştı.
Halet Efendi’nin sonuna da ilişkilerindeki ana aktörleri olan Feneriotlar ve Yeniçeriler sebep olacaklardı. Zaten bu durumlara çoktan vakıf olan Sultan Mahmut artık Halet Efendi’nin ortadan kaldırılmasını bir devletin beka meselesi olarak görüyordu.
Halet Efendi’nin Yunan bağımsızlığındaki zafiyeti veya Tepedelenli Ali paşa ilişkilerini bu bağlamı değerlendirmek gerekiyor. Mora isyanı vesilesi ile rüşvet-patronaj ilişkilerinde bulunduğu ve sonradan çok sert davrandığı Feneriotlarla ilişkisi de bunu yansıtmakta. Özellikle Patrikhane kapısında astırdığı ve cesedini üç gün asılı beklettiği patriğin na’şını Yahudi cemaatine denize attırması da Halet Efendi’nin tarzına uygun bir davranıştı.
Halet Efendi’nin sonuna da bu ilişkilerindeki ana aktörleri Feneriotlar ve Yeniçeriler sebep olacaklardı. Zaten bu durumlara çoktan vakıf olan Sultan Mahmut artık Halet Efendi’nin ortadan kaldırılmasını bir devletin beka meselesi olarak görüyordu. Belki de Abdülhamit dahil Osmanlı’nın son yüzyılının en büyük devlet adamı Sultan Mahmut zamanlamayı doğru kullanarak Halet Efendi’yi Konya sürgünündeyken idam ettirecekti. II. Mahmut aynı zamanda çok akıllıca Halet Efendi’nin nakdinin müsaderesini de yaptırabilecekti.
Benzer Osmanlı bürokratları gibi Halet Efendi de rüşvet yoluyla elde ettiği paralarla birçok hayır ve imarethaneler yaptırmıştır. Bunlardan biri de Galata Mevlevihane’sinin büyütülmesidir. Halen girişinde kesik başı gömülü olan Mevlevihane’yi Mahmut ziyaret ettiğinde görünce şaşırıp kızarak Şeyhe sorar “bu nedir diye”, Şeyh akıllıca Sultana” O da bir Haletti geldi geçti efendim” der.
Vefatından sonra kendisi için Arif Paşa’nın yazdığı;
“Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur;
Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur”
Beyti meşhurdur.
İşte Halet Efendi, böyle bir halet-i ruhiyeye sahipti.
Kaynak
---------------
Dursun Gürlek, Maziye Bir Bakıver, Timaş, İstanbul, 2005 Mayıs, s. 148-149.
Süheyla Yenidünya Gürgen- Mehmet Said Halet Efendi- Dergah yayınları 2018
İlyas Kaplan-redfer
YORUMLAR
Diyorum ki..acaba ?.şimdilerde vakıflara ve hanedanlığa özenmenin gerisinde amaç ...yeni fitneliklere kolaylıkla kucak açmak mı?..Hani Atatürk'ü tenkit ediyorlar ya..Halet Efendi de vakıf kurup gariban sevindirdi mı acaba?..
Üstadı selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.
neneh. tarafından 25.12.2023 17:13:47 zamanında düzenlenmiştir.
redfer
Lanetlidir.Allah şerlerinden korusun.
her devletin içinde Halet Efendi gibi şahıslar mevcut olmuş ve olacaktır.
Çok teşekkür ederim Üstadım.
Selam ve saygılarımla
Ruhu kin ve hırs dolu insanda Allah korkusu da yoktur.Hele birde elinde güç varsa,yapmayacağı bir şey yoktur.
Çok ibret alınacak bir anekdot.
Teşekkürler Sn.redfer.Kutlarım emeğinizi.Saygıyla,esenlik dilerim.
TUĞAL KÖSEMEN tarafından 25.12.2023 15:18:02 zamanında düzenlenmiştir.
redfer
Yeter ki ibret alalım Tuğal Bey Üstadım
Yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Selam ve saygıyla