- 245 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ANILARDAN KALANLAR
ANILARDAN KALANLAR
Evet sevgili dostlar, geçen sene çıkatrmış olduğum Bekle Geleceğim Nezkam şiir kitabımdan sonra, ikici şiir kitabımın hazırlıklarına devam ederken, bir çay bahçesine, pelit ağaçların altında kahvemi yudumlarken, neden hatırat kitabı yazmıyorum diye kafamda gülerek ve duygulanarak, tuhaf hisler oluştu. Çünkü, kendi başımdan geçen nüktedan acı tatlı hatıralarla doluyum. Bunun yanı sıra arkadaşlarımın başından geçen enteresan olayları da dinleyip, yok yahu bu da olmaz dediğim hatıralar da olmuştur. Bu yazımızda sevgili dostlar, bu hatıratların bazılarını sizlerle paylaşacağım. Umarım sizlerde okuyunca bazen bıyık altından gülebilir, ya da benim gibi nasıl yani, bu kadar da olmaz diyebilirsiniz.
TESADÜFÜN BÖYLESİ
Yıllar evvel çok sıkı görüştüğüm bir arkadaşım vardı. Benden yaş olarak biraz büyüktü. İsmini yazmak istemiyorum. Bu arkadaşım İstanbul’da askerliğini er olarak yapıyor. Askerliğini yapanlar bilir, askeriyede gelen giden bütün mektuplar okunur. Bu yüzden arkadaşım parası bitiyor, bazı özel istekleri de olduğundan, ailesine mektup yazıyor, okunmasını istemediği için, yazdığı mektubu çarşı iznine çıktığında ailesine göndermek istiyor. Buraya kadar, her şey normal. O zamanlar posta hanelerde inzibat askerleri bekler, askerlerin postaneye girmesine izin vermezlerdi. Şimdi askerler sivil geziyor nerden nereye! Arkadaşım, çarşı iznine çıkıyor ama mektubu postaneye giremediği için atamıyor. Cebindeki parayı da harcıyor mektubu da göndermesi lazım, çaresizce İstanbul caddelerine dolaşırken, aklına trafiğin yoğun olduğu ana yola ineyim, bir araba durdurayım, durdurduğum kişiye mektubumu aileme atmasını rica ederim, nede olsa askeriz kabul ederler diyerek yola koyuluyor. Asker kıyafetiyle gelen arabalara el edip durdurmaya çalışıyor. Kısa bir mücadeleden sonra bir arabayı durdurmayı başarıyor. Sevinçle şoför kısmına giderek elinde ailesine yazdığı mektup! Ve cam açılıyor. Aman Allah’ım bu da ne! Koca İstanbul’da durdura durdura ünlü sinema sanatçısı Rahmetli, Cüneyt ARKIN’ı durdurmuş. Sonuç Rahmetli mektubu postaya vermiş. ARKIN’nın nezdinde Cenab-ı Allah tüm ölmüşlerimize Rahmet eylesin.
GENÇLİĞİMİN SİYASİ TOKALAŞMASI
1983-1984 yılları Rahmetli babamla cumhuriyet Caddesi üzerinde büfe işletiyoruz. Okuldan arta kalan zamanlarımda büfede Rahmetli babama yardım ediyorum. O yıllar on dokuz mayıs dergisinde muhabirlik de yapıyorum aynı zamanda. Her olayın içine dalıyor, nerede bir kalabalık görsem, ben ordayım. Karşımızda Samsun Vilayeti ve Adliye binası var. Her türlü hareketlilik maşallah var.
Vilayetin önünde bir kalabalık var! Siyah bir Amerikan arabası park etmiş, polisler dört dönüyor. Ben durur muyum, kendimi birden o arabanın yanında buldum. Camlar simsiyah, içerisi görülmüyor. İki elimi arabanı sağ arka camına koydum, içeriyi görmeye çalışıyorum. Ama nafile bir şey göremiyorum. Ellerim cama yapışık içeriyi görmeye çalışırken, bir den camın aşağıya doğru indiğini hissettim. Cam açıldı benim ellerim hala şakaklarımda içeriye nasıl görebilirim pozisyonu dayım. Kakalak gibi kalmıştım, içeriden bir el benimle tokalaşmak için bana uzandı. Şaşkınım karşımdakini görünce, tabi bende elimi uzatarak karşılık verdim. Hatırını sordum ve gülüştük…
Evet sevgili dostlar, bu kişi (SODEP) Sosyal Demokrat Partisi Genel Başkanı Rahmetli Erdal İNÖNÜ’YDÜ!
ORHAN GENCEBAY
Yine aynı yıllar 1983-1984 acar muhabirliğe devam ettiğimiz güzel günler. Bir gün büfede oturuyorum. Eskiden birinci hat dolmuşları, bizim büfenin önünden geçiyor. (Eski ismi Irmak, şu an ki ismi Cumhuriyet) caddesi üzerine kendi arabası ile dolmuşçuluk yapan bir arkadaşım var. Hatta araba kullanmayı onun meşhur Anadol arabasında öğrenmiştim. Kendisi Orhan GENCEBAY hastası demiyorum delisi gibi bir şey! Orhan GENCEBAY ile her türlü haberi ondan alıyorum. Ben de delisi değil, sadece hastasıydım ve hala öyleyim. Bir gün hatta çalışırken teyp te Orhan baba çalıyor. Bir müşteri biniyor ses sonuna kadar açık, binen yolcu Orhan GENCEBAYI çok mu seviyorsun diye sorunca, arkadaşım delisiyim diyor. Binen kişi arkadaşıma ben babasıyım diyor. Tabi kısa bir sohbet para almıyor tabi. Ama müjde veriyor on gün sonra samsun’a geleceğini söylüyor.
Arkadaşımla, dört gözle Orhan babanın samsun’a gelmesini bekliyoruz. İçimiz çocuklar gibi şen. Sanki Rahmetli babam yeni ayakkabı almış, üç gün sonra bayram, ben onları giyeceğim. O mutluluğu o zaman tarif etmeye duygular yetim kalır. Beklenen gün geldi, baba samsundaydı. Ama nerede nasıl bulacaktık. Orhan babanın saz dersi aldığı, Ömer SİNOP hoca vardı. Şu anki site caminin aradaydı yeri, orada beklemeye karar verdik. En sonunda o meşhur marka tek kapılı beyaz arabasının önünü kesmiştik. Şimdiki (osmaniye caddesi) arabadan inip babaya memlekete hoş geldin diyerek tokalaştım. Çakmak, kalem, sigara paketi her hangi bir şey! O günün hatırasına bir şey istedim. Bana gülerek inan yok olsa vermez miyim demişti, ama ben mutlaka bir hatıra istediğimden dolayı, biraz da gençliğin ve aşırı hayranlığın verdiği duygularla, kafamı ön camadan içeri soktum günün anısına binaen. Belki ayıp ettim, hatıra alamadım ama böyle tatlı, unutulmaz bir anısı kaldı içimizde.
Hatıralar çok sevgili dostlar, birkaç tane daha yazmak isterdim, ama yerim müsait olmadığı için, sizlere birkaç tanesini yazdım. Umarım keyif vermişimdir.
Güzel anılarda kalmak, anılmak, yad edilmek, hep güzel anılar yaşamak ve yaşatmak dileğiyle hoşça kalın...
Miraç MORÇÕL
23.Aralık.2023
Samsun
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.