- 309 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Savaş yılları
Doğum
Hasan emminin hane saadetlerinde bu gün bir telaşe var, herkes bir koşturmacada. Doğum sancısı tutmuş Musa’nın hanımının. 4. çocuğu dünyaya gelecek bu yüzden çok heyecanlı Musa .
Meryem hanım çok doğum görse de heyecanlı her doğum esnasında olduğu gibi
Torunu Arife seslenir ‘’Koş yavrum Kah ninene seslen ana yın doğum sancıları başladı’’
Arif emiri almış ok gibi fırlar oturduğu sedirden seslenir kah neneye. Kah nene yaklaşık seksen yaşlarında tecrübeli aynı zamanda doğum konusunda herkesin güvendiği doğum ebesi. Ne zaman gitti Arif ne zaman hazırlandı kah nine koşar hasan emminin evine.
Meryem hanım gelininin baş ucunda önünde bir helke soğuk su içinde beyaz bir bez bezi ıslatıp ıslatıp gelinin alnına boğaz kısmına yüzüne sürüyor bir taraftan da ‘’dayan kızım az kaldı, kah ninen gelmek üzere biraz daha sabır’’ Yelek Mustafa’nın kızı acıdan feryat etmekte. Kah nine içeri girer orada bulunan esma geline seslenir ‘’kızım bir leğen ve biraz sıcak su ile temiz bir bez getir.
Esma gelin derhal kah ninenin dediklerini yapar bir helke sıcak su bakır leğen ve bir parça beyaz bezi uzatır kah nineye.
‘’Anlaşılan çok kan kaybetmiş’’ der kah nene, eliyle karın bölgesini yavaş yavaş masaj yaptıkça rahatlar yaptıkça rahatlar
‘’Var guvvetinle iyin’’ der
Kah nenenin sözünü dinleyen Mevlüde son bir gayretle acıya katlanmayı da göze alarak canını dişine takar kuvvetli bir şekilde iyindiğine birden bebek sesi yankılanır odada son acıyı şiddetli hisseden Mevlüde birden rahatlar şakağından ılık ılık ter boşanır ağlayan bebeğin göbek bağı kesilir bağlanır hemen bir ılık su ile banyo yaptırılarak önceden hazırlanmış çocuk kundağına sarılır annesinin yanına yatırılır.
Ellerini Mevludenin ellerinden hiç ayırmaz kız kardeşi Hatice. Annesi de vefat edince Hasan emmi kızcağızı almış himayesi altına. Nasıl almaz hem dayısının torunu hem gelininin bacısı. rahmetli Yelek Mustafa’nın 2 kızından biride Hatice henüz bir taliplisi olmadığından bekar yaşı da on sekiz, on dokuz. Allah razı olsun Hasan emmiden.
Hatice de sözlerinden çıkmaz ne Hasan emmisinin nede Meryem halasının.
Kah nene müjdeyi verir Hasan emmiye ‘’gözün aydın Hasan emmi balak gibi bir oğlan torunun oldu’’ eşinin doğum yaptığı esnada babasının yanında olan Musa’ ya da göz aydın eder.
Hasan emmi gömleğinin içinden kırmızı meşin kesesini çıkarır içinde bu günü bekleyerek sakladığı en büyük Osmanlı lirasını çıkarak kah neneye uzatır. ‘’Hakkını helal bacım’’ der, Kah nene ‘’O nasıl söz hasan emmi helal hoş olsun. Allah analı babalı büyütmeyi nasip etsin , ömrü uzun bahtı açık olsun .Allah ömrünü uzun bahtını açık etsin diyerek hayır duada bulunduktan sonra Hasan Emmi den uzaklaşır ve Eşi Meryem hatunun kulağına eğilir bir şeyler söyler oğlan torununun olmasına çok sevinen Meryem hatunun suratının rengi birden değişiverir
gülen yüzünü endişe ürkeklik ve korku sarar durumunu eşine fark ettirmemeye çalışan Meryem hatun kah neneye bahşişini verir onu uğurlar ve hemen lohusa yatan gelininin yanına girer gelini doğumun verdiği acıyı biraz atlatmış ancak çok kan kaybettiğinden halsizlik ve dermansızlık içinde gözlerini kaynanasının gözlerine diker masum masum sanki olacak acı olayı haber verircesine ‘’Ömür buraya kadarmış Ana’’ diyecek gibi bakıyor Kah ninenin söyledikleri kulaklarında tekrarlanıyor endişe ile gelinini gözünden ayırmıyor
Musa; eşi doğumu sağ salim atlattığından ve birde oğul babası olduğu için ayrı bir sevinç ve heyecan içerisinde kah neneye kesesinden çıkardığı kırmızı lirayı bahşiş olarak veriyor. babasına görünmeden eşinin yanına girmeyi hem eşine geçmiş olsun demek ve oğlunu görmek için fırsat kolluyor.
Hasan Emmi büyük torunu Arifi yanına alarak ‘’gel Arif’im seninle Dede torun kayalı boğaza doğru şöyle gezelim hem dertleşir hem de paylaşırız’’ diyerek çatal kapıdan çıkarlar. Bu durumu fırsat bilen Musa doğru lohusa eşinin yanına girer. Eşi biraz rahatlamış beti benzi sap sarı yatağın içerisinde kucağına kundakta sarılı oğlunu almış emziriyor yanında kız kardeşi Hatice var ablası ne isterse hemen yerine getiriyor bir an olsun yanından ayrılmıyor. eniştesi içeriye girince karı kocayı baş başa bırakarak biraz dışarı çıkıyor
Musa oturur yatağın köşesine ceketinin cebinde sakladığı üçlü Osmanlı Reşat’ını eşinin göğsünün üstüne iliştirir kucaklar şifa diler besmele çeker oğlunu kucağına alır. Allahtan iyi dilekleri için dua eder .
Kundaktaki yavrusunun gözleri öyle güzel öyle manalı bakıyor ki sanki ‘’bir şeyler olacak üzücü olaylara hazır olun’’ der gibi.
Meryem hanım lohusa gelinini hiç yalnız bırakmıyor. Bu yüzden elinde ocakta pişirdiği bir tas sıcak süt ile gelininin yanına giriyor. Annesi odaya girdiğinde Musa hanımının yanından dişarı çıkıyor. Fakat yüreğinde bir sızı her an kötü bir şey olacak korkusu, eşinin benzindeki solgunluk.
Meryem hanım oğlunun odadan çıkması ile gelininin yanına yaklaşır. öyle candan öyle hisli ’’Nasılsın yavrum Sana sıcak süt getirdim, iç bu sütü biraz kendine gelirsin inşallah’’ der. Mevlude kaynanasının ikram ettiği sütü alır besmele çekerek bir yudum içer ‘’Allah razı olsun Ana’’ der fakat sesi kısık hayli yorgun benzi sap sarı. Kaynanasına bakmaya çalışsa da gözleri ve yüreği yeni doğan yavrusunda. Ayıramıyor gözlerini bir türlü
Meryem hanımın kah ninenin doğumdan sonra söylediği sözler kimseye belli etmese de kulaklarında. Gelininin bu kadar bitkin olması hayli düşündürmekte oysa bu doğum gelininin ilk doğumu değil. Arifin Osman’ın Keziban’ ın doğumlarında böyle bitkin düşmemişti. Hele Arifin doğumunda ilk doğumu olmasına rağmen doğumdan bir gün sonra kendisini toparlamış ayağa kakmıştı fakat bu sefer öyle değil. Hamile olmasına rağmen doğum öncesi de çok zayıflamıştı hep endişeleniyordu fakat toparlar kendini ilk doğumu değil ya diyordu.
Mevlude yarı bitkin dermansız bir halde kaynanasına ‘’Ana Allah bilirde ben fazla yaşamayacağım yavrularım size emanet, doğum sırasında sancılar ile uğraşırken yeşil sarıklı beyaz elbiseli eli yüzü nurlu bir adam yanıma yaklaştı hiç görmediğim bir adam onun yanıma yaklaşması ile burnuma öyle güzel bir koku geldi ki ben o kokuyu anlatamam bana hiçbir şey söylemedi,
Kah nine gelmeden karnımı ve başımı eli ile sıvadı. Yaklaştığında biraz korkar gibi olmuştum fakat o güzel kokusunu alınca içimde hiçbir korku kalmadı bende. Kah nene gelmeden yavrum için diktiğim kundağa benim saçımdan bir teli sardı aldı götürdü. Giderken sadece ‘’Hazreti Fatıma seni bekliyor kızım’’ dedi başka hiçbir şey söylemedi’’ Gelinini fazla yormak istemeyen Meryem hanım kah nenenin söylediklerini de düşününce endişesi daha da arttı fakat gelinine serinlik ve ferahlık vermek için ‘’doğum sancılarının acısıyla hayal görmüşsün kızım böyle haller doğum yapan çok kadında olur. Ağzından yel alsın yavrum sen daha neçe güzel günler göreceksin Allah yardımcınız olsun.’’
Bir telaşe bir telaşe bu gün akşama kadar sürdü gelinin doğumu, birde erkek bir torun vermesi hasan emmiyi hayli sevindirmişti, Torunu Arif ile birlikte kayalı boğaza doğru giderken yolda deli Osman ile karşılaşırlar. Dünürüdür hem iki kızını da Deli Osman’ın oğullarına vermiş aralarında geçmiştende bir akrabalık olması sebebi ile hem akrabalığı sağlamlaştırmış hemde kuvvetli desteğini almış deli Osmanın, Köy yerinde sülalen ne kadar kalabalık yerin o kadar sağlam demektir, Her iki dünürde birbirlerinden çok hoşnut,
‘’Dünür gözün aydın olsun Bir erkek torunun daha olmuş Maşallah. Allah nazardan saklasın’’ der Deli Osman. ‘’Aydınlık içersin de kalasın dünür, Allah razı olsun darısı senin çocuklar ıyın başına’’ diye mukabelede bulunur hasan emmi,
Deli Osman bu bir kere yakaladı mı alim Allah kolay kolay bırakmaz öyle, mutlaka evden bir şeyler ikram edecektir dünürüne gerçi sevdiği her insana karşı Cömert davranmayı sever sevmediği insana da zınnık koklatmaz deli Osman bu bazen der ‘’Kardeşim karşındaki insanı seviyorsan adam gibi sev, gıyabına da olsa yüzüne de olsa riyakar olma varlığında yüzüne karşı davrandığın gibi yokluğunda da aynı ol iki yüzlü olma Allah bunu emreder peygamber tebliğ eder’’. Böylesi açık sözlü olduğunda bazıları pek sevmeseler de deli Osman’ ı o çok sever
Bir toplulukta deli Osman’ın hakkında hoş olmayan sözler duyduğunda hasan emmi derhal müdahale eder ve derki ‘’komşular ceddimiz şeyh Edebali Atamız Osman gaziye nasihatinde ’’Bak oğul ;Atın hasına doru Adamın hasına deli derler’’ deli Osman dediğiniz adam adamın hasıdır.’’ diyerek ona olan desteğini ve akrabalığına olan güvenini zaafa uğratmaz
26 Nisan 1915 te Padişah Mehmet Reşat seferberlik ilan etmiş eli silah tutan tüm erkeklerin köylerinden kentlerinden en yakın askeri birliklere katılmaları yönündeki seferberlik emri valiliklere ve askeri birliklere iletilmiş, kasabalara köylere jandarmalar gönderilerek askere alınacak erlere ilişkin padişahın seferberlik emri iletilecek. Türk halkında böyle bir durumu bekliyor ancak zamanını bilemediklerinden geldi gelecek korkusu hakim.
Musa; 1911 haziranında askere alınır erken yaşta evlendiğinden oğlu Arif 8 yaşlarında. Bozok sancağında askerliğe adım atar. Askere alındığının ikinci ayında babasından bir mektup gelir mektubunda eşinin doğum yaptığını bir kız bir oğlan ikiz çocukları olduğunu öğrenir. Babası mektubunda Oğluna dedesi Osman’ın, kızına da Keziban ismini koyduğunu yazar.
Musa Hacı Yakup Efendinin rahleyi tedrisatından geçmiş ondan Osmanlıcayı ve kuranı öğrenmiş, çalışkan terbiyeli ve sadakatli birisi olması sebebi ile Hacı Yakup efendinin taktirini kazanır. 29/Eylül 1911 başlayan Trablusgarp harbine katılır. savaş 18/Ekim 1912 de Osmanlı ordusunun yenilgisi ile sonuçlanır .
Libya dan çekilen Osmanlı ordusunun Akdeniz den gemiler ile İstanbul’a getirilmesi ile terhis edilmeden Balkan savaşları başlar. Balkan savaşlarına katılır Osmanlı ordusunun balkanlardan hazin çekilişi sonucu yaralı olarak Mayıs 1913 te köyüne döner.
Köyüne döndüğünde oğlu Arif 11 yaşına basmış.
Kardeşi Mustafa; askere alınmış boğaz harbi başlamış şu sıralar Çanakkale de. Hayatta mı değil mi hiçbir bilgi sahibi değiller. Bu yüzden kendisinin askere alınacağına ihtimal vermese de yine de içinde bir sızı ince ince sızlamakta..
sızlasa da söz vatan olunca akan sular durulur. konuşan dil susar. bıçak açamaz ağızları, ’’Vatan namustur’’ der içinden ’’hem şehitlik gibi Allah katında çok yüce bir makam var şehitler için, hem sadece bizim nesil için gelmiş olayda değil savaşlar, insan oğlunun dünyaya geldiği andan bu güne değin hep var olmuş. önce nefisle başlamış sonra şeytanla, insan nesli çoğaldıkça savaşın sonu gelmemiş insanın insanla savaşı başlamış. Habil- Kabil kavgası ilk savaş olmuş ilk kan Habil’in elinden toprağa düşen Kabilin kanı olmuş, İlk şehit haksız bir şekilde katledilen Kabil, İlk katil Habil olmuş, Haksızlıkla Habil tarafından başlatılan bu savaş daha sonra inanç ve itikat, Haklı- haksız, maznun -zalim, Allah’a ve ahirete inanan- inanmayan, Başkasının hakkını çalan- koruyan, şeklinde yer bulmuş insanlık tarihinde insanlığın vicdanında. Çağlar değiş de savaşlar hiç değişmemiş,
Hazreti Adem ve Havva’nın nefisleri ile başlayan savaşta her zaman rıza ve isyan karşı karşıya gelmiş, savaşların oluş biçimleri, çıkış sebepleri değişse de savaşlar değişmemiş.
Şeytan ve nefis ile başlayan kavgalarda artık nefis ve şeytan görünmese de her zaman etkili olan ikisi olmuş.
YORUMLAR
Kaleminize duyarlı yüreğinize sağlık dost yazarım.
İlgi ile okudum.
Daim olsun İnşallah kaleminiz.
İçten selam saygılarımla
türkü diyarı
onur verdiniz
değer kattınız
ve bizi ziyadesi ile memnun ettiniz
yüreğinize sağlık