- 335 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
TERE YATIRMA-7
Şükrü Efendi, her baba gibi kızı Şerife’yi çok seviyordu. Kızına çok düşkündü ve onun üzerine titriyordu. Babası kızının ölüm sebebinin aslını öğrenince zaman kaybetmeden Beyyurdu’ndaki karakola şikâyet etmek için harekete geçer. Kara eşeğinin yemini ve suyunu verir. Hayvanı yolculuk için hazır hâle getirir. Alığını alıklar ve semerini vurur sırtına. Kara eşeğin semerinin üstüne de küçük bir minder koyar. Soluk soluğa Beyyurdu Karakolu’nun yolunu tutar. Gebenişe doğru hayvan zorlanarak çıkar. Gebeniş gerçekten de çıkılması zor, çok yokuş bir mevkidir. Gebenişi çıkarken hayvanlar soluk soluğa kalır. İnsan dinlenmeden bu yokuşu asla çıkamaz.
Emiş (Emine) Şükrü Efendi’nin emmisinin kızıydı. Kendi köylerinde (Alaşekir) Kösalin Abdullah ile evliydi. Fakirdiler ama mutlu bir evlilikleri vardı. Üst üste kız çocukları doğurmuştu. Erkek çocuğu hiç olmadı. O da erkek çocuğum olsun diye yanıp tutuşuyordu.
Gelinler, genç kızlar dağda yatağa yatan koyun ve keçileri sağmaya giderlerdi. Keçi ve koyunları yatağında sağmaya gidenlere davarcı denirdi. Emiş de davarcı gelinlerden biriydi. Emiş, Fadik ve köyün diğer hanımları davardan süt sağmadan geliyorlardı. Belen’den köy tarafına doğru Gebeniş mevkiine doğru geldiklerinde Emiş emmisi Şükrü Efendi ile karşılaştı. Emiş: “Emmi emmi! Nereye gidiyon?” der. Şükrü Efendi üzgün ve bir o kadar bitkin bir şekilde: “Ah ah! Sorma gızım. Beyyurdu’na garagola gidiyom gızııım gızım!” Der. Emiş: “Emmi hayırdır! Ne oldu? Niçin garagola gidiyon? Yoksa köyde bişey mi oldu? Emmi emmi! Allah’ını, Peygamberini seversen bana doğru söyle.” Der ve ağlamaya başlar. Emmisi Şükrü Efendi; üzgün, yorgun, bitkin, gözleri kan çanağı olmuş bir şekilde ve titrek sesleriyle olayı bir bir en ince detayına kadar yeğeni Emiş Hanım’a anlatır. Emiş Hanım, bu dramatik durumu öğrenince kendinden geçer. Emiş, davarcı arkadaşlarıyla birbirlerine sarılarak ve feryat ederek ağlar. Ağlama sesleri dağlardan yankılanır. Emiş baygınlık geçirir ve yere düşer. Yanındaki arkadaşları zor ayıktırırlar. Ayağa kalktıktan sonra emmi yeğen birbirine sarılarak öyle bir ağlarlar öyle bir ağlarlar ki bu olaya şahit olan dağların, taşların ve boz otların bile gözlerinin yaşardığı gözükür. Bu ağıda; kurt, kuş ve börtü böcek herkes eşlik ederek ağlar...
Komşular: “Kızın babası davacı olmadan bu sorunu çözelim.” diye aralarında istişare ettiler. Şükrü Efendi’yi karakol yolundan döndürmek için arkasından adamlar yolladılar. Şükrü Efendi’yi karakol yolunda takip ettiler. Takipçiler Belen’de Şükrü Efendi’ye ulaştılar. Şükrü Efendiyi yolundan zorla döndürüp köye getirdiler ve şikâyet etmemesi için bayağı uğraştılar. Topal Kamil’in Akrabaları: “Şükrü Efendi! Ölen ölmüş. Öleni geri getirme imkânımız yok. Ölenle ölünmüyor, işin oluruna bakalım. Sen davacı olma, ölümün karşılığında sana diyet verelim. Kızın kan diyetini vereceğiz. Sen ne istiyorsan diyet olarak sana onu verelim. Ancak bu davadan vazgeçeceksin. Şikâyetçi olmayacaksın…” dediler. Şükrü Efendi içi yanarak ve kızılcık şerbeti içerek komşularını kırmadı, baskılara dayanamayarak onların tekliflerini istemeyerek kabul etti. Diyet karşılığında bu davadan vazgeçti.
Köy Muhtarı, vakıayı jandarmaya ve diğer devlet görevlilerine haber versinler diye köy bekçilerini alelacele Beyyurdu Karakolu’na gönderdi. O zaman at yok, araba yok tabanlara kuvvet bekçiler kestirmeden yola koyuldular. Yazın sıcağında ter gön içinde kalarak yolculuk yaptılar. Dağları, tepeleri, ovaları ve dereleri bir bir aştılar. Bekçiler, Gebeniş ve Belen’den yaya olarak Beyyurdu Karakolu’na ulaştılar. Olayı görevlilere izah ettiler. Komutan emir verdi jandarmaya. Olay yerine gitmek için hazırlıklar yapıldı. Köye dönüş başladı. Jandarmalar ve komutan olay yerinde inceleme yapmak ve tutanak düzenlemek için hüzün yüklü köye bekçiler eşliğinde zor şartlar altında yaya olarak ulaştılar.
Topal Kaymak, hükümet adamlarını görünce yine ağzı dili alınmış rolünü yapmaya devam etti. Hükümet adamları sorular soruyor, Topal Kaymak ise: “Aaaaa, Ooooo, Uuuuu” diye anlamsız sesler çıkarmaya devam ediyordu. Komutana ve jandarmaya bir türlü cevap verip konuşmuyordu. Kocası Topal Kamil’de kulaktan dolma doğru olmayan cevaplar veriyordu. Orada bulunanlar da bu ifadeleri doğrular tarzda cevaplar verdiler. Hükümet adamları: “Bu kadın galiba aklını oynatmış, delirmiş, bunun olay hakkında bilgisi yok, olsa konuşurdu.” Dediler.
Topal Kaymak’ın ağzını bıçak açmaz, anlamsız sesler çıkarmaya devam etti. Hükümet görevlilerine komşular: “Bu kadının korkudan şoka girdiğini, aklını oynattığını ve bu yüzden konuşamadığını” söylediler. Topal Kaymak; sorulan bütün sorulara hiçbir cevap vermedi. Komutan ve jandarmalar olayla ilgili tutanaklarını tuttular. Orada bulunanlara cenazenin bir an önce otopsi için şehirdeki hastaneye götürülmesi gerektiğini söyleyip karakola döndüler…
Muhtar ve cenaze yakınları genç gelinin na’şını Yozgat Devlet Hastanesine götürmek için hazırlıklara başladılar. At, eşekle cenaze tâ Yozgat’a götürülemezdi. Motorlu araç zaten yoktu ortalıkta. Ya at arabasıyla ya da kağnı ile gidilecekti Devlet Hastanesine. At arabası da köyde mevcut değildi. İş kala kala kağnıya ve koca öküzlere kalmıştı. Bu çileyi koca öküzler çekecekti. Bu genç gelinin cenazesini emektar öküzler çekecekti. Öküzler iyice yemlendi, karınları doyuruldu, suları içirildi. Kağnı yolculuğunun hazırlıkları çoktan başlamıştı bile. Kayış ve boyunduruklar kontrol edildi. Tekerlekleri yağlandı, kağnının mazıları kontrol edildi. Kağnı şehre gitmek için hazır hale getirildi. Vilayet, kağnı yolculuğu ile bulunur muydu? Ne yapsınlar başka çareleri mi vardı? Kağnı ile bu yaz sıcağında yolculuk yapmaktan başka seçenekleri mi vardı? Seçenekleri yoktu. Mecburdular kağnı ile Yozgat merkeze yolculuk yapmaya…
Köylülerden birkaç kişi kağnın yanında eşekle refakat edecekti. Eşekler de ayarlandı aynı şekilde onların da bakımı güzelce yapıldı. Şehre kestirme dağ yolundan gidilecekti. Ortalık sıcaktan cayır cayır yanıyordu. Ceset bu sıcağa nasıl dayanacaktı? Bu sıcakta bir gün bekleyen ve karnı davul gibi şişen ceset acaba nasıl gidecekti? Şehre nasıl ulaşacaktı? Zar zor gitseler bile köye tekrar nasıl dönülecekti? Peki, bütün bunlar nasıl yapılacaktı? Bütün bu sorular köylülerin kafasını kurcalayıp duruyordu. Hele bir doktora götürsünler de gerisi kolaydı.
Sıcak yaz günüde ceset kokmaya çoktan bile başlamıştı. Kağnı vilayete kaç günde gidecek ve oradan kaç günde dönecekti? Bu soruların cevapları bulunamıyordu. Kızın babası Şükrü Efendi ve birkaç akrabası, gelinin kocası Mehmet ve babası Topal Kamil ve Torungilin İsmail eşekleri hazırlayıp kağnı ile şehre gideceklerdi. Onlar da bütün hazırlıklarını yaptılar. Azıklarını hazırlattılar.
Cenazeyi taşıyacak kağnının üzerine yünden bir yatak serildi. Yatağın üzerine incecik bir yorgan çekildi. Cenaze yatağın üzeri boylu boyunca uzatıldı. Hafif olan yorgan da cenazenin üzerine örtüldü. Kenarlarından iple sıkıca bağlandı ki yolda, belde, derede ve tepede düşmesin diye. Ertesi gün sıcak başlamadan geceden yola çıkmaları gerekiyordu. Sabah namazını, vakit nerede girerse orada kılmaya karar verdiler...
201.12.2023
Yozgat
YORUMLAR
Yazıda hem geniş zaman, hem dili geçmiş zaman kullanılmış. Özel bir nedeni mi vardı? Yazı yarım kalmış gibi. Devam edecek mi...