- 1120 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
Zengin ülkelerden Norveç, tane tane domates ve Ayşen Gruda
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kuzeyin Görünmezleri -II-
2023’ün aralık ayına girerken Oslo’da yaşanan ilginç bir olay medyaya hızla yansıdı. İşçi Partisi’nden (Ap) Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Tonje Brenna, ülkede 1888 yılından bu yana faaliyet gösteren Kurtuluş Ordusu (Frelsesarmeen) adlı yardım kuruluşunun sağladığı yiyecekler için kuyruklarda bekleyen vatandaşlar hakkında sert açıklamalar yaparak eleştirilerin hedefi oldu.
Brenna açıklamasında, kuyrukta bekleyen insanların gerçekte ihtiyaç sahibi olmadıklarını düşündüren cümleler kullandı. Daha sonra Vårt Land (Ülkemiz) gazetesi, Brenna ile yaptığı röportajda, genç politikacının halka yönelttiği garip soruyu yayımladı, “Keyfî olarak mı yoksa zorunluluktan mı yemek kuyruğundasınız?” Bu röportajın ardından basın, Brenna’nın sözlerini “Norveç ekonomisini yok eden bir hükümetin parçası olan, adeta beyin ölümü gerçekleşmiş birinin açıklaması,” olarak nitelendirdi. Basın, “İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerin ülkeyi işgal etmesinden (1940) bu yana, yiyecek kuyruklarında ilk kez bu kadar çok insanın bulunduğu bir döneme,” dikkat çekerken Bakan Brenna’nın kuyrukta bekleyen insanları daha da şüpheli hale getirmeyi başarmasını hayretle karşılıyor ve kınıyordu. “Artık devletin halkla teması yok mu?” sorusu ise bu şaşkınlığı yeterince ifade ediyordu.
Haberin yorumlarına baktığımızda Brenna’nın “tehlikeli, zalim, kibirli ve cahil” olarak tanımlandığını okuyoruz. Son dönemde ülkeye kabul edilen Ukraynalılar ve Ortadoğulu mülteciler hakkında kamuoyunun görüş ve eleştirileri de yemek kuyruğu misali uzayıp gidiyor. Halkın bir kısmı savaş mağdurlarını savunurken bir kısmı da Norveç’in kendi yoksulları zor durumdayken mültecilere yapılan yardımların adaletsizce olduğuna dair yorumlar yapıyor. Diğer taraftan bu yorumlar bana, Türkiye’nin aldığı mülteci sayısının neredeyse Norveç nüfusunun yarısı kadar olduğunu hatırlatıyor. Üstelik Türkiye, bir petrol ülkesi değil. Gerçekten hem ironik hem de trajikomik.
Benzer haberlerden bir diğeri şöyle, “Norveç’te yoksulluk artıyor ve birçok insan Noel’in yaklaşmasından korkuyor.” Ne yazık ki Norveç’te hızla artan yoksulluk sorunu hâlâ varlığını sürdürüyor. Maliyete paralel olarak para sıkıntısı her geçen gün arttığından doğal olarak insanlar Noel’in yaklaşmasından korkuyorlar. Bilindiği üzere her bayram masraflıdır, Noel ise ekstra masraflı… Hediyeler, kurulması planlanan geleneksel sofralar, çam ağaçları; hepsi para. Seyahatlerse cabası; “Adım atmak parayla,” deriz ya, tam da öyle. Öte yandan dondurucu soğuklarda iş ve okul rutinlerimiz için araç kullanmak durumundayız. An itibarıyla dışarısı -17 °C. Ülkenin İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun (NAV) ehliyetsizleri adeta bir handikap olarak gördüğü düşünülürse, buz pistlerini aratmayan yollarda “buzlu parkurda sürüş sınavı”nı geçerek aldığımız ehliyetlerle ülke trafiğinin gerektirdiği bireysel standardizasyonu sağlamak zorundayız.
Oysaki buzulca konuşmaya başlamadan önce geçirdiğim kışlarda, hava ne saat on gibi aydınlanır ne de saat üç demeden kararırdı. Okul yıllarımın aydınlık kış aylarında İncirli’den Bakırköy’e kalkan dolmuşları kullanmaz, veryansın ederdim tabanlara... Uykudan biraz ödün vererek evden erken çıkar, haftanın beş günü sabah ve öğleden sonra olmak üzere otuz dakikalık mesafeyi çift dikişle kapatıverirdim. Cepte kalan dolmuş parasıyla da okul kantininden arasına yerleştirilmiş bir dilim (muhtemelen organik) buram buram dereotu kokan salatalık turşusuyla kendime bir güzel sosisli sandviç ziyâfeti çekerdim. İstanbul’un soğuğunda bir gün dahi ne kemiklerimin ne de hayallerimin üşüdüğünü hatırlarım. Dün, golf sahasının etrafında üç çeyreklik kısa bir yürüyüş yapayım dedim, tempolu yürüdüğüm halde vücut ısımı muhafaza edemedim. Eve gelip de sobanın karşısına geçtiğimde içlik kullanmış olmama rağmen buz tutan bacaklarımı ısıtmak için neredeyse on beş dakika sobanın önünde dikildim durdum.
Çocukluğumuzda da evleri sobayla ısıtırdık ya bizim evimizde de Auer marka bir demir döküm kömür sobası vardı. İlkokul beşinci sınıftayken yağmurlu bir sonbahar günü okuldan eve geldiğimde babamın, sobanın ambalajını açtığı daha doğrusu kenarlarını çevreleyen tahtaları söktüğü sahneyle karşılaşmıştım. Babam, tahtaların tümünü bir kenara koymayı bitirdiğinde ellerinden kayıp giden strafor çarşafın altından çıkan koyu kahverengi parıltı benim ve kardeşimin gözlerini kamaştırmış koskoca kömür sobasını birbirimize bakıp kıkırdaşarak, “Aynı çikolata renginde!” diye yorumlamıştık. Babacığımın sol elini cebine atarak çıkardığı bozukluklarla, “Hadi gidin bakkala!” dediği o anı unutmam ne mümkün... On iki sene önce Dovre 760 WD’nin ambalajını açarken ortaya çıkan mat gri renge karşı hiçbir şey hissetmediğimi de buracığa not düşüvereyim.
Neyse, geçelim asıl konuya. Yukarıda bahsettiğim haberlerle ilgili Nordiklilerin nabzını ölçen yorumlara dair yazmak istediğim birkaç şey daha var.
Kamuoyunun öngörüp tahmin ettiği gibi maaşın neredeyse yarısı devlete giderken siyasetçilerin vergileri kontrol edemediğini, son yıllarda emlak vergisine eklenen ek verginin daha fazla israfa yol açtığını söyleyenleri mi dersiniz? Orta Doğu ve Ukrayna’ya gönderilen bağışlar, Ukrayna’dan hâlâ getirilen mağdurlara açılan evler, sosyal yardımlar ve bu yardımlar karşılığında halkın cebinden daha da fazla çıkan vergilerle, yine halkın politikacılara yönelik şikâyetleri, veryansın edenleri mi dersiniz? Petrol zengini bir ülkenin kendi halkına dünyanın en pahalı benzini ve dizelini sattığından yakınanları ve bunu günaşırı yazıp çizenleri mi dersiniz? Yolların, kaldırımların, hatta karları kürenen asfaltların yıpranma vergilerini masaya yatıranları mı dersiniz? Daha neler neler...
Elektrikten bahsetmiyorum bile, o bizim her daim kanayan yaramızdı. Yağlı radyatörlerimizi kısmık kısmık açmaya devam. Ancak inşaat şirketlerinin hakkını yiyemem; adamlar gerçekten çok güzel evler inşa ediyorlar. Yalıtımlı, korunaklı, garajlı, yüzde sekseni ahşap yapı, akıllı otomasyon aydınlatma sistemli ve “otuz yıla varan kredili!” Fakat adı üstünde kış bu, yalıtım da belli bir dereceye kadar. Kuzeyde kış çetindir; soğuk çatıyı, duvarı bir yalar ki vuuvvv!
Şu an bizim evde radyatörler en düşük ayarda yanıyor. Mecburen odunla ısınıyoruz. Ne var ki odunla ısınmak da cep yakmaya başladı. Yarım ton odun satın almak için beş bin Norveç kronu ödeme yapmak gerekiyor. Ee, bu akşam da dışarısı eksi on iki santigrat derece. Yarım ton odunla altı aylık kışı geçirebilene vallahi aşk olsun. Aşkın meşkin olduğunu da sanmıyorum ya, neyse... Işıl ışıl protez tırnaklarla yeni jenerasyon, “Samanlık seyran, gönül ateş gönül divan,” diyerek soba tutuşturmaya çalışan eskilere benzemiyor. Aşk, artık konfor istiyor, dolayısıyla paranın olmadığı yerde aşk da yok. Aynı evi paylaşanların birçoğu, kira ve rutin faturaları asgariye indirebilmek için birlikte yaşıyorlar. Norveç’te bu gerçek gün gibi ortada. İki kişinin bütçelerini birleştirip aynı dairede oda paylaşmasıyla uygulanan, sadece öğrencilik yıllarını değil tüm yaşamı kapsayabilen bir çözüm ve bu ülke insanları için çok normal.
Bu arada beş bin Norveç kronu güncel kur üzerinden on dört bin Türk lirasına karşılık geliyor. Yarım ton odun için halkına beş bin ödeten ülke hakikâten çok varlıklı olmalı, değil mi ya... Kişi başına aylık net yirmi beş bin kron maaş gelse ne olur gelmese ne olur, tabiri caizse cep delik; gelen uçarak gidiyor, fy!
Halk cebine yama yapadursun, yama tam tuttu derken benzinin litresi yirmi altı kronla yeniden cebi yakıveriyor. Domatesin kilosu da yetmiş kron ile göz kırpıyor alıcıya, domates güzelleri misali... “Bak, ben domatesim; Hollanda’dan geliyorum, yanaklarım botokslu, ay pardon hormonlu... Tane tane al beni, ya da öyle aval aval bak bana, kilo ile yasaklıyım sana, hıh!” Yemin ederim rahmetli Ayşen Gruda canlandı gözlerimin önünde. Ey yedi düvel güzeli, bırak artık bir kamyon dolusu domates görmeyi, biz kilogram nedir onu bile unuttuk, domatesi harbi sayarak alıyoruz. Bu “gerzek” politikacıların sayesinde Yeşilçam filmlerindeki orta direk ne haldeyse hâlâ öyleyiz, belimizi doğrultamadık bir türlü. Ne yazık ki daha kötü, daha karanlık, mekanik beyinli bir geleceğe doğru uyuşmuş bir şekilde ilerliyoruz. Ve sizin gibi sıcacık değil, giderek soğuyan, hissizleşen vicdanlara, nesillere evriliyoruz.
Aslında “Öyle de ölüyoruz, böyle de,” diyerek İskandinav ülkelerindeki yüksek intihar oranlarında halaya öncülük eden Finlandiya’yı göz ardı edip teselli bulabilirsek neden olmasın? Bizler, evlerinde yalnız başına ölen yaşlılarıyla da halen dünyanın en müreffeh ve en mutlu ülkeleriyiz (!) Ho ho ho!
/ yüRekTen
Bjørvika, 14 Aralık
İZLER 69. Sayı
YORUMLAR
“Artık devletin halkla teması yok mu?” cümlesi yazının ana özeti gibi olmuş ve ne yazık ki durum tam da böyledir. Birçok devletin halk tabanına inmeye niyetleri de olmadığından, koltuk sevdalarından ve yanlış politikalarından ötürü geldiğimiz nokta tam da ifade ettiğiniz boyutlarda içler acısıdır maalesef.
Çok yerinde, gündemi mercek altına alan gerçekleri masaya yatıran, güzel bir yazı okudum.
Tebrikler, sevgiler.
/ yüRekTen
Çiğdem Hanım çok teşekkür ederim.
Sevgi ve selâmlar...♡
Komsu ülkeden söz edilince dayanamadım yorum yazmadan..!
Yazınızda değindiğiniz sorunları okuyunca, geçen gün radyoda dinlediğim bir haberi anımsadım:
"Norge har sämre ekonomi än Sverige... Enligt rapport ökar fattigdomen, torts oljan. Är det pandemins och krigets påverkan? Hur kunde det bli så här? Norge, va!", deniyordu... Belki biraz da "skadeglädje"yi dile getirdiler, bilemiyorum (bu İskandinav ülkeleri kendi aralarında daha iyi olma yarışındadırlar çünkü!)
Ama yalnız değilsiniz yoksulluğun artmasında, pahallı ve hormonlo domatesi yemede de. Enerji pahallılığında hele hiç yalnız değilsiniz...
Ve buradaki Frälsningsarmén'in yükü de artmakta, her geçen gün biraz daha, hele hele bu kış günlerinde. Hiç olmamış bir şeydir örn. restoranların kalan yemekleri paketleyip ihtiyacı olanlara vermesi. Atılırdı çünkü. Hijen düşünülürdü vs. Şimilerde çağrı yapılıyor habire. Atmayın yemekleri, binlerce aç var, diye...
Bu nedenle kullandığınız "fy" ifadesi öyle anlaşılır ki. Ben de "just det, precis! demeden edemedim siteminize...
Çok tebrikler, saygılar, sayın yüRekTen
/ yüRekTen
Sevgili Tüya, yazıda "fy" tabirine yer verip vermeme konusunda kararsızdım. Özellikle bu kısaltmaya yaptığınız yorumun yüzümde doksan derece bir gülümsemeye yer açtığını bilmenizi isterim.
Çalışmaya dahil etmediğim ironik bir cümle daha vardı, İsveççe yazdıklarınızdan sonra o cümleyi sizinle paylaşmak bana keyif verecek; "Türkiye, petrol zengini olsaydı ve bu kadar ağır vergi toplasaydı en azından doğalgazımız olurdu."
Devletin, olağanüstü bir durumda kimseyi çalıştırmadan "100 yıl" ayakta durabilecek süper bir gücü varken bu zor dönemlerde vergileri ve faizleri düşük tutmak yerine hâlâ "halkı darda bırakma pahasına tasarruf etme" politikası ve manipülasyon tarzı oldukça profesyonel görünüyor. Bahsettiğiniz kelimeyle İsveç işitsel medyasının, komşusunu; "skadeglädje" olarak tanımlaması, (burada "skadegledelig" olarak kullanılıyor) Norveçlilerin üzerine tam anlamıyla oturuyor diyebilirim. Hakikâten "hasarlı mutlu"lar ve oldukça itaatkârlar. Kaldı ki İsveç, ezelden beri bu devlet ve siyasetçileriyle anlaşmazlığa düşmüş, fırsatını yakaladığı anda kafa bulup sözünü esirgemeksizin yermiştir. Haksız da değildir...
Kısaca Bayan Brenna, Reims'te Marie Antoinette'in söylediklerine benzer sözler sarfetmeye başladığına göre, V. Harald'a yakın yaylalarda otluyor olabilir, keza halkla ilişkisini ciddi şekilde koparmış görünüyor. (Gruda'nın taçlı görselini seçmemin nedeni de bu zaten.)
Ama bu sezon beni benden alan en önemli konu odun fiyatları... Håper ikke det blir så kald og minus grader denne vinteren...
Teşekkürümle...♡
~~~
Firewood prices 2023
https://www.plantasjen.no/bjorkeved-pall-(36-sekker)-for-hjemlevering-(frakt-inkludert-i-prisen)-36x15-kg-539719.html?gad_source=1&gclid=Cj0KCQiA67CrBhC1ARIsACKAa8Rca6KeANtzvaKD_g6bt3-NL3aO9XbxjP6Hi5XL1y6eKLGesEJ-6K8aAi50EALw_wcB&gclsrc=aw.ds
Tüya
Bi önerim var: bilirsiniz biz de orman bol olduğu gibi odunla dolu... Sınırdan girin, yükleyin arabanızı, diyeceğim, ama biraz zor. Çünkü kar var ve don her yer. Artık seneye aklınızda olur! (Utan att tala om det för svenskar! Annar säger de "fy faaan alltså, dessa normän!" :) )
Espri bir yana, odun gerçekten de çok pahallıymış sizde. Sizinkiler, sınıra yakın olanlar tabii, gelip bizde bol bol alış veriş yapıyorlar, biliyorum. Kesin odunda dahildir buna...
Artık bu kış şömine keyfi az yaşar sevgili komşularımız...
Tekrar teşekkürler ve iyi ısınmalar.