- 520 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
SEVGİLİ HAFIZ...
Ölümden ötesi yalan, sevgili hafız ve beni tek anlayanın sen olduğunu bilmek işte ruhumdaki kıvılcımın büyüttüğü o yangını bir hazine bellemek.
Kibirsiz ve tutumsuz bir sevgi manyağı olduğumu bilen melekler ve de beni koruyan benim hala temiz kalabilmeme vesile elbet iman gücüm ruhumdaki fırtına ve delişmen dalgalarla eşlenen yine içimdeki ırmak okyanuslara tekabül ettiğim.
Ruhumu peşkeş çekiyorum duygulara lakin az geliyor.
Severek yetemezken de insanlara çünkü sevgiler yalan dünyalarında parçalanmayı bekleyen atom tanecikleri gibi.
Yanılgı.
Yanıltı.
Yıkıntı!
Sahi, ben neye denk düşüyorum üşüdüğü kadar ruhum üşengeç olduğumun ertesi telaşla coşkuyla hararetle koşuşturduğum ve sevdiğim kadar insanları karşılık o kadar güzel görüyorum ki:
Tepkisiz varlıklarında nasıl huzur buluyorlarsa artık huzuruna çıktıkları Rabbin yüzüne nasıl bakıyorlarsa ben sular seller gibi akıp haiz olduğum tek damlayı okyanuslara çeviriyorum.
Sevgili hafız, sahi biz senle hiç karşılaştık mı?
Ya da sahiden gerçek misin sen?
Ya, ben?
Ruhumdaki dalgalar fıtratımdaki mücadeleci ruhum ve duygularım.
Sabit bir katsayım yok asla ve ben kat iziyle seviyorum katlanıyorum kat ediyorum ve kat çıkıyorum hidayetin basamaklarına bir bir.
Endamlı bir ruhum var bir o kadar cılız iken çıkan sesim.
Evhamlı bir yüreğim var tutuklusu olduğum sevgim ve işte güçlenen coşan iç sesim nice şiire nice yazıya vesile olan.
Köpüren bir iklim içtiğim acı kahve ve telvesinde saklı belki de kaderim en çok da kederim acı kahvenin eşlik ettiği lakin bir başıma içtiğim o kahve ve kimse de yok iken yanımda kırk yıllık hatırı olan olmayan kim varsa nasıl da uzağımda.
Bu dünyanın tuzağına düşmedim ama uzağına düştüm bir kere insanların.
Ne okul hayatımda canımı yakanlar ne de gösterişli plazalarda çalıştığım da elimden tutanlar.
Gel gör ki…
Canım yanıyor.
Gel gör ki…
Anılmadığım kadar da ant içmişken kutsal kitabın üzerine yalansız bir ruhun göç takviminde saklı o çeteleyi bilen elbet sadece Rabbim.
Karamsar olduğumu söylüyorlar.
Bu bile suç iken.
Sevdiğimi söylüyorum…
Lanet okuyorlar.
İçtenliğim ve coşkum ve sevdamla baş veren kelimeler kulağından tutup çektiğim ve inzivada geçen en güzel yıllarımın ardından kalemimi keşfettiğim çıktığım bu yolculuk:
Kafka’yı kıskanıyorum çünkü içten ve hüzünlü ve sitemkâr ve sevgi dolu.
Kafka çektiği acılardan çıktığı yolda nasıl ki edebiyattan ibaret ekliyorum bir kelimeyi daha bu cümlenin yanına:
Edebiyattan ve sevgiden ibaretim.
İç sesim hep baskın olan ama susturduğum.
Dış ses ise nankör ve bencil ve ikiyüzlü üstüme alınmadığım kadar uzak durduğum yalanlar ya da tam tersi:
Bir ömür kim ne derse inandığım gözlerimin içine baka baka beni kucakladıklarını iddia edenler lakin:
Ben kimsenin kucağına oturmadığım gibi sadece İlahi Aşka kucak açarım artık bu saatten sonra…
Hep mi yanılır insan?
En çok da sevdikleri can yakarken.
Müzmin bir coğrafyanın seyrindeyim:
Uçuşan polenler.
Muadili olduğum bir mevsim:
Hazar ertesi düştüğüm yolda kendi mevsimimi yaşıyorum ve üstüme çöken kara bulutları da sineye çekiyorum ve ben bu karanlığa dahi razı ve duacıyım çünkü kaderime ilk gün teslim oldum elbet İlahi Adaletin de peşinde kendimi kucaklayacağım günlerin telaşı ile seviyorum insanları bir de yazmayı.
Rengim pembe.
Çünkü utanma duygusunu bana ailem öğretti ve istenmediğim yerde durmadığım kadar istenmediğim kadar hayatta varsın olsun sevgisizliğin minvalinde sekeyim bir bir yüreklerden ve görüntü itibari ile:
Herkes sevgi dolu ve bir bütünün parçası.
Bir de sevgiyi ayakları ile çiğnedikleri kadar beni kandırdıkları kadar da yüce Rabbi kandırdıklarına nasıl da eminler.
Tövbe haşa.
İçimdeki rüzgâr üşütürken biliyorum ki tek üşüyen ben değilim ve işte bu yüzden yalnız ve mazlum ve masum insanları bir başka seviyorum ve çocukları.
Kanayan bir coğrafya iken Gazze benim kanayan yüreğimdeki yangından kime ne ki?
Lakin özel ve biricik olduğum kadar ki Allah herkesi bu minvalde yaratmışken ben de özgürlük hakkımı kullanıp haykırıyorum tüm cihana.
Misilleme yapan duygular.
Efkârım.
Anne sevgim.
Çaresiz addedilen kalemim ve benliğim.
Ama ben çaresiz değilim çünkü tek Sığınağım var benim beni benden bile daha iyi bilen.
Geçkin bir gün ışığı nasıl da aldatıcı.
Mevsimler dahi yalan söylüyor ve bu soğuk kış gününde güneş bile aldatıyor insanları bir o kadar insanlar da birbirini ve güneşi.
Karanlık olan sadece gece.
Ruhumun karartısı ise sadece benden bana dair.
Annem bana bir ömür kol kanat germişken rollerimizi değiştiğimiz en ufak da şikâyetim serzenişim yok iken elbet başım gözüm üstüne öyle ki…
Hayatımın merkezi iken Edebiyat artık o merkezde annem saklı ve buna rağmen uykumdan fedakârlık edip kendimi çiğneyip illa ki bir şeyler yazma telaşı ve aşkı ile yaşıyorum.
Önceliğim elbet annem.
Ön sözü yok artık hiçbir günün, sevgili hafız ve beni tek dinleyen sensin Allah’tan sonra.
Can çekişen bir insanlık sevgi ise yerlerde sürünen.
Artık eski insanlar eski kalıcı aşklar da yok:
Kimin ne kadar çok dolu cebi var ve işte aşk da can çekişirken.
İçimdeki sarkaç devinirken bazen bir kuyunun dibinde hissettiğim ama ansızın hâsıl olan mucizeler ve gaipten gelen coşkum ve umudum.
Canım yanıyor.
Candan can gidiyor.
Ama ayaktayım:
Ayaktayız da kalemim ve ben.
Kasvetli havamdan da insanlar neden rahatsız oluyorsa artık:
Ne kimseden bir şey istiyorum ne de bekliyorum sadece doğru bildiğim yoldayım:
Yalansız.
Riyasız.
Sahte olmadan.
Maskesiz.
Sevgide tutumsuz.
Ve işte nasıl da Rabbime dönük yüzüm.
Kapısından kovulduğum binlerce köy çünkü hep doğruyu belledim yaşarken.
Yaşama sevincim varla yok arası.
Allah inancım sonsuz.
Ve işte içimdeki iyi niyet ve temiz kalbim.
Dünümle söyleşirken son yazımda neler umdum neler buldum.
Sondan bir sonraki yazım ve işte seninle dertleştiğim.
Peki, sen var mısın?
Söyle, var mısın benimle bir yolculuğa?
Ya, ben var mıyım?
Hiçliğimle ve de içliğim iken kalemim.
Bir gün daha biterken ve içime yeni bir ukde daha eklenirken.
Renklerin en hasına haiz olduğum:
Ve evet, ben beyazım ve bakir bir ruhum var eşlik eden inancım ve sevgim…
Bir o kadar karanlık bir dünyada el yordamı ile ilerlediğim ve işte hâsıl olan kalp gözüm ve künyemde yazılı olanlar.
Alın yazımda saklı olan ne varsa artık.
Yazgıma razı olduğum kadar yazdıklarımla teselli buluyorum en çok da hayata alt yazı geçmeyi seviyorum mademki kabul gören bir alın yazım var elbet her şeye de muktedir iken yüce Rabbim…
YORUMLAR
Meylettiğim bir iklimdin, zaaflarımın b/ölündüğü dizelerde ta içimde saklı bir yemindin hayalimin ukdesinde saklı bir sır sebebi olmayan bir sonuç büküldüğü kadar kalemim aşkın devamı kanıksanası hüznüme katık ettiğim kelamın sana verdiğim selamın sevabı.
Metruktü ruhlar bense mücbir sebeplerden yok sayıldığıma mazhar bir aydınlık bellemişken şiir ve aşkı.
Huda’nın eseri aşkın esiri yalnızlığın kefeninde saklı hayallerimi gerçek kılmanın da adı iken şiirin soluğunda seni hissettiğim yazmadığımda ise ölümü.
Revnak acılar ve kayıp kıtalar.
Ruhun emaresi rüzgârdan arakladığım acılar.
Meşalesi sönmeyen bir yürüyüş gölgemi savsakladığım kadar yüzümden dökülen güllerle örülü bir cennet bildiğim sonsuzluğun çağrısında en çok hatta sadece kendime ihanet ettiğim.
Bir kinaye iken rüzgârın efkârı.
Bir kibirli yaşam ki iblisin ahvali.
Altına imzamı atmaktan çekinmediğim bir akit kaderle iş birliği yapan kederin meali.
İçimdeki coğrafya.
Aksayan ayakları ümidin.
Saflığımla beyan ettiğim sevgi varsın olmasın da bu sefil kulun bir dikili ağacı ki…
Katıksız estiğim.
Kat ettiğim yollarda düşüp de kalkabilmenin adı iken kalemin zaferi eşlik eden nidaları…
Şerbetli idim mademki.
Siması da tanıdık iken kapının çaldığında biliyordum da rüzgarın ıslıkladığını ve çalan çanlardı ünlenen çalan kapımdı kimsesizliğe delalet ve çaldırdığım gönlüm çalakalem yaşamaktan da yok iken ötesi.
Servetim.
Sadık kaldığım kadar evrene.
Katıksız recim edilen bir gölge gibi.
Meczup düşlerin dik yokuşların yolcusu ederim olmasa da olmazın oluru bir hayalde saklı idi umudum.
Gülüm Çamlısoy
teşekkür ederim yürek dolusu
selam ve saygılarımla hocam