- 363 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
KÜSKÜN KALEME SÖZÜM GEÇMİYOR...
Çığlık atan bir şiir diledim Tanrıdan ne de olsa çığ gibi büyüyen bir hüzündü esir kıldığı kadar mazlumu, sevgiyi çığırından çıkan bir çağ idi çalan çanların eşlik ettiği kadar ve şiiri esir alan hüznün bil mukabil dediği kış güneşi nasıl ki Çıfıt çarşısı idi yüreğin teslimiyeti ve işte mikado çöpleri gibi dağıldı cihan esti rüzgâr uçuşan yıldız tozlarında saklı iken şair ve isyan.
Göğün kırık tamburu dile geldi ama yetmedi.
Çalan çengi çeyiz sandığında gecenin harelere serildi duygular hanesi tekil ve haznesinde delicesine sözcükler taşan.
Bir hakkaniyet ise eğer ki peşine düşülesi ve insanların son sözü söylemeye varmazken dili Rabbine sadık her Mümin sabra delalet bir bekleyişle cenk etti insanlığın cephelerinde mühimmatı mademki sevgi ve umut yüklendi sırtına insanlığı kurşun ağırlığında bir yası ve ömrü nasıl ki zehir etmişti zalim köpüren dalgalarda buldu kendini kâfir…
Gidişlerin tehir edildiği dönme ihtimalinin ise sonsuza kadar tedavülden kalktığı hele ki gidecekse insan kendinden elbet teslimiyetin de nüansıdır nerelerde olduğunu bilemediğin o gülüş ve güneşin çehresinde saklanmışken mehtap ve yıldızlar…
Bir eğrelti otu iken kalemin nidaları ile ördüğü saçları sevdanın büyük ihtimalle aşk mektebidir size verilmeyen asla da verilmeyecek olan diplomanın iz düşümünde bir sadaka mahiyetinde sizi kimse yok sayan ve yoksunluğun ufkunda saklı dönüşün çanlarının asla da çalmayacağını bile bile nöbete kaldığınız günün gecenin uzamında bir teselli babında içilesi aşk iksirinin doz aşımında yüreği olduğu yerde mıhladığı.
Bir esaretin de ayak izi iken bir batında doğan gün ve gece…
Bir düş’ ün öz alt kümesi iken içine düşülesi gizemin bahtında solan çiçekler misali hırpalanmış göğün müdavimi yaralı bir kuşum içine düşülesi nasıl ki aşk uzağında sürdüğüm bu saltanatın tefe konduğu kadar ilham perimin hazır ol da idam mangası.
Sürüklendiğim ne ki ne savrulduğumdan da öte…
Savunması anlık avunması ömürlük asla da beylik değil içimdeki hüzün sözlüğü mademki kalemin duasıydı gökten yağan sözcüklerin bedelini ödediğim mademki yalnızlığın da rotası ve yanılgısı gün mizaçlı bir şiir ısmarlarken ilham perime.
Nemrut gölgeler nedamet yüklü.
İçimdeki hüznün küfesine tek şahit melekler.
Aşkın ibaresi dayattığı özlem kadar…
Bölüyorum satırları lakin yetmiyor…
Ölüyorum lakin ruhum huzura ermiyor.
Seviyorum ikiletmeden lakin iklim ben uzağına savuruyor.
Yetindiğim ne var ne yok yataklık ederken yokluğuma…
Yatıya kalsın diye bir sözcük bir hece ve neşe azap kuşları izin vermiyor ve yazamadığım fermanımın yazamadığım şiirlerin yasını tutuyorum bana yakışan nasıl ki sessizliğe bürünmek sırf asaletimi korumak adına bağrıma basıyorum acıyı lakin yetmiyor kalemim ağıtlar yakıyor sessizce içinde derlediği ne var ne yok güme gidiyor bu gürültülü sessizlikte…
Propagandasını yaptığım imgeler ve sağalttığım duygular nasıl da heybetli bir o kadar nankör iken insanoğlu kör gözlere sunuyorum ben kalbimi altın tepside ve körelmemek adına daha çok sevip daha çok yazma arzusu ile hemhal lakin küskün kaleme sözüm geçmiyor.
Günlerim uzun gecelerim darda bense karanlık bir dehlizde soruyorum Rabbime yarına çıkar mı bu kalem, diye…
Eşlik eden gök gürültüsü ve şimşek ve yağan yağmur yağdıran yüce Mevla ve sağdıcım kalem solumda sevgi dolu nice tevafuk.
Diyezi sözcüklerin ve nakaratı isyanın asayiş berkemal demeyi arzu ettiğim sitayişin çöreklendiği mevsimin kara gölgesi ve gecenin de çoktan sönmüşken feri.
Bir izdiham saklı evrende bir kaos.
Kaotik bir başkaldırı ve melankoli yüklü ruhum kaleme de geçmezken sözüm ve dinmeyen öfkem.
Muadilimse sevgi umut.
Mücbir sebeplerden terk edildiğim.
Takas ettiğim sözcükler ve mutluluk ve dibi görmeni vebali belki de kalemin ödediği diyeti sözcüklere b/öldüğüm kayrasında bunca duygunun hayat da kayıp giderken elimden ve elemin baskın sesi efkârın iniltisi aşkın yanılgısı sözcüklerin bir batında açtığı bir avazda kaybolduğu…
Peşindeyim kendimin peşin peşin kendimi ellerimle iteklediğim.
Yastayım ve aldığım yaşı taşıdığım kadar sırtımda kendimsiz bir dünya özlemine meylettiğim günlerin uzağında telaşla arıyorum hem kendimi hem ilham perimi.
Bir başak gibi dolgun olansa bir başka ömre sakladığım saklandığım sadık iken rotasında hayatın sandığımda saklı sırlarım sözcükler peşimden ayrılmışken ben kendimle cenk halinde nasıl da yastayım.
Tüten dumanda saklıyım belki de.
Tutuşan güneşte.
Güreştiğim er meydanı, ar bildiğim kadar sevgiyi ve kalemi arz ettiğim binlerce cümle cümleten firar etti edeceklerken yüreğimde kördüğüm olmuş bir duygu patlamasında bölündüğüm hece hece mademki bir b/ölü aşkım ben nerede benim kayıp yanım nasıl ki umuttur mimarı yarınların ve işte yâdımda saklı o teselli yârim hüzünle eşleştiğim kadar insanoğlu insanım ben:
Kanayan coğrafyalarda saklanmış iken masumiyet.
Kardığım cümlelerde saklı yerle yeksan edilmiş masumiyetin de yandaşı ayan beyan babamın öldüğü yaştayım yasını sürdüğüm kadar da yalnızlığın…
YORUMLAR
İÇİMDEKİ İZDİHAM...
Şehri sen bildim şiiri ise kendim:
Kendim ettim kendim yazdım ve zil zurna sarhoş sözcüklerim.
Kanayandır ruhumda saklı bir vedanın bin bir edasını üstüme geçirdiğim yalnızlığın doğan mehtabı kimseler de bilmez kıblemde nedir saklı.
İçimdeki izdihama şerh düştüm madem günün erken saatlerinde uçuşan matem polenlerine tanıdık bir çiçekten de yoktur farkım kayıp bir minvalde göğü tekmelerken iç sesim yerin kaç altına gömülüdür bir bilseniz sonlanmayan esaretim.
Cesaretimi kuşandım düştüm yollara ve cenk ettim sözcüklerin yağan karına zulmetse de karanlık her kayıp minvalde bulduğum sıra dışı bir varlık.
Sessizlikle muhatabım kendimi bildim bileli:
Sefil ve soytarı bir sessizlik aşkın namelerini bir bir diktiğim sözcüklerim sonlanmış madem bir kere mutluluğum hangi zarif çiçeğe küsmeliyim ki kırık dalında sekerken o yavru kuşun çelimsiz bacaklarına savrulan bir başka tekme aşkın da yok sayıldığı bir düzenekte aşikâr infilak edecek birazdan yüreğim ve işte bu yüzden dile gelmeli içimde esen fırtına.
Fıtratımın gazabında.
Fiilen ölmediğim kadar ben aldım gardımı:
Zemheride yaşamanın da bedelidir olan biten ve zaaflarımı teslim etti yerin dibine.
Kaç galon imgeyi sağlattım yaşlarıma esir düştüğümün ertesi yasımı söyle neyle avuttum bir yasa hükmünde iken hüzün şifresi solumdan başladım saymaya nasıl ki bir nöbettir devraldığım babamdan bir de tutuldu mu nutkum seyreyle o halde kalemin pes etmeyen sesini nefesini kısamadığım kadar kısıp da gözlerimi daldığım uzaklardan çağıran sesin cevabıdır yazdıklarım.
Sureler.
Bir de yalan suretler.
İzahı yok günün doğuşunun batımında mutluluğun çıktığım er meydanında nasıl ki ar bildim ben dürüstçe yaşayıp yazmayı ve ara namelerin esintisinde sus payı bir söylemde önce dağıldım sonra toparladım içimin dağınıklığı dalga dalga yükselen sesinde hüznün bazen safsata yüklenmişken ahvalim açık da vermediğim açmaza düştüğüm kadar yalnız bir o kadar ümidimi saklı tuttuğum kadar sevmeliydim.
Mademki bir cihattır bu, baş koyduğum.
Mademki sözcüklerin devriâlemi yan çizmeden.
Mademki öğütüldüğüm değirmende sıkışıp kaldı ruhum ve işte efkârım ana kıta sözcüklerimse atlastan bir yorgan tüm hayallerimi gerçek kılmak adına baş koyduğum yolda bilfiil sağaltmaktayım acılarımı.
Devir ahir zaman.
Devreleri bir kere atmış insanlığın.
Bazen girift bir yolculuk çok da girgin olmadığım kadar bu yolculukta her gerildiğimde kaleme sarıldığım ve sökün eden imgeler kâh başkaldırı kâh boyun eğdiğim kaderin yanan tütsüsünde saklıdır benim masallarım.
Bir öğün daha atladım bu gün ve öğretilerin esintisinde dağlandı kalbim ağlayan surelerde soludum hidayeti ve Allah aşkı ile yoğurdum ben içimdeki yalnızlığı.
Muhtıra veren mademki kader.
Mum misali eridiğim.
Halis munis olsam ne ki hakkaniyet ve adalet diye de peşine düşmüşken hayallerimin…
Terbiyeli bir acıyım ben açısı dik iken güneşin başına buyruk bir sancıda bir hüzünde bulduğum ruh eşim.
İmla hatası olmayandır yalnızlığım ve imha ettiğim kadar kötülüğü nefreti kini ihbar ediyorum Tanrıya içimdeki yıkık dökük sevgiyi hasreti.
Ulemasıyım da yerin göğün uluyan sesi ölümün ünlendiğim kadar mimlendiğim ve imgelerde sürdüğüm saltanatım aşkın meşrebine uygun bir kalp gözü şifası sevgi yaralı müzmin hayallerimin kimi insan olsa da don yağı yağan doluya Rabbime teslimiyetim.
Hınca hınç içimdeki rüzgâr dağıttı bak kara bulutları yandığım kadar yakardığım yeni bir ben varsın olsun daim kılsın evren aşkın teşrifinde mevsimin işgalinde örtündüğüm gizin temennisi elbet yeniden kavuşmak kendime.
İcra yoluyla zimmetledim ben içimdeki isyanı dindirip ölü öfkesinde mevsimin soyutlandım bir bir renklerden gel gör ki:
En müşfik en vefalı rengin kıblemde beyazım kalbimde konuşlu kırmızı ve işte dalgalanan bayrağıma asılı gözlerim aşkla men ettiğim tüm hüzün tüm acı uzak dursun yeter ki memleketimden.
Dünümü üfürdüm.
Günümü güdüledim.
Yarınlardan ümidim tanıklığında meleklerin ziyaret ettiğim içimdeki kubbe ve türbe aşkla yaslandığım Ulu Çınar elbet sevmektir insanın olmazsa olmazı tek marifeti çınlayan kulaklarımda çalarken çanlar idamesidir hayatım yazdığım kadar kendime kavuştuğum yandığım kadar yazdığım ve derin bir boşlukta saklıdır sarnıcım.
Kuyudur gözleri evrenin.
Koyudur gözleri yârimin.
Yâd ellerde mahsur kalan bir yetim güfte ki şiirlerle bezeli hayallerim yola çıkıp da kendimden asla çekip gidemediğim.
GÜLÜM ÇAMLISOY
KALEM HER KÜSTÜĞÜNDE YANAR ŞEHİR YANAR İÇİM ŞİİRLERSE BİR UKDE MİSALİ İÇİMDE KALMIŞSA VE TÜM KIZGINLIĞIM KALEME...