Yani Ne Olacaktı ki
Hem Tanrı yaratımı hem de Evrim veya Uzaylı bir medeniyet bizi üretip, var edip, oluşturup bu dünyaya atmış olsun. Sonuçta sulu ve cıvık bir yaratığız. Tanrı su ve çamurdan yaptım demiş, Evrim; suda oluştuk ilk önce demiş, Uzaylı ise ben bu hayvanlara kendi dna’mdan şırınga ettim yani bir şekilde sulu bir enjekte var.
Ha keza dünya da sulu bir dünya, 4’te 3 su deniyor, sonuçta susuz fazla yaşayamıyoruz. İklimler değişti mi kendimizi yollara vuruyoruz, yeni ve müsait iklim şartları arıyoruz. Kavimler göçüne iklimin neden olduğu söylenir. Yani yine suya muhtacız.
Su Döngüsünün türlü türlü anlatımı var. Manevi anlatımını felsefeciler ve tasavvufçular yazmış. Yükselmen için önce düşmelisin, alçalmalısın, alçalınca, parçalanmalı ve buharlaşmalısın der. Sonrasında ise yükselişi yaşarsın. Sular yüksekten alçağa akar, bir şekilde deniz seviyesinde denge sağlanır. Tatlı su tuzlu su ile karışır, aralarında perde olmaz. Yağmur, gökten yere yağar, yerden göğe yağdığı görülmemiştir.
Oysa ateş yerden göğe çıkıyor suyun tam tersi. Dünyanın merkezinde ise suyun yani cıvık maddenin değil, biraz daha kıvamlaşmışı; yani ateşin, mağmanın olduğu söyleniyor. Mağma kaynıyor ve dağlardan fışkırıp, dağı patlatıyor, o dağa da yanardağ deniyor. Okyanusların dibinde de dağ bacalarını görmüş veya seyretmişsinizdir. Eriyik, dünyanın derinlerinden yüzeyine doğru sızıyor durmadan. Ateşin ise suyunu çıkartamıyoruz sanırım.
Taşı sıksan suyunu çıkartır denir ya, sert bir cisimin bile özünde su olduğuna delalet veya işaret ediliyor bir bakıma.
Uykum geldi. Yalnız uykunun ne suyu var ne de ateşi. Zihinsel olanın; madde ile cıvıklık ile kıvam ile bir alıp veremediği yok. Oysa maddenin tüm işleyişi cıvıklık ve kıvam ile alakalı. Ruhu ise daha çözemedik, bilemedik nedir ne değildir.
İnsanın ağrına gidiyor denir ya hani. Kahrına neden oluyor, üzülmesine içerlemesine neden oluyor kendine hakim olup hükmedememesi. Kendi bedenimize hükmedemiyoruz. Tırnağımıza, kirpiğimize, göz kapaklarımıza, iç organlarımızın istemsiz çalışmasına veya bizi yönetmesine karşı çıkamıyoruz. Çıkmak için aç kalmanın üzerinde duruyoruz. Bedenimizin içindeki ruha veya zihne ulaşabilmek için bedeni en asgari şekilde çalışır durumda bırakıyor ve öte alem denilenle bağlantı kurmaya çalışıyoruz.
İnsan vücudundaki kimi noktalardan bahsediyoruz. Vb vs... Çakradır, hafidir, havasdır vb vs... Lakin bir sonuca ulaşamıyoruz nefes alıp verirken yani yaşarken gerçekten, gerçekten kopuğuz. Ve gerçeğin; dünyaya bir şekilde atıldığımız veya geldiğimiz veya dünyada üretildiğimiz andan beri cahili olarak bir garip yaşam sürüyoruz.
Kendinizi Tanrının veya evrimsel etkileşimin veya üstün uzaylının yerine koyun ve düşünün; daha üst bir yaratım veya dönüşüm veya melezleme yapabilir miydiniz? Yani insanı, daha üstün bir yaşam formuna nasıl ulaştırırdınız?
Bedenimizdeki cıvık döngünün yerine, rüzgarımsı bir döngü mü veya suya ihtiyaç duymayan manyetiksel bir döngü ile mi üst yaşam formuna ulaşabilirdik? Peki üst yaşam formu nedir? Zihinsel üstünlük mü, maddeye büsbütün hakim olabilmek mi, doğayı çok kolay bir şekilde şekillendirebilmek mi isterdiniz?
Yaratım veya evrim veya müdahalenin eksik kalan parçası veya eksiğini nasıl giderebiliriz?
Daha az hastalık veya hiç hasta olmayan, dermandan düşmeyen veya kırılmayan veya kokuşmayan veya herhangi bir etkiden etkilenmeyen bir yaratık olmak istemez mi düşünen insanlar.
Yukarıdaki yazdıklarım ihtimalen yüzden 99,9 ’a saçma gelecektir. Oysa yaşam döngümüzün kendisi saçmalık ve kusurlu değil mi? Suya muhtaçsın, enerjiye muhtaçsın, sosyaliteye muhtaçsın. Bu muhtaçlığı gidermek için, kan döküyorsun, kaynaşıyorsun, tuzak kuruyorsun ve hayvansal ve bitkisel döngüye gücün yettiğin müddetçe etki ediyorsun dünyada. Yani dünyanın gerçeği bu mudur? Hakikat denilenin yaratımı veya evrimsel düşüncenin eni boyu vb vs bu mudur?
Ye, iç, tapın veya diğerine müdahale et, küçüğüne etki et veya üre veya vb vs senden farklı düşünenle savaş.. Peki sonuç; peki gerçek yaşamak nedir?
Nasılını çözemediğimiz çok vasat bir türüz. Adımız; insan.
Sahiden, biz insan mıyız? İnsan gerçekte nedir. Gölge mi, kukla mı? Neyin gölgesi veya neyin kuklasıyız ya hu?
Cıvık bir döngünün içinde tutuklu kalmışız azizim. Kendimizi özgürleştirmemiz lazım. Kendimize bir bütün olarak hükmetmemiz lazım. Suya ve enerjiye veya içimizdekilerin her bir zerresi üzerinde tam hüküm sahibi olmamız gerekmez mi düşününce? Bunu başarabilirsek ne olur?
Dün iki rüya gördüm, birini hatırlayamasam da birinde ekmek vardı, yani serme veya bazlama denilen ekmeklerden. Ne anlamalıyım şimdi bundan. Bir şeylere aç mıyım ben? Bir şeyler mi bekliyorum ki, zihnim ve ruhum doyuma ulaşsın, çünkü çok boş geliyor bu alemin boşluğu bana.
Yani ne olacaktı ki, ne olmalı ki, ne olmasına bir bütün olarak ben hükmedebileyim veya bir bütün olarak tüm yaşam döngüsünden haberim olsun veya fark edebileyim yıldızların ötesinden yıldızlara ve dünyaya ve içindekilere. Yani karanlığı tam olarak ayrıştırabilmeli veya yönetebilmeli değil miyim? Yönetsen mesela, nasıl yönetirsin alemleri?
Uzun yazdığım için özür dilerim. Keşke daha kısa ve öz yazabilseydim.
YORUMLAR
Yani ne olacaktı ki?..Madem sınav..Madem şınav..Elbette kolay olmayacaktı dünyadaki yaşan.Yine kıyamamış ve götüreneyeceğimiz yükü yüklememiş.İstemişiz vermiş.Beynini çalıştırmak isteyene beyin..Habire yemek isteyene battalından mide..icat çıkaranlara ide vermiş. Takipteyim.Üstadı selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.