- 277 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR KÜLTÜR VE EDEBİYAT ÇINARIDIR İRFAN ÜNVER NASRATTİNOĞLU
Dr. İrfan Ünver Nasrattinoğlu… Doksanlı yılların ortalarında bazen dergilerde rastlardım bu isme. Daha çok kültürel, folklorik, gezi türü yazılar kaleme alırdı. Hatta bu yazılarla ilk karşılaştığım zamanlarda soy ismini “Nasrettinoğlu” yazacakları yerde “Nasrattinoğlu” şeklinde yanlış yazıyorlar bu yazarımızın diye düşünürdüm. Zamanla hep bu şekilde yazıldığını görünce bunda bir yanlışlık yokmuş, Nasrattinoğlu soy isminin orijinali böyleymiş demek ki, dedim kendi kendime.
Derken 2000’li yıllara doğru, okuma ve yazın dünyamın içerisinde kendine özgü bir derinlik meydana getirmeye başlamıştı bu isim. Hep öyle olmuştur zaten. Hangi isim bendenizin iç âleminde böylesi doğal ve kendilikli bir etki uyandırmışsa, o şahsiyete ayrı bir ilgi duymuş; hakkında kimsenin talep veya önerisi olmaksızın, baharı bekleyen dalların kendiliğinden filizlenmeye başlaması misali, bir süre sonra içimde aniden beklentisiz, siparişsiz bir yazı yazma isteği uyanıvermiştir. İrfan Ünver Nasrattinoğlu üstadım ile de aynısı oldu. Facebook arkadaşlığı vesilesi ile sanalyakin tanıma ve tanışma imkânı elde ettiğimiz İrfan Ünver büyüğümüzle aynelyakin/ bizatihi gözsel yakınlıkla da görüşelim, uygun bir mekânda kendileriyle bir araya gelip hoşbeş edelim, hatta hakkında bir yazı kaleme alalım arzu ettim.
Nihayet bu arzu geçtiğimiz hafta sonu, 18 Kasım 2023 günü Ankara’da, Sakarya Caddesi’ndeki mutena mekânlardan birinde gerçekleşti. Selam kelam, hoş geldiniz, hâl hatır derken iki saate yakın oturduk, konuştuk, hemhâl olduk kendileriyle. 1937 Afyonkarahisar doğumlu olduğu hâlde, altmışlı yaşlarda bir Ankaralı imiş gibi başkente yakışan bir duruşu ve zindeliği vardı İrfan Ünver üstadımızın. Belki asker emeklisi bir kişi olmasından çok titiz, zarif ve disiplinli bir şahsiyetti o. Bundan böyle birdenbire hiç hesapta olmayan çok anormal bir trafik yoğunluğunun randevusunu beş altı dakika geciktirmiş olması onu fazlasıyla esef ve üzüntü içerisinde bırakmıştı. Epeyi oturduk, konuştuk kendileriyle o gün. Birbirimizi daha yakından tanımaya çalıştık. Sohbetin doğal akışına muvazi şekilde hayatı, dünü bugünü, olanı-olması lazım geleni, yazıyı, edebiyatı, seyahatleri, yurt dışını yurt içini, yazdıklarımızı yazacaklarımızı konuştuk. Yayınlanmış kitaplarımızdan üçer beşer tane birbirimize hediye ettik.
Yazı ve edebiyatla ilk tanışmasının çocukluk yıllarında, babasının zabıta memuru olarak görev yaptığı bürodaki daktiloyla yazı yazmaya çalışarak başladığını anlattı İrfan Ünver Nasrattinoğlu. Daha sonra on parmak yazı yazmayı seri biçimde öğrendiğini, dolayısıyla yazıyla olan bu aşinalığın onda kitap ve yazma tutkusuna dönüştüğünü; ilk yazısının 1954 yılında on yedi yaşında iken Afyonkarahisar’da çıkan Türkeli Gazetesi’nde yayınlandığını söyledi. 1955 yılında Hava Astsubay Okulu’ndan mezun olduğunu, yirmi yıl Türk Hava Kuvvetleri’nde çalıştıktan sonra kendi isteğiyle emekliye ayrıldığını, 1976 yılından itibaren çeşitli gazetelerde çalıştığını, sonraki yıllarda da folklor araştırmalarının yanı sıra seyahat, hatırat, gezi, biyografi, tarihî ve coğrafi araştırma yazıları üzerinde yoğunlaştığını ifade etti. Bununla birlikte özellikle folklor alanında faaliyet gösteren kuruluşlarda çeşitli görevler ve üyelikler üstlendiğini, 1981 yılından itibaren Folklor Araştırmaları Kurumu’nun başkanlığını yaptığını sözlerine ekledi.
Bu sohbetimiz sırasında bir de kendileri hakkında en çok merak ettiğim, Nasrattinoğlu soy isminin nasıl ve nereden geldiğini, Afyonkarahisar’ın Akşehir’e yakın olmasından da aldığım cesaretle, Nasrettin Hoca ile ilgili bir soy yakınlığının olup olmadığını sordum İrfan Ünver üstada. O da Nasrettin Hoca ile çok belirgin bir yakınlığının olmadığını, ancak kendilerine çocukluğunda Nasrattinoğulları denildiğini, bundan böyle bu lakabı İrfan Ünver ad ve soyadının sonuna ilave ettiğini, özellikle memurluk görevi sırasında kaleme aldığı bazı yazılarda bunu müstear bir isim gibi kullandığını, dolayısıyla çoğu kişinin bu ilaveyi kendisinin soyadı zannettiğini belirterek konuya açıklık getirmiş oldu. Bu arada kaç eserinin olduğunu sordum üstada, 100’ün üzerine ulaştığını söyledi bana. Dile kolay, 100’ü aşan eser veya kitap… Binlerce sayfalık bilgi ve göz nuru… Bu kadar eser üst üste konulsa, yeryüzündeki birçok yazarın boyunu rahatlıkla aşardı. İşte İrfan Ünver Nasrattinoğlu ismine sinen derinlik ve heybetin nedenini şimdi anladım, dedim kendi kendime. Bazı kelimeler veya isimler, içlerinde kendine mahsus bir ruh barındırır. Dahası bazı insanların adları ile yaptıkları ya da yaşadıkları arasında soyut olduğu kadar rindane, içkin, tılsımlı bir giz saklıdır. Birbirinden kıymetli onlarca eserin müellif ve yazarı olan İrfan Ünver Nasrattinoğlu isminin içerisinde gizlenen derin metafiziğin, kendine özgü ağırlık ve tesirin nedeni de budur; binlerce sayfalık kitap, bilgi ve malumat...
İrfan Ünver üstadı biraz daha yakından tanıyınca dört belirgin özelliğinin öne çıktığını gördüm. Birincisi, okuma ve yazma tutkusuyla dopdolu, işini sağlam ve samimi yapan, hemen her eserini kuyumcu titizliği ile işleyen ve sanatsal güzellikler kazandıran bir yazar olması... İkincisi çok dürüst, dakik, vaatlerine ve randevusuna sadık, vatanını ve milletini çok seven, cemiyet insanı özellikleri taşıyan, işini beklentisiz, samimi ve gereği gibi yapan, temsil yeteneği fazlasıyla güçlü bir yüz akı şahsiyet olması… Üçüncüsü, çok yönlü bakış açısına sahip bir aydın ve entelektüel; dahası hem eskiyi hem yeniyi, hem Osmanlı’yı hem Cumhuriyet’i, hem geleneği hem moderniteyi bihakkın anlamış ve idrak edip içselleştirmiş bir kişilik olması… Dördüncüsü üstadın folklorik, kültürel, biyografik, tarihî ve coğrafi araştırma yazısı şeklinde kaleme aldığı eser ve yazılarda “seyahat” türünün ağırlıklı olarak öne çıkması. Dolayısıyla bu seyahat türü eser ve yazıların bir araya getirilip bir külliyata dönüştürülmesi hâlinde, İrfan Ünver Nasrattinoğlu adının İbni Battuta ve Evliya Çelebi seyahatnameleri ile birlikte Nasrattinoğlu Seyahatnamesi şeklinde bir şaheserle anılmayı hak edecek olması…
Bununla birlikte üstadın hediye etmiş olduğu beş kitaba hızlıca bir göz attığımda, eserlerin akıcı bir üslupla kaleme alındığını, muhtevaca zengin, çok yönlü, orijinal bilgi ve anekdotlar içerdiğini, öyle kes yapıştır şeklinde kolayca elde edilen kuru bilgilerden oluşmadığını fark ettim. Dahası her birinin kendine özgü bir ciddiyet ve nitelik taşıdığını; doğru, doyurucu ve dolu dolu yaşanmış bilgilerden oluştuğunu, hatta zaman zaman bu tarihî buluşma ve görüşmelerin fotoğraf ve belgelerle desteklendiğini gördüm. Bununla birlikte İrfan Ünver üstadın gezi ve seyahatlerine gösterilen ihtimam ve ilgiden, konukseverlik ve hüsnükabulden Türkiye’nin görünmeyen tarafının görünen tarafından daha büyük olduğu, hürmet ve alaka itibariyle bizatihi Osmanlı sınırları içerisinde seyahat eden Evliya Çelebi misali çok saygın taltif ve takdirlere nail olduğu sonucuna vardım. Dahası üstadımızın gördüğü bu itibar ve saygınlıktan bir Türk evladı olarak gurur ve onur duydum. Maşallah İrfan Bey abimize, dünyanın dört bir bucağında; Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da, Orta Doğu’da, Balkanlar’da, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde nice kıymetli zevatla görüşmüş, nice büyük yazar şair, bakan, devlet adamı, akademisyen, düşünür ve bilim insanıyla bir araya gelmiş, ülkemizi şan ve şerefle temsil emiş; nice büyük izzet ve ikramlara mazhar olmuş demekten kendimi alamadım. Mesela 2010 yılında yayınlanan “Azerbaycan” adlı eserinden öğrendiğimize göre; ilki 1982, sonuncusu 2009 yılında olmak üzere on altı kez Azerbaycan’a gitmiş ve orada Haydar Aliyev, Latif Kerimov, Ebulfez Elçibey, Bahtiyar Vahapzade, Rahim Gaziyev, Celil Nagiyev gibi siyaset, edebiyat ve bilim insanlarıyla görüşmeler yapmış. Dahası en yakın kardeş Türk Cumhuriyetimiz olan Azerbaycan’ı, kültürel ve folklorik zenginliği başta olmak üzere bütün yönleriyle ekonomik, siyasi, coğrafi ve jeopolitik açıdan incelemiş, ileri gelenleriyle görüş alışverişinde bulunmuş, dostluklar kurmuş, çeşitli taltif ve ödüllere, fahri akademik kariyerlere layık görülmüş.
Bütün bu seyahat veya gezi türü eserlerinin yanında, çok farklı konular ve şahsiyetler hakkında onlarca kitap, yüzlerce makale ve araştırma yazısı kaleme alan bir yazardır İrfan Ünver Nasrattinoğlu. Bunlardan bir kısmını şu şekilde sıralayabiliriz: Afyonkarahisar Şiirleri Antolojisi, Anamın Yemekleri, Gürünlü Âşık Gülhani, Âşıkların Diliyle Atatürk, Ali Çetinkaya, Âşık Veysel, Yunus Emre Şiirleri Antolojisi, Macar Müzikolog Bela Bartok, Çağdaş Uygur Şiiri Antolojisi, Görkemli Türkmen Ozanı Mahdumkulu, Posoflu Âşık Zülâli, Dost Romanya, Arnavutluk ve Kosova, Azerbaycan, Moldova ve Gagauzya, Barışçı Başkan Ceauşescu, Çağdaş Özbekistan Şiiri Antolojisi, Mihai Eminescu, Adım Adım Balkanlar, Arap Ülkeleri, Makedonya, Türk Dünyasında Ozanlar, İşte Hayatım...
Hâsılı yayınlanma tarihleriyle birlikte tek tek yazmaya çalışsak yarım sayfaya sığmayacak kadar çoktur İrfan Ünver Nasrattinoğlu’nun eserleri. O, telif ettiği eserlerinin çokluğu ve çeşitliliği yönüyle ülkemizin önde gelen yazarlarından biridir. Seksen altı yıllık yaşantısının nerdeyse yetmiş yılını okuyup yazarak ve araştırarak geçirmiştir. Hayatı dopdolu yaşayan, idealist bir Cumhuriyet aydınıdır o. Kültür ve edebiyat dünyamızın çınar ruhlu şahsiyetlerindendir. Daha çok uzun ömürler, yaşam ve yazmalar niyaz ediyor, yolumuzu ve ufkumuzu aydınlatmasını diliyoruz.
Mesut ÖZÜNLÜ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.