- 210 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
ASRA VURULAN MÜHÜR
Yakın coğrafyamızın kanayan yaraları belli ki kolay kolay da dinmeyecek. Bunun da ötesinde tüm cihanın meselesinin kilitlendiği Ortadoğu ve bunun hemen kıyısındaki bizler, dramlarla önümüzüe servis edilen acılara uzunca bir süre daha katlanmak zorunda kalacağız. Elbette her acının, her zorbalığın bir sonu vardır. Üzüntü veren şeyse, bütün toz duman ortadan kalktığında ve insanlar muhkem haberlerle o normal dediğimiz günlerine döndüklerinde dahi, insanlığımızdan geriye neler kaldığını sorgulamadan edemeyeceğiz sanırım.
Bütün ağırlığıyla var olabilmenin bedellerini tarihten de acı vesikalarla ve günümüze de hiç eksiltmeden yüzümüze yüzümüze vurmakta olan dünya, güçlü olabilmeyi şuur sahibi tüm milletlere dikte etmektedir. Her ne kadar savunma sanayisine aktarılan onca paranın sorgulanması gerektiğini düşünsek de bunun altında yatan nedenleri düşündüğümüzde işin rengi değişiyor maalesef. “Düşmanlarınız silâhlanıyorsa, siz de onların silâhlarından daha da iyileri ile silâhlanın” hadisi şerifi bu günleri kapsayacak bir acı hakikati dillendirmekte. Barışı korumanın belki de en pratik yolu güçlü bir ordudan geçmektedir. Bu güç, sizi sınamaya cesaret etmeyi düşünenlere de en net kalkandır.
Bir varlık ve yokluk savaşını vermiş olduğumuz bir asır öncesindeki şuur, bugünkü varlığımızın da anahtarı, parolası ve nirengisidir. Üç ve belki de dört asırdır savunma doktrini ile hareket eden milletimiz, 30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Savaşı ile yeniden taarruza geçmiş ve hakkı olan kadim vatanında özgürce yaşama realitesine ulaşmıştır. Milletin köklerini, karakterini çok iyi bilen, ona dayanan, güvenen bir lider olarak Mustafa Kemal, öncülüğü sayesinde sadece Anadolu`nun değil, işgal altındaki diğer ulusların da fikri hamisi olmuş, uluslar arası bir değer haline gelmiştir. Onlarca ülkedeki Atatürk Heykeli`nin saygınlık uyandıran bu yanı asla gözden kaçmamalıdır. Hayata gözlerini yumduğu 10 Kasım`da, bir zamanlar hasmı durumundaki İngiliz komutanın hasta ve yaşlı olmasına rağmen, O`nun cenazesinde bulunmak isteği de çok manidar bir davranıştır. Nitekim İngiliz komutanı her türlü ısrara rağmen sağlığını da tehlikeye atarak, böylesi asil bir insanın cenazesinde bulunmayı kendine görev bilmiş ve bunu da hayata geçirmiştir. Bu anlamda Mustafa Kemal, sadece bizlerin değil, hasmı durumundaki insanların dahi nazari dikkatini çekmiş büyük bir değerdir.
Bir konuşmasında iki “Mustafa Kemal vardır.” Derken, tarihe not düşülecek ve milletimin de asla hafızadan çıkarmaması gereken şu hakikatleri dillendirmiştir: Mustafa Kemallerden biri olarak fani olan, et ve kemikten mürekkep olanıdır. Diğeri ise, necip milletini vefası, kahramanlığı, çalışkanlığı, özgürlük aşkı itibariyle milletin ta kendisidir , şeklindeki tasviri ile o ikinci Mustafa Kemal`i tartışmasız şekilde etmiştir. Evet, zamanına en basiretli, öngörülü bir komutan, savaşlar sonrasında da inkılâpçı, mükemmel bir diplomat ve devlet adamı olarak da mührünü vurmuş olan Mustafa Kemal, bir fani olarak aramızdan ayrılmıştır. O`nun geriye bıraktığı ve bizlere emanet ettiği cumhuriyet tüm değerleriyle birlikte yaşamaya devam etmektedir. Mazisinden aldığı ilhamla necip milletimiz bu değerlerin farkındalığını ne münasip şekilde taşımış ve taşımaya da devam etmektedir.
Dünya tarihine adını altın harflerle yazdırmış çok sayıda değer vardır. Bunların bir kısmı politik duruşuyla, bir kısmı askerî gücü ve başarılarıyla, bir kısmı ilmiyle, edebiyatıyla, bir kısmı da manevi değerleriyle öne çıkmıştır. Burada ilginç olan şeylerden birisi de yukarıda değinilen niteliklerden biriyle ilgisi olan şahsiyetlerin millet sevgileri noktasındaki duruşlarının, milletlerine adanmışlıklarının Mustafa Kemal ile mukayese edilemeyecek olmasıdır. Zira O, sadece Kurtuluş Savaşımızın fatihi değil, cumhuriyetimizin kurucusu, demokratik yaşamımızın öncüsü, kültür ve sanat hamlelerimizin lideri, ekonomik duruşumuzun ilhamı ve kısacası güçlü bir millet olma vasfımızın her yerinde varolabilmiş tartışmasız bir değerdir. Bu anlamda Mustafa Kemal`in her yönden yeniden varoluşun adı da olması pek tabiidir. O`nun sadece dil ile ilgili çalışmaları dahi başlı başına bir başarıdır. Bazılarının halen akademik duruşları ve statülerine rağmen O`nun “Dil Devrimi” yaptığını söylemeleri de olsa olsa algı hatası veya kasti bir duruşun sonucudur. Oysa dil dediğimiz varlık bir milletle var olur değişmez, değişemez. Onun ifade edildiği araç olan ses (harf) değişir. Bu değişimin adına da dil değil, harfte inkılâp demelidir. Kavramları doğru yere koymayı başaranlar, eminim buradaki karışıklığın ne büyük bir talihsizlik olduğunun da farkındadırlar.
Her yüz yılda bir deha gelir dünyamıza. Ne mutlu ki geçen yüz yılın dehası milletimizin bağrından çıkmıştır. Neredeyse tüm ümitleri bitmiş ve her yönden yıkımın eşiğindeki son demlerini yaşamaklı milletimiz, 19 Mayıs 1919`da adeta ufuktan yeni doğan güneş misali tozundan dumanından sıyrılarak benliğine dönebilmiştir. Bu dönüş, aynı garabete düşmemenin,her daim uyanık olmanın, milli birlik ruhunun dirilişidir. Yaşamak için ölmenin onurunu taşıyabilenlerle sürdürdüğümzü varlığımız, yeri ve zamanı gelince bizlerin de aynı fedakârlığı göstermesini gerektirir şüphesiz. Vatan sevgisi, bayrak sevgisi, dile olan bağlılık, manevi değerlerdeki ortaklık ve dahası bizleri Mustafa Kemal sevgisinde ortaklaştırmakta, bu durum ise, büyük mücâdelelerle varlığını sürdüren milletin tarihinden dersler çıkarabildiğini işaret etmektedir. Henüz anasınıfı yaşlarındaki bir çocuğun elinden tutmakta olan annesiyle birlikte cadde üzerinde yürürkenki gözlemlerim bu anlamda çok manidardır. Zira, Ata`nın ölümünden duyulan acıların yansıdığı şarkısını söylemekte olan bu nesil, bundan sonraki neslin de ortak değerine sahip çıkacağını göstermektedir.
Politik kaygıları, geçmişteki sürtüşmeleri ve ucuz hesapları yüzünden Batı`nın hegemonyası altında adeta kukla gibi manipüle edilen çoğu Arap devleti gerçekten de tarihlerinin en onursuz duruşunu göstermeye devam etmektedirler. Şu bilinmelidir ki, vakti gelince asileşmeyi beceremeyen ve her şeye rağmen güce biat etmeyi tercih edenler, zulümlerin de yaşanıyor olmasında asıl suçluların en büyük payandasıdırlar. Ortak menfaatleri için aralarındaki türlü farklılıkları ve anlaşmazlıkları bir kenara bırakabilen Batı zihniyetinin beşerin tepesinde tuttuğu kılıcın gücü de buradan gelmektedir şüphesiz. Kültürü oluşturan farklı renklerin bir amaç için birlikteliğini çoğunlukla başaramayan İslam dünyası, bunun acılarını onlarca ve hatta yüzlerce yıldır çekmektedir ne yazık. İşin ayrı bir tarafının da yüzlere tokat gibi vurmakta olan bu gerçeğin sorumluluğunun birkaç ulus dışında hissedilmiyor oluşudur.
Manevi değerlerimiz hayatımıza yön veren, renk katan ve bizleri iyi hissettiren şeylerdir kuşkusuz. Bir başkasına yardım etmenin mutluluğu para ile ölçülemezdir de. Ne var ki hayatın egemenliği hususunda iyi niyetlerden öte başkaca yeteneklerin, merakların ve disiplinli çalışmaların yani imin karşısındaki tutumun da belirleyici yanını asla bir kenara koyamayız.Bir yanda bizi biz eden kadim değerlerimizi yaşarken, diğer yanda da hayatın nimetlerine ve olası külfetlerine karşı da hazırlıklı olunmak gerekir. “İlimsiz otorite kurulamaz.” Sözü ile bu hakikati dillendiren Mustafa Kemal`e “laiklik” mevzuunda yöneltilen haksız eleştirileri anlamak mümkün değildir. Şu yüzyılda dahi başlarına gelen felâkatlerden kurtuluşun anahtarını “Fil Suresi” ve tarihteki “”Fil Olayı” ile görmeye çalışan kafalara hayatı anlatmak pek mümkün de görünmemektedir. Bu konuda bazıları öylesine ileri gitmiler ki sormayın. İsrail`in yakın zamanda tüm insanlığın gözleri önünde yürüttüğü vahşetin çözümünde “ebabil kuşlarını” çözüm ortağı olarak görmüşler. Elleri, kolları, akılları, güçleri varken dahi böylesi bir korkakça ve son derce de akıldan mahrum bu durumun izahını sizlere bırakıyorum. Üfleyerek koca koca rüzgar tiribünlerini çevirebileydik, iki güzel dua ile toprağın kendi kendini işlemesini ve iyi ürün vermesini dileseydik çalışmaya, üretmeye kafa yormaya, emeğe ve sabra ne gerek vardı ki. “Kişi için yaptıkları kadarı vardır.” Ne güzel bir ifadedir bu manada. Tevekkül başka şeydir, hiçbir şey yapmadan elleri göğe açarak yardımı uçan kuştan ummak başka şey. Bizlerin çalışmadan, yorulmadan bir şeyleri başaramayacağımızı anlamamız gerekir. Sözün özü, bir yanda ibadet ritüellerini dileği gibi yaşayabilmek ve öte yanda da ilimin gerektirdiği çabayı göstermek yoruma mahal vermeyecek bir gerçektir. Bu şekilde yaşamak bir seçenek olmaktan çıkmıştır. Günümüzde sayıların değil, niteliklerin öne çıktığını düşünürsek,bir avuç Yahudi`nin Ortadoğu`daki bu cüretini daha gerçekçi kavrarız sanırım. Bizleri esenliğe, barışa, caydırıcı güce götürecek yolun kapılarının ilimden, insan kalabilmemizi sağlayan yanın da değerlerimizden geçmekte olduğunu da anlamamız gerekir.
Zekânın kof bir kavram olduğunu düşünenlerdenim. Bunun yerine çalışkanlığı, erdemli duruşu, hedefleri peşinde üşenmeden koşabilmeyi, kararlı olmayı tercih ederim. İradedeki sağlamlık, zekânın hangi derecede olduğundan çok daha önemlidir. Kararlı çalışmakta olan bir sistem, daha ileri ve fakat kararlılığında sorunları olana göre daha makbuldür kanımca. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren atılan büyük adımların sabır, çalışkanlık, kararlılık ve hedeflere inançla nasıl büyük bir yakınlığı varsa, ileri medeniyetler arasında olabilme hedefinde de az önce dile getirilen kemiyetler vardır şüphesiz. Mustafa Kemal`in çok yönlülüğü ile ortaya koyduğu hamlelerin ne de ince hesaplara daynadığını anlatmaya gerek var mıdır bilmem. “İstikbâl göklerdedir.” derken ne de haklı olduğunu günümüzde daha iyi kavrıyoruzdur umarım. On düşünüp bir konuşmak, kırk düşünüp bir yapmak anlayışı ile ömrünü dolduran Gazi`yi daha iyi anlamak, anlatabilmek bugün de yarınlar için de elzemdir.
Mustafa Kemal sevgisini farklı noktalara taşıyarak O`nu putlaştıran yaklaşımları ne kadar kabul etmiyorsak, O`nun fikirlerinin değerlerini, ortaya koyduğu cumhuriyeti ve onun nimetlerini anlamamak elden gelen sorumsuzluğu gösterenleri de bir o kadar reddediyoruz elbette. Biz, O`nun fikirlerinin peşindeyiz. Bir sosyoloğun söylemleriyle konuşmuş, vatansever bir devlet adamı yürekliliği ile hükmetmiş, manda yerine özgürlüğün yolunda cepheden cepheye milletinin ikbali için ömrünü vakfetmiş bir değeri nasıl sevmeyiz. Şunu gönül rahatlığıyla söylemek gerekir ki, bugün var olan din, okunan ezan, güçlü bir ordu ve son zamanlarda da göz kamaştıran savunma ve havacılıktaki ilerlemelerde Mustafa Kemal`in ileri görüşlülüğü, gayretleri ve emekleri vardır. O`nu bir insan olarak sevmek farklı, ortaya gelen ve bugün bütün milletimizi aynı sancağın altında toplamayı başaran tarihi değeri pahasız bir insan olarak şahsiyetine saygı farklı şeylerdir. Birilerini sevmek hususu dikte edilemez elbette. Birilerine karşı sevgi beslemek, içimizin ısınması durumu tümüyle keyfiyet işidir çünkü. Ve fakat, aynı gök kubbe altında halen yarınların planlarını yapıyor olabilmenin bahtiyarlığı karşısında saygı duymamak affedilir bir şey değildir. “Gölge etme, başka ihsan istemem.” derken Roma İmparatoru Sezar, bir anlamda bu hakikati dile getirmiş olmalıdır. O`nu sevmeyenleri anlayabiliriz belki, ne var ki O`na saygı duymayı kendine yediremeyenleri de tarihlerini bir kere daha okumaya davet ederek, ortak değerimizi sahiplenmeye davet ediyoruz.
Geleceğimiz adına ve bu günlerin onurlu duruşu öznesi olabilmenin de adına Mustafa Kemal gibi bir tarihi değerin sahibi olmanın ayrıcalık olduğunu düşünüyorum. Sadece bir yönleriyle milletlerine istikamet veren şahsiyetlere gösterine saygıyı bir kenara koyarsak, hayatın neredeyse her bir alanında öncülük yaparak yol gösterebilmiş bir ecdadı yürekte ve akılda doğru yere tevci etmeliyiz kanaatindeyim. Abartmadan söylemek gerekirse, böylesi bir dehanın sıradan bir ülkenin gerçeği olduğunu varsaysaydık, bugünün en ileri kültürünün de o ülke olduğunu söylerdik kuşkusuz.
Millete özgüven veren duruşuyla daima hayat bulacak Gazi, her yeni nesilde de aynı canlılıkla akıllarda ve yüreklerde yer etmeye de devam edecektir. Bizler farklı ;isimlerde, farklı hayalleri ve geçmişleri olan bireyler olsak da ortak tarihi şuurumuz, geleceğe yönelik mefkûrelerimiz, tarihimize olan saygımız, vatan, bayrak, ezan, özgürlük gibi kadim ve vazgeçilmez değerlerimizden ötürü büyük bir milletiz.Maneviyat hususunda anlaşılmaz eleştirilerde bulunan bir grup, maneviyata dair Gazi`nin icrâlarına da bir bakmalıdırlar. Kutsal kitabımızın ayetlerinin kendi dilimize çevrilmesinin ne büyük bir hizmet olduğunu söylemeye bile gerek duymuyorum. Tabi, günümüzde de varlığını sürdürmekte olan “Diyanet” in de Gazi tarafından inşa edildiğini ayrıca bir kenara koyuyoruz.
Mustafa Kemal`i anlamak ve veya O`nun eser ve düşüncelerine saygı göstermek vatanseverliktir. Vatan şairi Mehmet Âkif, İstanbul`un fethini gerçekleştiren Fatih Sultan Mehmet, çölleri aşarak İslam sancağını payitahta getiren Yavuz Sultan Selim ve daha nicesi ne denli değerli ise, bizi güne bütün değerlerimizle taşıyabilmiş ve bunu da diğer milletlerin gıptası ile başarabilmiş Mustafa Kemal de tartışılmaz bir değerdir. Her kul gibi O`da bu dünyadan göçüp girmiştir. Asra vurduğu damga ise milyonlarca duyarlı vatan evlâdının ve hatta başkaca ulusların insanlarının da duygu ve düşüncelerinde yankılanmaya devam etmiştir. İki Mustafa Kemal vardı. Biri beden olarak vardı ve ölümlüydü. Diğer Mustafa Kemal ise O`nun eserlerini doğru okuyan, anlayan ve bu millete hizmette şahsi menfaatlerini aşabilen diğeri bizleriz.
“Bayraktır, son vatan evlâdı düşmeden yere inmeyecek,
Ezandır, minarelerden okunacak, kulakların pasını silecek
Tarihtir, doğru okunacak, anlaşılacak, dersler çıkarılacak
Mustafa Kemal`dir bilinecek, saygı ve vefa ile anılacak
Mustafa Kemaller ; dün vardı, bugün var, yarınlarda da olacak.”
Oğuzhan KÜLTE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.