- 251 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Ortaklar
Neymiş, otantik bir mekanda çöp şiş yemek istiyormuş. Otantik mekan dediği Ortaklar esnaf lokantası. Ben gidelim demiş olsam yüzünü çarpıtır, böyle bir öneriyle nasıl gelebildiğimi merak eder, hatta kötü günündeyse kendisinin benim gibi zevki olan biriyle ne yaptığını sorgulardı. Ama gel gör ki, kendisi şimdi Ortaklar Esnaf lokantasında yemek istiyormuş. Bir açıdan sorun değil: Hesap annemle büyük annemin nikahlarını talep edecek bir düzeyde olmayacak, bu belli. Diğer açıdan sorun olabilir: Dükkana tek kadın benim yanımda girecek. Hatta 97 baharında, lokantanın eski sahibi Eşref Beyin eşi Munise Hanım bir hışımla içeri girip, kocasından şehirdeki kapatmasının hesabını sorduğundan beri dükkana ilk giren kadın Fulya olacak.
Oldu da. Herkes dönüp öküz gibi bize baktı. Bakmaya da devam ettiler, özellikle Fulya vücuduna oturan ve çok da uzun olmayan elbisesiyle iskemleye ilişince. Masaya ekmek sepetini getiren garson bana hiç baktı mı bilemiyorum. Siparişler için tekrar geldiğinde:
‘Ablam ne ister?’ diye lafa girdi. Sonra yediği haltı anlayıp kıvırtmaya çalıştı:
‘Belli ki uzun yoldan gelmişsiniz; ablam da alışık değil. Hemen istediğini getireyim diye önce ona sordum’
Çöp şişleri söyledik, garson üçüncü defa bizim masada porsiyonlarımızla bitiverdi. Ciğeri beş para etmez bu adamın elinden hayatımdaki en iyi çöp şişi yedim; itiraf etmeliyim. Belli ki mutfak ekibi Fulya’ya ilanı aşk ediyordu; ben de sebepleniyordum. Umrumda değil.
‘Koçum, sen bize bundan birer porsiyon daha getir’
‘Kubi, benim daha yiyecek halim kalmadı’
‘Senin yiyeceğini söyleyen kim!’
Fulya’nın bozuk atan bakışları arasında iki porsiyon çöp şişi daha gömdüm.
Sonra garson hesabı getirdi:
‘Aslanım, neydi senin adın?’
‘Faruk, abi.’
‘Peki Faruk Abi, sen bizimle dalga mı geçiyorsun? Bu nasıl hesap böyle?’
‘Nesi var abi?’
‘Ne demek nesi var? Masadaki ekmeğin fiyatı mı bu, yediğimiz dört porsiyonun mu? Siz Kızılay mısınız? Bedava mı dağıtıyorsunuz yemeği? Git bu hesaba en az bir elli daha ekle, öyle getir’
‘Abi, kızmazsan bir şey soracağım’
‘Sor koçum’
‘Abi, asıl siz bizimle mi dalga geçiyorsunuz?’
‘Ne dalga geçeceğim? Sen bana fahiş hesap getirsen itiraz etmeyecek miydim?_ Şimdi de az getirmişsin hesabı, ona itiraz ediyorum. Getirdiğin rakamı ödeyip kalksam, kul hakkı yemiş olurum’
Faruk Abi getirdiği hesap tabağını geri götürürken, şöyle bir lokantadakilere baktım. Hepsi irileşmiş gözlerle artık Fulya’ya değil, bana bakıyordu.
İçimden ‘Ee, öküz gibi seyreder misiniz karıyı? Görün şimdi, artık lokantacının gözünü açtım. Bir daha ucuz yemek size haram!’ diye geçirdim.
Faruk Abi yeni hesapla beraber birer kahve de getirdi.
‘Abi size sormadım ama şekerli yaptım’
‘Sağol Faruk Abi, kırk yıllık vaadeli hesabını ben de açmış bulunuyorum’
Anlamadı, yüzüme baktı. Sonra ‘Afiyet ziyade olsun’ dedi ve çekilip gitti.
Kahve de çöp şişlere yaraşır güzellikteydi. Faruk Abi son kez geldiğini ona normalden biraz yüksek sesle:
‘Bak, dedim, bahşiş de üç beş lira bırakılmaz, yüzde on bırakılır. Bir dahaki sefere daha azını kabul etme’
Lokantadakilerin gözler artık küçülmüş, hatta kısılmıştı.
‘Girsin götünüze!’ diye finali yaptım, tabi içimden.
Dışarıda parlak bir güneş bulutsuz bir öğleden sonra vaat ediyordu. Arabaya yürüdük. Öndeki iki lastik de kesilmişti.
YORUMLAR
İlhan Kemal
Arkası Yarın kısmını yazıyorum…
Her leyin bittiğini düşünürken ,askında hiçbir şeyin bitmediğini farkettik…
Ve öylece, bu epik çöp şiş şöleninin perdesi indi. Ortaklar Esnaf Lokantası'nın kapısından çıkarken, bir masalın son sayfasını çeviriyorduk. Fulya'nın bakışları, içsel bir aydınlanma yaşamış, Faruk Abi'nin gözleri ise, bir bilgelik ışığıyla parlıyordu….
Aracımızın kesik lastikleri, hayatın bizi sınadığı zorlu virajlar gibi. Ama ne gam! Çünkü biz, sanki yolları açan birer kahraman, lastiklerimizse bize eşlik eden sadık yoldaşlardı….
Lokantadan ayrılırken, kahkahalarımızın yankısı, o güneşli öğleden sonrada süzülüp gidiyordu. Güneş, mutluluğumuzun bir yansıması, bulutsuz gökyüzü ise geleceğe dair berrak bir vizyondu….
Ve böylece, hayatın kahramanları olarak, bir öğle yemeği masasından kalkıp gidiyorduk. Lokantanın kapısından çıkarken, sanki bir zaman tünelinden geçip, geride bıraktığımız her anı birer altın sedef olarak kalbimizde parlıyordu….
Faruk Abi'ye vedamız, bir dostluğun temelini atılıyordu. Onun gülüşü, içimizde bir iz bırakmış, bizi hayatın lezzet dolu yollarında gezinmeye davet etmişti. Ve biz, sanki bu daveti coşkuyla kabul edip, yola çıktık….
Ahh ahh bu hikayenin sonu, bir başlangıcın habercisi gibiydi.Çünkü hayatın her anı, sanki bir kitabın sayfalarında dolaşmak gibi, yeni sayfalar açmak için bir davettir. Ve biz, bu davete sevinçle icabet ettik, yeni maceralara doğru yelken açtık. Çünkü hayat, belkide bir sonsuz şiir, ve biz de bu şiirin kahramanlarıyız. Ve işte, bu masalsı çöp şiş yolculuğu, sadece bir başlangıçtı elhamdülillah……
THE end kısmında :
Çöp şişle başladık, kahkaha ile süsledik; hayatın lezzetini keşfetmek, bazen kesik lastiklerle, bazen güneşli öğleden sonralarla dolu bir yolculuktur.
İlhan Kemal
Daha isabetli bir yorum olamaz tahminimce. Evet, bu bir başlangıç, Göze Hanı adlı hikayemin girişiydi. Kendini erkek arkadaşından bir gömlek yukarıda sanan kız arkadaşın ısrarıyla durulan bir esnaf lokantası, kız arkadaşın lokantada dikkati çekmesi, dışarı çıkınca bulunan patlak bir lastik (Bir olasılık kız kasabada daha uzun süre kalsın diye) ve kasabanın tek otelinde geçiirlen gece... olacaktı. Ama lokantaya girmek bir paragraf alınca bu bölüm giriş olmaktan çıkıp başlı başına bir hikaye oldu, lastiklerin kesilmesinin nedeni değişti, vs. Hala Göze Hanı'nı yazabilir miyim? Yazarım herhalde, niye olmasın? Çiftimiz hala kasabadalar. Saygılarımla.
CaNMaYBuL
👍👍👍 Tebrik ediyorum
Güne gelirse, bir şeyler daha yazacağım. Lakin bu da sürpriz….