Ferman Şiirler
Osmanlı Padişahları ve Şehzadelerinin birçoğu aynı zamandır şairdir, nitekim aralarında geçen bazı hadiselerde bu şair yanlarını kullanmışlardır. Kalemi çok kuvvetli olan bu Şairlerden şimdilik birkaç örnek bırakacağım, ilerleyen zamanlarda yine en beğendiğim şair ve şiirlerden örnekler ekleyeceğim.. Saygılarımla.
Kanuni çok sevdiği şair Baki’yi Bursa’ya sürer. Fermanı da bir şiirle bildirir.
Bâkî’yi bed
Bursa’aya red
Nefy-i ebed
Azm-i bülend
*Huyu kötü olan Bâkî’yi Bursa’ya sürdüm. Orada kalsın. Yüksek kararım budur*
Bu ferman üzerine Baki de Padişah’a bir dörtlük yazar ve yeniden teveccühünü kazanır.
N’ola kim nefy-i ebed azm-i bülend oldunsa ey Bâkî
Bilesin ki cihân mülkü değil Süleymân’a bâkî
Şahâ! Azminde isbât-ı tehevvür eyledin ammâ
Buna çarh-ı felek derler, ne sen bâkî ne ben bâkî
*Ey Padişahım! Kararınızda celâliniz, gazabınız pek sarih biçimde görülüyor amma!
Unutmayın ki bu dünya geçicidir, bana kalmadığı gibi size de kalmaz*
Kanuni ile devam edelim.. Bilirsiniz Kanuni’nin şehzadesi Bayezid öldürülmeden önce İran’a sığınmış ve oradan Babasına bir mektup yazmıştır, mektupta şöyle der,
Bayezidina kıyar mısın benüm canum baba?
Bi-günahım, hak bilür, devletlü sultanum baba.
Enbiya-ı ser-defter, ya’ni ki adem hakkiyçün,
Hem dahi musa ile isa vü meryem hakkiyçün,
Kainatun serveri, ol ruh-i a’zam hakkiyçün,
Bi günahım, hak bilür, devletlü sultanum baba.
Kanuni ise oğluna şöyle cevap verir;
Ben kıyar mıydum sana ey bâyezid hânum oğul
Bî-günâham dime bâri tevbe kıl cânum oğul
Enbiyâ vü evliyâ ervâh-ı a’zam hakkıçün
Nûh ü ibrahim ü mûsi ibn-i meryem hakkıçün
Hatm-ı âsâr-ı nübüvvet fahr-ı âlem hakkıçün
Bî-günâham dime bâri tevbe kıl cânum oğul
Fatih’in iki şehzadesi Bayezid ve Cem Sultan İkisinin de şair yanı vardır ikisi de tahta namzettir. Taht Bayezid’in olur Şairlik yönünde ise Cem üstün olur. Gelelim iki kardeşin arasındaki şiirleşmeye. Cem Sultan hacca gidip döndükten sonra da saltanat davasını güdünce, Bayezid ona şöyle seslenmiş.
Çün rûz-ı ezel kısmet olınmış bize devlet
Takdire rıza vermeyesin buna sebeb ne?
Haccü’l-haremeynem diyüben da’vi kılursın
Bu saltanat-ı dünye içün bunca taleb ne?
*Ezelden kısmet olmuş bize devlet, rıza göstermeyişine sebep ne?
Hacıyım diye övünüyorsun, dünya saltanatına bu talep niye? *
.
Cem Sultan ise kardeşine cevaben şöyle demiştir,
Sen bister-i gülde yatasın şevk ile handan
Cem hecrile bâlin edine hârı sebeb ne ?
*Sen gül yastıklarda coşku içinde mutlu bir şekilde gününü geçiriyorsun.
Cem’in ayrılıkla dikeni yastık edinmesine sebep ne? *
-
IV. Murad Bağdat Seferi için Hafız Ahmet Paşa’yı görevlendirir, Sefer sırasında zor duruma düşen Ahmet Paşa, Padişah’tan yardım ister, bunu da bir şiir ile bildirir,
Aldı etrâfı adû imdâda asker yok mudur
Din yolunda baş verir bir merd-i server yok mudur
Hasmı geşt ile oyunda ruh-be-ruh şeh mât eder
Cenkde bir at oynadur ferzâne bir er yok mudur
Bir aceb girdâba düştük çâresiz kaldık meded
Âşinâlar zümresinden bir şinâver yok mudur
Cenkde hem-pâmız olup baş verip baş almağa
Arsa-i âlemde bir merd-i hünerver yok mudur
Def’-i bî-dâda tekâsülden garaz ne bilmezüz
Derd-i mazlûmdan suâl olmaz mı mahşer yok mudur
Âteş-i sûzân-ı a’dâya bizimle girmeğe
Dehr içinde imtihân olmuş semender yok mudur
Dergeh-i Sultân Murâd’a nâmemiz irsâline
Bâd-ı sarsar gibi bir çâbük-kebûter yok mudur
Etrafı düşmanlar sardı,yardıma yetişecek asker yok mudur?
Din yolunda başını verecek cesur askerler nerede!
Savaşta iyi at süren ve yüz yüze düşmanı şah-mat edecek bilgili bir asker de mi kalmadı?
Tehlikeli bir akıntıya düştük ve çaresiz kaldık.
Bizi bu sıkıntıdan kurtaracak tecrübeli bir dalgıç yok mudur?
Cenkte yoldaşımız olup, baş verip ve almak için dünya arsasında hüner sahibi asker yok mudur?
Zulmü def etmede gevşek davranmanın kastının ne olduğunu bilmeyiz.
Zulme uğramış bir mazlumdan sual edecek bir mahşer de mi yoktur?
Bizimle düşmanın yakıcı ateşine girmek için
ateşte yanmadığına inanılan semender gibi asker kalmadı mı?
Sultan Murad’ın dergâhına mektubumuzu ulaştıracak rüzgar gibi bir güvercin de mi yoktur?
-
Padişah da bu şiire aynı vezin ve kafiye hatta her dizeye mukabele yaparak bir cevap yazar ve yollar
Hâfızâ Bağdâd’a imdâd etmeğe er yok mudur
Bizden istimdâd edersin sende asker yok mudur
Düşmeni mât etmeğe ferzâneyim ben der idin
Hasma karşı şimdi at oynatmağa er yok mudur
Gerçi lâf urmakda yokdur sana hem-pâ bilürüz
Lîk senden dâd alur bir dâd-güster yok mudur
Merdlik da’vâ ederken bu muhanneslik neden
Havf edersin bâri yânında dilâver yok mudur
Râfizîler aldı Bağdâd’ı tekâsül eyledin
Sana hasm olmaz mı Hazret rûz-ı mahşer yok mudur
Bû-Hanîfe şehrin ihmâlinle vîrân etdiler
Sende âyâ gayret-i dîn ü peyamber yok mudur
Bî-haberken saltanat ihsân eden Perverdigâr
Yine Bağdâd’ı eder ihsân mukadder yok mudur
Rüşvet ile cünd-i İslâm’ı perîşân eyledin
İşidilmez mi sanursun bu haberler yok mudur
Avn-i Hak’la intikâm almağa a’dâdan meğer
Bende-i dîrîn vezîr-i dîn-perver yok mudur
Bir Alî-sîret vezîri şimdi serdâr eylerim
Hazret-i Peygamber mu’în olmaz mı rehber yok mudur
Şimdi hâlî mi kıyâs eylersin âyâ âlemi
Ey Murâdî pâdişâh-ı heft-kişver yok mudur
-
Ey Hâfız! Bağdat’a imdat etmek için sende asker yok mudur?
Bizden yardım dilersin, senin yanında asker kalmadı mı?
Düşmanı mat etmek için ’’ben hünerliyim’’ derdin.
Şimdi düşmana karşı at oynatacak bir asker de mi yoktur?
Laf söylemekte sana yoldaş bulunmaz, biliriz.
Fakat senden hakkını alacak bir adalet dağıtıcı yok mu sanırsın?
Erkeklik davasında iken bu kadınsı hareketler neden?
Korkmaktasın fakat hiç olmazsa yanında erkek de mi yoktur?
Gevşeklik göstererek Bağdat’ı Şiilere bıraktın.
Bundan dolayı yarın mahşer gününün sahibi sana düşman olmaz mı?
Senin ihmalinle sebebiyle Ebû Hanife hazretlerinin şehrini vîrân ettiler;
Acaba sende hiç din ve peygamber gayreti kalmadı mı?
Vakitsiz bir şekilde saltanat ve devlet ihsan eden Allah, yine bize Bağdat şehrini geri verir.
Rüşvet ile İslam askerini perişan eyledin.
Bu haberler bizim kulağımıza gelmez mi sanırsın?
Cenab-ı Hakk’ın yardımıyla düşmandan intikam almak için
Dinini seven sâdık bir vezirim yok mu zannedersin?
Şimdi Hazret-i Ali gibi cengâver bir veziri kumandan tayin ederim.
Ona Hazret-i Peygamberin yardımcı olmayacağını mı zannediyorsun?
Hâfız! Acaba sen âlemi başı boş bırakılmış mı sandın?
Ey Murad! Yedi iklimin padişahı sen değil misin!
YORUMLAR
Cevabınız için çok çok teşekkür ederim. Evet, Türkler yazıyı daha önce kullandıkları kesin. Örneğin Elamlıların kullandıkları tabletlerde kullandıkları ve Sümerlilere benzemeyen bir yazı şekli var. Şuan çözülemedi diyorlar ama Amerika birçok tabletini de yok etti. neden? İşte modern tarih yazıcılığı belli bir dairenin çemberinde dönüp duruyor. Arapların şiir yeteneği tartışılmaz. Bana şiiri sevdiren bir Arap olmuştu.
Gkhn.
Kıymetli görüşleriniz ve tespitleriniz için asıl ben teşekkür ederim:) Saygı ve sevgilerimle.
Timur için sanatkarların ve edebiyatçıların dostudur söylenir. Bunun yanında Şirazi kadar Fars şiirlerini terennüm ettiği ifade edilir. Yine Timur'un torunu Kasım Babür'ün de şiirde yeteneği vardır. Sizce imparatorların, hanların, beylerin yada yöneticilerin şiirle ilgisinin çıkış kaynağı nedir? Helen'de tiyatro mitsel dinlerin sonucunda oluşmuştur. Şiirin köküde mitsel dinlere Sümerlere dayanır mı? İslamiyetten önce Türk Hükümdarları şiirle bu düzeyde haşır neşir miydiler? İslamiyet öncesi Orta Asya' da BULUNAN MEVCUT kitabelerindeki yazıtların şiirsel metin özelliğine sahip mi? Şiir aslında yazılı kaynaktan önce insanların iletişim aracı olabilir mi? Hukuk, din, destan gibi kültürün aktarılması ve hafızalarda daha iyi yer etmesi adına.
Gkhn.
Türk hükümdarları şiirle her zaman içli dışlı olmuşlardır hem bahsettiğiniz gibi dinsel ögelerden hem de şiir dilinin itibar sağlamasından.
İslamiyet'ten önce kam, baksı, şaman gibi isimlendirilmiş kişiler mevcuttu. Bunlar özel günlerde yani birtakım törenlerde, ayinlerde başrol oynamışlardır. Kendilerine has çalgı aletleri ile birtakım efsunlu sözler, şiirler okur töreni kutsallaştırırlar idi ve bu kişiler halk arasında büyük itibar görürdü. Bu yüzden dinsel ayinleri, törenleri hep bu kişiler icra ederdi.
Mekke'de İslamiyet'ten önce şiir yarışmaları yapıldığını biliyoruz, 1. olan şiirin ise on gün boyunca Kabe duvarına asılmak suretiyle ödüllendirilmesi, şiire ve şaire ne denli önem verildiğinin kanıtı. Zaten Peygamberimizin en büyük mucizesi Kur'andır. Kur'an'ın bu denli mucizevi olmasının en büyük özelliği ise Allah'ın sözünü barındırması ve muhteşem bir edebi sanat içermesidir ki bu yüzden kafirler için bütün yazıcılarınızı çağırın, bir benzerini yazabilirse yazsın diye meydan okunur. İndirildiği ve yazıldığından bu yana benzeri yazılamamıştır nitekim. İşte Kur'an'ın bu denli edebi ve sanatkarane oluşu elbette onu bilen okuyan tanıyan Hükümdarlar tarafından fark edilir, şairin ve şiirin önemi buna göre de artar. Kendilerinin de bu şiirlere konu olması için onları korur kollarlar.
Aslında son zamanlarda Gramsici'nin öne sürdüğü Kültürel Hegomanya kavramının eski imparatorluklarda saray şaiirleri üzerinden nasıl etki yaptığı konusunda kendimce okumalar yapıyordum. Hatta Büyük Selçuklu zamanında da saray şairleri olduğunu biliyorum. Batıyı henüz bitiremedim ama zamanla doğu medineyetleri üzerinde bu tarz okumalar yapmayı planlıyorum.(Zamanım el verdiği sürece) Konunuz bu yüzden dikkatimi çekti. Şehzadelerin yetiştirildiği Şehzâdegân Mektebinde nasıl bir eğitimden geçtikleri. İnsanda merak konusu oluyor. Umarım devamı gelir. Çalışmalarınızda kaleminizin kavi olması temennimle
Gkhn.
Gkhn.
Saygılarımla.