İnanamıyoruma Yorum
Hayır deliremezsin, görüntüler, manşetler, mesajlar, sayılar, ifadeler, yüzler ve isimler çekiç gibi balyoz gibi, peki örs nerede üstadım. Örs dediğimiz gönül müdür, zihin midir? Bilememeye inanamıyorum, ancak bilemiyordum da. Bu beni mutsuz ediyor. Galiba önce bitkilere sonra uyarıcılara ve yine kesmezse yasal uyuşturuculara başlayacağız bu gidişe. Uyuşturucunun yasalı var mıdır? Bilen var mı? Kullanan?
Belki de şamanların veya dervişlerin kullandığı dumanlı otlar iş görür veya falcılarınki veya kimyacılarınki, simyacılarınki. Matematikçiler dumanlı ot kullanmaz herhalde, fizikçilerin işi olur mu dumanlı otlarla, hani ıtır gibi bir şeyler.
Enerji ses çıkarır değil mi? Sessizliği dinleyince enerjinin sesini duyabilir miyiz? Duysak ne anlatır bize, tavanda asılı lambadan gelen sesler, elektrikli aletlerden gelen sesler. Soğuk havanın sesi olur mu, duyulur mu, rüzgardan bahsetmiyorum.
İnsanlık sürüler halinde hareket ediyor sanki. Düşünce sürüleri, inanç sürüleri, ideal sürüleri gibi. Herkesten genelde aynı sesler çıkıyor. Farklı sesler çok çok nadir... Yanardağ patlamış, küller savruluyor, lavlar akıyor, insanlar kaçışıyor lakin bizimki bir ıslık tutturmuş bana mısın demiyor. Deprem olmuş binalar yıkılmış aile bireyleri birbirini bulamıyor, betonların arasında insan bedenleri ezilmiş, parçalanmış... Lakin bizimki bir ıslık tutturmuş bana mısın demiyor. Tsunami vurmuş, bir şehirde binlerce insan ölmüş, bizimkinden ses yok, bir ıslık tutturmuş gidiyor. Nereye gidecekse gebermeyesice... Yoksa geberse mi? Taş gibi bir şey oldu bu iyice.
Kelebek etkisine de inanmıyorum artık, küçük bir kartopunun çığa dönmesine de, küçük bir alevin bir ormanı kül etmesine de... Ama görünürde oluyor sanki bunlar. Gördüğüme inanmalı mıyım ya da gördüklerimin yarısına inansam, ormanın yarısı yanmamış mı olur, veya çığ felakete dönmez öylesine biraz akar, üst üste yığılır, bir zaman sonra da suya döner akıp gider mi? Her şey çok tanıdık, çok aşina, çok bilindik. put gibi, tanrı gibi bir ıslık tutturmuş gidiyor yoluna. Yolu da yol olsa bari, bari bir yere çıksa hani.
Değişik bir şey yok, kalmamış sanki dünyada. İnsanlar yine aynı hallerinde, sözlerinde, özlerinde. Aynı denizin kimi sahillerinde denize girenler, diğer ucunda ise bombalananlar. Bir dağın bir yakasında toplanmış yediden yetmişe kurulmuş kazanlar, renk renk elbiseli insanlar, dağın diğer yakasında birbirini doğrayan iki askeri birlik. Kuzeyinde bombalarla inleyen şehirler, güneyinde hayat normal akışında. Doğusunda düğün dernek kutlamalar, batısında çatışmalar, mücadeleler...
Farklı bir şey olmuyor dünyada? Farklı bir şey olacağına inanamıyorum artık. Apartmanın birinci katında cenaze var, orta katında kutlama, üst katında oyun oynuyorlar bir masanın çevresinde.
Kuşlar yine aynı mevsimsel döngülerinde güneyden kuzeye veya kuzeyden güneye göç ediyor, balinalar senelik yolculuklarını yapıyor, hangi zamanda nerede olacakları hangi rotayı izleyecekleri aşikar, lakin ben hiç okyanus aşmadım ki veya ben hiç kanatlanıp göç etmedim ki... Etsem ne olacak yani, farklı bir haleti ruhuye, hisler mi canlanacak?
Lise yıllarında da böyle olurdu kimi zaman. Her gün farklı dersler olsa da her şey aynıydı genelde. Evden çıkış saatleri hemen hemen aynıydı, okula gidiş yolu aynıydı, okul aynı, arkadaşlar aynı, öğretmenler aynı. Tvlerdeki programlar hemen hemen birbirinin aynısıydı.
İş hayatı da aynıydı genelde, her gün birbirine benzeyen işler, hareketler, sözler... Aile hayatları da aynı olur genelde. Din hayatı da genelde kopyala yapıştırdır, askerlik desen genelde tek düze, pilotlar da tek düze yaşıyordu aslında ayakkabı tamircileri de öyle değil mi?
Hadi diyelim atmosferin dışına çıktık, ne değişecek ki, zaten gösterildi yani yörüngeden hem dünya hem de diğer gezegenler veya sistemler, galaksiler. Yani onlar da tek düze.
Bisiklete binenler tek düze, otobüsle yolculuk edenler tek düze, trenler tek düze, helikopterler tek düze...
Abi düşünsene herkes ayaklarıyla pedal çeviriyor mesela, içlerinden biri kulaklarıyla pedal çevirmiyor, hiç bisiklet yarışı izlediniz mi mesela?
Kuşların tüm şekilleri aynı, gaga, kanat, tüy, göz, burun vb vs. İnsanlar desen yani, aynı, bir kafa, iki kol, iki bacak, gövde vb vs. Tek düze...
Renkler hep aynı, bilindik, tanıdık, aşina.. Ağaçlar da aynılığa sahip.
Sonra detaylarına bakıyorsun fazla bir enterese eden yanı yok yani. Büyüklük, küçüklük, uzunluk, kısalık, irilik zayıflıkları pek bir farkındalık içinde değil yani.
Ara sıra denize gidersiniz galiba, yatarsınız dalgaların üstüne gökyüzünü izlersiniz, ara sıra ormana yolunuz düşer çimenlerin üzerine uzanır gökyüzünü izlersiniz yani pek bir değişiklik yok sandalyeye oturup da evin önünü izlemenin bunlardan değil mi? Var mı yoksa... Nerde..
Mutluluğun halleri, üzüntünün halleri, coşkunun halleri, şaşkınlığın halleri, acizliğin halleri, kibirlenenlerin halleri, suskunların halleri, bağıranların halleri, şekilleri birbirine benziyor.
Sevgili Tanrım çık artık şu tekdüzelikten, ölü müsün nesin, biraz değişiklik dünyaya da içindekilere de iyi gelecek. Bırak inadı artık, umursamamazlığı bırak, kendine gel, göster gücünü, göster her şeyi değiştirebilme kabiliyetini. Yoksa sihrini mi kaybettin?